Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9.Bölüm

@jeonsexual97

Yeni bölümle hepinize merhabalarrr

Satır arası yorumlarınızı bekliyorummmm

Yıldızı doldurup öyle başlasak bölüme=)(15 oy verin en az plz)

O zaman ne yapıyoruz? Sağ ayakla bölüme başlıyoruz👌👌👌👌

Keyifli Okumalarrr ❤️

"KIZIM BİR HARİKAYDIN! HARİKAA! Bak yemin ediyorum eğer internete düşmüş olsaydın HYBE, YG, JYP senin kapında köpek olurdu şerefsizim!"

Minsu her zaman ki abartma modunu açık bırakıp, kahvaltı masasında neredeyse bağıra çağıra beni överken gülerek gözlerimi deviriyordum. Böyle övülmeye hayatım boyunca alışık bir insan değildim ama Minsu beni övmeye çok alışık gibiydi.

"Kızım abartma ne HYBE'si ne JYP'si? Sen hiç o idollerin deli gibi dans ederken ki videolarını gördün mü? Bırak dans ederken şarkı söylemeyi, ben daha oturur halde 2 şarkı söyleyince tükeniyorum."

Gözlerini devirdi ve elini havaya salladı, "Amaan! Onlar dans ederken şarkı söylüyor olabilir ama senin gib özel bir sese sahip olan çok az idol var. Bak seni dinlerken," Kollarını gösterdi gözüme soka soka. "tüylerim diken diken oluyor etkilenmekten. Tanrı çarpsın bak!-"

"Kız sus bak yüzün yamulacak cidden!" dedim yeniden gülmeye başlarkan. Ağzına tam tahıllı kepekli ekmeğinden bir lokma atarken o da gülmüştü.

Aslında dereyi görmeden paçayı sıvamak deyimini kafamda iki de bir tekrarlamamdan ötürü, Minsu gibi hemen gerçekliği sorgulanan seraplara kendimi atmak istemiyordum.

Ancak açık olalım; Sesim güzeldi ve dün çok beğenilmiştim.

Öyle ki mafya patronum-böyle diyince kendimi ergen yazarların kitaplarında ki baş karakteri gibi hissediyordum ya, neyse- bana oldukça yüklü miktarda para vermişti. Aylık değil, şarkı söylediğim gecede maaşımı böle böle vermeye karar verdiğini belli etmişti.


Annemin ameliyat parası işi hala bulanıktı ama. Çünkü dün, sadece dün de kalmış olabilirdi.


O nedenle bugün yapmam gereken çok iş vardı 2 gün sonra ki sahne çıkışım için.


Öncelikle Minsu'ya olan geçen aydan kalan borcumu ödeyecektim. Sonra bu ayki faturaları.. Ah, birde eve 1 aydır Minsu alışveriş yapıyordu. Bugün onun yerine her şeyi-onun kişisel ihtiyaçlarını dahi- ben alacaktım.


Minsu bu konuda derin bir itiraza girse bile mahçup halimi anca böyle sakinleştirebilirdim.


Son olarakta annemin yeni ilaç parasının yarısını ödeyecektim.


Geriye bir param kalmayacaktı ulaşım dışında, lakin sorun değildi. Önce borçlar bitmeliydi ki biriktirme işlemlerim kusursuz ilerlesin.


Hem sadece bir sahneye çıkışım ardından bu kadar işi halledebiliyorsam, bir kaç sahneye daha çıkınca bankada birikim hesabı gayette açabilirdim bence.

Tamam, dedim kendime. iyi gidiyorsun. Ve bu hep iyi gitmek zorunda.

Yarın da yeniden Minsu ile broşür dağıtacaktık. Bu sefer Gangnam ağırlıklı düşünmüştük çünkü oradaki millet şarkıya, dansa, bara vs vs bayılırdı. Hatta Instgaram'da patronum bana bir kıyak geçip paralı reklam postu bile yayınlayacağını söylemişti.


Yüzüm, sesim ve hatta bedenimin görünüşü bile internete düşmesi yasaktı. Bar içinde bundan patronum sorumluydu ama dışarıda mırıldanmam bile insanların beni tanımasına sebep olabileceğinden, insanların sempatisini büyük oranda kazanana kadar kalabalık yerleri şapkayla gezecek ve sesimi dış dünyaya karşı iyi gizleyecektim.


