@justtbirisii
|
The Neigbourhood - Daddy İssues Şarkı bitmişti. Alkışlar daha da yükselmişti. Mert beni belimden tutup kendine çekti ve dudağıma bir buse kondurdu. Geri çekilip yüzüme aptal aptal sırıtarak bakmaya başladı. O an her şey susmuştu sanki, alkışlar, ıslıklar, bir daha diye bağıranlar, hepsi susmuştu ve sadece biz kalmıştık. Bu sefer ben onu dudağından öptüm ve sahneden inmek için hamle yaptım. Ama Mert beni tekrar tutup kendine çekti. "Bir daha diyorlar duymuyor musun?" "Sen yanımdayken ben sadece seni duyuyorum," diye fısıldadım. Gülümseyip Ufuk'a tekrar çalması için bir el hareketi yaptı. Şarkıyı baştan söylemeye başladı. Gözlerini benden bir saniye bile ayırmıyordu. Ben de sadece ona bakıyordum. Böyle yaparak hem beni izleyenleri unutuyordum hem de onu görmek beni çok rahatlatıyordu. Şarkı bitince alkışlar tekrardan başlamıştı. Diğer şarkıya geçmeden Mert beni sahneden indirdi. O sırada kısmi bir sessizlik olmuştu ve bağıran biri duyuldu: "Sanki Güneşi artık habersiz değil gibi Neptün'den!" "Değil zaten!" diye karşılık verip bana bakmıştı. Konserin sonuna kadar onu hayran hayran bakarak izledim. Mekandan çıktığımızda saat gece bire geliyordu. Atlas, Fatih ve Ufuk Atlas'ın arabasıyla; biz de tabii ki Mert'in motoruyla evlere dağılmak üzere çıktık. "Geç oldu, ablan kızmasın. İstersen bu gece bende kal." "Ablam kızmaz ama çok istersen sende kalırım." "Kalır mısın?" "Kalıyım hadi. Ama kıyafetim yok." "Benimkilerden buluruz bir şeyler." Eve geçtiğimizde yorgunluktan kendimi Mert'in yatağına atmıştım. "Kalk da üstünü değiş bari." "Bir şeyler ver de değişiyim." "Kendin alabilirsin dolaptan." "Tamam." "Ben duşa giriyorum, sen takıl kafana göre." "Çıktığında ben uyumuş olurum büyük ihtimalle." "O zaman iyi geceler bir tanem." dudaklarıma bir buse kondurup banyoya girdi. O gidince ben de dolabını kurcalayıp giyecek bir şeyler aramaya başladım. Kapri bir şort ve bir tişört alıp giyindim ve yatağa girdim. Gözlerim yavaş yavaş ağırlaşıyor ve kapanıyordu. Tam uykuya dalacağım sırada çalan telefon uykumu kaçırmıştı. Kendi telefonum olduğunu düşünerek açtım. Bilinmeyen bir numara arıyordu. "Alo?" "Siz kimsiniz?" "Beyefendi beni siz aradınız." "Ben Mert Kaya'yı aramıştım ama?" O an elimdeki telefonu kontrol etme ihtiyacı duydum. Kendimin sanarak açtığım telefon Mert'indi. "Ben sevgilisiyim, siz kimsiniz?" "Mert'le konuşsam daha iyi olur. O nerde?" "Şu an müsait değil ama olunca söylerim arar." Ben telefonla konuşurken Mert duştan altında havluyla çıkmıştı. "Şimdi geldi, vereyim mi telefonu?" "Çok güzel olur." Mert bana 'ne oldu?' der gibi bakıyordu. Telefonu sessize alıp durumu izah ettim. "Kendi telefonum sanıp açtım, kim olduğunu söylemedi. Ben Mert'le konuşayım edi." "Alo?" diye bir ses geldi. Telefonu Mert'e uzattım. "Alo?" "Mert, oğlum!" diye kısık bir ses duymamla Mert'in küfredip telefonu kapatması bir oldu. "Kimmiş?" "Boş ver." Arkamı dönüp uyumaya çalışmama rağmen az önce deli gibi olan uykum şimdi kendisinden iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu. Hem arayanın kim olduğunu merak ediyordum hem de Mert'in neye bu kadar sinirlendiğini anlayamıyordum. Her ne kadar boş vermemi söylemiş olsa da gözlerindeki öfke ve korku beni meraka sürüklüyordu. "Meral?" "Efendim?" yatakta doğrulup yüzümü Mert'e döndüm. "Terslediğim için özür dilerim." "Önemli değil." Anlatmak ister gibi ağzını açıp geri kapadı. Konuşmak istiyordu ama konuşamıyordu sanki. "Bana her şeyi anlatabilirsin." "Biliyorum, ama bu derde seni ortak etmek ne derce doğru olur emin değilim." "Anlat." "Meral-" "Mert, anlat." "Emin misin?" "Ben seni hiç tanımadığım halde sana derdimi anlatmıştım, sen niye bana anlatmaktan çekiniyorsun?" Derin bir nefes aldı ve gözlüklerinin altından gözlerini ovuşturdu. "Arayan babamdı." "Babam öldü demiştin?" "Biliyorum, bence hala daha öyle ama gerçeklikten ne kadar kaçarsan kaç seni buluyor işte." "Sana ne yapmıştı ki?" "Bana değil, anneme." gözleri dolmuştu. Ağladığını belli etmemek için başını öne eğip yutkundu. Uzanıp elinden tuttum ve diğer elimle de çenesinden kavrayıp gözlerini gözlerimle hizaladım. Gözlerini kaçırdığında elini bırakıp boynuna sarıldım. "Vaz geçtim, anlatmana gerek yok." "Anlatmam lazım ama, sen öyle dedin ya." "Hayır. Böyle olucaksan lazım değil." Başını omzuma gömdü ve sessizce ağlamaya başladı. Onu ilk defa bu kadar güçsüz görüyordum. Yapabileceğim bir şey olmaması da canımı daha çok yakıyordu. "Hadi uyuyalım, geç oldu." Kafasını sallayıp yatağa uzandı. Yanına uzanıp başımı göğsüne yasladım. "Seni seviyorum." "Ben de sana aşığım balım." *** Sabah Mert'in sesiyle uyandım. Bir şeyler mırıldanıyordu ama anlayamadım. Gözlerimi aralayıp ona baktığımda yatakta resmen kıvrandığını gördüm. Ter içinde kalmıştı, bir şeyler sayıklıyordu. Panikle dürterek uyandırdım. Sıçrayarak uyandığında nefes nefeseydi. "Ne gördün?" "Anlatamam." "Babanla mı alakalıydı?" Soruma cevap vermek yerine yataktan kalktı ve odadan çıkmak için hareketlendi. "Ben bir elimi yüzümü yıkayayım." Konuşmak için Mert'in gelmesini bekledim ama uzun bir süre gelmedi. Gelmeyince meraklanıp bakmak için banyoya gittim. Kapı hafif aralıktı ve içeriden hıçkırık sesleri geliyordu. Kapıyı hafif araladım. Beni görünce çöktüğü yerden kalkıp gözlerindeki yaşları sildi. "Niye ağlıyosun?" "Bilmiyor musun sanki," dedi terslercesine. "Biliyorum." Bilmez olaydım. Bir süre öyle sessiz kaldık. Mert yüzüme bakmamaya çalışıyordu. "Her zaman güçlü olman gerekmez. Ağlamanı saklamana gerek yok." "Biliyorum, ama o pezevenk için ağlamak istemiyorum." "Anneni aldatmış mıydı?" "Keşke sadece aldatmış olsaydı." bir anlığına duraksadı ve yutkunarak devam etti "O benim annemin katili." kelimeler ağzından zorla çıkıyordu. Son cümlesini duyduğumda donakalmıştım. Evet, ben de ailemi kaybetmiştim ama bu kadar travmatik değildi. "İnanmadın değil mi?" ağlamasının ardından histerik bir gülüş için kıvrıldı dudakları. "Niye inanmayayım ki?" "Onlar da inanmamışlardı." "Kimler? Mert niye şifreli konuşuyosun?" "Hiçkimse, ben o adam katil dediğimde herkes alaya almıştı, kızmıştı! Ben evden kaçtığımda kimse arkamdan dahi bakmayacak şekilde kızmışlardı hatta bana!" Sinirden olduğu yerde bir iki adım atarak dönüyor ve bağırıp duruyordu. Dediklerinden çok bir şey anlamasam da sürekli bana inanmadılar, sen de inanmadın diyip duruyordu. Ne yapacağımı şaşırmış halde öylece bakıyordum sadece. "Mert!" bir an duraksayıp bana döndü. "Sen de mi saçmalama diyceksin!?" "Hayır, ben sana inanıyorum. Sadece biraz sakinleşmeni istiyorum, lütfen." Ona sesimdeki paniği oldukça göstermemeye çalışarak konuşuyordum. Kriz geçiriyor gibiydi ama psikolojik bir rahatsızlığı olmadığını biliyordum. Hala aynı hareketlerini yapmaya devam ediyordu. Öne atılıp kollarını kavradım ve olabildiğince sabit tutmaya çalıştım. "Tamam, sakinleş biraz." Kollarımı beline sarıp daha da sıkmaya başladım. Sonunda saçmalamayı bırakmıştı. Sarılmama karşılık verip tekrarda ağlamaya başladı. "Sakinleştin mi biraz sevgilim?" "Evet. Sana bağırdığım için özür dilerim balım. İstemeden oldu." "Bi doktora falan mı gözüksen, pek iyi değil gibisin." "Gidicem, sen