
Gece bütün ihtişamı ile başlamış, cırcır böceklerinin, çekirgelerin sesleri bütün etrafı sarmıştı, ay bütün güzelliği ile gittiği yolları aydinlatırcasına ona selam veriyor gibi duruyordu . Böylesine güzel bir ortamın elbette her insan tadını çıkartmak isterdi ama biraz evvel yaşadığı şoku düşününce sanırım bunun için pek bir vakti olmadığını anlıyordu Stefan . Gerçekten de biraz evvel olanlar neyin nesiydi böyle sanki bir video oyunu içerisinde anlık gelen bir korku sahnesi gibi bir hali vardı, doya doya yediği o güzel meyvelerin aldığı o hal , ağaçta asılı olan çocuklar ahhhggg sanırım bunları düşünmenin pek bir anlamı yoktu bir an evvel bu geceyi geçirecek güvenli bir yer bulması gerekiyordu . Adımını attığı her anda derin ve sonunun görülmediği karanlığın hapsettiği ormana doğru ilerliyordu . Ormana doğru adımlarını her attığında gökyüzünde ona selam veren ayın o eşsiz ışıkları , yoğun ve sık bir şekilde olan ağaçların dallarının arasından yavaş yavaş kayboluyordu. Elinde ne bir fener , ne bir çakmak yani kısacası zifiri karanlığa doğru ilerlerken yolunu aydınlatacak herhangi bir şeye sahip değildi. Orman öylesine karanlık bir hale sahipti ki hiç bir ses duymasına bile gerek kalmadan insanı gerecek kadar korkutucu bir hale sahipti . Yavaş yavaş adımlarına devam eder bir şekilde ilerlemeye devam ediyordu Stefan bu korkutucu tablodan artık kurtulmak istiyor , yorgun düşmüş vücudunu dinlendirmek istiyordu ama daha nerede olduğunu, nerenin güvenli olduğunu böle bilmiyordu . Çok geçmeden önünü az da olsa aydinlatan ay ışığı ortadan kayboldu ve işte tam o an kendisini kara delikte sonsuz bir döngünün içerisindeymiş gibi hissetti çünkü bir yolda yürüyor evet ama önünü dahi göremiyor, bazı sesler duyuyor evet ama neye ait olduğunu bilmiyor işte bu onun için bir kara delik döngüsüydü. Stefan ağır ve titrek adımlarla ilerlemeye devam ettiği sırada arkasından bir çatırtı sesi duydu ve irkilerek hızlı bir şekilde arkasını döndü ama işte o an gerçekten kafayı yiyeceğini hissetmişti;
- Bu lanet yerde hiç bir halt göremiyorum yeter artıkkkkkkkk ( sesi ağlamaklı ve bağırıyor)
Bu bağırış çaresizliğin bir feryadı olsa gerek ki o anda kendisini yere çaresiz bir şekilde bırakmasına neden oldu. ;
- Neler oluyor burada , neden bu durumdayım, neden ağacın orada kalmadım ki ?
- Tamammm, igghh sanırım bu benim için bir sınav ve tek yapmam gereken sakın olmak , yürümek bu her şeyi çözer değil mi ?
Derin sessizlik .......
Bacaklarını karına doğru çekmiş derin bir karamsarlığın içerisinde boş boş geçirdiği 15 dakika sonrası kendisini yerden dogrultarak ;
- Benim bu lanet yerden artık kurtulmam lazım yavaşça kalk ve olduğun yolda sadece koş Stefannnn ! hadi oğlum yapabilirsinnnn
Derin derin nefes alislari sonrası önünü görmediği yolda deli dana misali koşturmaya başladı. Karanlığın verdiği hissizlik yüzünden koşuyor mu , duruyor mu anlamak gerçekten çok zor bir hal alıyordu , bunu anlamasını sağlayan tek şey ise yorulan vücudunun ona dinlenmek için yolladığı mesajlardı .
