
İyi okumalar :)
Kapından içeri girdiğim gibi yüzüme fırlatılan mutfak önlüğü ile kaşlarım çatıldı. Kafamdaki önlüğü alıp bakışlarımı Regulus’a çevirdiğimde tamamen önündeki kap ile ilgilendiğini gördüm.
“Nerede kaldın ama tüm işi bana mı kitlemeye çalıştın anlayamadım ki?!” diye sitem etti genç oğlan. Gözlerimi devirsem de elimdeki önlüğü üstüme geçirdim ve yanıtladım onu. “Bir kere plana göre pizzayı yapmak senin görevindi. Ben yalnızca zehirlenmeyelim diye başında duracaktım o kadar.”
Bu dediklerimi hiç duymamış gibi görünen Regulus kenardaki domatesleri işaret ederken konuştu. “Sen sosunu hazırlaya kal, hamuru birazdan bitiririm ben de.”
Boş boş başında beklemektense bir şeyler yapmak kafamı oyalardı en azından. Bu nedenle domatesleri yıkamaya başlamıştım ki teminki dediklerimi gayet de iyi duyduğunu belli ederekten lafa girdi. “Hani sen sadece başımda durup denetçilik yapacaktın?”
Yıkadığım domatesleri kenara koyarken yanıtladım onu. “Aslında planım öyleydi fakat o kadar acıktım ki senin üç saatte yapmanı bekleyemeyeceğime karar verdim. En azından yardım edeyim de iş hızlansın dedim.”
Bu dediğime yalnızca gülen Regulus kaptaki hamuru yoğurmaya başladı. Domatesleri rendelerken bir yandan da ara ara onu kontrol ediyordum. İşin garip yanı ise genç Black oğlanının bu olayda tahmin ettiğimden daha iyi olmasıydı.
“Dürüst ol bakalım Regulus, eskiden her hafta pizza mı yapardın?”
“Ne diyebilirim ki, kızlar mutfağa giren erkekleri sever. Bu nedenle de tavlamak istediğim kızlara yiyecek bir şeyler hazırlamak sık sık başvurduğum bir yöntemdi. Her hafta olmasa da ayda en az iki kere farklı bir kıza yiyecek bir şeyler hazırlardım.”
Bunun üstüne önümdeki tezgâhta duran havluyu alıp hiç düşünmeden Regulus’un kafasına fırlattım. “Utanmaza bak bir de ayda en az iki farklı kızla çıktığını söylüyor!” diye söylenmeyi de ihmal etmedim.
Gülen oğlan kafasındaki bezi alıp tezgâha geri koyarken yanıtladı beni. “Bakıyorum da bu durum seni rahatsız etti.” İnanmaz bakışlar atarken konuştum ben de. “Ciddi misin sen ya? Tabii ki de rahatsız olacağım sonuçta nişanlıyız.”
Yüz ifadesini görünce ekledim. “En azından diğer herkes öyle sanıyor. Bu nedenle bu olay bir düzmece de olsa böyle konuşmamalısın. Yalandan bile olsa her an aldatılabileceğim çapkın bir adamla birlikte olduğumun düşünülmesini istemem.” dedim daha kısık bir tonda birilerinin duyma ihtimaline karşı.
“Yani sahte bir nişan olması, tüm bu yaşadığımız şeyler sorun değil de sahte bir aldatma olayı mı seni rahatsız ediyor? Hatta aldatmayı geçtim de aldatma ihtimali olması?..” diye soran Regulus ile derin bir nefes aldım. Elimdeki yarım domatesi kaba bırakırken olabildiğince hissiz tutmaya çalıştığım bir sesle açıklamaya başladım.
