10. Bölüm

9.Bölüm: Trajikomik Karmaşa

Jessica Pereria
jessica_pereria

İyi okumalar!

“Hayır, başını daha dik tutman lazım. Bir de adımlarını zarif bir şekilde atmaya çalış.” diyen Regulus ile kaşlarım çatıldı. Bir hışımla ona döndüğümde yaptığımız büyüler ile uzun ve sarı bir hâle gelen saçlarım uçuştu. Terleyen ellerimi üstümdeki kadife elbiseye sildikten sonra cevapladım onu. “İyi de başımı biraz daha dik tutarsam artık basbaya tavana bakıyor olacağım, nasıl önümü göreceğim ki?!”

“Başını dik tut diyorum Zoe, tepeye kaldır değil. Bak Narcissa oldukça zarif ve asil hareket eder. Tüy gibi adımları ve de kendinden emin bakışları vardır… Yani senin yaptığının aksine o bir ördek gibi paytak paytak yürümez.”

Uzanıp önümdeki oğlanın koluna vurmaktan kendimi alıkoyamadım. Yaklaşık bir buçuk saattir tam anlamıyla Narcissa’ya benzemeye uğraşıyordum fakat bu süreçte Regulus yalnızca yargılayıp durmuştu her yaptığım hareketi.

“Senin kuzenin yürümüyor, uçuyor bence…”,

Benim cıkcıklamalarım Black oğlanının yüzünde bir gülümseme oluşturdu. Burada ciddi bir görevimiz vardı lakin o hiç de oralı gibi değildi. Safi dalga geçip dursun zaten! “Madem öyle sen göster o zaman nasıl yürümem gerektiğini.” dedim ben de en sonunda.

“Tamam, göstereyim.” diyen Regulus birkaç adım geri gidip role girdi ve de yanıma yürüdü. Yüzündeki sırıtma ile konuşma sırası bendeydi bu sefer de. Önce “Balık hallerini bilir misin, hani şu pek çok balık dükkanının yan yana ulunduğu yerler?” diye sordum.

“Evet de konumuzla alakası ne?” dediğinde de devam ettim. “Sanki hayatında ilk defa bir balık haline gitmişsin de ayağına yerdeki balık suları sıçrayacak diye kasılarak yürüyor gibiydin. Yüzündeki ifade de biri burnunun dibine bozuk bir balık uzatmış gibiydi ayrıca.”

Benim gülerek bitirdiğim yoruma somurtan oğlan “Gerçekten çok komiksin. Eğer ki doğru duruşu sergileyebilmen için kendini balık halinde hayal etmen gerekiyorsa öyle yap o zaman. İstersen bozuk balık da bulabilirim sana…”

Gözlerimi devirdikten sonra devam ettim denemeye. Yavaş ama sağlam basan adımlar, küçük dünyaları yaratmışçasına bir özgüvenle bakan bakışlar… Sanırım başarmıştım sonunda.

“Hiç fena değil, sanırım bu kadarı cincüceleri kandırmak için yeterli olur.” diyen Regulus önüme geldi ve asasını çıkardı. Saçlarıma yönelttiği asa ile birkaç söz mırıldandı. “Tamam, renk tonu şu an daha iyi oldu.” dedi ve bir tutamı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra ekledi. “Unutma yüzünü saklamamalısın, özgüvenli ve kendinden emin olmalısın.”

İçimde dalgalanan anlam veremediğim hisle birlikte başımı sallayarak onayladım onu. Konuşamayacakmışım gibi gelmişti nedense.

O bir adım geri çekilip aramızdaki mesafeyi açtığında tuttuğumu bile fark etmemiş olduğum nefesi verdim. Bu his çok yabancıydı, hem içimdeki büyüyen bir panik dalgasına hem de daha önce hiç hissetmediğim bir huzura neden oluyordu. İkisini aynı anda nasıl hissedebildiğimi ben de bilmiyordum açıkçası.