Koşar, Koşar ve Koşar ta ki bacaklarında güç kalmayana dek , artık bacakları onu taşıyamayacak kadar yorgun bir hale gelmişken bir anda duvar gibi bir şeye çarptı ama bu şey duvar gibi düz değildi bir ucu sivri bir yapıdaydı. Nefes nefese kalmış , terler vücudunu adeta baştan sona yıkamış bir haldeydi . Son bir gayretle yere yığılmış durumdan kendisini kaldırarak çarpıştığı şeyin ne olduğunu anlamak için dokunmak istedi . Elini çarptığı şeye uzatırken bir anda tarifsiz bir acı hissetmeye başladı. Bir saniye bu da neydi böyle ? Hatırladığı kadarıyla yol boyunca herhangi bir şeye çarpmamıştı burası dışında. Elini çarptığı şeye götürdüğünde ilk hissettiği şey çarptığı o sivri kısımdı ve bir ıslaklığı vardı ve işte tam o an Stefan için şartel düşmüştü ve elini hızlı bir şekilde karına götürdü ve aynı ıslaklığı karnında da hissediyor ve daha kötüsü karnında bir deliğin olduğunu hissediyordu . O her ne kadar karanlıktan göremesede çarptığı şey gittiği yolun ortasında duran bir ağaçtır ve o ağacın gövdesinde büyümüş sivri bir dal vardır ki iste karnini delen yapı odur . Hafif hafif Kaan kaybetmeye başlamış , dengesi iyice kaybolmuştu. Yerde öylece bir torba gibi uzanıyordu ve artık hareket edecek bir hale sahip değildi, çok yorgundu üstüne bir de bu olunca ...
Yakarışlar ;
- Neden böyle oluyor sabah güzel görünen bir güneş tarafından kavruluyordum şimdi bu haldeyim önümü dahi göremiyorum ben ne yaptım neden böyle oluyor neden nedenn ? ( Kişinin sesi boğuk, titrek ve ağlamaktadır )
Boğuk boğuk öksürmeye başlar ve öksürüğü git gide şiddetlenir, bir süre sonra öksurugunden Stefan ın kusmuk sandığı ama aslında kan olan sıvılar çıkar.
Çok geçmeden artık gözlerinin kapanmak üzere olduğunu düşünürken etraftan hırlama ve uğultular gelir .
- Ah , evet daha nasıl kötü olabilirdi ki gerçekten rahat ölemez miydim ? ( Alaycı ve ağlıyor)
Hırıltılar her geçen saniye artiyor ve yaklaşıyordu. Aklından geçen tek şey ise umarım acı çekmeden hızlıca olup biterdi . Bir hiriltinin artık kulağının taam dibinde olduğunu hissettiği anda ortamı sanki bütün bir dünyayı aydınlatan manevi bir ışık misali bir ışık kaplar ve gözleri bembeyaz bir vaziyete bürünür.... ;
- Sanırım her şey bitti bu da aslında klasik bir film repliği olan ışığa doğru ilerleydi . Hah pek ben ilerledim sayılmaz ama .
Yapmak istediğim çok şey vardı ama her şeyden daha önemlisi ben ailemi çok özleyeceğim. Sizi sev...
Bir ses duyulur ;
- Kendi kendine ne zırvalıyorsun sen?
Bu seste neydi böyle, Stefan çok geçmeden karmaşanın gözlerini yavaş yavaş araladı ve karşısında beyazlara bürünmüş tarifsiz güzellikte bir kadın görür. Bu kadın daha önce sabah acıdan bayilirken ona gülümseyen yüzünü tutan kadındır. Kadına baktığı esnada aklına bir şey gelir ben yaralıydım diyerek hızlı bir şekilde karnına doğru bakar ama hiç bir şeyin olmadığını görür , meraklı bir şekilde kadına sorar ;
- Eee şey ben öldüm mü ? ( şaşkın bir ifadeyle )
Ortam bir anlığına bir gülme sesine boğuldu .
