@jungkookk
|
Kazı alanında bulduğumuz o taş, Athena ile benim aramdaki havayı ağırlaştırdı. Geceleri, bulduğumuz sembollerin anlamını çözmek için saatlerce çalıştık. Kitaplar, parşömenler ve internetten bulduğumuz belgeler arasında kayboldukça, taşın üzerindeki sembollerin sırlarını çözmeye çalıştık. Ama ne kadar çok şey bulsak, sanki bir o kadar da geriye gidiyorduk.
Bir akşamüstü, Athena elindeki eski bir kitabı karıştırırken dikkatlice bir sayfayı çevirdi. "Bak" dedi, parmağıyla sayfanın ortasındaki bir pasajı işaret ederek. "Bu metin, Orion'un mitolojik kökenlerinden bahsediyor. Orion, mitolojide büyük bir avcı olarak bilinir. Ancak bazı kaynaklara göre, onun sonu trajik olmuş; tanrılar tarafından bir ceza olarak gökyüzüne yerleştirilmiş."
"Evet, Orion takımyıldızı," diye mırıldandım. "Ancak bu taşın Orion'la ne ilgisi var? Belki de sadece sembolik bir şeydir?"
Athena omuzlarını silkti. "Belki de. Ama buradaki sembollerin, sadece bir süsleme olduğunu düşünmüyorum. Bir şey gizlenmiş olabilir."
Orion'un hikayesi zihnimde dolanırken, sembollerle nasıl bir bağlantısı olabileceğini anlamaya çalıştım. Ancak, ne kadar araştırırsak araştıralım, elle tutulur bir sonuca ulaşamıyorduk. Geceler boyu süren araştırmalarımız, sadece birkaç belirsiz ipucu ve anlam veremediğimiz sembollerle sonuçlanıyordu. Bu belirsizlik, beni yıpratıyordu; aynı zamanda Athena'nın da üzerindeki baskıyı hissedebiliyordum.
Bir gece, araştırmalarımız sırasında Athena'nın sesi yorgun bir tınıyla sessizliği bozdu. "Lyra, bu işaretlerin bir anlamı olmalı. Ancak bu kadar eski bir yazıyı çözmek, tahmin ettiğimizden çok daha zor olacak."
Onun bu kararlılığı, bana bir yandan güç verirken, diğer yandan da aramızdaki mesafeyi yeniden hatırlattı. "Belki de çok derine inmeye çalışıyoruz," dedim, ama onun ifadesi değişmedi. Yorgunluk ve hayal kırıklığı, gözlerinin derinliklerinde parlıyordu.
Sessizce, araştırmamıza devam ettik. Ancak birkaç gün boyunca ilerleme kaydedemedik. Bulduğumuz her bilgi, bir sonraki soruyu doğuruyordu ama hiçbir cevap almıyorduk. Bu süreç boyunca aramızda giderek büyüyen bir sessizlik vardı. Geçmişteki yakınlığımız, yerini belirsiz bir mesafeye bırakmıştı. İçimde, bu mesafeyi kapatmaya yönelik bir dürtü vardı ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum.
Bir gece, yine kitapların arasında kaybolmuşken, Athena birden duraksadı. "Bazen düşünüyorum da," dedi, sesi alçaktı, "Her şey o kadar hızlı ve yanlış gitti ki... Şimdi aramızda kalan sadece bu taşlar gibi soğuk ve anlamını çözemediğimiz semboller var."
Kalbimde bir ağırlık hissettim. "Belki de çok erken pes ettik," dedim. "Belki de daha fazla çaba gösterebilirdik."
Athena başını hafifçe salladı, gözleri yere dikilmişti. Bu konuşma, bizi bir anlığına tekrar eskiye götürdü. Ama bu konu, ikimizin de kaçındığı bir bölgeydi ve kısa sürede sessizlik yeniden aramıza girdi. Konuyu daha fazla derinleştirmeden kapattık; çünkü bu konunun bizi bir çatışmaya sürüklemesinden korkuyorduk.
Ertesi sabah, kazı alanına geri dönmeye karar verdik. Belki de cevaplar hâlâ oradaydı, toprağın derinliklerinde, gözden kaçırdığımız bir yerde gizlenmişti. Sabahtan itibaren tekrar kazıya başladık. Athena'nın kazıdığı alanın yanına geçtiğimde, bir şey bulduğunu fark ettim. "Lyra bak" dedi, toprağın altından çıkardığı bir taş parçasını göstererek.
İlk bulduğumuz taşa benzeyen bir başka taş parçasıydı bu. Üzerindeki işaretler neredeyse aynıydı, ama bu sefer daha fazla detay vardı. Bu yeni buluş, hikayenin çok daha büyük ve karmaşık olduğunu gösteriyordu.
İçimde bir korku ve merak karışımı hissettim. Bu sadece tesadüf olamazdı. Athena ile göz göze geldik; ama ikimiz de bu işaretlerin arkasında ne olduğunu anlayamamıştık. Ancak bu yeni keşif, bizi daha da ileriye gitmeye zorlayacaktı.
Kazı alanındaki bu yeni keşif, bizi karanlık bir sırrın eşiğine getiriyordu. Ama bu sırra ulaşmanın bedeli ne olacaktı?
(2 gün sonra)
Günler, karanlık bir bilinmezlik içinde birbirine karışıyordu. Athena ile birlikte, sembolleri ve eski metinleri çözmek için sabahlara kadar çalışıyorduk. Ancak her ne kadar çaba sarf etsek de aradığımız cevaplar sürekli elimizden kaçıyor gibiydi. Bir şeyleri gözden kaçırdığımızı biliyordum, ama neyi?