Ardından parmağımdaki nişan yüzüğünü çıkarıp Regulus’a uzattım. “Gazetelerde baktığımız resimlerde Narcissa’nın parmağında yalnızca bir alyans vardı. Biçim değiştirme ile o alyansa benzer bir yüzük hazırladım, başka bir şey daha takmam dikkat çekebilir. O nedenle bu sende kalsın.” dedim. Bana hak veren oğlan da başını sallayarak onayladı beni. Tabii o anda bu durumun başına ne işler açacağını nereden bilebilirdi ki?

***

İşler beklediğimden sorunsuz geçmişti açıkçası. Cincüceler herhangi bir şeyden şüphelenmemişlerdi. Dış görünüşüm dışında yaptıkları büyü ile damarlarımda akan Black kanını da tespit edebilmeleri sayesinde kuşkuya yer bırakmaksızın Narcissa olduğuma inanmışlardı.

Daha sonrasında ise bankanın altlarına inip Black ailesinin kasasına ulaşmıştık. Açıkçası Black’lerin yüklü bir servete sahip olduklarını bilsem de kasanın içini görünce az daha bir şaşkınlık nidası kaçacaktı dudaklarımdan. Tavana kadar yükselen Galleon yığınlarının yanı sıra pek çok değerli takı, mücevher ve de çeşitli objeler de vardı.

Lakin böyle bir servete sahip olmak istemediğimi düşünmüştüm elimdeki keseye paraları koyarken. Üstelik çoğunluğunun da karanlık işlerden kazanılmış paralar olduğunu düşünülünce… Dışarıda zor durumda o kadar insan varken kasanın bu denli dolu olması hiç de adil değildi bence.

İşim bitip de geri döndüğümde yoldaşlığın merkezi olan evin yakınlarındaki bir ara sokakta saçlarımı ve yüzümü normal haline getirirken düşüncelerim bunlardı. Üzerimdeki elbise normal bir günde giymek için fazla gösterişli olduğu için çantamdaki siyah pelerini çıkarıp üzerime geçirdim. Üstümü değiştirene kadar yoldaşlıktaki biriyle karşılaşırsam bu idare ederdi.

Kapının önüne gelince büyüyü söyledim ve de elimi kapının tokmağına uzattım. Yoldaşlığın kendine özel bir koruma sistemi vardı. Bu şekilde eve yalnızca izni olanlar girebiliyordu, sıradan bir anahtar kullanmaktan daha güvenliydi.

Kapı açılınca sessiz adımlarla içeri girdim. Yavaşça kapıyı kapatırken hole göz gezdirdim. Görünürde kimse yoktu, bu da iyi bir şeydi. Merdivenlerdeki eskimiş tahtaları gıcırdatmamaya olabildiğince özen göstererek yukarı çıkıyordum ki kulağıma bazı sesler geldi.

“Bunu nasıl yaparsın Reg!?” diyen kişi Sirius’tu.

Ardından duyduğum ses ise Moody’e aitti. “Ben en başından beri biliyordum zaten bir işler karıştırdığını.”

Son birkaç basamağı alelacele çıkınca gördüğüm görüntü ise birkaç saniye duraksamam sebebiyet verdi. Sirius, James’e sarılmış ağlamaklı bir haldeydi. Moody ise asasını Regulus’a doğrultmuştu.

Kaşlarım çatılırken sordum. “Burada neler oluyor?”

 

Anlatıcı Bakış Açısı -Yarım saat Önce-

Regulus, Zoe’nin gelmesini beklerken yatağında oturmuş kitap okuyordu. Gerçi planda bir sorun çıkmış olma ihtimalinden dolayı yaşadığı stres anlamasına engel oluyordu. Mesela şu anki sayfayı üçüncü okuyuşuydu.

Kapının açılıp da içeriye abisinin girmesiyle de zaten hiçbir şey anlamadığı kitabı kapatıp komidinine koydu. “Başımıza gelenleri bir bilsen Regulus…” diyerek kendini yatağa bırakan Sirius’un oldukça sıkıntılı bir hali vardı. Belki kafasını dağıtmasına yardımcı olur diye düşünen Regulus da sordu. “Ne oldu?”

