Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Maç sonucu |4

@jmgul__

Maçın ilk yarısı bitmiş durumdaydı.

 

Sinirden yediğim tırnaklarımı artık enseme atarken Vodafone Arenada uğultular artmıştı.

 

Herkes sigarasını yakmış, çoğu ise yüzünü stattan çevirmişti.

 

İlk yarı rakip takımın üç golüyle bitmişti. Evet ilk yarıya üç gol sığdırmayı başarmışlardı. Yetmemiş topa en çok hakimiyet kuran da kendileri olmuştu.

 

Beşiktaş bugün sahada yokmuş gibi top oynuyordu. Bedenleri vardı lakin ruhları Allah'a emanet.

 

İkinci yarı başlayınca kimse de nida yükselmedi. Sinirler altüst olmuştu.

 

Buradan döner mi diye düşünenler bekliyordu ama ikinci yarının ilk onuncu dakikasında stattaki insanlar pılını pırtını toplamaya koyulmuştu.

 

Küfür edemiyordum. VIP tarafında olduğumun için ailenin içinde yer alıyordum ve sövmeden durmak kabir azabı olarak kalmıştı.

 

Kendimi göremesem bile yüzümün öfkeden morardığını tahmin ediyordum.

 

Ulan amına koyayım, üç gol yemek nedir?

 

Dudaklarımı dişledikçe ikinci yarıyı izleme heyecanım hiç kalmamıştı. İlk yarıda onca golü sığdıran ikinci yarıda bizi rezil kepaze ederdi...

 

Tâbi henüz daha bir şey olmamıştı...

 

Elime koluma sahip çıkamıyordum. Telefonum hâlâ elinde olan Cansun'un da bunu fark edince kendi yerinden ayağı kalktı ve yanıma oturdu.

 

"Sen iyi misin?" diye sordu, omuzuma elini koyacak gibi olurken geriye çekildim.

 

"Evet," dedim sessizce. "İyiyim."

 

"Pek öyle görünmüyor," dalga geçecek gibi oldu ama yapmadı. "Alt tarafı bir maç, o kadar morarmana gerek yok." dediğinde nasıl böyle rahat konuşabildiğini anlayamamıştım.

 

Benden onun adına yanıt çıkmadı. Konuşursam eğer kötü konuşurdum. Kelime dağarcığı geniş bir adam değildim... Sadece belirli kelimeleri bilir, onları konuşurdum. Bu da beni işimden ederdi. Susmak en iyisiydi.

 

Gözümden ateşin çıktığı dakikalarda Cansun yerinden fırladı, önüme geçti. Öyle ki görmem gereken sahanın içi değil onun yüzü olmuştu.

 

Sinirlerine hâkim ol oğlum,

İşinden olma.

Yanlış bir şey yapma.

 

Derin derin nefes aldım. Kısa süreliğine gözlerimi yumdum.

 

"Kulüp, babamın kulübü ama o bile bu kadar sinirli değil..." diye alayla söylenirken diğer yandan kollarını esnetti. Avuçlarında olan telefonu da hiç beklemeden kucağıma bıraktı. "Ne bu şimdi birini öldürecek bakışları?"

 

Esnedi. Gözünden neredeyse uyku akıyordu ve akşamın bu vaktinde karşıma dikilip gevşek hâlde konuşmaya hakkı varmış gibi davranıyordu.

 

Onu görmezden gelmeye çalıştım. Zaten maç izleme heyecanım çoktan bitmişti. Önümü kapatması dert olmazdı.

 

Benden tepki gelmeyince anne ve babasının tarafına döndü. "Buradan maç döner mi?" diye saçma bir soru sordu.

 

Allah akıl fikir versin.

 

"Niye sordun kızım?" dedi başkan, kızına baksa da odağı sahanın içindeydi.

 

"Ben anlamam çok, döner mi dönmez mi?"

 

Babası umutsuz bir şekilde başını eğdi. Yanıt vermeye gerek bile duymadı. Mucize olmayacağını biliyordu.

 

"Pekâlâ, eve geçsem bir şey olmaz değil mi?" diye sorunca artık bana bakamadığını fark ettim.

 

Başkanın dudakları arasında çıkacak cümleleri beklerken daha şiddetli bir öfkeye tutulmadan kendimi durdurmaya çalıştım.

 

"Sergen?" diye sordu başkan, "Ne yapacaksın?" Tamamen bana bırakmıştı ama hayır diyemeyeceğimi biliyordu.

 

Maç buradan dönmezdi.

Cansun inadını muhakkak konuştururdu.