- Evet şuan cennetesin
Hafif mutlu bir ifadeyle Stefan ;
- O demek ki ben ---
- Demek isterdim ama sen cennette değilsin.
- Neredeyim peki ?
- Zihninde
- Ne demek zihnimde , bu kadar olay oldu bunlar benim zihnimde olmuş olamaz .
- Peki o zaman sana bir şey soracağım , sabah yaşadıklarını hatırlıyorsun ve daha yeni yaşadıklarını da ama sence oralara nasıl geldin yani sabah oldugun yere nasıl geldin ?
Bu söylenen sözler sonrasında şaşkın ve afallamış bir hale büründü ama gerçekten de söylediklerinde haklıydı buraya nasıl gelmişti ki en son hatırladığı şey annesinin endişeli bakışları , yağmur damlaları yüzüne vurur bir şekilde hastaneye girdiğiydi. Gerçi oralar biraz bulanık olsa bile böyle bir şey yaşadığını hatırlıyordu.
Peki tamam hersey oturdu diyelim kafasına ama bir insanın kendi zihni neden böyle bir oyun oynasın ki ona sanırım bunu sorması gerekiyordu.
- Peki dediklerin diyelim ki doğru, peki ya neden zihnimde böyle karanlık şeyler oldu? , zihnim neden bana acı çektiriyor?
- Başkalarına güvenmek mi daha zordur yoksa kendine mi ?
- Bu ne saçma bir soru , soruma neden soruyla cevap veriyorsun ama tabi ki kendime güvenirim.
- İşte o zaman en büyük düşmanına sarılmış olursun .
- En büyük düşman mı? Zihnim mi ? Benimle dalga geçmeyi bırak.
- Sence senin düşmanın olmasa sana bunları yapar mı?
Stefan bir anlığına derin bir sessizliğe bürünür.
- İnsanın yalnız bir varlık olmayışı aslında buradan geliyor, fark ettin mi ormanda yalnız kaldığın sürede kafayı yemek üzere olduğunu, en çok korktuğun şey olan karanlığın içerisinde boğulduğunu, yavaş yavaş öldüğünü işte bunlar yalnız olman sonrasında sana zihninin ihanetidir . Başkasına güvenmek elbette ki zordur ama mesele güvenmek değil başkaları ile birlikte olmaktır. Yalnız olduğunda zihnin seninle oyunlar oynamaya başlar, seni içten içe yer ve bitirir .
- Nesin sen bir filozof falan mı?
- Gerçekten dediğim cümleleri hiç umursamıyorsun değil mi?
- Sen kimsin ?
- Ben , içinde sakladığın benliğinim
- Hey ben kız değilim
Yüksek bir kahkaha atar.
- Elbette değilsin
Söylediği bu sözden sonra erkek formuna döner kısa bir süre sonra köpek sonra bir kedi formuna girer ve en sonunda tekrar kız haline geri döner.
- Ben bir canlı değilim sen ne istersen o olurum , çünkü ben senim , sende ben
Şaşkın gözler ile birlikte ağzı açık kalır Stefan ın çok geçmeden;
- Peki ben neden buradayım
- Hastanedesin ve şuan uyuyorsun sence de rüya aleminde olman doğal değil mi ?
Ah neyse sanırım seninle artık çok vaktimiz kalmadı ben şimdilik gidiyorum zaten tekrar görüşeceğiz sonuçta önümüzde uzun bir yol var . Benimle eskiden olduğu gibi konuşabilirsin ama o zaman olduğu gibi cevap veremem ancak rüya aleminde isek seninle konuşabilirim. Bana küçükken anlattığın sırların hepsini hatırlıyorum ( Hafif sırıtır)
Bu sözleri söyledikten sonra Gizemli varlık ortadan kaybolur ama bir dakika küçükken söylediğim sır ....