Yatakta doğrulan Sirius hemen açıklamaya girişti. “Sabah göreve gitmiştik. İşler en başında gayet iyi güzel gidiyordu. Birkaç bakanlık çalışanının, bir ölüm yiyene istihbarat verdiği bir tür toplantıyı dinleyecektik. Bazısı korktuğu için bazısı da para veya güç karşılığında Voldemort’a çalışan pek çok bakanlık çalışanı var.”

Eski bir ölüm yiyen olduğu düşünülecek olursa bu zaten Regulus’un bildiği bir şeydi. Sirius devam etti.

“Bunlar Knockturn yolundaki bir ara sokakta buluştular. Biz de yakınlarına bir yerlere saklandık, dinliyoruz işte. Aradan yaklaşık beş dakika geçmişti ki bizim ekiptekilerden biri, Smith cebinden çıkardığı sakızı ağzına atıp çiğnemeye başladı ve de olanlar oldu. Meğersem cebindeki sakız daha önceden koyup sonradan da unuttuğu şaka dükkanlarında satılan ejderha sakızlarındanmış. Bu sefer adamın ağzından alevler çıkmaya başladı mı!”

Açıkçası böyle bir hikâye beklemiyordu Regulus. Şokla açılmış ağzını kapatabildiğinde sordu. “Peki sonra ne oldu?”

“Tabii yanımızda ağzından alevler püskürten bir adam olunca bizi fark ettiler. Duman küresi atıp kaçmak üzere harekete geçtiler hemen. Biz de önümüzü göremesek bile adamları yakalayalım diye hemen atıldık. Halimiz tam bir kâbus gibiydi, birbirimize çarpıp duruyorduk. Neyse en sonunda Smith bağırdı ben birini yakaladım diye. Dedim en azından bir kârımız oldu şu görevden fakat erken konuşmuşum. Dumanın dağılmasıyla bir de ne görelim Smith’in elini kolunu bağladığı kişi bizim Peter’mış ya meğersem. O da kendisini yakalayanın ölüm yiyen olan adam olduğunu sanıyormuş. Yani anlayabileceğin berbat bir operasyondu.”

Anlaşılan o ki kötü bir gün geçiren tek kişi Regulus değildi. Gerçi o ölümden dönmüşken, kalbi durmuşken abisinin anlattıkları o kadar da kötü sayılmazdı. Yine de düşüncelerini kendine saklayan Regulus. “Gerçekten beter bir günmüş.” diye yorumda bulundu.

“Ya ne demezsin.” diyen Sirius’un gözleri kardeşinin komidinine kaydı. Az önce bırakılmış kitabın yanında bir de yüzük vardı, Zoe’nin nişan yüzüğü. Kaşları çatılan Black oğlanı sordu. “Zoe nerede?”

Abisinin neye baktığını anlayan Regulus içinden küfretti kendisine. Zoe için endişelenmekle o kadar meşguldü ki dikkatsiz davranmış, yüzüğü görünür bir yerde unutmuştu.

Sesinin oldukça inandırıcı çıktığını umut ederek “Biraz hava almaya çıktı. Çok uzaklaşmayacaktı zaten, birazdan döner.” dedi.

Bu cevaptan hiç de tatmin olmuş gibi görünmeyen Sirius sordu “Peki neden tek başına çıktı ve de yüzüğü burada?”

Aklına gelen ilk yalanı salladı Regulus ise. “Yüzüğü düşürmüş yerde buldum, parmağına biraz bol geliyordu… Hem dışarı tek başına çıkmadı ki şu anda Lily ile birlikteler.”

Tam o anda yaşanan olay ise küçük Black oğlanının bir kez daha içinden bir küfür mırıldanmasına neden oldu.

Odalarının kapısı çalındı ve de içeri giren kızıl saçlı cadı sordu. “James’i gördünüz mü? Başım ağrıyordu, uyuya kalmışım. Bir türlü bulamıyorum onu.”

Sirius cevap verirken bakışları zümrüt yeşili gözlü cadıda değil de kardeşindeydi. “Bir işi olduğunu söylemişti. Moody ile çıktılar, birazdan gelir. Bu arada geçmiş olsun Lils.”

Bir sorun olduğunu fark eden Lily sordu. “Teşekkürler de her şey yolunda mı Sirius?”

Başını şiddetle iki yana sağlayan oğlanın kıvırcık bukleleri sallandı. “Hayır, değil. Kardeşim bana yalan söylüyor. Anlaşılan o ki Zoe ile kavga etmişler ve o da yüzüğünü atıp çekip gitmiş.”

Daha Regulus bir şey diyemeden Lily yaşadığı şokla konuştu. “Yüzük atacak denli büyük bir kavga mı?”

“Hayır, yanlış anla-“

Kardeşinin konuşmasına izin vermeyen Sirius “Ne yaptın kıza da çekip gitti?” diye sordu. Başını şiddetle iki yana sallayan Regulus yanıtladı. “Hayır, ortada kavga falan yok. Yalnızca biraz hava almaya çıktı Zoe.”

Lakin hiç de tatmin olmuş gibi görünmeyen Sirius atıldı tekrardan lafa. “O zaman ne diye yalan söyledin bana, hani Lily ile birlikte çıkmışlardı dışarı?”

“Bana öyle demişti ama anlaşılan o ki yanına gidip de onun uyuyakaldığını görünce tek başına çıkmış.” Bu oldukça yeterli bir bahane olabilirdi, eğer ki Lily’den gelen yanıt olmasaydı. “İyi de ben uyuyakalalı bir saat olmuş, sizi arayanların sayısı düşünülecek olursa bu kadar süre tek başına dışarıda olması hiç de güvenli değil.”

Bilmiş bir ifade takınan Sirius konuştu bu sefer de. “Hani kısa süreliğine çıkmıştı. Ayrıca yüzüğünü düşürmüş olması da bana pek mantıklı gelmiyor açıkçası. Sonuçta Zoe bir muggle değil ya, bir cadı. Eğer ki yüzük bol gelse büyü ile daraltması yalnızca birkaç saniyesini alırdı.” Bunun üstüne bir hışım ayağa fırlayan büyük Black oğlanı suçlarcasına kardeşine bakarken konuştu.

“Ne yaptın kıza söyle? Kalbini mi kırdın, üzdün mü onu? Ya da yoksa aldattın mı onu?”

“Yok artık daha neler!” diyen Regulus da fırladı ayağa. “Saçmalıyorsun Sirius ben onu neden aldatayım ki?”

“Ben nereden bileyim senin neden aldattığını!”

Tam Regulus bir karşılık verecekti ki seslerini duyup gelmiş iki kişi kapılarının önünde belirdi. James ve Moody soran gözlerle onları süzüyordu.

Odadan dışarı adımlayan Sirius kendini en yakın arkadaşının kollarına attı. Bir yandan da dert yanmayı ihmal etmedi tabii ki. “Ah Çatalak başımıza neler geldi bir bilsen. Bu benim kardeşim olan şahıs Zoe’yi aldatmış.”

“Ne?!” Kaşları çatılan gözlüklü oğlanın bakışları da küçük Black’i buldu. Kendini açıklamak adına söze atılan oğlan ancak “Hayır, yok öyle bir şe-“ diyebilmişti ki abisi komidinde duran yüzüğü işaret ederek böldü lafını, bir kez daha. “O zaman neden Zoe’nin nişan yüzüğü burada ve de kendisi ortalarda yok.”

“Hava almaya-“ diyecekken James çatılan kaşlarıyla sordu. “Siz ayrıldınız mı? Bir de nişanınızı ben yapmıştım ya…”

“Koyun can derdinde sen et derdindesin be Çatalak. Tek sorun onları nişanlayan sen iken onların ayrılmış olması mı? Ben kardeşim doğru düzgün bir adam oldu derken, bir daha kaybettim onu.” Sirius’un bu haline karşın kendini açıklamak adına tekrar harekete geçecekti Regulus fakat yine kimse ona izin vermedi ve lafa atladı. Bu sefer konuşmaya giren ise Moody’di. “Bu yine bir ölüm yiyen olacağın anlamına mı geliyor? Çok aşık olduğun için bırakmamış mıydın karanlık tarafı, peki ya şimdi ne olacak Black?”

