Yeni Üyelik
8.
Bölüm

★8.BÖLÜM★

@justtbirisii

Şehinşah - Plüton

*Medyadaki Meral

Yağmurda ıslanmayı hep sevmişimdir ama yanımda o oldukça daha da hoşuma gidiyordu. Çok sevdiğim şey, en sevdiğimle beraber, daha ne olabilirdi ki?

Mert'in taburcu olmasının üzerinden bir aydan fazla geçmişti ve geçen bir ayda ben onu o da beni iyice tanımış, öğrenmiştik. Albümü kaydedip yayınlamıştık ve bu arada Mert'in alçısı da çıkmıştı. Şimdiyse beraber atölyenin bahçesinde yağmurun altında oturmuş şarkı dinliyorduk. Ben şarkıya eşlik ederken Mert de beni izliyordu.

Bir gün öp dudaklarımı, de ki: günaydın, bana doğ, bana doğ, bi kere de bana doğ.”

“Öpeyim mi gerçekten?”

“Sormana gerek mi var?”

Cümlemi bitirir bitirmez dudaklarıma yapışmıştı. Dudaklarınızı ayırmadan ona daha da yanaşıp kollarımı boynuna doladım. O da belime sarılmıştı. Sonsuza kadar öyle durmak istiyordum ama Mert bizi ayırdı.

“Hadi içeri girelim artık, üşütceksin.”

“Hayır ya, biraz daha duralım” diye mızmızlanmaya başladım.

“Hadi bak güzelim, hem bak yarınki konsere gelmek istemiyor musun?”

Mert'in dayanılmaz ısrarları sonrası içeri girdik ve ısıtıyı açıp yere oturduk. Benden gözlerini ayırmadan gülümsüyordu. Uzanıp gülümsemesinden öptüm ve geri çekildim.

"Nasıl beceriyorsun bunu?"

"Neyi?"

"Her seferinde beni kendine aşık etmeyi."

"Onu siz de yapıyorsunuz beyefendi, asıl size sormak lazım."

Ayağa kalktım ve dışarı çıkarken yarım bıraktığım resmime döndüm. Yine portre çiziyordum ama bu seferki çok daha özeldi.

Ben boyaları elime alıp astara devam ederken Mert arkamdan gelip belime sarıldı.

"Bu sefer kimi çiziyorsun?"

"Söylesem tanıyacaksın sanki?"

"Tanırım belki."

"Tanımazsın."

Aslında Mert'e doğum günü hediyesi olarak onu çiziyordum ve sürpriz olması için yalan söylüyordum. Ona yalan söylemenin doğru olmadığını bilsem de onun için oldukça bir şey olmazdı sonuçta.

"Ben çıkıyım artık, yarın görüşürüz." Eğilip yanağımdan öptü ve ceketiyle anahtarlarını alıp kapıya yöneldi.

"Görüşürüz."

Kapı sesi geldiğinde Mert'in çıktığını düşünerek kulaklığımı taktım ve resmime devam ettim. Ama içeriden sesler gelmeye başlamıştı.

İçeri gittiğimde Sarp'ı Mert'e bağırırken buldum. Kulaklığım hala kulağımda olduğundan ne dediğini tam anlayamıyordum. Kulaklığı çıkartıp bir adım öne çıktım. Elimdeyse hala fırça ve palet duruyordu.

"Napıyorsunuz burda?" ben konuşana kadar beni fark etmemişlerdi.

"Sen geç içeri güzelim, biz kendi aramızda hallederiz."

 

"Sen kimin sevgilisine güzelim diyosun kodumun evladı!?" Mert Sarp'ın üzerine yürümeye başlayınca aralarına girdim.

"Durun. Kavga edecekseniz dışarı, hadi bakalım."

"Bi dakika, sen az önce Meral'e sevgilim mi dedin?"

"Dedim, sana mı sorucam kime ne diyeceğimi!?"

"Meral, hani onu sevmiyordun?" Sarp hayal kırıklığıyla yüzüme bakıyordu.

"Ben öyle bir şey demedim, Sarp."

"Sen hiç bir şey deme zaten."

Sarp bir hışımla çıkıp gitti. Mert sinirle yüzüme bakıyordu.

"Bu piç ne hakla buraya gelmiş ki?"

"Bilmiyorum, Mert. Biraz sakinleşir misin?"

"Ben gayet sakinim, görmüyor musun!?" bunu söylerken bile bağırıyordu. Elimdeki fırça ve paleti bir kenara bırakıp ona sarıldım.

"Çok sakinsin, belli oluyor." dedim alayla.

"Özür dilerim. Sana bağırdığım için. O piç kurusu sinirlerimi hoplatıyor."

"Fark ettim." daha da sıkı sarılmıştım ona. "Bi daha bu kadar sinirlenme ama, en azından benim yanımda. Sana bir şey olucak diye ödüm kopuyor." yüzünü görmek için geri çekildim.

"Bana bir şey olmaz, sen merak etme."

"Kaza da yapmazdın, di mi?"

"Sen yanımdayken yapmazdım, yapmam da. Sen varken benim tek yaptığım seni sevmek olur çünkü."

Parmak uçlarımda yükselerek dudağına bir öpücük kondurup geri çekildim.

"Akşam beraber yemek yiyelim mi?"

"Bizimkilere sözüm var, sonra yapsak?"

"Hadi ya, bence gitmesen bir şey demezler." ben daha bir ay öncesinde Leyla'ya böyle davranıyor diye kızmamış mıydım?

"Ama yavrum ta ne zamandan sözüm var, alçı çıkınca halı sahaya gidicez diye."

"Ben de sizi izlemeye geliyim mi?"

"Çok küfrederler."

"Bi şey olmaz."

"Olur."

"Kendim de ağzımı bozuyorum diyemiyor da..."

"Yarın sabah uyanır uyanmaz dibinde biticem bak, söz."

"O zaman tamam."

Uzanıp son bir kez daha dudaklarından öptüm.

"Görüşürüz güzelim."

"Güle güle, ayağına dikkat et bak daha yeni iyileşti."

"Tamam, sen merak etme beni."

Tabii öyle bir şey mümkünse. Bu adam ne ara benim hayatımı kaplar olmuştu?

Daha tanışalı, daha doğrusu ben onu fark edeli, bir ay olmuştu ama ben onu düşünmeden edemiyordum. Sanki ondan önce var olmamışım gibi, ondan sonrası yokmuş gibi yaşıyordum. Düşüncesi bile beni mutlu ediyordu.

***

"Hadi uyan güzelim"

Sabah eve nasıl girdiğini anlamasam da Mert tarafından öpülerek uyandırılmıştım.

"Uyanmasam olmaz mı?"

"Olmaz, hem sen demedin mi sabahtan gel diye?"

"Sahi, sen nasıl girdin eve?"

"Ablan açtı kapıyı. Az önce çıktı o da."

Ablamla aynı evde yaşamamıza hala alışamamıştım. Zorla yataktan kalkıp banyoya elimi yüzümü yıkamaya gittim. Mert de mutfağa girmişti. Banyodan çıkıp onun yanına gittiğimde gözlerim gördüğünü inkar ediyordu.

"Bunlar ne böyle?"

"Kahvaltı. Gel de ye bi şeyler."

"Sen mi yaptın bunları?" dedim hayretimi gizleyemediğim sesimle.

"Beğenmedin mi?"

"Beğenmezsem hakaret olur. Ellerine sağlık."

Sofrada yok yoktu. Üç çeşit yemek saymıştım, kahvaltılıklaraysa hiç girişmemiştim bile.

"Sen böyle bakışacaksın diye mi hazırladım bunları? Hadi ye bi kaç şey." yememi beklemeyip bir parça omlet bölüp ağzıma verdi.

"Kendim yerdim."

"Ye o zaman. Daha işimiz var."

"Ne işi?"

"Görürsün."

"Söylesene!"

"Sürpriz diyorum yavrum. Görürsün gidince."

Kahvaltıyı yapıp ortalığı toparladıktan sonra Mert'in acele ettirmesiyle hazırlandım ve çıktık. Nereye gittiğimiz hakkında en ufak bir fikrim yoktu, sadece Ostim dolmuşunda olduğumuzu biliyordum.

"Ostim'de ne işimiz var?"

"Görürsün."

"Mert görürsün diyip durma, nereye gidiyoruz, ne yapacağız, adam gibi söyle!"

"Gel, göstereyim." dolmuşu durdurup indi, ben de arkasından gittim.

Sanayinin içinde dolaşıyorduk. Sanki bırakırsa uçacakmışım gibi elimi sıkıyordu. Sonunda bir dükkanın önünde durduk. Mert selam vererek içeri girdi.

"Selamünaleyküm Arif usta!"

"Aleykümselam koçum, gel otur şöyle. Az daha işi var seninkinin. Yenge hanım sen de hoş geldin." adam hiç soluklanmadan konuşuyordu.

"Hoşbuldum." Mert'e dönüp devam ettim "Biz niye geldik buraya?"

"Dedi ya beş dakikalık işi var diye. Sonra görücen, söz."

O ana kadar aklıma gelmeyen şey o an aklıma gelmişti. Motoru almaya gelmiştik. Yaşadığım aydınlanmayla rahatça arkama yaslanıp benim için getirilen çayı yudumlamaya başladım. İçeriden marşa basma sesi gelince Mert içeri fırladı. Ben seslensem sesimi karıştırır, motorunun sesini nasıl saniyesinde anladı bu?

Mert motoruyla beraber geldiğinde otuz iki diş sırıtıyordu. Kazadan sonra bir ay görmediği motoruna kavuştuğu için biraz fazla mutlu olmuştu.

"Bu muydu sürprizin?"

"Beğenmedin mi?" gülümsemesi solmuştu.

"Hayır da..."

"Devamı?"

"Ben o kadar şey yapınca bana bir şey hazırladın zannettim."

"Sana da bir şey var." diyip kendi kaskının yanındaki yeşil kaskı bana uzattı. Üzerine kendi tag'ini atmıştı.

"Teşekkür ederim," dedim gülümseyerek

"Ne demek. Hadi tak kaskı da atla arkama."

"Nereye?"

"Biz burada durursak da konseri kim verecek?"

***

Konserin verileceği mekana gelmiştik. Kadro tam olarak şuydu: DJ olarak Ufuk, diğer işler için Fatih ve yardakçı olarak Atlas. Bunların niye götle don gibi gezdiği anlaşıldı.

"Ne zaman başlıcak?"

"Yarım saati var. Ama insanlar gelmeye başladı."

"Burası kaç kişilik ki?"

"250-300"

Atlas sorularıma umursamazca cevap veriyordu ve ben çok sıkılıyordum. Leyla o gün uçuşu olduğu için yoktu, Mert de sahneye çıkmak için hazırlanıyordu.

"Seyircileri yerine alalım lütfen." dedi Mert alayla.

"Ne yani, ben de herkesle beraber mi izlicem seni?"

"Evet, ama en önden."

Bu dediğiyle dudak büzdüm. "Cidden mi? Benim bi ayrıcalığım olmalı."

"Olacak zaten, sadece sabret yavrum."

"Sabahtan beri sabrediyorum zaten."

"Romantizmininizi başka yerde yaşayın lütfen." söylenen bu defa Fatih'ti.

"Ne lan, sen başka gay bulamıyorsun diye mi sinirin?"

"Dalga geçme çocukla, hem haklı. Onlar orda iş yapıyor sen burda gevezelik ediyosun."

"Sağol be yenge, sen olmasan arkamızı kollayan yok."

"Sen benim sevgilimsin ya hani, niye Fatih'i savunuyosun? Hem ilgilenmiyim mi seninle?"

"İlgilen, ama şu an orda olman daha mantıklı, ben de yerime geçeyim artık."

Sahnenin dibinde bir yer bulup beklemeye başladım. Bir süre sonra Mert sahneye çıktı. Bir sürü alkış ve ıslık sesi geliyordu. O kadar kişi var mıydı ki mekanda?

Mert bir kaç şarkı söyledikten sonra durdu ve bana bakıp göz kırptı. Sonra da ufak bir anons geçti.

"Şimdi size benim için çok özel olan bir şarkıyı söylemek istiyorum. Ama bana birinin eşlik etmesi gerek." dedi ve elini bana uzattı. Şaşırmıştım ama bozuntuya vermeden elini tutup sahneye çıktım.

"Ne söylicez?" diye kulağına fısıldadım.

"Seninle olan şarkıyı. Başka neyi olucak?"

Bir sürü alkış ve ıslık yükseliyordu. İyi ki sahne korkum yoktu yoksa o an bayılacağıma emindim. Ufuk beati başlattığında Mert de şarkıya başladı. Nerede gireceğimi bildiğim için sorun etmeden Mert'i izliyordum.

"Belki de sevmişti seni, belki hiç fark etmedi, belki görmemişti, hiç var olmamıştı belki"

Çok güzel söylüyordu, çok da güzel yazıyordu. Bu şarkının bana yazıldığını bilmekse daha değişik bir hissiyata sebep oluyordu.

Sıra nakarata geldiğinde söylemeye başladım.

"Bu sonsuz evrende

Güneşsiz bir yerde

En ücra köşesinde

Güneşi habersizken ondan

Döner Neptün'ün halkası"

Nakaratı iki kere söyledikten sonra sıra tekrar Mert'in verse'üne geldi. Son nakaratta o da bana eşlik etmişti.

Şarkı bitmişti. Alkışlar daha da yükselmişti. Mert beni belimden tutup kendine çekti ve dudağıma bir buse kondurdu.

 

☆°☆°☆

Benim max soft bölüm yazma becerim budur, dahasını beklemeyin.

Şimdilik çok çok öpücükk🎀

Loading...
0%