Bu iş nereye kadar giderdi bilmiyordum. Patronuma göre, anladığım kadarıyla, millet bana fan olduktan sonra video çekmeleri ve sosyal medyaya yüklemeleri sorun olmayacaktı. Çünkü o zamana geldiğimizde hem ben bar şarkıcı kariyerimi sağlama almış olacaktım, hem de patronum barını istediği ünlülüğe ulaştırmış olacaktı.


Acaba bu hırsa sahip olduğu için mi zengindi? Yoksa mafya işlerinden dolayı mı?

Mafyayala çalışıp onun nasıl böyle olduğunu sakince düşünmen sence de korkutucu şekilde garip değil mi Hye Su?

Annem için yapmaycağım iş, birlikte çalışmayacağım insan yok iç ses.

Gerçekten öyleydi. Ben şu ana kadar omurgalı insanlarla çalışmıştım da ne olmuştu? Devlet annem kurtarmak için bana yardım etmeye mi karar vermişti erdemliğimden ötürü?

Hayır.

Ben de annemi kurtaracak taşlı ama sonucu zafer olan yolları tercih etmiştim. Ve şu ana kadar sorun yoktu, olmaması içinde her şeyi yapacaktım


"Pştt! Kız daldın, noldu?"


Minsu elini yüzüme doğru salladığında irkilerek ona baktım. "Ha? Ah, yok bir şey. Bugün ve yarın yapacaklarımı düşünüyordum."


Yüzü durgun bir hal aldı. "Bak Hye su, itirazlarımı kabul etmiyorsun ama benim kişisel ihtiyaçlarıma kadar almak zorunda falan değils-"


Gene aynı muhabbete doğru yol aldığımızı fark edince hızlıca sofradan kalkıp bulaşıklarımı tezgaha koydum ve içeri kaçarken, "Ben okula geç kalıyorum! Akşam görüşürüz!" dedim.


Arkamdan seslense de cevap vermeden kapımı kapattım ve giyinmek için dolabıma ilerledim. Minsu mahcubiyetimi anlıyordu ancak o da kendini bu konuda kötü hissettiğinden bana engel olmak istiyordu. Ne var ki benim kadar kötü hissedemezdi.


Pedime kadar kendisi almıştı geçen aylarda. Annemin ilaçları ve hastane masraflarına zam gelince parayı yetiştirememiştim çünkü.. Şimdi elime bu borçları tek tek silme şansım verilmişti.


Ertlemeden dibine kadar kullanacaktım.

...

Okulumuza vardığımda hızlıca sınıfıma doğru çıkarken aynı fakülteden olduğum bir kaç tanıdık insanla selamlaşıyordum.


Benim beyaz yüksek pantolon ve kısa kollu siyah badimin aksine bu arkadaşlarım oldukça şıktı ve kendilerini bir kez bile makyajsız görmemiştim.


Hayır yani, herkesin giyim anlayışı farklı olabilrdi ama sınav haftası için bile sabahın 6'sında kalkıp, sınava girmeye az kala çalışmak yerine, makyaj tazemelerindeki rahatlığın yarısı bende olsa neler başarırdım neler!


Yanlış anlaşılmasın, onları kıskanmıyordum veya kendi bedenimden nefret falan etmiyordum.


Asla onlar kadar güzel olamayacağımı biliyordum sadece. Eee savcı olmak istediğimden ötürü realistlik yanım her zaman ağır basardı.


Birde makyaj yüzümü çok kaşındırıyordu. Tabi böyle rimel-ruj falan sürmeyi seviyordum da, pudra ya da kapatıcı için aynı şeyi diyemeyecektim.


Savcı olunca zaten bunlar için bir sınır koyulacak ve neredeyse her gün aynı tür, gösterişsiz, takım elbiseler giyecektim. O nedenle çokta sorun teşkil etmiyordu bu şekilde olmam bana.