merak etme." "Senin nöbet geçirmene sebep olucak bi hastalığın mı vardı?" Gözlerini kaçırıp kollarımın arasından çıktı. "Bunları sonra konuşsak? Gel, şimdi kahvaltı yapalım." "Peki." Aslında teklifini içten içe kabul etmemiştim ama az önce gördüğüm manzara bana durmamın daha mantıklı olduğunu kanıtlıyordu. Şimdilik suyuna gidip sonrasında yavaş yavaş sorularıma cevap bulacaktım. Kahvaltıyı hazırlarken de yerken de ikimizden de ses çıkmamıştı. Sadece ablam sabah kalkıp beni göremediği için nerede olduğumu sormak için aramıştı, o da ancak bir dakika sürmüştü. "Seni evine bırakayım mı artık?" "Yanında kalsam olmaz mı?" "Hayır. Benim bazı işlerim var onları halletmem lazım." "Doktora da gözükceksin," dedim çocuğuna nasihat veren bir anne edasıyla. "Evet. Hadi toparlan da çıkalım." "Aslında, ben kendim atölyeye gitsem daha iyi olur." "Tamam bebeğim, sen nasıl istersen." Dün geldiğim kıyafetleri giyinip çantamı alarak çıktım ve atölyeye gittiğimi söylememe rağmen eve gittim. Aslında amacım yalan söylemek değildi, son anda fikrimi değiştirmiştim sadece. Eve girdiğimde ablamı koltukta uzanıp televizyon izlerken buldum. Garip gündüz kuşağı programlarından birini izliyordu. "Bunu mu izliyorsun idden?" "Evet, herkes birbirine girince sarıyor." "Sana keyifli kaoslanmalar o zaman. Ben odamdayım." "Ben bu gün gelmezsin diye tahmin ediyordum, bir şey mi oldu aranızda?" "Aramızda değil. Onunla alakalı bir şeyler oldu ama ne olayı anlayabiliyorum ne de anlayabilmek için daha fazla kurcalayabiliyorum." "Otur bir anlat bakalım her şeyi düzgünce," diyerek uzanır pozisyondan oturur hale geçti. Ablamın yanına oturup her şeyi dün geceden itibaren olduğu gibi anlattım. Anlatırken ağlamaya başlamıştım. "Ona bir şeyler oluyor, ama ben hiç bir şey yapamıyorum. Gözümün önünde kendini yiyip bitiriyor ama ben daha nedenini bile bilmiyorum." "Kendini bu kadar üzmene gerek yok. Ona sormayı denesen?" "Korkuyorum. Ya daha da kötü olursa, ya daha kötü bi şeye sebebiyet verirsem diye korkuyorum." "Arkadaşlarına bir sorsan?" "Aslında, olabilir." Ablam söyleyene kadar aklıma gelmeyen o mükemmel fikri uygulamak için odama geçtim. Rehberde ilk Fatih'i gördüğümden onu aradım. "Alo?" "Mert yanında mı?" "Hayır, ben de sana onunla alakalı bir şey sormak istiyorum." "Şu an sırası değil. Nerede olduğunu biliyor musun?" "Sabah beraberdik, işim var demişti." "Dün gece ne olduğunu biliyor musun?" "Evet, yanımdaydı." "Baştan bi anlatsana ne olduğunu." Olayları tekrardan bu sefer de Fatih'e anlattım. "Bir ilaç içtiğini gördün mü?" "Hatırlamıyorum, dikkat etmedim. Neler oluyor bi açıklar mısın?" "Mert'e hiç bir şekilde ulaşamıyorum, Ufuk'un yanında da değilmiş. Dün babasının aradığını yazmıştı bize ama sonrası yok. Şimdi her yerde olabilir." "Ne!?" diye çığırdom panikle. "Bi dakika Ufuk arıyor ben ona bir bakıyım. Bir şey olursa sana da haber ederiz." "Bi da-" Bunlar niye benim suratıma kapatıp duruyordu ki? Mert'e ne olduğunu daha da merak etmeye başlamıştım. Olaylar iyice sarpa sarıyordu ve ben daha olayın ne olduğunu dahi bilmiyordum. Elimdeki telefona gelen bildirim dikkatimi biraz olsun başka yöne çevirmişti. Atölyeye taktığım alarm çalışmıştı. Yani biri kapıyı kırıp içeri girmişti. Alel acele evden çıkıp atölyeye gitmeye koyuldum. Niye her şey üst üste gelmek zorundaydı ki?
☆°☆°☆ Travmalı karakter yazmaya çalışıp yanlışlıkla Cüneyd Efendi'ye dönüştürmüş olabilirim ama sorun yok. Sonraki bölüm ve bundan sonra beşin katı olan her bölüm Mert'in ağzından önceki dört bölümü anlatacak. Şimdilik çok çok öpücükk♡♡♡ |
0% |