@justtbirisii
|
Okaber - November O gece neredeyse hiç uyuyamadım. Hem içimde yeni yeni filizlenmeye başlayan hislerden hem de o hislerin ait olduğu kişinin durumuna olan üzüntümden sabaha karşı beşe kadar yatakta dönüp durdum. Dört saatlik uykunun sonunda uyandığımda ilk işim telefonuma gelen bildirimleri kontrol etmek oldu. Mert veya Leyla'nın mesaj atmış ya da aramış olmaları güzel olurdu, ama tek bildirim pinterestten gelen çok güzel bir zevkin var! mesajıydı. Aslında Leyla'yıarayıp konuşmak istiyordum ama dün söylediklerimden sonra aramaya yüzüm kalmamıştı. Makyaj yapmaya dahi tenezzül etmeden üzerime ne bulduysam geçirip atölyeye gittim. Biraz kafa dağıtmak istiyordum, mümkünse. Değilmiş. Bir saattir seramik hamuruyla sadece bakışıyordum. Ufuk her ne kadar nerede olduklarını sormamamı söylemiş olsa da hangi hastahanede olduklarını sormak için aradım. "He?" Medeni konuşmasına görmese bile göz devirdim. "Az medeniyet öğren." "Bi sus be, senin yüzünden burada sabahlıyoruz zaten." "Nerede?" "Hastanede, nerede olcak?" "Tamam da hangi hastahane?" "Sana sorma demedi mi ben?" dedi oflayarak. "Dedin ama sadece ziyaret edip gidicem, söz." "Mert uyanırsa haber veririm, gelirsin." Tekrar yüzüme kapattı. Niye herkes yüzüme kapatıyor! Tekrar aradım. "Aramadan ölüyon sanki; hem daha siz tanışalı bir hafta olmuyor,ne bu merak?" "Beni bıraktıktan sonra kaza yapmış değil mi?" Karşı taraftan herhangi bir cevap gelmedi. "Benim yüzümden olduğu için merak ediyorum." "İyi. Etlik şehir hastahanesindeyiz. Geliyorsan beş dakika uğra ve git." "Tamam." Hemen toparlanıp çıktım ve bir dolmuşa binip hastahaneye gittim. Gittim, ama Mert'in soyadını bilmiyordum. Mecbur Ufuk'a kalmıştım, yine. "Yine noldu küçük hanım?" "Hastahane kocaman, nerede olduğunuzu nasıl bulayım?" "Yoğun bakım kısmına gel." İşleri bu kadar ciddiye bineceğini düşünmemiştim. Kaza bu kadar kötü mü olmuştu gerçekten? Alelacele bilmem kaç blokla kocaman şehir hastahanesinde yoğun bakım ünitelerinin buldum. Ama burası bile üç katlıydı. Her katı teker teker gezip Mert'i bekleyen Ufuk'u ve bir arkadaşını daha buldum. Her ikisinin de gözleri uykusuzluktan şişmişti. Selam verip detayları sordum, bilmiyoruz dediler. Sadece çevre yolunda yerde yatıyor halde bulmuşlar. Sonra da doğru düzgün ayılamayınca başka bir şey öğrenememişler. "İsterseniz siz gidin biraz uyuyun, burada ben beklerim." Kelimeler ağzımdan kendiliğinden çıkmıştı, böyle bir şey düşünmediğime emindim. "Seni burada bırakıp sonra da aklımız kalmadan nasıl kıçımızı dönerek uyuyabiliriz acaba?" diye çıkıştı adının Fatih olduğunu öğreneceğim çocuk. "Fatih, sen bi gelsene böyle" diyerek Ufuk onu kenara çekti. Bir şeyler fısıldaşıp geri bana döndüler. "Bir buçuk saat sonra ikimizden birini arayıp uyandır. Tamam mı?" "Tamam, Fatih de numarasını versin o zaman." diyip telefonumun tuş kısmını açıp uzattım. *** "Alo!" "Noldu be, daha bi saat bile olmadı." "Mert uyanmış, çabuk gelin!" "Ufuk kalk lan! Tamam, geliyoruz on beş dakikaya." sesi bana olan sinirli tavrının aksine neşeliydi. Mert uyanalı neredeyse 15 dakika olmuştu ve içeri çoktan polisler girip ağzını yoklamaya başlamıştı. Çok geçmeden Ufuk ve Fatih de geldi. Resmen uçarak geliyorlardı. "Girdin mi içeri?" "Hayır, polisler var içeride." "Ha olmasa girecektin?" Fatih yine bana çıkışmıştı. "Evet, bu benim suçum ve düzeldiğinden emin olmadan hiç bir yere gitmem." O sırada içeriden bir doktor çıkıp Mert'in durumunun gittikçe daha iyi olduğunu ve odaya alacaklarını söyledi. "Hasta odaya alındığı zaman ziyaret edebilirsiniz, şimdi biraz dinlensin." "Teşekkür ederiz doktor bey." "Hayır polisler başına üşüşünce dinlenmesi gerekmiyor da biz arkadaşımızı göreceğimiz zaman mı gerekiyor?" "Fatih haklısın ama yapacak bir şey yok. Adli vaka oluyor sonuçta, polisler öncelikli olur." Ufuk onu aradığım zamankinden çok daha sakin bir şekilde konuşuyordu. Hatta öyle ki sakinleştirici aldığını bile düşündüm bir an için. Telefonumun çalmasıyla irkildim. Ekrana baktım: Leyla❤️ "Benim gitmem gerek, görüşürüz." "Aa, nereye? Hani Mert'i görmeden gitmiyordun?" dedi Fatih alayla. "İyi olduğunu biliyorum sonuçta, hem Ufuk benimle uğraşmak istemez, değil mi?" "İstemem. Hadi güle güle git," diye cevap verdi kestirip atarcasına. Nazikçe siktir edildikten sonra dışarı çıktım ve dolmuşu beklemeye başladım. Leyla yine arıyordu. Açtım. "Meral..." sesi ağlamaklı geliyordu. "Efendim Leyla?" "Ben... çok özür dilerim." "Bunun için mi aradın gerçekten, yoksa başka bir şey mi oldu?" "Nereden anladın?" "Ben senin ağlaşının tınısından tanırım. Anlat, ne oldu yine?" "Atölyede misin?" "Hayır, ama yarım saate geçmiş olurum. Dolmuş geldi ben kapatıyorum." Leyla'yı merak içersinde bıraktığımı biliyordum ama o da bana aynısını yapmıştı. Büyük ihtimalle Atlas ile alakalı bir şeyler olmuştu. Ne olduğunu az çok tahmin ediyordum, o yüzden çok takmamıştım. Sürekli ufak nedenlerden dolayı araları bozuluyordu. Doğrusu, evlenince ne olacağını merak ediyordum. *** "Bunun için de bu hallere düşülür mü be! Sen de iyice abartıyorsun." "Ama bak, bana yeterince ilgi göstermediğini düşünürüyorum. Haklıyım da bence." "Kimse yoğurdum ekşi demez," dedim göz devirerek. Olay çok küçüktü aslında. Leyla Atlas ile birlikte film gecesi yapmak istemiş, Atlas da arkadaşlarla halı sahaya gidicez, sonraki gün yapalım demişti. "Öyle ama..." dedi ve duraksadı çünkü haksız olduğunu anlamıştı. "Ya, az anlayışlı ol. O seni alttan alıyorsa sen de onu alttan alacaksın, yoksa yürümez bu ilşki." "Haklısın, sen nereden geliyordun?" ağlaması durmuştu. "Hastaneden." "Neyin var, bir şey mi oldu?" diye sırdu telaşla. "Benim bir şeyim yok." dizlerimin üzerine koyduğu ellerini indirdim. "Mert kaza yapmış. Onun yanından geliyorum." "Ne! Ciddi bir şeyi var mıymış peki?" "Yoğun bakımdaydı. Kendine gelince odaya aldılar. Ben de ondan sonra geldim zaten." "Hiç görmedin yani aşkını, ha?" aşkın demesine laf etmemiş sadece başımı öne eğmiştim. "Bakıyorum itiraz etmiyorsun, kabullendin mi?" "Evet. Nasıl bu kadar çabuk aşık olabildiğime şaşkınım ama." "Hep öyle birden olur zaten. Bak ben diyim, bu çocuk da seni seviyor." aşktan konu açılınca keyfi yerine gelmişti. Dışarıda yağmır yağıyordu, yine. Ankara'nın bahar lanetiydi bu, ama ben çok seviyordum. Kalkıp camı kapattım. "Niye kapattın, ne güzel yağmur