“Küçükken her şey çok güzeldi, bir prenses gibi büyütülüyordum. Bir Black servetimiz olmasa da istediğim çoğu şeye sahiptim. Sonrasında ise yıllarca süren bu rüya tek bir günde tuzla buz oldu. Babam… babam, annemi aldatmıştı. Evet bazı aldatan güvenilmez adamlar vardı hayatta fakat tamamen sadık olanlar da vardı bana göre. Sonuçta babam öyleydi, değil mi?.. Bu nedenle de tüm dünyam başıma yıkılmıştı bunu öğrendiğimde çünkü babam benim gözümde her zaman dünyanın en güvenilir adamıydı. O günden sonra da bir şey fark ettim, güvenilir erkek diye bir şey yoktu. Her adam aldatırdı. Bu olayın üstüne hayatım zorlu bir sürece girdi. Annemin toparlanması, benim kendime gelmem… Belki de yıllar aldı bu süreç. Bu yüzden de bu konu benim kırmızı çizgim. Sanırım pek çok şeyi kaldırabilirim fakat aldatılmak olmaz, o acıya bir daha göğüs gerebileceğimi sanmıyorum.”
Kalbimde zaten kan sızdıran bir yara vardı bu konuda. Birinin daha bu yarayı deşmesine dayanamazdım. Bu nedenle, kimseye güvenemediğim için bir ilişkim olmamıştı bu zamana kadar. Regulus ile aramızdaki şey sahte de olsa diğer insanların aldatıldığımı düşünmesinin de çok hoş bir deneyim olmayacağından emindim.
Ben geldim geleli ilk defa önündeki işi tamamen bırakmış olan oğlanın bakışları üzerimdeydi bu sefer. “Ben… gerçekten üzüldüm yaşamak zorunda kaldıklarına. Merak etme sahte bir aldatma olayı falan da olmayacak asla. Bu arada için rahat etsin az önce amacım yalnızca seninle uğraşmaktı, yoksa pek de çapkın biri sayılmam. Hatta şu zamana kadar hiç sevgilim olmadı bile, hayatım o kadar yoğun bir haldeydi ki bir de onunla uğraşmak istemedim. Hem zaten sevmek nasıl olur onu bile bilmedim ki hiçbir zaman… Ailem fiziksel olarak yanımdaydı fakat hepsi o kadardı işte. Bir kere büyük salonda konuşan birilerinden duymuştum hasta olunca annesi sabaha kadar başında beklemiş, ilgilenmiş onunla. Çok şaşırmıştım o an. Ben hasta olunca bir şifacı çağırırlardı sonrasında da bir şeye ihtiyaç olursa Kreacher hallederdi… Daha önce bir kez olsun içten bile sarılmamıştı ki annem hastalanınca başımda beklesin.”
Belki farklı koşullarda, farklı yapıdaki ailelerde büyümüştük lakin ikimiz de daha küçücük birer çocukken deneyimlemiştik acıyı, hayal kırıklığını, eksik kalmayı… İçinde bulunduğumuz dünya bizi erken yaşta büyümeye mecbur bırakmıştı. Sorumlulukları sırtlanmayı, zorluklara göğüs germeyi öğretmişti bize.
Yeterince şeyle uğraşıyorduk bu nedenle ara sıra mutlu olup tüm bunlardan uzaklaşmayı da hak ediyorduk. “Peki söyle bakalım o zaman pizza yapmayı nereden öğrendin?” diye sordum üstümüze çöken karanlık sis bulutunu dağıtmak adına. Niyetimi anlayan genç oğlanın yüzünde birkaç saniyeliğine bir tebessüm oluştu. Ardından da önündeki hamura şekil vermeye başlamışken açıkladı.
“Sen göreve gidince beklerken az daha kafayı yiyordum. O nedenle de aklımı dağıtmak adına birkaç tarif kitabını karıştırıp pizza yapımını araştırdım. İşin ilginç tarafı ise yoldaşlığın kütüphanesinde beklediğimden çok daha fazla tarif kitabı bulmam oldu. Baktığım beşinci kitaptan sonra artık iyice anladığıma kanaat getirip ben bıraktım araştırmayı.”
Kimin aklına gelirdi karargâhta bu kadar tarif kitabı olacağı?
Görevi başarıyla tamamlamış olsam da detaylar ile ilgili içi içini yiyordu Regulus’un, bunu biliyordum. Fakat burada konuşmak yeterince güvenli olmadığından sabrediyordu Black oğlanı. İşi riske atmamak adına en uygun zamanı bekliyordu detaylıca konuşabilmek için.