Savcı olmak istememe gelirsek eğer.. Kadınların sesi olmak ve haksızlığa uğrayanlara her ne kadar zor durumda kalacak olan ben olsam dahi yardım etmeye ant etmem dışında..çok bahsini açmadığım babam yüzünden olmak istiyordum.


Babam ben 3-4 yaşlarındayken ölmüştü ve kendisi ile açıkçası anılarım aklımda yoktu. Kısaca anlatmak gerekirse kendisi başarılı bir avukattı, ama kirli ve kanlı parayla başarılı olan bir avukattı.

Kötülerin avukatı olması sayesinde rahat yaşamışlar annemle, tabi annem bunları bilmiyordu. Kötüyü de savunacak bir avukat oluyor her zaman, o avukatlar illa kötü olmak zorunda değil diyebilirsiniz ancak; babam o insanları arayıp bularak bu işi yapıyormuş.

Kötülerin işi çok olduğu gibi belası da çok olurdu bilindiği üzere.

O insanların davalarını, kendi başarısını gözlerine sokup alır ve arkada masumları ateşe atıp, arkasına bile bakmayan paragöz bir herifmiş kısaca.

Sonra olansa dinsizin hakkından imansızın gelmesi diyebiliriz. Tecavüz edilen kardeşinden dolayı davayı açan abi, babamın karşısında davayı kaybediyor ve bunu kaldıramayıp babamı, tecavüzcü ile birlikte korkunç bir şekilde öldürüyor. Gerçekten kötü bir ölümle sonuçlanan kaderinin yangınını fark etmeden bu davalarla başlatmıştı, yani kendi düşen ağlamazdı.

Ah, tabi bundan sonra babamın metresi ortaya çıkmış cenazede, oğluyla. Ve annem sinir krizleri ile birlikte kötüleşmişti

Hatta bana göre, annemi hasta eden şey benim için ev hanımlığından terfi edip, bir anda 3 işte çalışması değildi. Annem kederinden bu hale gelmişti bana göre. O nedenle baba figürü özlemi falan çekmiyordum.

Babamı ne yazık ki hatırlamadığımdan, ona karşı saf bir nefret de besleyemiyordum. Ama büyüdükçe ve bu olanları öğrendikten sonra, ölmüş olsa dahi içten içe bir şeyi kanıtlama isteğiyle dolmuştum.

Dürüst savcı ve avukatların ne kadar başarılı olacağını, annemin eşinden yüzünün gülmemesi ama kızından çok güleceğini.


Ve, o metresi ile oğluna ne olmuştu hiç bir fikrim yoktu ama çokta umurumda olduğu söylenemezdi. Oğlu yanıma gelse onu itip kakmazdım, sonuçta o günahlarının keçisi değildi. Ancak onu hayatıma da almazdım.


Zaten hakkına bildiğim tek şey, aramızda 6 ay olmasıydı.


"Hye su!" 

En üst katta bulunan sınıfımıza düşünceli halimle çıkmam bittiğinde, sınıfa girdiğim gibi adımı duymamla kafam kalktı.

Hoseok, yani sınıftaki konuştuğum sayılı insanlardan olan çocuk bana sesleniyordu. Kredisi olan ve azar yediğim derste olsaydı, ses çıkaracağını düşündüğüm tek insandı..


Yüzüme hızlı bir gülümseme yerleştirdim ve ona el sallayıp hızlıca yanına ilerledim. "Selam!" dedim ve kısa sarılma yaşamamız ardından yanına oturdum. Enerjisi gerçekten çok yüksek biriydi.


"Nasıl gidiyor? Bir süredir modun düşük gibiydi? Ama bugün yüzünü daha aydınlık gördüm."


Çok yakın olmasak dahi ruh halimden çıkarım yapması ya iyi bir insan ve sınıf arkadaşı olmasından kaynaklanıyordu ya da çok iyi bir analiz yapan avukat adayıydı.


"Evet bir kaç sorun vardı hayatımda, ama yoluna soktum."

Gülümsedi. "Anladım, ileride başka bir sorunun olursa benden yardım isteyebilirsin, ne de olsa arkadaşız."

İnsanlara çok güvenip, yaslanmayı kendime aşılayamamdan ötürü muhtemelen ona başka derterimi açmazdım, ancak bu ince düşünceliliğine karşı verebileceğim tek cevap, "Tabi, teşekkür ederim Hoseok, aynı şey senin için de geçerli." olmuştu.