İkinci gün, Athena kazı alanında birkaç yeni buluntu üzerinde çalışırken, ben ofiste kitapları karıştırıyordum. Tam o sırada telefonum çaldı. Ekranda Dr. Forster'ın adı belirdi. Derin bir nefes alarak telefonu açtım.
"Lyra” dedi Dr. Forster, sesi her zamanki gibi otoriter ve mesafeli. "Günlerdir çalışıyorsunuz ama hâlâ elimde somut bir şey yok. Belki de bu iş, senin için biraz fazla zorlayıcı olmuştur."
İçimde bir sarsıntı hissettim. Dr. Forster’ın sesindeki o hafif tını, sadece sabırsızlığı değil, aynı zamanda beni küçümseme niyeti taşıyordu. "Zorlukların farkındayım, Dr. Forster." dedim, sesimi sakin tutmaya çalışarak. "Ancak bu tür eski semboller, hemen çözülebilecek türden değil."
"Tabii, tabii..." diye devam etti, sesi alaycı bir hal almıştı. "Belki de bu iş, daha güçlü bir el gerektiriyordur. Kadınların detaycılığı takdir ediliyor, ama bazen gereken hız ve kararlılığı gösteremeyebiliyorlar."
O an içimde bir öfke dalgası yükseldi, ama ne diyeceğimi bilemedim. Dr. Forster’ın sözleri, benim üzerimde kurduğu baskıyı daha da ağırlaştırmıştı. "Anlıyorum” dedim soğukkanlılıkla. "Elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz."
Telefon kapandıktan sonra bir süre donup kaldım. Sözleri, zihnimde yankılanıyordu. Ben bu kadar çaba gösterirken, onun beni bu şekilde küçümsemesi haksızlıktı. Ama daha da önemlisi, bu işin üstesinden gelmem gerektiğini biliyordum.
Biraz sonra Athena, kazı alanından döndü ve yüzümdeki ifadenin farkına vararak bana sordu, "Ne oldu, Lyra? Kimle konuştun?"
"Dr. Forster'dı” dedim gözlerimi kaçırmadan ona bakarak. "Kadın olduğum için Bu işin fazla zor olabileceğini ima etti."
Athena'nın yüzünde bir şaşkınlık ifadesi belirdi, ardından dudakları ince bir çizgi halini aldı. "Sen bu işte ondan daha yetenekli olduğun için burada çalışıyorsun.” Bu cümlesinden sonra yüzündeki değişimi fark ettim, bir kaşı havaya kalkmıştı. Sanki kendi içinde bir şeyi sorguluyordu. “Dr. Forster ne zamandır böyle davranıyor sana?”
"Aslında işe başladığımdan beri ama umursamıyorum.” diye karşılık verdim, ama sesimdeki öfke ve kırgınlık onu yalanlıyordu. "Sadece bunu başarmak istiyorum, Athena. Hem kendim için hem de bu kazı için."
Athena, omzuma hafifçe dokunarak "Başaracağız” dedi. "Ne olursa olsun, bu işi başaracağız."
Bu destek, içimde bir nebze rahatlama hissettirse de, Dr. Forster’ın sözlerinin ağırlığı hâlâ üzerimdeydi. Patronumuzun gölgesi altında bu işe devam etmek, her zamankinden daha zor olacaktı. Ama geri çekilmek, bir seçenek değildi. Athena ile birlikte, karanlıkta yolumuzu bulmak zorundaydık.
Athena Griffith
Lyra’nın başı önüne düşmüş, kitapların ve notların arasında derin bir uykuya dalmıştı. Bir süre onu izledim, yüzündeki yorgunluk çizgilerini fark ettim. Günlerdir neredeyse hiç dinlenmeden çalışıyorduk ve bu yorgunluk artık gözlerinden okunuyordu. Bir yandan, onun bu kadar çaba sarf etmesi beni gururlandırıyordu; diğer yandan ise bu durum, içimi bir endişe bulutuyla kaplıyordu.
Sessizce yerimden kalktım ve yanındaki koltukta duran örtüyü aldım. Yavaşça, onu rahatsız etmeden, üzerine örttüm. Lyra her zaman güçlü ve kararlı biriydi. Bu kazı işi onun için sadece bir iş değildi; bu onun tutkusu ve hayatının anlamıydı. Fakat bazen, bu tutkusu onun omuzlarına fazlasıyla ağır bir yük bindiriyordu.
Lyra'nın uyurken yüzünde beliren huzur, nadir görülen bir manzaraydı. Genellikle gergin, her an tetikte olan hali, şimdi yerini huzurlu bir ifadeye bırakmıştı. Ona bakarken, aramızdaki mesafeyi ve bu süreçte kaybettiğimiz şeyleri düşündüm. Birlikte çok şey yaşadık, ama bazen onunla aramda aşılmaz bir duvar varmış gibi hissediyordum.
Geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktım. Lyra ile ilk tanıştığımız zamanı hatırladım; o zamanlar her şey daha basit ve anlaşılırdı. Aramızda daha fazla sohbet eder, birbirimizin hayatlarına dair daha fazla şey paylaşırdık. Ancak zamanla işler karmaşıklaştı. Lyra'nın kazıya olan tutkusu, aramıza bir mesafe koydu. Bu onun tutkusu ve kararlılığı yüzünden mi, yoksa benim işlere fazla profesyonel yaklaşmamdan mı kaynaklanıyordu, emin değilim. Ama sonuçta, aramızda bir mesafe oluştuğu kesindi.
Derin bir nefes aldım ve ona son bir kez daha bakıp, sessizce odadan çıktım. Bu anın ona biraz olsun huzur getirmesini umuyordum. Kazı alanına geri dönmek, bu işaretleri çözmek için sabahı beklememiz gerekiyordu. Ama o an, Lyra’nın huzur içinde uyuması her şeyden daha önemliydi. En azından benim için. |
0% |