Şekil verdiği hamura bakınca başımı iki yana sallayıp yanına ilerledim. “Anlaşılan o ki yalnızca tarifini okumak yetmiyormuş?” Bozuntuya vermemeye çalışan Regulus sordu “Neden ki, bence gayet iyi gidiyorum?”
“Farkında mısın bilmiyorum ama açtığın hamur yuvarlak değil dikdörtgen olmuş.” diye yanıtladım ben de onu.
“Hiç de bile, sen yanlış açıdan baktığın için öyle o.” diyen Regulus beni biraz daha sağ tarafa çekti. “Şimdi de parmak ucuna kalk.” dediğinde ise “Sen ciddi misin? Bu neyi değiştirir ki?” diye sordum ben de.
“Doğru açıdan bakmak çok önemlidir bir kere. Yeterince yüksekten bakmıyorsun ki.” diye sitem eden oğlana gözlerimi devirdim. Parmak ucuma çıkıp baktıktan sonra ise lafa girdim. “Açı gerçekten de önemliymiş şu işe bak!” Regulus’un yüzünde kendinden emin bir ifade oluşurken de ekledim. “Bu açıdan bakınca dikdörtgen değil de üçgen oldu. Gerçekten inanılmaz.”
Ben gülmeye başlayınca somurtan oğlan son bir şans sordu. “Soyut sanat yaptığımı söylesem işe yaramaz mı ki? Sonuçta kimse Picasso’yu çizdiklerin yamuk diye yargılamıyordu.”
“Hamurla soyut sanat oluşturmuş olsan da en iyisi sen sosu devral da hamura ben devam edeyim Regulus Picasso.” dedim.
***********
Yıldızlara atfedilmiş pek çok özellik vardır. Kimisi onların bu dünyadan göçüp giden insanlar olduğuna inanır, kimi ise bize kılavuzluk yapan ruhlar olduğuna…
Kimsenin şahitlik etmediği anlara yıldızlar eşlik eder bazen. Biz kendimizi yapayalnız sandığımızda bile onlar daima bizimledir aslında. Acıyı görürler; kederi, hüznü bazen ise neşeyi, huzuru ya da umudun filizlenişini…
Yıldızlar bu dünyanın sessiz şahitleridir her daim. Binlerce ruhun sırdaşı, tek arkadaşı olmuştur onlar. Asla sırt çevirmeyen gerçek dostlar…
“Yani anlayacağın eve geldiğimde gördüklerim Gringotts’da yaşadıklarımdan daha inanılmazdı.” diyerek anlattıklarımı sonlandırmış oldum.
Pizza piştikten sonra bahçedeki çardağa soframızı kurup geçmiştik. Bir yandan yerken bir yandan da görevde yaşananları anlatmıştım Regulus’a. Havanın yavaş yavaş kararmasıyla ise yıldızlar bizi aydınlatan tek şey haline gelmişti. Bu durumun bizi rahatsız ettiği de söylenemezdi.
Önündeki son dilimi de bitiren oğlan “Gerçekten de ben burada senden daha çok stres yaşamışım.” diye yorumda bulundu. Arkama yaslanırken atladım lafa. “Hazır fırsat bulmuşken yaşananları anlattım sana şimdi ise hayal ettiğimiz gibi bir akşam geçirelim hadi. Tüm bu olayları bir kenara koyup sanki normal birer cadı ve büyücüymüşüz gibi sohbet edelim.”
Regulus “Neden olmasın, en azından bir deneyelim sıradan bir hayatımız varmış gibi davranmayı. Sonuçta bu akşam ile ilgili hayallerinin bir kısmı zaten gerçekleşemedi, büyük bir hayal kırıklığına uğradın.” deyince sordum. “Nasıl yani?” Havalanan kaşlarım da şaşkınlığımı ifade etmemde etkili olmuştu.