Geçmiş:
Stefan kendi ile konuşuyor;
(STEFAN 7 YASINDA )
- Quinn i çok seviyorum onu okulda her gördüğümde içimde kelebekler uçuşuyor, okulda bana kokulu silgisini göstermişti, nasıl onun kalbini alırım diye düşünürken silgiyi ondan çalıp sanki bulmuşum gibi yapmak istedim ve yaptığımda silgisini ona geri getirdiğimde çok mutlu oldu ve beni yanağımdan öptü.
( Stefan 8 yaşında)
- Frank amcalara gittik onların evlerinde otururken lavaboya gitmem gerekiyordu lavaboya giderken merdivenlerden takılıp düştüm ve onlar için önemli bir vazoyu kırdım, panikle onların duymadığını anlayınca vazoyu toparladım sonra içeri geri gittiğimde amcamlarin kedisi ile oynar gibi yaptim ve sonra kedi düşürmüş gibi onlara anlattım. Çok korkmuştum ama kedi yaptı diye hiç kızmadilar ve onu sevip kokladilar . Belki bana da kizmazlardi ama bunu soyleyemedim.
Stefan bütün bu konuşmaları kendi odasında yastıklardan yaptığı bir kalede kendi kendine anlatıyordu.
Günümüz....
- Bir dakika yani aslında ben o zamanlar hep kendimle konuşurken o hep beni biliyordu, dinliyordu . Ahhh bu utanç verici ama sanırım önemli değil sonuçta o ben değil mi , başkasına söyleyemez ama giderken söylediği bir şey aklıma takıldı uzun bir yol ve beraber olacağız ne yolu böyle rüyalar tekrar olucaak .
Stefan bir an kanının döndüğünü hissetti .
Çok vakit geçmeden kendisini yorgun hisseder ve olduğu yere doğru uzanır . Kısa bir süre sonra gözlerini kapatır ve zihni için derin bir uykuya geçerken gerçek Dünya da gözlerini yavaş yavaş aralar. Odanın içerisinde bulunan koltukta annesinin yorgun bir vaziyette gözleri şişmiş bir halde oturduğunu görür . Kafasını yavaş hareketlerle çevirdiğinde babasininda odanın diğer yanında bulunan koltukta uyuduğunu fark eder . Bulanık görüşleri yavaş yavaş netlik kazanırken ağzında yavaş bir şekilde;
- Anne (, boğuk bir şekilde)
Kelimeleri çıkar. Yorgun ve bitkin bir haldeyken duyduğu hafif boğuk ses ile yerinden hızlıca uyanan anne hızlı bir şekilde yerinden doğrularak oğlunun boynuna sarılır ve onu derin derin koklar ve öper. Çok geçmeden öpme ve annenin hafif ağlama ile birlikte çıkan burun çekme sesime uyanan babası da oğluna doğru hareketlenir ve alnına bir öpücük kondurur. Çok geçmeden dedeside olaya dahil olur ve derin bir sevgiye boğulur. Ailesinin ona sarıldığı esnada dedesi gözüne çarpar ve aklında biraz evvel söylenen sözler çalkalanır . Uzun bir yol ama nasıl derken işte aklına sanırım bu uzun yolun eksik parçası yani uzun yola çıkmak için gereken araba anahtarı gerekiyordu o anahtar ise dedesinin stefan in o yoğun araştırma, belgeseller izlediği gece onu arayıp seni biriyle tanıştıracağım sözleriydi. Sanırım kendisine geldiğinde yapacağı ilk iş belliydi o kişi kim ise onunla tanışmak, uzaklaştığı ödev için bir şeyler yapmak ki artık sanırım onun için bu ödev önemli değildi ödev yerine merakı daha önemliydi. Kendisi için önemli adımlar atar hale gelmişti, umursamaz bir haldeyken bunları düşünür bir hale gelmek degişik bir hissiyatı ama sanırım bunların üzerine düşünmek için daha çok zaman olacaktı her şeyden önce onun artık biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı.....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |