Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@justtbirisii


Kulaklığımdaki müziği bölen cama vurma sesi gittikçe şiddetleniyor ve sıklaşıyor gibiydi. Hatta vuran kişi sadece vurmakla da kalmıyor bağırıyordu. Kulaklığı çıkartıp sese kulak kabarttığımda Allah'ın varsa aç şu kapıyı, diye bağıran bir adam duydum.

"Bekle biraz! Geldim."

Sabahtan beri sadece resim yaptığım için galerinin kapısını her zamanki saatinde açmayı unutmuşutum, yine.

Kapıyı açtığımda karşımda 180 cm.den uzun olmayan, kumral, hafif dalgalı saçlı, dikdörtgen kemik çerçeveli bir gözlük takan, ela gözlü ve o an için nefes nefese olan biriyle karşı karşıya kaldım.

"Buyrun, nasıl bir şeye bakmıştınız?"

"Aslında..." nefes nefese kaldığından konuşmakta zorlanıyordu, "İlk önce bi' su verirseniz güzel olabilir."

"Peki, siz şöyle geçin, ben hemen getireyim."

Bu yabancının neden aniden bu şekilde alel acele galeriye geldiğini ve neden soluk soluğa kaldığını her ne kadar merak etsem de soramazdım; çünkü maddi sıkışıklığım hat safhadaydı ve bir tane bile müşteri kaçıracak en ufak hareketim bir ayıma mal olabilirdi.

Elimde bir pet şişeyle geri döndüğümde onu Uranüs'ü çizdiğim tablonun önünde çok dikkatli bir şekilde incelerken buldum.

"Beğendiniz galiba."dedim ve suyu uzattım.

"Evet, sürrealist çalışmayı seviyo' olmalısın."bir yandan şişenin kapağıyla oynarkenbir yandan da resmi pürdikkat incelemeye devam ediyordu.

"Eğer gerçekten beğendiyseniz, fiyatı yanında yazıyor."

"Aslında ben buraya herhangi bi' tablo almaya değil, sadece saklanacak kapalı bi'alanda olmaya gelmiştim. Neyden kaçtığımı anlatamam, kusura bakma. Ama buraya girip bu resimleri, özellikle de bunu, görünce aklıma senden bi' şey rica etmek geldi."

"Nedir?"

"Ben bir süredir rap yapıyorum, belki duymuşsundur Neptün'ü."

"Kulağıma yabancı gelmiyo'"

"Bi' albüm üzerinde çalışıyorum ve kapak tasarımı için birini arıyordum."

"Yani benden albüm kapağı tasarlamamı istiyo'sun?"

"Evet, fiyat konusunda geniş olabilim."

"Aslında,bu aralar yetiştirmem gereken bi' kaç resim var. Yarına kadar yetiştirebilir miyim bi' bakayım, ona göre sana dönüş yaparım."

"Peki, yarın ben yine bu saatlerde uğrarım."

Tam kapıya doğru yönelmiş çıkıyordu ki geri döndü.

"Ha, bu arada, ben Mert."

"Ben de Meral."

"Görüşürüz."

"Güle güle."

Mert çıktıktan sonra geri atölye kısmına geçip resim yapmaya başlayacaktım ki kapı yeniden açıldı ve bu sefer içeri kır saçlı, iyi giyimli bir adam girdi.

"Buyrun, nasıl bi' şeye bakmıştınız?"

"Hatırlamadın galiba, geçen gün bir sipariş vermiştim."

"Ah, şimdi hatırladım. Şu an onun üzerinde çalışıyorum."

"Bana bu güne veya yarına hazır olacağını söylemiştin."

"Evet, çok bi' şeyi kalmadı zaten. Yarın öğleden sonraya bitmiş olur."

"Peki, iyi günler."

Adam sözünü bitirdikten sonra cebinden daha önce yarısını verdiği ücretin diğer yarısını verdi.

"İyi günler."

Bunlar da bi' bitmedi, diye içimden söylenerek geri resmime döndüm. Atölyede tek başıma çalışmama rağmen müziği kulaklıktan açtım ve adama söylene söylene boyaları tekrar karıştırmaya başladım.


***


Sabah alarm kurmayı unuttuğumdan her zaman gittiğim saatten bir saat daha geç atölyeye varabildim. Ama bu sefer gözüme bir şey çarptı, önceki gün olmyan yeni bir garffiti. Yakındaki bir sitenin duvarındaydı. Lacivert renkle ve karışık bir alfabeyle yapılmıştı ama biraz inceleyince anlamayı başardım. 'Neptün' yazıyordu. O yapmış olmalıydı.

Ben icelemeye devam ederken arkamdan bir ses geldi:

"Beğendin galiba." Mert'in sesiydi.

"Evet, ellerine sağlık."

"Benim yaptığım ne malum?"

"Neptün sen değil misin?"

"Benim, zaten ben yaptım."

"E, niye işi yokuşa sürüyo'sun?"

"Hiç, öylesine. Ben de senin yanına geliyordum ama bakıyorum bu gün gecikmişsin."

"Evet, alarm kurmayı unutmuşum. Teklifini kabul ediyorum bu arada." Aslında öyle bir karar vermemiştim ama o an ağzımdan öyle çıkmıştı ve mantıklı da gelmişti.

Konuşurken galerinin önüne gelmiştik bile. Anahtarlarımı çıkartıp kapıyı açtım ve onu içeri buyur ettim.

"Ne kadar istiyorsun yapmak için?"

"Ne kadar verirsen"

"Bi' kahveye ne dersin?"

"Üstüne biraz daha para koyarsan olur."

"Kahve artı dört yüz?"

"Kabul. Nasıl bi' şey istiyorsun?"

"Aklımda bir şeyler var ama biraz daha oturtmam lazım."

"İyi, sen otur biraz düşün. Bir şeyler ister misin?"

"Yok, sağol. Sen içerde resim yapacaksın herhalde?"

"Evet, seslenirsen duymayabilirim. Bir şey diyecek olursan yanıma gel."

"Tamam, sağol"

Mert'i içeride tablolar ve bir takım heykellerle baş başa bırakıp geri içeri geçtim ve dünden kalan tabloyu yapmaya devam ettim. Çok ufak detayları kalmıştı ama yine bir sürü boyayı karıştırıp tonu tutturmam gerekti. Kulaklığımda Ikarus çalıyordu, bir yandan da hafiften eşlik ediyordum. Tam resmi bitirip tam halini iyice incelemek için geri geri gidiyordum ki arkamda duran bir şeye çarptım. Orada bir şey olmadığından emindim o yüzden şaşırarak arkamı döndüm. Mert sırıtarak yüzüme bakıyordu.

"Sesin de en az resimlerim kadar güzelmiş."

"Teşekkürler. Habersizce gelip neden korkutuyorsun?"

"Özür dilerim, bölmek istemedim. İşin bitti mi?"

Resmin üzerine elimdeki ince fırçayla imza attım.

"Şimdi bitti. Şurayı biraz toparlamam lazım ama."

"Peki. Ben içeride bekliyorum."

Mert içeri geçti ve ben de boyaları rafa kaldırıp paletlerle fırçaları temizledim. Tuvalin daha çabuk kuruması için camı hafif açtım ve önlüğümü çıkarıp tabletimi alarak Mert'in yanına gittim. Galerideki ufak masada oturuyordu.

"Nasıl bi' şey istiyorsun, anlat bakalım."

"Uzay boşluğunda Neptün ve arka planda diğer gezegenler var ve bana benzeyen bir figür Neptün'ün belli belirsiz halkasının üzerinde oturmuş kulaklıkla elindeki deftere bir şeyler karalıyor."

Onu dinlerken bir yandan da renk paletini hazırlıyordum. Fazla düşünmüş olacağım ki en sonunda müdahil oldu.

"Sen beni dinledin mi?"

"Ha, evet. Renk paletini hazırlıyordum da." Tableti ona doğru döndürüp çıkarttığım renkleri gösterdim.

"Güzel ama..."

"Ama?"

"Renk paletine gerek var mıydı? Zaten gezegenin rengi belli."

"Evet renk belli ama sıcak tonlar mı yoksa soğuk tonlar mı olacağının belli olması lazım. Ayrıca, kare olacak değil mi?"

"Evet."

"Ben yarına kadar bir eskiz yapıp sana atarım. Numaranı versene."

Telefonumu uzatıp numarayı tuşlamasını bekledim. Sonra da onun da beni kaydetmesi için çaldırdım.

Gitmek üzere ayağa kalktı. Kapıya doğru yönelmişti ki bir şey hatırlamış gibi arkasını döndü.

"Kahveyi ne zaman içeriz?"

"Yarın öğleden sonra nasıl olur?"

"Süper. Haberleşiriz o zaman."

"Güle güle."

Mert gittikten sonra atölyeye, uzun zamandır yapmam gereken seramik vazonun başına geçtim. Bir kaç hafta önce bir kadın hiperaktif çocuğuyla beraber gelip hiç bir şeyi beğenemediğinde istemişti. Ben de onu oyalayıp duruyordum ama artık vaktinin geldiğine kanaat getirdim. Ama ufak bir sorun çıktı. Seramik hamurum neredeyse bitmişti ve çıkıp almam gerekti. İnternetten sipariş ettiğimde her zaman farklı nitelik ve nicelikte hamurlarla karşılaştığım için de online alış veriş benim için artık bu konularda sadece hayal olmuştu. Saate baktım: daha bire gelmemişti. Adam gelene kadar hemen alıp gelirim diye dünüp daha az önce giydiğim önlüğümü iskemlenin üzerine atıp çıktım. Galeriyi kitledim ve kapıya saat üçe kadar kapalı olduğunu yazan bir not astım. Bu hayattaki en büyük şansımı kullandığım yer olan galerinin önündeki otobüs durağında beklemeye başladım.


***


"Hangi akla hizmet camı açıp unutup çıktıysam!"

Dört gündür çalıştığım portrenin üzerinde duran kocaman kırmızı sprey boya lekesiyle bakışıyordum. Sürekli camın yanında çalıştığımdan orada olan tabloya birileri sprey boya sıkmıştı. Neden, niçin ya da kim bunu yapmıştı? Ben kimseye zararım olmamasına özellikle dikkat ettiğimden kimseyle aram bozuk değildi. Üstelik bir de bu olayı o adama da açıklamam gerekecekti. Çok aksi biri olduğunu daha önceden iki haftaya yetiştiğine kızdığı resimden biliyordum ve bu durumu ona açıklamak zorun da ötesi, hatta belki imkansızdı.

Birden kapı açıldı. Korkuyla hemen içeriye fırladım. Şaşakalmıştım çünkü az önce sprey boyayla lekendiğini gördüğüm yüz tam karşımda duruyordu.

"Beyefendinin eşisiniz galiba?"

"Evet, bana bir süprizi varmış. Buradan alacağımı söyledi."

"Çok özür dilerim ama daha henüz bitirmeme rağmen ufak bir aksilik sonucu resmi restore etmem gerekiyor. Bana iki-üç gün verirseniz tam haliyle teslim edeceğim."

"Peki, anlayabiliyorum. Boya sıçraması vesaire kazalar atölyede çok oluyor zaten."

"Siz de mi ressamsınız?"

"Öyleydim, pek kimse ismimi bilmese de çok para etmiş bir kaç resmin var."

"Resimletinizi görmek isterdim doğrusu."

"Belki bir gün gösteririm. Her neyse, ben üç gün sonra resmi teslim almaya tekrar gelirim"

"Umarım o zaman daha uzun sohbet etme şansımız olur. İyi günler."

Eşi ne kadar katıysa bu kadın da o kadar anlayışlıydı. Ve öyle olması yüreğime su serpmişti. Kadının sözü beni rahatlattı ve daha önce bir kere daha yaptığım resmin tekrar başına oturdum.


☆°☆°☆


Yeni hikaye vtana millete hayırlı olsun!

Umarım beğenmişsizindir, beğendiyseniz oy ve yorum atarak destek olursanız çok sevinirim<3

Şimdilik çok çok öpücükk♡♡♡

Loading...
0%