“Sonuçta benim pizza yapma işini elime yüzüme bulaştırmamı bekliyordun fakat ben o kadar harikayım ki ustalıkla kalktım bu işin altından-“ yüzümdeki ifadeyi görünce değiştirdi. “Yani en azından büyük bir kısmından. Hamura şekil verirken biraz değişik şeyler ortaya çıkmış olsa da -Ki seni temin ederim nedeni sanatçı kişiliğimdi- senin hayal ettiğin gibi kafamdan aşağı una falan da bulanmadım yani.”
Ne diyebilirim ki? Sanırım beklediğimden daha hamarat çıkmıştı Regulus. Yüzümdeki ufak tebessümle “Tamam hakkını yemeyeyim Regulus Black, içinde oldukça hamarat bir ev beyi varmış.” dedim.
Yüzündeki huysuz ifade ile karşılık verdi o da. “Sen geç dalganı. Yarın öbür gün dolanırsın peşimde hadi bana pizza yapsana diye, o zaman görürüm ben seni!”
Dramatik bir edayla elimi alnıma götürüp “Amanın ben ne yapacağım şimdi, kendime hemen düzgün bir aşçı bulsam iyi olur.” dedim.
“Dikkat et, yanlışlıkla Slughorn’un aşçısını bulmayasın da.”
Bunun üstüme yüzümü buruşturmaktan alıkoyamadım kendimi. O yılkı Slug partilerine gelen herkeste travma oluşturmuştu o adamın yaptığı yiyecekler. Partisine yeni bir renk katmak isteyen iksir profesörümüz o akşamları yemek yapması için özel bir şef tutmuştu kendisine. Dürüst olmak gerekirse gerçekten de partilere yeni bir renk gelmişti lakin bunun iyi anlamda olduğunu söyleyemezdim maalesef ki. Slughorn’un aşçının yaptığı yemeklerin egzotik değil de kötü olduğunu kabullenmesi ise bir yıl sürmüştü. Bu süreçte de Slug kulübündeki herkes hayatından bezmişti.
“Slug partilerinden aç çıkmamızın sebebi olmuştu o adam.”
Yaptığım yoruma gülen Regulus da “Ne demezsin… Bazen bizimkilerin arasında iddialar dönerdi. Kimin en fazla o yemekleri yiyebileceğine dair iddialar…” dedi.
Bunun üstüne sordum. “Peki sen de katılır mıydın onlara?” Başını şiddetle iki yana sallayan oğlan “Tabii ki de hayır, o kadar deli değildim ben. Gerçi iddialara katılmam daha mı iyi olurdu bilemiyorum. Sonuçta Slug partilerinden sonra yatakhanedekilerle uğraşıp duran ben olurdum. Midesi ağrıyanlar, kusanlar…”
Bunun üstüne bir kahkaha patlattım. “Desene Slug partileri asıl senin en büyük kâbusunmuş.”
“Hem de ne kâbus!”
İkimiz de güldük bu sefer. “Benim durumum daha iyiymiş sana göre. En azından aç aç bir köşede oturuyordum parti boyu.” diye belirttim. Kaşları çatılan Regulus sordu “Nasıl yani tüm parti boyu oturuyordun? Senin gibi güzel bir kızı dansa kaldıran pek çok kişi oluyordur illaki.”
Kısa bir an duraksadıktan sonra dile getirdim sorumu. “Sen az önce dolaylı yoldan benim güzel olduğumu mu söyledin?..” Oldukça bariz bir şeyden bahsediyormuş gibi yanıtladı beni genç oğlan. “Yani göz var, izan var Zoe. Sokaktan geçen insanları durdurup sorsak hepsi de senin güzel olduğunu dile getirir eminim ki.”
Bu yoruma sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim. Sanırım bir anda güzel olduğumu dile getirince daha spesifik bir açıklama beklemiştim. En azından ‘eli yüzü düzgün kızsın kim seni niye beğenmesin’ den daha farklı bir şey. Gerçi niye öyle bir şey beklemiştim ki, düşününce o da saçmaydı zaten. Regulus’un beni güzel ya da özel bulmak gibi bir zorunluluğu yoktu ki. Hepsi bugünkü yaşadıklarımızdan dolayı olmalıydı. Kan bağlama büyüsü, Gringotts görevi, geri döndüğümdeki karmaşıklık ve de pizza yapmak derken yorulmuş olmalıydım. Yoksa normalde böyle saçma şeylere takılmazdım.
