Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@justtbirisii

Atölyede Mert'in tablosunu yaparken omzuma değen elle irkildim.

Kulağımdaki kulaklığı çıkrtıp arkamı döndüğümde Leyla ve Fatih bana bakıyorlardı.


"Şu müziğin sesini bu kadar açma diye kaç kere söylemem gerek acaba?"


"Ne kadar söylersen söyle uslanmam şekerim."


"Bölüyorum ama biraz çabuk mu olsanız?"


Fatihin uyarısıyla iskemleden kalkıp önlüğümü çıkarttım ve tablonun üzerini örtüp geri onlara döndüm.


Atölyeden çıkıp kapıyı kilitledim ve Fatih'in arkasından daha önce hiç görmediğim arabaya ilerledim.


"Kimin arabası bu?"


"Benim. Daha önce görmedin tabii, şaşırmışsındır."


"Evet."


Arabanın şoför koltuğunda Mert'i gördüğümde daha da şaşırmıştım çünkü kendisini daha önce motoru dışında hiç bir tekerlekli aracı (bisklet dahil) kullanırken görmemiştim.


"Vayy, Mert bey sizleri motorunuzdan başka bir şeyi kullanırken görecek miydik?"


"Daha neler neler göreceksin yavrum, bunlar sadece fragman."


"Daha flörtleşecek misiniz yoksa gidecek miyiz?" ses çoktan arka koltuğa kurulmuş olan Fatih'ten gelmişti.


Onun arkaya geçtiğini görünce ben de ön koltuğa geçtim.


Yolculuk boyunca kimse konuşmamıştı. Sadece Fatih çalan telefonuna bakmış ve Feyza'nın gelmiş olduğunu söylemişti. Tabii geç kaldık diye söylenmeyi de unutmamıştı.


Otogara vardığımızda Fatih etrafta Feyza'yı aramıştı. Çok geçmeden bulmuş olacak ki "Orda!" diye uzaktan tam seçemediğim başörtülü bir kızı gösterdi.


"Feyza! Burdayız!"


Kız onun sesini duyunca hızlı adımlarla yanımıza geldi. Fatih hemen elindeki bavulu kaptı ve sorgular gözlerle bize bakan kıza bizi tanıttı.


"Bunlar Atlas'ın ve Mert'in sevgilileri, Leyla ve Meral." konuşurken sırayla bizi göstermişti.


"Memnun oldum, ben de Feyza. Fatih'in ikiziyim."


"Biz de memnun olduk." diyerek uzattığı elini sıktım.


Arabaya doğru ilerlerken Mert yanıma gelip kulağıma fısıldadı.


"Sabah mezarlıkta mıydın?"


"Nerden anladın?"


"Çünkü seni tanıyorum, ayrıca gözlerin..."


"Şişler, değil mi?"


Cevap vermek yerine kafasını salladı.


Vücudumun benim sakladıklarımı açığa vurması hiç hoş olmuyordu. Sabah dayanamayıp kendimi yine annem ve babamın başında bulmamı insanların bilmesi gerekmiyordu ama gözler hiç bir zaman iyi birer yalancı olmadılar.


Arabada giderken bu sefer herkes sessiz değildi. Feyza ve Leyla sürekli olarak bir şeyler konuşuyorlardı ama odağım onlarda değil de Mert'te olduğundan ne konuştuklarını anlamamıştım.


Araba durduğunda etrafıma bakındım. Atölyenin olduğu sokaktaydık. Mert'le beraber arabadan indik. Aslında inmeyecek ve Feyza ile beraber biraz daha vakit geçirecektik ama hem Leyla bu işi tek başına daha iyi yapacağa benziyordu hem de zaten bozuk olan moralimle daha fazla insan yüzü görmek istemiyordum.


"Sen niye indin ki?"


"Atölyede işlerim var."


"Tamam, işlerini halledince gelirsin o zaman."


Üstelememesine şaşırarak atölyeue yarım bıraktığım tablonun başına döndüm.


Cumartesi


Sabahları onun kollarında uyanmak bana çok iyi geliyordu. Üstelik bunun sürekli olması daha da hoşuma gitmişti.


Hafta boyunca Mert'e hediye edeceğim tabloyu bitirip paketlemiştim. Ayrıca Kağan'ı ve Fatih'i ayrı ayrı birbirlerine bir şans vermeye ikna edip Feyza'yı da aramızdan biri yapmıştık.


Sabahtan beri hiç bir şey yapmadan sadece oturuyorduk ki saatin farkına varmamız Leyla'nın beni arayıp nerede kaldığımızı sormasıyla oldu.


"Mert kalk hadi, saat kaç olmuş hiç farkında değiliz."


"Tamam, sen hazırlan ben hazırım zaten."


Üzerinde renkli çizgili bir tişört, altında da siyah bir eşofman vardı.


"Böyle üşürsün ama, üzerine bi şey al."


"Bu sıcakta mı?"


"Akşama soğur hava."


"Peki balım, sen öyle diyorsan."


Mert'i ikna ettikten sonra kendim de odaya geçip çantamın içinden kıyafetlerimi alıp giyindim.


Yarın Mert'in doğum günü olduğu için saat on ikiye yaklaştığında konser alanından çıkıp yakındaki bir parka geçecek ve ufak çaplı bir doğum günğ kutlaması yapacaktık. Tabii ki Mert'in bundan haberi yoktu ve olmaması için herkesi teker teker en az on defa uyarmıştım.


Hazırlanıp tekrar salona geçtiğimde Mert hala bıraktığım gibi yatıyor ve telefona bakıyordu. Beni fark etmesi için yalandan öksürdüm. Kafasını telefondan kaldırıp bana baktı ve bir ıslık çaldı.


"Yavrum bu kadar güzel olmak zorunda mısın?"


"İltifatların gururumu okuşuyor ama gitmemiz lazım artık, kalk şurdan yapıştın koltuğa!"


"Tamam, al kaskını da gidelim."


Güneş'in mama kabını kontrol edip vestiyerde duran kaskımı aldım ve kapıda Mert'i beklemeye koyuldum.


Benim dememle üzerine siyah bir sweat geçirmişti. Ama ben ona dememe rağmen üzerimde beyaz croptan başka bir şey yoktu.


"Bana dedin ama sen üşümeyeceğinden emin misin?"


"Eminim. Hem üşürsem senin üstündekini alırım."


"Anlaşıldı senin neden bana üzerine bi şey al diye direttiğin."


Cevap vermeden sadece gülümsedim, çünkü haklıyıdı. Söz konusu ben olduğumda çoğu zaman haklı çıkıyordu zaten.


Dairenin kapısını kilitleyip aşağıya motorunu koyduğu garaja indi. Ben de onu garajın çıkışında beklmeye başladım. Çok geçmeden motor sesini duymamla kaskı kafama geçirip hazırıla geçmiş şekilde gelmesini bekliyordum.


Önüme geldiğinde durdu ve ben arkasına yerleşene kadar beni izledi. Ağzını görememe rağmen yüzünde aptal bir sırıtış olduğundan emindim.


"Yeşil sana çok yakışıyor, biliyor musun?"


"Galiba evet."


"Ama en çok da gözlerinin yeşili..."


"Gözlerimin yeşili en çok senin elalarına yakışıyor."


Bir şey demeden kafasını yola doğru çevirip yola odaklandı. Ben de koala gibi beline yapışıp kafamı sırtına yasladım.


Yol çok uzun olmamasına rağmen Mert benimle ulra yavaş sürdüğünden uzamıştı. Kapı açılış saatine çok az kaldığı için insanlar tıklım tıklımdı.


Elimi çantama atıp Leyla'yı aramak üzere telefonumu çıkarttığımda onun halihazırda beni aradığını gördüm.


Açtığım an azarlar tondaki sesyle karşılaşmıştım.


"Nerdesiniz siz?"


"Asıl siz nerdesiniz?"


"Geldiniz mi?"


"Evet."


"Dur bi iki dakika." sonra büyük ihtimalle yanındaki Atlas'a hitaben "Omzuma al beni." dedi. Arkadan anlamaz bir ses geldiğinde güldüm.


Mert beni anlamaz bakışlarla süzerken ben de kalabalığın içinde Leyla'yı görmeyi bekliyordum.


"Gördüm seni."


Telefonu kapatıp çantama koydum ve Mert'i kolundan ttutup o tarafa doğru sürüklemeye başladım. Leyla'yı o halde görünce o da gülmüştü, çünkü Leyla bize bakmaktansa Atlas'la uğraşıyordu. Bize baktığındaysa Atlas'a bir kaç kez vurarak kendini indirmesini sağladı.


Yanlarına gittiğimizde herkesin çoktan prda olmuş olduğunu, hatta Kağan ve Fatih'in işi biraz ilerletip sarmaş dolaş ellerindeki tek bira şişesini yudumladığını görmüştük.


"Nerde kaldınız?"


"Beyefendiyi koltuktan kaldıramadım ki!"


Mert ona suç attığımı duyunca yandan bir bakış atmış sonra da gülümseyip Atlas'la olan derin tartışmasına dönmüştü. Derin tartışmaları da tuttukları takımlardandı.


Onları umursamayıp Leyla ve Feyza'ya döndüm.


"Siz ne zaman geldiniz ki?"


"Şöyle söyliyim, şu ikisi altıncı şişedeler."


Feyza'nın sözüyle gözlerimi kocaman açıp az ötede biraz fazla yakınlaşmış olan ikiliye diktim. Biz bunların aralarını yapalım dedik ama işi fazla ilerletip geceyi yatakta bile sonlandırabileceğe benziyorlardı.


Aklımdan geçen düşünceyle ufak bir ürperme yaşayıp tekrar kızlarla olan sohnetimize döndüm.


Kısa zamanda Feyza'yla çok yakınlaşmıştık ve pazartesi günü gittiğinde yokluğuna nasıl alışacağımız konusında biraz şüphelerim vardı. Çok cana yakın biriydi ve ortamlara çabuk ayak uyduruyordu.


Konser başlayıp grup sahneye çıkana kadar herkes kendi arasında konuşmuş ve şarkıların başlamasını beklemişti.


Şarkı çalmaya başlayınca Leyla Atlas'a doğru hamle yapmıştı. Ben de sevgilimin yanına gidip onu derin sohbetinden çekilmek zorunda bırakmıştı.


Eliyle belimi kavradı ve bwni kendine çekti. Ben de başımı omzuma yaslayıp sahneyi izlemeye koyuldum. Çok huzurlu hissediuordum, ta ki yanımıza bir kadın gelip Mert'e sırmalmaya başlayıncaya kadar.


"Aa, sen de mi burdaydın?!"


"Evet, görüyorsun ki burdayım Sinem." kadını tanıyor muydu yani?


Anlamaz bakışlarımı kadın ve Mert arasında gezindirirken Mert beni farketmiş olacak ki açıklama gereği duydu.


"Sinem, lise arkadaşım. Sinem, bu da sevgilim Meral." Mert kendince bizi tanıştırdığında Sinem'in yüzü buruşmuştu.


"Arkadaşım mı!? Sevgilindim ben senin!"


"Yani? Liseden mezun olalı altı sene oluyor, hatırlatırım."


Mert'in yüz vermemesi hoşuma gitse de kadının buralarda dolaşması hoşuma gitmemişti.


"Hrm sen hani benim üstüme gül koklamazdın?" Mert gerçekten bunu söylemiş miydi ona?


"Sinem Allah aşkına git, leş gibi içki kokuyorsun zaten."


Mert'in içki kokusundan başının ağrıdığını tahmin ediyordum. O gün balkonda sohbet edrken hastalığından biraz olsun bahsetmişti. Anlatamadıklarını da Buğra'ya sormamı söylemişti ama onunla konuşma fırsatım olmamıştı.


"Niye, rahatsız mı oluyorsun?"


"Evet."


"Çok rahatsızsan kendi kokunla bastırabilirsin."


Bu kadarı da fazla olmuştu. Yanında sevgilisi olmasına rağmen birine yürümek için insanın iyice alçalması gerekiyordu.


"Sinem git." Mert çok sert ve net şekilde konuşmuştu. Boşta olan eliyle alnını ovuşturmasından başındaki ağrıyı anlamıştım.


"Aa, cidden mi! Hemen de kov zaten!" Dudak büzerek konuşması sinirlerimi zorluyordu.


Hem kıskançlıktan hem de Mert'i düşürdüğü durumdan dolayı üzerine atlamamak için kendimi zor tutuyordum. Hatta bir süre sonra kendimi tutmadım ve belimi Mert'in zaten gevşemiş olan elinden kurtarıp kadının üzerine yürümeye başladım.


"Yanında sevgilisi olan adama yürümeye utanmıyor musun sen!?"


"Yoo." alaya alıyordu.


"Sinem, ya başımızdan siktir olup gidersin ya da ben sürükleyerek götürüm."


"İyi be, ben başka zaman bulurum onu zaten." diyip uzaklaştı.


Geri Mert'in yanına geldiğimde az öncekinden çok daha iyi olduğunu, hatta her zamanki pis sırıtışıyla bana baktığını gördüm.


"Sen beni mi kıskandın?"


"Bunu gözümün önünde Sarp'a dalan sen mi diyorsun?"


"Ben kıskandığımı reddetmiyorum ama."


"İyi, kabul ediyorum. Hem o kız senin içkiden rahatsız olduğunu bilmiyor mu?"


"Hayır, bunlardan çok az kişiye bahsettim ve Sinem onlardan biri olacak kadar özel değildi."


Ama ben öyleydim. Neptün'ün melankolik şarkılarını yazdığı Güneş'i ben oluyordum, ve bunun ne demek olduğunu da biliyordum.


"Bizdeki de kalp ama."


"Seni her gördüğümde aynı şey bana oluyor, anladın mı şimdi beni?"


