@jungkookk
|
Bugün de diğer günlerden pek farklı değildi. Kazı alanında bir kez daha tozlu zemine oturmuş, ellerimle eski taşları temizlerken içimdeki boşluğu hissediyordum. Tarihin katmanlarını aralarken, kendi içimde de benzer derinliklerde kayboluyordum. Herkesin gözünde başarılı bir tarihçiydim, ama aslında içimde büyüyen bir karanlık vardı; hiçbir başarı, bu karanlığı aydınlatamıyordu. Kazı alanında yalnız olmadığımı bilmek garipti. Yanımda Athena vardı. Birlikte bu görevde çalışıyorduk, ama aramızdaki mesafe neredeyse somut bir duvar gibiydi. Onunla aramızdaki ilişki, yılların getirdiği kırılmalar ve sessizliklerle doluydu. O kadar yakınken bir o kadar da uzaktık. Onun varlığı, bir zamanlar güven verdiği gibi şimdi sadece bir gölge gibi üzerimde duruyordu. Güçlü görünüşünün ardında saklanan ince kırılganlığı sezebiliyordum, ama buna ulaşacak cesaretim yoktu. Geçmişte paylaştığımız yakınlık, şimdi yerini soğuk bir mesafeye bırakmıştı. Ona bakarken, içimde bir şeylerin eksik olduğunu biliyordum. Yalnızca kişisel başarısızlıklarım değil, aramızdaki bu sessiz çatışma da bana ağır geliyordu. O her zamanki gibi güçlü ve kararlı görünse de, gözlerindeki derin melankoliyi kaçırmam mümkün değildi. O da benim gibi, görünürdeki her şeyin altında başka bir dünya taşıyordu. Ama bu dünyaları birbirimize açacak gücümüz yoktu. Yeni görevimizde birlikte çalışmak zorunda kalmamız, bana bir zamanlar paylaştığımız yakınlığı hatırlatıyordu. Ama aynı zamanda, aramızdaki uçurumu da daha belirgin hale getiriyordu. Kafamın içinde sürekli dönen sorular vardı: Biz neden bu hale geldik? Ne zaman böyle uzaklaştık? Kazı sırasında toprakta açığa çıkan her yeni katman, içimdeki bir başka yarayı deşiyordu. Geçmişin sırlarını açığa çıkarırken, kendi içimde bastırdığım hisler de birer birer yüzeye çıkıyordu. Tarih her zaman benim kaçış yolum olmuştu, ama şimdi bu kaçış bile bana yeterli gelmiyordu. Athena'nın sesi beni düşüncelerimden sıyırdı. "Lyra, şu bölgeye bir bak," dedi. Her zamanki gibi kararlıydı, ama sesinde bir tını vardı, sanki daha fazlasını söylemek istiyor ama söyleyemiyordu. Ona baktım, ama gözlerim yine toprağa kaydı. Aramızdaki bu sessizlik, söylenemeyen her şeyin ağırlığını taşıyordu. Bu görev, beni en çok korkutan şeyin karşısına çıkmaya zorluyordu: Geçmişimle ve Athena ile yüzleşmek. Kazılar bizi bir araya getirmişti, ama aynı zamanda aramızdaki sessizliği daha da büyütmüştü. Belki de bu kez, kazıyı bitirdiğimizde sadece toprak altındakiler değil, aramızdaki o derin sessizlik de gün yüzüne çıkardı. Ama o ana kadar, tek yapabildiğim, ellerimdeki toprağı kazımaya devam etmekti. Çünkü toprak altındaki her şeyi bulabilirdim, ama kendi içimde kaybolmuştum. Athena'nın sesi beni yeniden gerçekliğe döndürdü. "Lyra, şu bölgeye bak," dedi, sesi her zamanki gibi kararlı ama aynı zamanda biraz temkinliydi. Yaklaştım, gösterdiği yere eğildim. Toprağın altından çıkan, belki de binlerce yıl öncesine ait gibi görünen o taş, normal bir buluntuya benzemiyordu. Üzerindeki işaretler, benim için bir sırdı, ama içimde tanıdık bir huzursuzluk dalgası yükseldi. "Athena, bu… bu tuhaf bir şey," dedim. Parmaklarım taşın üzerindeki desenleri hafifçe okşarken, bir yandan da Athena'nın yüzünü inceledim. O da bu buluntu karşısında benim gibi tedirgindi. Göz göze gelmemek için çaba sarf ediyor gibiydi, ama ben onun titreyen ellerini fark ettim. "Önemli bir şey olabilir," diye mırıldandı Athena. "Ama kesin bir şey söylemek için daha fazla bilgiye ihtiyacımız var." Sesi güçlüydü, ama ben onun derinlerde bir yerde bu işaretlerin ne anlama geldiğini bildiğinden emindim. Aramızda her zaman bir tür mesafe olmuştu, ama bu sefer mesafe bile aramızdaki havayı açıklamaya yetmiyordu. İkimiz de kelimelerimizin arkasında bir şeyler saklıyorduk. "Ama bu işaretler... Sanki tanıdık geliyor," diye düşündüm yüksek sesle. Bu tür semboller genellikle antik mitoloji ile bağlantılı olurdu. Kazılar sırasında bu tür buluntularla karşılaşmıştık, ama bu seferki farklıydı. Bu işaretler sanki bir tür uyarı gibiydi. Bir şeyin peşindeymişiz gibi hissettirdi, ama ne olduğunu tam olarak çözemedim. Athena, ellerini dizlerine koyarak derin bir nefes aldı. "Lyra, bu kazı, bildiğimiz her şeyi değiştirebilir," dedi. "Ama ne kadar derine inmemiz gerektiğinden emin değilim." Onun bu kadar belirsiz konuşması beni rahatsız etti. Athena genellikle ne yapacağını bilen, planları net olan biriydi. Ama bu sefer, onun da kafası karışmış gibiydi. Bir an için, aramızdaki o görünmez duvarı aşmak istedim, ona sorular sormak, ne düşündüğünü öğrenmek istedim. Ama bir şey beni durdurdu. Belki de aramızdaki bu mesafe, bir şekilde bizi koruyordu. "Belki de bu taş, daha büyük bir şeyin parçasıdır," diye fısıldadım. İçimde bir tür korku ve heyecan karışımı hissettim. Eğer bu buluntu gerçekten önemliyse, o zaman burada, bu toprakların altında daha büyük sırlar gizliydi. Ama bunların ne olduğunu ve bizi nereye götüreceğini kestirmek imkânsızdı. Athena, taşın üzerindeki işaretlere bir kez daha baktı, ardından derin bir nefes verip ayağa kalktı. "Şimdilik elimizde bu var," dedi, ama sesindeki ton, bu keşfin ardında çok daha büyük bir şeyin olduğunu hissettiğini belli ediyordu. "Araştırmaya devam edelim." O an anladım ki, bu kazı, sadece tarihin değil, bizim de içimizde sakladığımız bazı sırları açığa çıkaracaktı. Athena'nın yüzüne son bir kez bakıp o da bana bakmadığında, aramızdaki bu sessizliğin uzun süre daha süreceğini fark ettim. Ama bu kez belki de bu sessizlik peşinde olduğumuz şey kadar tehlikeliydi. |
0% |