Herhangi bir huzursuzluğa mahal vermeden yerimden kalktım.

 

"Gidelim Cansun Hanım," dedim, sesimdeki titreme tamamen öfkeyle alakalıydı.

 

Cansun çantasına yeltendi. Ona Vip kapısını açtım. Statta ne oluyordu artık merak bile edemedim.

 

"İyi akşamlar," dedim Hilmi Bey ve eşine. Kulüp başkanı değil, benim de başkanım sayılırdı.

 

Eliyle bizi uğurlayınca adımlarımı Cansun'a yetiştirdim. Zaten pek acele etmiyordu. Nazik, sanki podyumda yürüyorcasına adımlarını atıyordu. Çantası kolundan düşmek üzereyken merdivenlerden inmeden yüzünü bana döndü.

 

Avuçlarımda bekleyen telefonumu işaret etti. "Biri sürekli mesaj atıyordu." Duraksadı. "Baktın mı?" diye sorunca yanıtlama gereği duymadan elimle gitmesini gösterdim.

 

Yüzümü sahaya çeviremiyordum. İlk kez maç bitmeden tribünden ayrılıyordum. Hem de üç gol yemiştik...

 

"Mesaj atan kimse çok ısrarcı biri... Yerinde olsam bakarım." dedi, nereye kadar ısrar edecekti bilmiyordum.

 

Telefonun ekranını açtım. Gelen mesaja bakmadan kimin attığına baktım.

 

bjkkapatılsın.

 

Zaten başka hangi ahmak yazardı ki?

 

Dudaklarımı yalayıp tekrar öfkelenen zihnimle telefonu avuçlarımda sıktım.

 

"Israrcı biri değil, manyak biri!" diye nefretle söylendim.

 

Sanırım tahminlerim tuttu diye zırvalamaya başlayacaktı.

 

Ama tutmamıştı. Eksikti.

 

Merdivenlerden inerken onun gram aklına gülerken tribünlerden yuhh sesi yükseldi.

 

Maç 4-0 olmuştu.

 

Büyük ihtimalle.

 

Sinirlenmemeye çalışarak stattan çıkma telaşına girdim.

 

Cansun iki adım önümde yürüyordu. Hiç kimseyle göz teması kurmadan kıvırcık kızıl saçlarını yüzüne dağıttı. Şimdi yüzü daha az görünüyordu.

 

Stattan uzaklaştıkça sesler bize daha az geliyordu.

 

"Demek ki senin de hayatında manyak birileri var?" diye hiç haddi olmayan konuyu yine açan Cansun sabrımı sınayın nadir kişilerdendi.

 

"Benim hayatımda manyaklara yer yok." dedim, aslında onu cevaplamak istemedim ama boşluğuma denk gelmişti.

 

Bunu fark edince duraksadı. "Hadi ama..." dedi gözlerini devirdi. "Herkesin hayatında manyak biri vardır!" Genişçe güldü.

 

Başımı iki yana salladım. Yoluna devam etmesi için tekrar yolu göstermek durumunda kaldım.

 

Üç dakika geçti, ya geçmedi tribünden bu defa yuh değil, istifa sesleri yükseldi. Uzaklaşmıştık ama bir bağırışa neden olan şeyi çözemedim.

 

Cansun dünya umurunda olmayan bir hâlde garaj tarafına giderken ben telefonumu açmak durumunda kaldım.

 

Maçkolik sessizdeydi. Önce uygulamaya girdim. Önümü göremez hâlde maçın kaç kaç olduğuna baktım.

 

Evet,

Birilerinin tahmini tutmuştu.

 

5-0 skoru net bir şekilde yazılmıştı. Ruh hastası manyak, eğer müneccim ya da büyücü değilse eminim doğru bir açıklama yapardı.

 

Cansun'a arabanın kapısını açtım. O arkaya binerken ben elimde telefonu sıkı sıkı tutmuş cevap vermek için dişlerimi sıkıyordum.

 

"Senin keyfini mi bekleyeceğim?" diye soruyordu Cansun. Aracın önünde dikildiğimi geç anladım.

 

Şoför koltuğuna yerleşince yenilginin gazabı beni sekteye uğratmıştı.

 

Günümün kötü geçmesi için Beşiktaş'ın yenilmesi yetiyordu.

 

Ve öfkemi harlamak için Beşiktaş'tan nefret eden birinden mesaj almak yeterdi.

 

Tabi arka koltukta dünya umurunda değil hâlde bekleyen kişiyi yok saymazsak...

 

•••

 

Loading...
0%