Kendini açıklamaya çalışmasının boşa bir uğraş olduğunu anlayan Regulus, bu sefer ağzını açma zahmetinde bile bulunmadı. Nasıl olsa kimse onu dinlemeyecekti. Bu nedenle yüzündeki bıkkın ifade ile olayların nereye gideceğini izlemeye başladı.

Kendini olayın baş mağduru ilan etmiş kişi olan Sirius tabii ki de lafa atlamadan edemedi. “Nasıl yaparsın bunu o kıza? O sana olan aşkı için abisini bile karşısına almışken, sen nasıl ona ihanet edersin?”

Moddy’nin eli cebindeki asasına giderken konuştu. “İhanet yoluna bir kez girdiyse o insan ona bir daha güven olmaz. Bizim aramıza sızman için Lord’un yollamıştı seni değil mi? En başından beri her şey yalandı!”

“Dur bekle.” diyen Sirius sanki James onu zorla tutuyormuş gibi bir tavır takınarak uzaklaştı arkadaşından. Ardından da kardeşinin önüne gidip yüzüne tükürdü. “Yazıklar olsun sana…” Sonrasında gerisini geri arkadaşının kollarına kendini bırakırken kaşları çatılmış James “Pati acaba sen çok mu muggle filmi izliyorsun?” demekten kendini alıkoyamadı.

“Hiç de bile!” diyen Sirius bir bunalım dalgasına daha kapılmadan önce “Bunu nasıl yaparsın Reg!?” dedi.

Abisinin kendisi bir gün gerçekten aldatılsa nasıl bir tepki verebileceği ihtimali Regulus’u korkuttu açıkçası.

Çıkardığı asayı küçük Black oğlanına doğrultan Moody de “Ben en başından beri biliyordum zaten bir işler karıştırdığını.” dedi. Tam o sırada gelen adım sesleri ile de herkesin bakışları merdivenlere döndü. Kaşları çatılmış hâldeki Zoe sordu “Burada neler oluyor?”

Zoe’den

Yaklaşık bir saattir evde yoktum. Bu süreçte ne yaşanmıştı da olaylar bu hale gelmişti? Kimse cevap vermeyince bir kez daha sordum. “Burada neler oluyor?”

Bunun üstüne James’in kollarından çıkan Sirius önüme geldi. Gözleri mi dolmuştu onun?!

Ellerimi tutup gözlerime bakan oğlan dramatik bir edayla konuşmaya girince kaşlarım çatıldı. “Merak etme Zoe, biz neler olduğunu biliyoruz ve de senin yanındayız.” Ardından da bana sarıldı. Bakışlarım Regulus’a döndü şokla. Neyden bahsediyorlardı, neyi biliyorlardı? Regulus’un söylemek zorunda kalmış olabileceği bir yalan olması ihtimaline karşı pot kırmamak için bir şey de diyemiyordum.

En azından bakışlarımdaki şaşkınlığı anlayan Black oğlanı konuşmaya girdi de olanları öğrendim. Gerçi öğrendiklerim beni daha mı çok şaşırttı bilemedim.

“Sirius, benim seni aldattığımı sanıyor. Ve de bunun üstüne senin yüzüğünü atıp beni terk ettiğini.”

Bana sarılan Black oğlanı geri çekildiğinde sordum ona. “İyi de bunu da nereden çıkardın ki?”

Sirius’un yanıtı ise “Dışarıda uzun süre kalman tehlikeli olduğu halde bir süredir ortalarda yoksun, tek başına çıkmışsın. Regulus da tam olarak nerede olduğunu bilmiyordu. Tüm bunları geçtim bir de nişan yüzüğün Regulus’daydı.”