kokusu geliyordu." "İçeri su girmese daha iyi olurdu, ben de kapatmazdım." Bir anlık kararla aniden yerimden fırlayarak dışarı çıktım, yağmurda ıslanmak için. Annem nisan yağmurunun şifa olduğunu söylerdi, belki de şifa arıyordum. Bana göre de yağmur sadece caddelerin değil, insanların da kirlerini akıtıyordu. Gökten düşen su damlalarının yüzüme vurması hoşuma gidiyordu. Üzerimdeki penye tamamen ıslanıp üzerime yapışmıştı. Umursamayıp öylece durmaya devam ettim. Bir yandan da şarkı mırıldanıyordum. Leyla benim bu hallerime alışkın olduğu için sadece kapıdan bakıyordu. Her ne kadar kavga da etsek bu kızı seviyordum ve kesinlikle kan bağım mayan kız kardeşimdi. "Gelsene!" "Islanırım ama." "Salak, amaç o zaten. Hem nisan yağmuru şifadır." O kendi gelmeyince ben kolundan tutup çekiştirdim. "Dur, napıyosun!" Leyla ilk başta karşı çıksa da sonrasında ayak uydurmuştu duruma. "İyi hissettirmiyor mu?" "Ne yalan söyleyim, şimdiden iyi geldi." Telefonumdan Neptün'ün bir şarkısını açıp cebime koydum. Sesi çok güzel hissettiriyordu. "O mu?" "Evet, nerden anladın?" "Yüzündeki aptal sırıtışı nerede görsem tanırım." Güldüm. Bahçedeki çimenlere oturdum. Leyla da oturdu. Öylece oturup durduk bir süre. "Görmeye gitmeyecek misin?" "Kimi?" "Ananı! Kimi olcak, Mert'i. " "Bilmem, belki yarın giderim." Müzik sesi telefonun zil sesiyle bölündü. Arayan Ufuk'tu. "Alo?" "Meral buraya gelmen lazım." "Niye, bir şey mi oldu?" "Mert seni çağırmamı söyledi." "Peki, gelirim." Mert niye beni çağırsın ki? Leyla da iç sesime tercümanlık etmişti. "Mert niye seni çağırsın ki?" "Bilmem, beni bırakabilir misin?" "İyi, ilk önce üzerini değiştir ama." "Sana da bir şeyler ayarlamak lazım." Hastaneye gittiğimizde Mert odada serum takılı ve sol ayağı alçıda yatıyordu. "Bir şey mi oldu?" "Seninle uzun zamandır konuşmam gereken bir şey var, Meral." Mert bu cümleyi kurduktan sonra Ufuk ve Fatih odadan çıktılar. Leyla zaten hiç girmemişti, odada yanlız kalmıştık. "Uzun zamandır?" "Garip gelecek ama iki yıl olacak neredeyse." Hiç bir şeye anlam veremiyordum. Kaşlarım çatılmış şekilde bir açıklama yapması içim öylece Mert'e bakıyordum. "Mert açıklar mısın?" "İki yıldır, seni atölyenin önünde hüngür hüngür ağlarken görüp merakta yanına geldiğim günden beri, neredeyse her gün evimin yanında şarkılar söyleyerek resim yapan o kızla konuşma fırsatı arıyordum. Sarp piçi de bi boka yaradı ilk defa da buna vesile olmuş oldu. O gün özellikle senin camını yumruklamamın bir sebebi vardı Meral. İçimden bir ses ancak böyle olacağını söylemişti çünkü. Çünkü ben seni hiç tanımadansevmiştim ve tanıdıkça daha da çok sevmeye başlıyorum. Ölümle burun buruna geldiktensonra beklememeye, hemen söylemeye karar verdim." Demek yüzünün, sesinin, bakışlarının aşinalığı bu yüzdendi. Annemle babamın öldüğünü öğrendiğim gün atölyenin önünde çömmüş ağlarken o yanıma gelip ne olduğunu sormuş, beni teselli etmeye çalışmıştı. Demek o yüzden kalbim ona hemen ısınmıştı. Mert yüzüme yüzündeki yer yer morlukları gülümsemeye çalışırken ben de karşısında öylece duruyordum. "Bir şey demeyecek misin?"
☆°☆°☆ Bir sonraki bölüm Mert'ten olucak. Şimdilik çok çok öpücükk🎀 |
0% |