Aklımdaki düşünceleri dağıtmak adına derin bir nefes alıp Black oğlanının az önce yönelttiği soruyu cevapladım. “Daha önce Slug partilerinde kimseyle dans etmedim, gerçi o partiler dışında da etmedim zaten… Bir ilişkiye yanaşmayacağım için birileriyle dans etme fikri de gereksiz gelmişti. Bir de göz önünde olmaktan genelde pek de hoşlandığım da söylenemez. Bu nedenle kenarda kalıp bir romanın sayfalarına göz gezdirmeyi tercih ediyordum. Yani anlayacağın biri dans teklifinde bulunsa bile kabul etmezdim zaten.”
Söylediğim an son cümleden dolayı pişman oldum. Ne gerek vardı ki bu kadar detay vermeye?!
Regulus’un acıyan bakışları ve ses tonu ile karşılaşmak istemediğim için ona sorma fırsatı bırakmadan direk ben cevapladım aklındaki soruyu. “Evet, daha önce kimse bana dans teklifi etmedi. Ben Hogwarts’tayken pek de popüler biri sayılmazdım. Tamam derslerim iyiydi fakat insan ilişkilerinde çok kötüydüm. Genellikle yalnız takılmaktan hoşlanırdım. Hem diğerlerinin sohbeti genellikle beni pek sarmadığından hem de kitap karakterleri ile arkadaşlık yapmak daha güvenli olduğundan. Sonuçta onlar hiçbir zaman arkandan konuşmaz ya da seni yarı yolda bırakmaz… Çok saçmaladım değil mi-“
Dediğim sırada şiddetle başını iki yana sallayan Regulus araya girdi. Ne bakışları ne de sesi düşündüğüm gibi acır bir haldeydi. “Hayır, bence saçmalamadın. Demek istediğini çok net anlayabiliyorum. Takıldığım bir arkadaş grubum olsa da onlarla yakın olduğum söylenemezdi, yalnızca ailelerimizden dolayı çocukluk arkadaşıydık o kadar. O nedenle de yanlarında otururken bir yandan onları dinliyormuş gibi yapıp bir yandan kitap okuduğum çok an olmuştur… Bir derdim olduğunda da onlara danıştığım sayılı sefer olmuştur. Daha çok ‘Bu durumda Leonardo ne yapardı?’ diye düşündürdüm.”
Bunun üstüne sordum “Leonardo? ”
Yüzündeki ufak tebessümle yanıtladı beni Black oğlanı. “Leonardo benim en sevdiğim roman serisi olan Macera Büyüsü’nün karakterlerinden biri. Onun olaylarla başa çıkma şekli, davranışları, mücadelesi beni gerçekten çok etkilemişti. Ben de o yüzden bir sorunla karşılaşınca o olsa nasıl çözerdi diye düşünürüm bazen. Genellikle de bu yaklaşım problemi çözmemi sağlar. Yani anlayacağın senden çok da farklı olduğum söylenemez sosyal ilişkiler konusunda.”
Açıkçası bunu beklemezdim. Gözümde Regulus Black bizim dönemin Popüler öğrencilerinden biriydi. Fakat anlaşılan o ki bazen dışarıya yansıttığımız ile gerçekte içimizde yaşadığımız birbirinden çok farklı olabiliyordu.
Cebindeki asayı çıkaran genç oğlan bir büyü mırıldandı. Böylelikle etrafımızı bir müzik sesi sardı. İçimde değişik bir his oluşturdu bu müzik lakin ne olduğunu tanımlayamadım bir türlü.
Tekrar söze giren Regulus “Daha önce kimsenin dans teklifinde bulunmamış olmasının hem iyi hem de kötü bir yanı oldu sanırım. Kötü tarafı, hayatlarının hatasını yapıp seninle dans etme fırsatı yakalayamamaları oldu. İyi yanı ise, bu fırsatı yakalayan ilk kişi olma onurunu bana bırakmış olmaları oldu.” dedi. Bunun üstüne bir şeyler demek için dudaklarımı araladım fakat o kadar şaşkındım ki ne demem gerektiğini bilemedim. Benim bir şey dememe gerek kalamadan Regulus sordu “Benimle dans eder misin Zoe Wilson?”