Konuşmaya devam etmek için ağzını açtığı sırada giren İdare hukuk dersinin hocası girdiğinde sakince sessliğe büründük.

...

2 gün sonra..

Geldiğim barın içine girdim.

Bugün ikinci sahne günümdü. Dünde neredeyse bütün Gangnam'ı broşürle kaplamıştık Minsu ile baş verip ve sınavlarımın olmasından ötürü gecemi ezber yaparak geçirmiştim.


Şimdiyse 5 saatlik uykuyla bara adım atmam çok mantıklı bir iş değildi bana göre ama patronum aramıştı ve sahneden 2 saat önceden burada olmamı istediğini belirtmişti.


Az çok bugün istediğimiz elde ettikten sonra nasıl bir yol izleyceğimizi yeniden gözden geçirecektik.


Açıkçası henüz ne kadar insan geleceğini bilmediğimden bu biraz hızlı davranma gibi geliyordu ama o patrondu, ben çalışan. Yani lafının üstüne laf söylemek yerine sakince gelmeyi tercih etmiştim.


Bunu boş verip ileride ki bar çalışanlarının yanına ilerledim. Patronun nerede olduğunu sormam gerekiyordu ama önce tanışsak iyi olurdu. Yanlarına vardığımda konuşmalarını durdurup bana bakmışlardı. Hızlıca eğildim.


"Merhaba! Geçen gün çok konuşamamıştık, ben Kang Hye Su."


Kendimi tanıtmam ardından karşımda ki 3 kız, 2 erkek de eğilip kendini tanıtmıştı.

"Hye su," demişti yeni tanıştığım garson Seo ha heyecanla, "gerçekten harika bir sesin var. Resmen hiç kimseye ilgisi olmayan 4 vip müşterilimizi bile kendine bağladın!"

Kaşlarım şaşkınlıkla kalktı. O aklımda gözleri kalan maskeli adam ve yanında ki 3 kişi buranın gerçekten önemli insanları mıydı? Ben parayı veren düdüğü çalar sanıp o vip koltuğuna oturdular ihtimalini de yüksek tutmuştum..

"Katılıyorum," Jake lafa atladı o sırada. "sesinin çok güzel olması bir yana, şarkıya da bayıldım. Şarkı sözleri ve notaları sen yazdın değil mi?"

Utanrak kafamı kaşırken Jake'i onayladım. Dediğim gibi övülmeye alışık değildim ve Minsu dışında biri bunu yapınca geriliyordum çünkü onlara 'Teşekkürler iltifartlarınız için.' demekten ileri gidememiştim.


Gariptir ki biri iltifat edince bu sefer de benim, onda güzel olan bir özelliğine aynı şekilde iltifat etmem gerekir diye düşünüyordum, yani birilerinin böyle beklentiye girdiğini sanıyordum.

Doğru olmayabilirdi tabi..

"Buranın önemlileri onlar o zaman?" dedim sahte bir merakla. Açıkçası o gözleri bir yerden çıkarmasam, 4 kişinin kim olduğu umurumda bile değildi.


Jake kafasını salladı. "Evet öyleler. Dövmeli kolları olan Jungkook bey ve gözlük takan Namjoon beydi. Böyle sahneye çıkan biri olduğunda merakla bakarlardı ama yüzleri hep nötr olurdu. Seni izlerken gülümsediklerini görünce çok şaşırdık!"


Pekala, eğer beni böyle övmeye devam ederlerse kendimi gerçekten biri sanacaktım. Gerçi ne yalan söyleyeyim, alışık olmadığım bu övgüleri ufaktan sevmeye başlamıştım. Kim sevmezdi ki?


Ayrıca hayatım boyunca zorluklara savaşıp, kazancı çok az elde etmiş bir insan olarak, bence bu kadarını hak etmiştim.


"Diğer ikisi kimlerdi peki dedim?" dedim çekinerek. "onlar da beğendi mi sizce?"

"Tabi ki! Onların adları da Ji-"

"Vayyy yıldızım gelmiş demek!"

