Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@justtbirisii

*Medyadaki Meral

 

"Kızım yesene önündeki kavurmayı!" diye önümdeki tabaktan aldığı eti ağzıma tıkmaya çalışan kişi Mert'in teyzesi Zehra teyzeydi.

Bayramın ikinci günü sabahtan tanışmak ve bayramlaşmak için buraya gelmiştik. Zehra teyze beni fazlasıyla benimsemiş ve sevmişti. Ben de onu sevmiştim ama zorla bir şeylerin ağzıma tıkılması en nefret ettiğim şeylerin başında geliyordu.

"Tamam Zehra teyzeciğim, ben yerim."

"İyi, ben çaya bakıp geliyorum, Mert sen de yedir şu kıza!"

"Tamam teyzem, ben hallederim."

Zehra teyze bizi salonda yanlız bırakıp mutfağa geçtiğinde beni kurtar dercesine Mert'in gözünün içine bakmaya başladım.

"Hiç öyle bakma, teyzem ikimizi de gebertir."

Oflayarak bir yarısını yediğim tabağa bir de Mert'e baktım.

"Yemesem?"

"Bak sen böyle bakınca dayanamıyorum ama teyzem gibi bir faktör var."

"İyi be, senden yardım isteyende kabahat!"

Elimdeki çatalı sertçe ete batırıp Mert'e attığım ters bakışlar eşliğinde ağzıma götürdüm.

Mert tam yanıma geleceği sırada Zehra teyze içeri girmiş ve yanıma kurulmuştu.

"Aferin, ye şöyle. İncecik kalmışsın az ye de düşüp kalma."

Göz devirmek istesem de yapamadan önümdeki kavurmalara döndüm.

"Teyze biz bahçden biraz kiraz toplasak, Meral de sonra yesin etini." diyerek beni kurtarma girişimde bulunan sevgilime parlayan gözlerle baktım.

"Bence de, hem benim de canım çekti şimdi." diyerek arka çıktım ona.

Zehra teyze ikimize de siz iflah olmazsınız bakışlarını atarak zor da olsa elimize iki tane poşet verip ikisini de doldurmak kaidesiyle bizi dışarı salmıştı.

Bahçedeki yan yana olan iki kiraz ağcından daha kısa olanının yanına gidip yavaş yavaş hem toplayıp hem de yemeye başladım. Kiraz şu hayatta en sevdiğim meyve olabilirdi, öyle bir yeri vardı bende.

"Sen de toplasana, hem senin boyun şu yukarılara da yetişir." diye yanımda yalı kazığı gibi dikilen Mert'i dürttüm.

"Toplarım."

Geçiştirici cevabına göz devirerek kirazların en kızarmışlarını seçmeye geri döndüm.

Çok geçmeden poşeti yarıladığımda Mert hala bir tane bile kiraz toplamamıştı.

"Mert beyler de azıcık yardım ederler mi acaba?"

"Yavrum ben kiraz toplamayı bahane olarak sunmuştum, sen niye ciddiye aldın ki?"

"Eğlenceli çünkü?"

Bir kahkaha patlattığında göz devirmeden edemedim.

"Sen geç dalganı, teyzen bizi eve alır mı sence bu poşetleri doldurmadan?"

Yeni farkına varmış gibi kaşları havalandı ve yüzündeki alaycı ifade kayboldu.

"Doğru diyorsun." Yanıma gelip çöktüğünde ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum ki açıkladı. "Çık omzuma, yukarılarda daha fazla var."

İkiletmeden dediğini yaptım. Geri ayağa kalktığında neredeyse ağaçla aynı boydaydım.

Memnuniyetle önümdeki kirazları daldan koparıp poşete doldurmaya başladım. Bir tanesi tamamen dolduğunda onu Mert'e vererek diğerini doldurmaya koyuldum.

"Bana da versene." diyerek kafasını kaldırıp bana baktığında elimdeki kirazı ağzına yerleştirdim.

Başının üzerine bir öpücük bırakıp işime döndüm.

Poşeti doldurana kadar bu şekilde devam etmiştik. Ben arada Mert'in ağzına, arada kendi ağzıma da kiraz atarak poşetin tamamını doldurmuştum.

"Hadi indir beni."

"Hayır."

"Ne hayır? Böyle mi duracağız?"

"Ben halimden memnunum."

"Mert indirsene beni."

Halinden memnun olmadığınj belli ederek beni indirdi ve elimizdeki kiraz poşetleriyle içeri geçtik.

İçeri geçmemizle salonda Zehra teyzeyle sohbet eden Kübra ablayı görmem bir oldu. Neler olduğunu anlamlandırmaya çalışarak salonun kapısında öylece dikiliyordum.

"Meral, gelsene kızım durma orda öyle."

Zehra teyzenin sözleriyle gerçekliğe dönüp elimdeki kiraz poşetini Mert'in eline tutuşturdum ve bahçeye çıkmadan önce kalktığım yerime oturdum.

"Siz nereden tanışıyorsunuz?"

"Sen tanıyor musun Meral'i?"

"Semra'dan bahsediyordum ya, onun kızı."