Yüzümde sarhoş bir gülümsemeyle aramızda zaten olmayan mesafeyi kapayarak kollarımı boynuna doladım. O da kollarını belime sararak karşılık vermişti.


"Seni seviyorum, Neptün'üm."


"Sana aşığım, Güneş'im."


Ne zaman seni seviyorum desem bana sana aşığım diye cevap veriyordu. Her hareketine ayrı düşüyordum ama bu başkaydı benim için.


Gülüşümden öptü ve karşılık vermemi beklemeden geri çekildi.


Çalan şarkı değiştiğinde şarkıya dikkat kesildim. Madem çalmaya başlamıştı.


Kendimi Mert'ten ayırmadan şarkıya eşlik etmeye başladım.


"Simsiyah bi gecede yalnızdın aydan bile beyaz..."


Mert de bana eşlik etmeye karar vermişti.


"... Seni ilk gördüğümde dedim bu kız lütfen biraz..."


O anın büyüsünü bızan şeyse Mert'in arkasında uzaktan bizi izleyen gözleri far etmemdi. Sarp bizi izliyordu. Mert'in fark etmemesini umarken o da gözlerimi takip ederek onu bulmuştu ama umursamadan geri bana döndü.


"Bu şarkıya denk gelmesi manidad oldu sanki ha?"


Başımı geriye atıp bir kahkaha kopardım ve gözlerimi onunkilerle birleştirdim.


Nakarat geldiğinde daha yüksek sesle eşlik etmeye devam etmişti.


"...Madem seni çok istiyorlardı, öylece ortaya koymasalardı. Aldım bir kere geri vermicem, aşığım mutluyum vazgeçmicem..."


Mert'in bu aşık halleri çok hoşuma gidiyordu, gözü sanki benden başkasını görmüyormuşcasına hareket etmesi gururmu okşuyordu.


"Sen bana hep böyle şarkılar söyle, olur mu?"


"Ben sana sen bilmeden de şarkılar söylüyordum, daha da vazgeçemem."


Konser boyunca aynı şeyler tekrarlanmıştı, beraber söylenen şarkıya eşlik edip durmuştuk. Sadece Aldattım, Aldattın Mı? gibi şarkılarda durgunlaşmıştı, bi de tabii melankolik olanlarda. Sanki kendisinin ilk albümünün adı Melankolik Gezegen değilmiş gibiydi.


Saat 23.28 civarı Atlas yanımıza gelmiş ve ufak bir hatırlatma yapmıştı.


"Şu iki sarhoş biraz daha dururlarsa burda yapmaya başlıcaklar, ben bunları evlerine bırakıp geliyorum."


Atlas'ın sözüyle az ötede duran Fatih ve Kağan'a baktım. Bunlar ne ara bu kadar yakınlaşmışlardı da şehvetle öpüşüyorlardı?


Feyza'ya baktığımda Fatih'i hiç takmadığını gördüm. Şu durumda zaten başka bir şey yapması beklenemezdi.


"Tamam, biz de yan taraftaki parkta bekliyoruz." dedim Atlas'a hitaben.


Atlas yeni aşıkları kollarından tutup ayırdıktan sonra tabiri caizse sürüyerek arabaya götürmüştü.


Ben de geri kalanları toparlayıp planımızın gerçekleşeceği parka doğru götürdüm.


Atlas gelene kadar havadan sudan bir muhabbet dönmüştü. Ben de bir boşluk bulup Atlas'a saat tam on ikide elinde pastayla beraber gelmesini söyleyen bir mesaj yazmıştım.


Saat 23.59'da Atlas'dan gelen "geliyorum" mesajına sadece ana ekrandan bakıp telefonumu koymamala onu ileriden mumları yanan pastayla beraber gelirken görmem bir olmuştu.


"Neler oluyor?"


"Doğum günün kutlu olsun!" diyip hala şaşkınlığını atamamış Mert'in boynuna sarıldım.


Sonra da oturduğum çimden kalkıp Atlas'ın elindeki pastayı aldım.


"Hadi üfle."


"Önce bi fotoğraf çekelim mi?" öneri Feyza'dan gelmişti.


"Olur."


Mert'i yanıma alıp elimde pastayı tutup gözlerimi kapattım ve gülümsedim. Yanağımda dudaklarını hissettiğimde gülümsemem daha da genişlemişti.


Feyza elindeki telefonu yukarımızdan tutarak bir kaç poz çekip "Tamamdır, ayrılabirsiniz." dedi.


"Ayrılamasak olur mu?"


"Sen dilek tut da mumları üfle hadi."


Mert ikiletmeden dediğimi yaptı ve burnumun ucuna ufak bir buse kondurdu.


☆°☆°☆


Loading...
0%