Bir anda arkamdan duyduğum patronumun sesiyle Jake'in lafı yarıda kalmıştı ama bunu boş verip hızlıca arkamı döndüm ve patronuma eğilerek selam verdim.

"Bakıyorum da çalışanlarımla yakınlaşmaya başlamışsın, güzel. Zaten daha burada geleceğin parlak gözüktüğüne göre, kaynaşmanız sizin için faydalı."


Dudaklarımı birbirine bastırıp sadece kafamı salladım.


Mafya olduğundan her an yanlış laf ederim korkusu hala vardı ve bu nedenle çok konuşmayıp, dediklerini yapmaya odaklıydım.


Derin bir nefes alıp verdi o sırada, "Eh, o zaman benim odaya geçip biraz konuşalım. Sonra seni makyöz ve stilistine emanet edeceğim. Tamam mı?"

Aslında makyaj kısmında çok fazla abartı bir şey istmediğimi belirtmek istiyordum ama bunu şu an yapmayacaktım.

Öncelikle akşam 500 insan gelmeliydi. Yerim sağlama alınmalıydı. Sonra isteklerimin değeri olurdu patronumun gözünde.

"Tamam."

...

Gizlice sahnenin iç perdesinden sesli alana doğru baktım.

İşte bu çok kötüydü.


Patronumun kulaklığımla iletişimde olmamızdan ötürü son giriş yapanlarla birlikte 452 kişi olduğunu söylemişti ve sahneye çıkmama 20 dakika vardı.


Stres ve anksiyeteden normalde yapmadığı şeyi yapıp tırnaklarıma, dişlerimle eziyet etmeye başladığımda 1 dakika daha çoktan geçmişti bile.


452 insan asla az buz bir rakam değildi ve anlaşıldığı üzere hem broşürler işe yaramıştı hem de millet genel anlamda beni ilk gecemden sevmişti.


Ama bu sayı patronumun beni yanında tutması için yeterli değildi.


"Hye su, şu tırnaklarını yemeye bilir misin? Bak içeri 4 kişi daha girdi. Belki 20 dakikaya istediğiniz sayıya ulaşırsınız."


Minsu omzumu desteklercesini okşadığında derin nefes alıp ayaklandım. Makyajım yüzümü kaşındırıyordu, stilistim dar bir pantalon giydirdiğinde çok rahat değildim ve 20 dakika sonra bu sahneye son çıkışım olabilirdi.


Bu da bir açılan kapının yüzüme kapanması demekti.


"O yüzünü hemen düzelt ve aklındakiler sil. Hemen sonuç felaket olacak düşüncelerinden kurtulamadın gitti!"


Minsu'nun yükselmesi beni hazırlıksız yakaladığından yerimde sıçrarken içeriye patronum girmişti. Ve yüzü çok iç açıcı değildi. Dümdüzdü demek daha doğru olurdu.


"463 kişi var. Benim istediğim 500'dü Hye Su."


En az yüzü kadar düz olan sesi yutkunmama sebep oldu. Diyecek bir şeyim yoktu ama onu cevapsız bırakmakta ne kadar mantıklıydı bilmiyordum. Ayrıca gerçekten çok çabalamıştım reklam yapma konusunda. Bunu o da biliyordu.


"Ben-"


"Her neyse." Lafımı kesti. "20 dakika beklemenin alemi yok, çık sahnene."


Sonra ne olacak?.. diye sormama izin vermeden çıkıp gitti.


Minsu patronuma sessiz hakaretler savursada onu, patronum bizi duyabilir düşüncesi olsa dahi uyarmadım. Ya da sonrası hüsranda sahneye çıkmaktan vazgeçmedim.

Sakince ayaklandım. Ve kontroller hazır sesini duyunca sahneye adım attım.

Kalbim ağzımda atıyordu ama yüzüm sakindi.

Bugün ki ilk şarkımsa 'Never Enough' (Asla yeterli değil) şarkımdı. Girdiğim sahneden büyük bir alkış koptu ve adımı bilmeyen insanlar bana 'Death End yıldızı' diye tezahürat yapmaya başladı. Gözlerim patronumun olduğu yere vardı. Bu tezahüratlar 2 gün önce onun keyiflenmesine sebep olurken, şimdi yüzünde mimik oynamıyordu. Bense sahneden inene kadar umudumu elde tutmaya çalışıyordum.

