@justtbirisii
|
Dolu Kadehi Ters Tut - Islansın Balkonda oturmuş bir yandan makarnalarımızı yiyor bir yandan da sohbet ediyorduk. "Şimdi sen bu makarnaya köri koymadım diyorsun, öyle mi?" "Evet, daha kaç kere söylemem lazım?" "Ama tadı var." "Senin ağzın bozuk, ben öyle bi tat almıyorum." "Yoksa sen beni zehirlemeye mi çalışıyorsun!?" "Mert nerenden çıkarıyorsun bunları!?" "Niye, ikimizin makarnasındaki tat da farklıysa ben işi ona yorarım." "Ver bi bakıyım tadına, en kötü ben de zehirlenirim." Uzanıp Mert'in tabağından bir kaç tane makarna alıp ağzıma attım. Garip olan makarnadan cidden köri tadı almamdı. "Sen buna köri mi döktün benden habersiz?" Pis pis sırıttı. Omzuna vurup yüzümü buruşturdum. "Bi de bana suç atıyor, pislik." "Aa, ayıp." "Asıl senin yaptığın ayıp." "Tamam, özür dilerim." Kaltı, başıma bir öpücük kondurup mutfağa tabağını bırakmaya gitti. Ben de tabağımı bitirdiğimden onun peşine takıldım. "Sen böyle benim peşimde mi dolaşacaksın?" "Yo, tabağımı bırakmaya geldim." "O zaman geri çıkalım balkona, içerisi sıcak." Başımı olumlu anlamda sallayıp Mert'in peşi sıra balkona çıktım. Yerdeki mindere oturdu, ben de kucağına yattım. "Uykun mu geldi?" "Yatamaz mıyım?" "Yatarsın. Uykun geldiyse geç içeri yat diyecektim." "Sen beni başından savmaya mı çalışıyosun?" "Sigara içecektim, rahatsız olma diye." "Bana da ver bi dal, rahatsız olmam." Kaşları çatıldı. "Sen içiyor muydun?" "Arada, canım isterse." Kucağından kalkıp uzattığı dalı aldım. İlk önce kendininkini, sonra da benimkini yakıp arkasındaki duvara yaslandı. Ben de sırtımı ona yasladım. Bir süre öylece oturduk. Sigaram bitmeye yaklaşınca söndürdüm ve kafamı geri Mert'in kucağına koydum. "Bakıyorum sevdin kucağımı." "Fesat anlamam normal mi?" "O anlamda demedim. Ama sen istersen öyle anlayabilirsin." diyip göz kırptı. Yüzünü kavrayıp kendime doğru çektim ve dudaklarına yapıştım. Karşılık vermek yerine beni ittirince bu sefer ben ona dudağımı büzerek bakmaya başladım. "Kendini yakmaya mı niyetlisin?" elindeki yanan sigarayı söndürüp geri bana döndü "Gel şimdi öp." Kucağında doğrulup kollarımı boynuna doladım ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Belimden tutup beni kendine doğru ekiyordu, çektikçe öpüşü de gittikçe derinleşiyordu. Yağmur bastırıncaya kadar dudaklarımı hapsetmeye devam etmişti. "Hadi yatalım artık." derken nefes nefeseydi. Cevabımı beklemeden kalçalarımdan tutup beni kaldırdı ve içeriye taşıdı. Beni yatağa yatırdı ve üstüme çıktı. Trkrardan öpmek için dudaklarıma uzandı ama tam o sırada telefon çalmaya başladı. Ekrandaki ismi görünce kendi telefonum olduğunu anlamıştım. "Kim?" "Ben bir balkona çıkıp geleyim." "Tamam." Telefonu alıp hızlıca balkona çıktım. Yağmur hala hafiften yağıyordu. "Efendim Sarp." "Sabah ne oldu Meral?" "Ne noldu?" "Gece çok içmişim, sadece gün aydığında bardan çıkıp bir yere gittiğimi hatırlıyorum. Ayıldığımda evdeydim ama biri beni fena benzetmiş. Başımda Emre vardı, o beni senin atölyenin önünden almış." "Ben atölyeye geldiğimde Mert'le kavga ediyordunuz, daha doğrusu o seni bir güzel paylıyordu. Oldu mu?" "Nedenini biliyor musun?" "Sarp siz birbirinizi görür görmez dalıyorsunuz zaten, niye sorguladın ki?" Bu sefer ben onun suratına kapadım. Birinin suratına kapamak cidden iyi hissettiriyormuş. Arkamı döndüğümde Mert'le karşılaştım. "Ee, ne diyor piç kurusu?" "Ayıldığımda birinin beni çok fena benzettiğini gördüm, kim yaptı biliyor musın dedi." "Sen ne dedin?" "Ben gördüğümde Mert seni bi güzel paylıyordu dedim, nedenini sordu, gerisini duymuşsundur zaten." "Duydum." Morali bozuk gibiydi. Onun yanındayken Sarp'la konuşmak benim de hoşuma gitmiyordu elbette ama arkadaşımı tanıyordum ve adam gibi konuşmadan başımdan savamayacağımı biliyordum. Moralini düzeltmek için telefonumu bir kenara koydum ve kollarımı boynuna doladım. "Nerede kalmıştık?" *** Sabah beni Güneş uyandırmıştı. "Sana da günaydın." Yatakta doğrulduğumda odaya Mert girdi. "Ben de tam seni uyandırcaktım ama bakıyorum Güneş benden önce davranmış." Gülümseyip Güneş'i kucakladı ve alnına bir öpücük kondurdu. "Aldatılıyorum galiba?" "Yavrum kediyi mi kıskandın?" diyip Güneş'i yere bıraktı. "Kıskanmış olamaz mıyım yani?" "Sen istediğin zaman Sarp'la konuşuyorsun ama." Cevap vermemi beklemeden odadan çıktı. Gerçi beklese bile verecek cevabım yoktu, çünkü haklıydı. Komodinin üzerinde duran telefondan saate baktım. On bir olmak üzereydi. Alel acele yataktan kalkıp Mert'in yanına gittim. Balkonda sigara içiyordu. "Beni niye şimdiye kadar niye uyandırmadın?" "Uykunu bölmek istemedim, dün de geç uyuduk zaten." "Sen ne zaman uyandın?" "Doğru düzgün uyuyamadım ki, yediden beri ayaktayım." Yine susuyorduk. Mert sigarayı daha yarılamadığı halde söndürüp geri içeri girdi. Ben de tabii ki arkasından gittim. "Özür dilerim." "Ne?" "Özür dilerim, dünki şey için. Onca şeyden sonra o telefonu açmamam lazımdı." "Baştan onun aramaması lazımdı. Sende suç yok." "Bana niye triplisin o zaman?" "Öyle miymişim?" "Evet, yani burdan öyle gözüküyor." "Gözükmemesi için ne yapmam lazım?" "Öpersen geçer belki." Alnıma bir buse kondurup tezgahta duran sucuğu doğramaya devam etti. "Kahvaltıdan sonra direkt gidecek misin?" diye sordu gözlerini elindeki işten ayırmadan. "Gitsem iyi olur." "Ben bırakıyım mı, kendin gider misin?" "Kendim giderim." Mert kahvaltıyı hazırlarken ben de mutfak masasında oturmuş telefona bakıyordum. İnternette rastgele gezinirken üstten gelen bildirimle dikkatim dağıldı. Leyla öpleden sonrası için buluşup buluşamayacağımızı soruyordu. Ona bizim eve gelmesini yazarak uygulamadan çıktım. Burnuma gelen yanık kokusuyla kafamı kaldırıp Mert'e baktım. "Ne oldu, beceremedin mi?" "Dikkatimi dağıtıyordun." "Neyse, ben zaten yanık severim." "Emin misin?" "Daha beklicez mi kömür olması için yoksa getiriyor musun?" Tavayı altına nihaleyle ortaya koydu ve karşıma oturdu. Yemek yerken tek kelime dahi etmemişti, sanki anlatmak istedikleri boğazına durmuş gibiydi. Sofrayı beraber topladıktan sonra onu beklemeden çıktım ve atölyeye gittim. Gerçi, o bir yere gidecek miydi onu bile bilmiyordum. Aslında eve gitmem gerekiyordu ama Kübra Abla'ya sözüm vardı. Bu gün öğlen gelecekti ve bana anlatması gereken çok önemli şeyler olduğunu söylemişti. İçeri geçip Mert'in tablosuna devam etmeye başladım. Tam kulaklığımı takacaktım ki kapının açıldığını haber veren zili duydum. İçeri gidip baktığımda Kübra Abla'yı kocaman gülümsemesiyle bana bakarken buldum. "Hoş geldin. İçeri geçelim