Yalnızca birkaç kelime, tek bir cümleydi dile getirdiği. Yine de içimde hiç ummadığım bir hissin oluşmasına yetmişti bile. Hayatım boyu biri bana bu soruyu sorarsa nasıl kalbini kırmadan reddedebilirim onu diye düşünmüştüm. Sonuçta asla güvenemeyeceğim birine ümit vermenin anlamı olmazdı.
Ama şu an vermek istediğim tek bir yanıt vardı bu soruya. Bundan iki ay önce olsa kendimden beklemeyeceğim bir yanıt.
“Evet…”
Ardından genç Black oğlanının uzattığı eli tutup ayağa kalktım. Çardağın yanındaki boş alana geçerken ayaklarımızın altındaki çimenler hışırdadı. Yıldızlar etrafımızı aydınlatırken Regulus ellerini belime yerleştirdi. Ben de omuzlarına koydum ellerimi.
Yavaş tempodaki müzik eşliğinde dans ederken gözlerimi karşımdaki adamın gözlerinden ayıramadım. Sanki kaderi doğduğu gün yazılmışçasına gri renkliydi yıldız ışığında parlayan gözleri. Sanki bu hayatta seçeceği, ilerleyeceği yolun berrak düz bir çizgi olmayacağını kanıtlamak içindi rengi. O ne siyahtı ne de beyaz. O griydi. Geri dönüşü olmayacak hatalar yapıp doğru yolu bulmuş bir adamdı. Her zaman omzunda taşıyacağı yüklerle yepyeni bir yola adım atmış biriydi Regulus Black.
Sessizce mırıldandı karşımdaki oğlan. “Tüm bu yaşadıklarım benden çok şey götürdü. Fakat bana çok güzel bir şey de getirdi Zoe, bana seni getirdi… Hayatımda ilk defa beni yargılamak yerine beni anlamaya çalışan biri oldu. Bana iyi bir şeyler de yapabileceğimi gösteren biri, zamanımın tamamını kendimden nefret etmeden de geçirebilmemi sağlayan biri…”
Ya yıldızların yaydığı ışığın bir oyunuydu ya da gerçekten Regulus Black’in gözleri dolmuştu.
“Bana iyi bir adam olabileceğimi hissettirdiğin için teşekkür ederim Zoe Wilson.”
“Bana bu muğlak yolculukta eşlik eden bir dost olduğun için teşekkür ederim Regulus Black.”
İlk hamle kimden gelmişti bilmiyorum fakat ışıl ışıl gökyüzünün altında birbirimize sarıldığımız an fark ettim ne hissettiğimi. Çalan şarkı, gökteki yıldızlar, bana sarılan oğlan… Bunlar bana asla sahip olamayacağımı düşündüğüm bir duyguyu, huzuru hissettiriyordu.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir :)
İlk defa romantik bir şeyler yazdım, benim için de yeni bir deneyim oldu. Gerçi tamamen değil de ucundan romantik bir bölümdü aslında.
Bu arada Regulus'un bahsettiği durumu gerçek hayatta ben de yapıyorum. Bazı problemleri çözmek için kitap karakterlerinin o durumda ne yapacağını düşünüyorum. Sizin de bu tarz yaptığınız şeyler var mı yoksa sorun ben de mi? :)
Gölgelerin Efendisi serisindeki Madelyn Altman karakteri kesinlikle çok sevdiğim bir karakter. Geçirdiği kişisel gelişime ve kararlılığına hayranım. O nedenle genellikle onun nasıl çözeceğini düşünüyorum sorunlarla karşılaşınca. Sizin o şekilde etkilendiğiniz bir karakter var mı?
Haftaya görüşmek üzere :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 741 Okunma |
115 Oy |
0 Takip |
17 Bölümlü Kitap |