Zehra teyze anladığını belirterek kafasını ağır ağır salladı. Ailemi kaybettiğimi biliyordu, konunun açılmasından rahatsız olacağımı tahmin etmiş olmalıydı.

"Siz birbirinizi nereden tanıyorsunuz peki?" diye sordum merakıma yenilerek.

Kübra abla daha öncesinde komşu olduklarını, sonrasında onlar taşındığı için daha az da olsa görüşmeye devam ettiklerini açıklamış ve geri dedikodularına dönmüştü.

Bir yandan tabağımda kalan kavurmaları yiyip bir yandan da onların konuştuklarını dünlüyordum. Konu Müge Anlı'ya çıkacak derce entrika dolu olduğundan ilgimi çekmiş ve dinlemiştim.

Babasının zoruyla evlenip İstanbul'a gitmiş bir adamın sonrasında geri boşanıp Ankara'ya gelmesiyle daha önceden bir hayat kadınından olan bir oğlunun çıkması ve çocuğun babasından heberinin olmayışıydı konuştukları konu.

"Bu bahsettiğiniz kişileri tanıyor musunuz?" diye araya girdim dayanamayarak.

"Uzaktan bir akraba, tanımazsın." diye geçiştirildiğimde daha fazla dayanamayarak mutfağa geçmiştim.

Mutfakta Mert ve Buğra oturmuş sohbet ediyorlardı.

"İçerideki muhabbet sıktı mı yoksa?"

"Beni pek kâle aldıkları yoktu, ben de geldim."

"Hoş geldin." diyip oturduğu sandalyeden kalkan ve yanıma gelen Mert'le beraber tezgaha yasladığım kalçamı oradan çekerek kendimi ona yasladım.

"Gözümün önünde yılışık çift görmeyi sevmiyorum, ayrılır mısınız?"

Mert sinir bozucu bakışlarla Buğra'ya öldürecek gibi bakmaya başladığında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalmıştım.

"Sana mı soracağız lan? Kendin sap kaldın diye hıncını bizden çıkaramazsın."

"Aman be, isterseniz yiyin birbirinizi. Ben gidiyorum."

Buğra'nın mutfaktan çıkıp kapıyı kapatmasıyla içeride yanlız kalmıştık.

"Ne konuşuyorlardı da teyzem seni salmayı kabul etti?"

"Aslında kabul etmedi, onlar fark etmeden çıkıp geldim."

"Cidden ne konuştuklarını merak ettim çünkü teyzem seni asla bırakacağa benzemiyordu."

Gözlerini şaşkınca açarak söylediklerine güldüm ve içeride duyduklarımı anlattım. Sonlara doğru kaşlara çatılmıştı.

"Bahsettikleri adam Zafer amcam." demişti kısıl sesle.

Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken onun da benden farksız olduğunu görmüştüm.

"Sen bekle beni benim birini arayıp gelmem lazım."

Benim bir şey dememi beklemeden mutfaktan çıkmış ve beni yanlız bırakmıştı.

Herkes başka yerlere dağıldığından vakit geçirebileceğim tek kişi Mert oluyordu. Leyla'nın yine yurt dışı uçuşu vardı, Fatih ve Feyza zaten bir hafta öncesinden gitmişlerdi, Ufuk ve Atlas da dün sabah Çankırı'ya ailelerinin yanına gitmişlerdi, Kağan da tatil olmasından fırsat bularak Antalya'ya gitmişti.

Hal böyle olunca, bir de Mert'in de işi olunca bana ya Buğra'yla samimi(!) bir sohbet gerçekleştirmek ya da içerideki koyu sohbetlerine dalmış ikiliye katılmak kalıyordu.

Sıkıntıdan iç çekip salona geçeceğim sırada içeri giren Buğra'yla duraksamıştım.

"Ne o, sen de mi içeri dediko yapmaya gidiyorsun?" dedi alaylı bir tonda.

"Başka şansım mı var?"

"Başka bir teklifim var." diyerek elindeki fotoğraf albümünü gösterdi. "Kuzencağızımı çekiştirecek insan bulmuşken kaçırmak istemiyorum, gel otur."

Gösterdiği sandalyeye oturdum ve albümün içindeki fotoğraflara bakmaya başladım. Geneli Mert'in lise yıllarından kalmaydı. Ben fotoğraflara bakarken Buğra da onların çekildiği zamanı anlatıp gülüyordu. Çoğunun komik birer hikayesi vardı.

Mert konuşmasını bitirip yanımıza gelene kadar bunu sürdürmüştük. Mert de yanımıza geldiğinde kızar gibi olsa da sonrasında bize ayak uydurmuş ve birlikte eğlenmeye başlamıştık.

 

☆°☆°☆

Bölümleri sırf bitsin de final yapayım diye yazıyorum artık, uzunluğa da saçmalığa çok takılmayın o yüzden.

Diğer kitaptan info vermeden yapamıyorum, Zafer'in hikayesini de o yüzden ekledim zaten.(yazacak şey bulamadım bir de o da var)

Şimdilik çok çok öpücükkk ♡♡♡

Loading...
0%