istersen." "Hoş buldum." İçeri geçince oturduğum iskemleyi ona verdim ve kendim ayakta kaldım. "Sen ne anlatacaksın bana?" "Annenle alakalı." "Annem mi?" "Evet, ölmeden önce onunla epey bi vakit geçirmişliğimiz var. Bana senden çok bahsederdi ama hiç tanışma fırsatımız olmamıştı." Gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Annem benim hassas noktamdı çünkü ne zaman bir şey olsa hemen soluğu onun yanında alıyordum. O gidince de büyük bir boşluğa düşmüş, sonra da kendimi onun bana bırakmış olduğu yegane şey olan resme vermiştim. "Bana bi kaç sene önce bi emanet vermişti. O ölmeseydi şu an ona vermem gerekiyodu, ama sana vermek zorundayım." elinde duran ufak USB belleği bana uzattı. "Bu ne?" "Zaman kapsülü tarzı bi şey demişti, içinde senin ve ablan için bir kaç şey varmış." "Teşekkür ederim." Kadının boynuna sarılıp geri çekildim. "Teşekkür ederim, tekrardan." "Ne demek. Benim işlerim var ben artık gideyim." "Görüşürüz, tekrardan teşekkürler." Sadece gülümsedi ve çıktı. O çıkınca ben de zaten başlamadığım tablonun başından kalkıp eve gitmeye karar verdim. Saat zaten neredeyse bir buçuk olmuştu. Atölyeyi kitleyip doğruca eve gittim. Kapının önünde Leyla'nın ayakkabılarını görünce ablamın da evde olduğunu anlayıp zile bastım. Kapıyı ablam açmıştı. "Senin hiç mi işin olmuyor?" "İstediğim zaman kendime izin yazıyorum diyelim." "Leyla içerde mi?" "Evet, geç sen de." Leyla salonda oturmuş kahvesini yudumluyordu. Geleli çok olduğu belliydi, bu kadar erken geldiğine göre önemli şeyler anlatacağı da. Beni görünce ayağa kalkıp sarıldı. "Dün gece bir şey oldu mu?" "Nasıl bir şey?" "Mert'le alakalı. Babası yine aramadı falan di mi?" "Yok. Ama bu sefer de Sarp aradı." "Niye aramış?" "Emre onu atölyenin önünden almış, bana ne oldu diye sordu." "Enişte baya iyi benzetmiş, ha?" "Evet. Ben de öyle dedim sonra da suratına kapadım." "İyi yapmışsın. Arkadaşın da olsa bunun gibilerle çok muhabbete gelmez. Hemen götleri kalkar." Leyla kahvesini bitirince bana dönüp ağzıyla odaya geçelim mi dedi. Kafamı olumlu manada salladım. "Abla biz odamdayız, bi şey olursa haber et." "Tamam. Ben çıkarım zaten bi beş on dakikaya." "Nereye?" "Biriyle buluşucam, detayları gelince anlatırım." "Peki, öyle olsun." Leyla'yla beraber odaya geçtik. İkimizde yatağa oturduğumuzda Leyla bana sorgular biçimde bakmaya başladı. "Dün başka ne oldu?" "Bir şey olmadı." "Benden bi şey saklama. Naptınız?" Leylanın ne kastetmek istediğini anlamıştım. Anlamaz olaydım. "Leyla teker tekerösayyayım istersen bir de?" "Anlatırsan neden dinelmeyeyim?" "Hayır. Hem siz evlilik işini ne yaptınız, ne zamana karar verdiniz?" "Temmuzun ortası gibi, ama karar veremiyoruz. Ben diyorum ki yirmisi olsun, o diyo ki on altı." "Sen ikna edersin onu, ben inanıyorum." "İkna olmak zorunda zaten." Leyla telefonuna gelen bildirim sesiyle mesaja baktı. "Kimden?" "Atlas. DKTT konseri varmış, gidelim mi?" "Gidelim, ben Mert'e de söyliyim." "Kağan'ı da çağırsak mı?" "Ne alaka?" "Onun da en sevdiği grup ya hani.” Dediğini mantıklı bularak telefondan Kağan’ın numarasını bulup tuşladım.
☆°☆°☆ Bazen de bazı yerlerde kesmek gerekir... Spotify'da Neptün'ün Halkası'na da liste oluşturdum, gidip bakabilirsiniz ♡ Şimdilik çok çok öpücükk 🎀 |
0% |