Bana hayat hiç bir zaman başka şans sunmamıştı zaten.

Müzisyenler nakarata girdiğinde derin bir nefes aldım ve şarkıya girdim.

"Nefesimi tutmaya çalışıyorum.

Bu şekilde kalmasına izin verin

Bu anın bitmesine izin veremem

İçimdeki rüyayı başlattın.

Şimdi daha yüksek sesle

Yankılandığını duyabiliyor musun?

Elimi tut

Bunu benimle paylaşır mısın?

Çünkü sevgilim sensiz

Bin spot ışığının tüm parlaklığı

Nightsky'den çaldığımız tüm yıldızlar

Asla yeterli olmayacak

Asla yeterli olmayacak

Altın kuleleri hala çok az"

Gözlerim bana ait olmayan hislerle dolardı bu şarkıyı ne zaman mırıldansam. Şimdi seslice söylerken kalbime sanki bir ağrı çökmüştü. Bakışlarım Vip kısmına gidip duruyordu. Neye baktığımı veya aradığımı bile bilmiyordum.

"Bu eller dünyayı tutabilirdi ama

Asla yeterli olmayacak

Asla yeterli olmayacak

Benim için

Asla, asla

Asla, asla.."

Araya müziik girmesi gerektiği için durduğumda kulağımda ki kulaklık cızırdadı.

"Hye Su," dedi patronum sakince. "bana bak."

Gözlerim ona döndü. Konuşamazdım ama onu dinlediğimi kaşlarımı hafifçe kaldırıp indirerek belli etmeye çalışmıştım.


Düz yüzüne minik bir sırıtma kondu.

"Az önce içeri Vip misafirlerimin çağırdığı arkadaşları girdi. Kaç kişiydi gördün mü?"

Nakarata eşlik eder gibi davranarak kafamı sağ sola salladım.

"Otuz yedi."

Gözlerim büyürken aklımda hızlı bir matematik işlemi yaptım.

Çıkan sonuç umut kapımın kapanmadığının kanıtıyken müşteriler için yüzümde bulunan sahte gülümsemeyi attım ve içimi rahatlatan gülümsemeyi koydum.


Teşekkür ederim Tanrım.. dedim içimden. Sanırım benim için hala umudun var.

Bu düşünceler yüzünden şarkıya yeniden girmem gereken nakaratı kaçırsam da durumu toparlayıp yeniden dudaklarımı aralarken gözlerim bu sefer VIP kısmında gezinmeye başladı. 4 kişi ve patronum dışında kimse yoktu.


Bana 37 insan kazandıran, Jake'in behsattiği kişiler miydi?

En karanlık masada oturduklarından dolayı hala yüzlerini seçemediğimden gözlerimi kıstım ve oraya odaklandım.

Ama gördüğüm iki tanıdık ve bu sefer maskesiz yüzler, benim yüzümdeki gülümsemeyi aldı götürdü.


Nakaratı bana ikinci kez kaçırttı. İçimde garip, hatta rahatsız edici bir hissiyatın baş göstermesine sebep oldu.


Jimin ve Yoongi adlı, bir daha görüşmek istemediğim iki insan göz bile kırpmadan bana bakıyorlardı.


Yani geçen gün bir türlü aklımdan çıkaramadığım o keskin ve minik gözlerin sahibi Yoongi beydi.


Pekala.. 37 insanı benim için o ikili getirmiş gibi duruyordu ve bunun ardında yüzde yüz emindim ki hayırsever olmaları ya da sesime aşık olmaları yatmıyordu.


Görmezden gelmiştim bir çok şeyi belki ama ben aptal bir insan değildim.

Burada bir şeyler dönüyordu.

BÖLÜM SONU

Yoongi ve Jimin sahnesi çok yok biliyorum ama sabredin geliyorlar gümbür gümbür

Sizce ortada dönen şey ne?

Neden Yoongi ve Jimin kıza yardım etti?

Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir bebelerim

Vote❤️👀


Loading...
0%