Tüm bunları böyle bir duruma yorması cidden akıl almaz bir şeydi. Yüzüme güven verici olduğunu düşündüğüm bir tebessüm kondurup yanıtladım kıvırcık saçlı oğlanı. “Sandığın gibi bir durum yok Sirius. Ben tüm yaşanan onca şeyden sonra çıkıp hava almak istemiştim biraz o kadar. Düşünmeye o kadar dalmışım ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Yüzüğe gelince…”

En azından Regulus bu konuda ne diyeceğimi bilemediğimi anlamıştı da destek attı. “Yüzüğü de parmağından düşüyordu işte, size dediğim gibi. Zoe de yüzüğü iz kalmayacak şekilde daraltma konusunda benden yardım istemişti. O nedenle yüzük bendeydi.”

Başımı sallayarak onaylayıp ekledim ben de “Açıkçası biçim değiştirme en kötü olduğum dersti, o nedenle de bu konuda Regulus’tan yardım istedim.” Bir gün bir dersimin kötü olduğunu göğsümü gere gere diyeceğimi söyleseler hayatta inanmazdım. Fakat hayat işleri akıl almaz bir noktaya taşımakta kararlıydı anlaşılan o ki.

Kaşları çatılan Sirius ise “Peki o zaman ben sana neden yüzüğü Zoe daraltmadı diye sorunca niye bana açıklamadın durumu?” dedi kardeşine. ‘Sen ciddi misin?’ bakışları atan Regulus bezmiş bir ifadeyle konuştu. “Çünkü açıklama yapmam bile izin vermedin ki! Kendi teorilerini sıralamakla meşguldün.” dedi. Boğazını temizleyen oğlan “Sanırım bazen yeterince dinlemiyorum.” dedi kardeşine. “Ha şunu bileydin.” Tepkisi ise James’ten geldi. En yakın arkadaşına göz deviren oğlan ise “Bu durum yine de ne kadar mükemmel olduğum gerçeğini değiştirmez Çatalak.”

Bu yoruma göz devirmeden edemedim. Sirius’un durumunu anlamıştım anlamasına da hâlâ daha çözemediğim bir şey vardı. “Peki Moody’nin Regulus’a asa doğrultuyor olmasının sebebi ne?” Bu süreçte istifini hiç bozmamıştı adam.

Yanıt Lily’den geldi. “Çünkü olaylar karışıp da Regulus’un sana ihanet ettiği sanılınca Moody, onun yoldaşlığa da ihanet etmiş olabileceğinden şüphelendi.” Ardından da ekledi. “Tabii artık olayı anladığımıza göre bence asanı indirebilirsin Moody.”

Orta yaşlı seherbazın yüzündeki sıkkın ifade yerini koruyordu fakat en sonunda mecburen doğrulttuğu asayı indirdi. Ah ah ne olacaktı bizim hâlimiz şu Moody ile. Adam boğazımıza asa dayamayı dünden hazırdı.

“Ben de hallettiğime göre yüzüğünü sana geri verebilirim.” diyen Regulus komidinindeki yüzüğü alıp bana uzattı. “Teşekkür ederim sevgilim.” derken olabildiğince inandırıcı görünmeye özen gösterdim. “Ben gidip bir elimi yüzümü yıkayayım en iyisi, sıcak bastı biraz.” deyip oradan ayrılıyordum ki Regulus’un meraklı bakışlarını gördüm. Görevle ilgili aklını kurcalayan yüzlerce sorusu olsa da diğerlerinin önünde bunları dile getiremiyordu. Bu nedenle uzaklaşmadan önce “Bu arada on dakika sonra mutfakta buluşsak iyi olur canım, sonuçta bana bir pizza sözün vardı.” dedim.

Bu şekilde kutlama adımına geçtiğimize göre görevin sorunsuz geçmiş olması gerektiğini anlayan Regulus’un yüzünde bir rahatlama ifadesi oluştu.

 

Bu geçen haftanın bölümüydü. Bu haftanınkini umarım son dakikaya bırakmadan zamanında yazıp atabileceğim :)

Görüşmek üzere!

Bölüm : 17.02.2025 22:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...