Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm

@justtbirisii


Sabah alarm sesiyle uyandığımda saat dokuzu geçmişti. Gece geç saate kadar albüm kapağı tasarlamakla uğraştığım için uykumu alamamıştım. Alel acele hazırlanıp hafif bir makyaj yaparak çıktım. Evle galeri arası yürüyerek yirmi dakikadan fazla sürmememsine rağmen sanki yetişmem gereken bir yer varmış gibi koşar adım yürüyordum. Galeriyi bu sefer her zamanki saatinde açtım ve kapıyı kilitlemeden direkt atölyeye geçtim. Dünki kırmızılığını zar zor kapttığım resmin başına tekrar ve son kez olmasını dileyerek oturdum. Kadına dün iki-üç gün dememe rağmen iş tahmin ettiğimden kolay ve hızlı bitiyordu.


Kulaklığımda bu sefer 'Until I Found You' çalıyordu ve nedense bana portresini çizdiğim bu yaşlı kadını anımsatıyordu. Benim resmettiğim biraz daha genç haliydi ama neredeyse hiç değişmemişti. Hafif kıvırcık saçları, mavi gözleri ve teninin beyazlığı aynı kalmıştı. Yıllar ondan sadece pürüzsüz cildini ve açık kumral saçlarını almıştı, hatta gülümsemesi bile aynı kalmıştı. Dünki tebessümü pembeyle boyadığım dudaklardakinden farksızdı. Adını sormadığım için çok büyük bir pişmanlık duydum. Kim bilir neleri resmetmişti şimdiye kadar, acaba hepsi kendisi kadar güzel miydi? Aklımda kadına dair bir çok soru vardı ama cevaplanması için iki gün daha beklemem gerekiyordu.


Düşünce zincirim çalan telefonla bölündü. Telefonun ekranına baktım: 'Leyla❤️' yazıyordu. Açtım ve hasret kaldığım o sesle karşılaştım.

"Tahmin et kimin uçuşu bitti ve bir hafta boşluğu var?"Leyla hostes olduğundan sürekli yurt dışına uçuyordu.

"Sen?"

"Evet! İki gündür uçmaktan çok yoruldum."

"Eve geçtin mi?"

"Sabah altıda indik. Evdeyim yani. Öğleden sonra bi' işin var mı?"t

O ana kadar unutmuş olduğum buluşma o an aklıma geldi. Öğleden sonra Mert ile buluşacaktık ama ben bunu Leyla'ya nasıl açıklayabilirdim ki?

"Var. Aslında, atölyeye gelme şansın var mı?"

"Beş dakikaya çıkıyorum, senin anlatacak şeylerin var gibi. Gelirken birer kahve alayım mı?"

"Olur. Görüşürüz."

"Görüşürüz"

Telefonu kapattıktan sonra müziği tekrar açmaya fırsat bulamadan galerinin kapısının açıldığını haber veren zil çaldı. İçeri gittiğimde iki adam yüzüme pis pis bakıyordu. Serseri tiplere benziyordu. Birinin elinde kırmızı sprey boya şişesi vardı. Yoksa...? Bozuntuya vermeden bütün sevecenliğimle neden geldiklerini sormaya çalıştım.

"Ne bakmıştınız?"

"Dün buraya camdan bıraktığımız mesajı aldın mı?"dedi en uzun boyluları ve elinde yanan bir sigara tutan elindeki sprey şişesiyle oynarken. Sigarayı ilk başta fark etmemiştim.

"Sigarayı dışarıda içerseniz, resimlerin üzerine sinmesin."

"Peki, ama sen de bizim dediğimizi yap." diyip elindeki sigarayı camdan dışarı attı.

"Ne istiyorsunuz ki?"

"Geçen gün buraya bu saatlerde birileri geldi mi?" Yaşlı adamı kastetmeyeceklerine göre Mert'i kasdiyorlardı.

Bir anda bütün parçalar yerine oturdu: Mert geçen gün bu tiplerden kaçmak için buraya sığınmıştı, bunlar da dün öğleden sonra gelip beni bulamayınca kendilerince not bırakmışlardı.

"Buraya sürekli birileri gelir. Kimi sorduğunuzu nereden bilebilirim?"

"Bence biliyorsun, numara yapma!"

"Niye numara yapıyım ki?!"

"Bilmem, ama düpedüz kandırmaya çalışıyorsun beni. Ama ben bunlara kanmam." Üzerime doğru yürümeye başladı. Siktir.

Geri geri yavaşça ilerlemeye başladım. Bi anda elini cebine götürüp bir şey çıkarttı: çakı. Siktir. Geriye doğru giderken bir anda ayağım bir şeye takıldı ve düştüm. Dün aldığım seramik hamuru ayağımın dibinde duruyordu. Ani bir kararla bir buçuk kiloluk seramiği adamın kafasına fırlattım. Biraz zor olmuştu ama en azından affallamasını sağlayabilmiştim. Koşarak atölyeye kaçtım ve kapısını kilitledim.

"Size kimi aradığınızı bilmiyorum dedim soktuğumun veletleri! Şimdi siktir olup gidin yoksa polisi çağır'ca'm!"

Ben onlara bağırırken kapı açılmıştı ve içeri biri girmişti. İçerde ne olduğuna kulak verdim ama sesleri fısıltı gibi geliyordu. Sesler yükselmeye başladığında tanıdık bir ses daha duydum: Mert! Ama neden bu kadar erken geldiğine anlam verememiştim.

Bir anda bir gürültü koptu. Biri yere yuvarlanmıştı! Galerideki resimlere ve özellikle de heykellere bir şey olmuş olmasından korkarak atölyeden çıktım. Bana bir şey olması onlara bir şey olmasından çok daha önemsiz geliyordu, çünkü onlar olmazsa aç kalacaktım.

Karşılaştığım manzara şuydu: bana bıçak çeken adam ayaklarımın dibinde patlamış dudağını tutarak sövüyordu, Mert onun az ötesinde diğer adamla tartışıyordu, Leyla da kapının önünde elindeki kahvelerle şaşkın bir şekilde olanlara bakıyordu.

"Kavga edecekseniz dışarıda edin."

"Peki, hanımefendi. Biz alacağımızı aldık zaten." dedi Mert'in hemen karşısındaki ona pis pis bakarak.

Mert bir bana bir de yeni ayağa kalkmış olan ve muhtemelen kendisinin payladığı adama baktı ve sessiz bir küfür edip çıktı. Onun arkasından da diğer ikisi çıktı.

Leyla hala şaşkın şaşkın bakıyordu.

"Gel, atölyeye geçelim anlatayım."

"Anlat, dört gün içinde bu kadar olaya nasıl karıştın merak edilmeyecek gibi değil."

İçeri geçtik ve bir yandan resme devam ederken bir yandan da önceki iki günde olan her şeyi en ufak detayına kadar anlattım. Sonra da bu sabahkileri...

"Yuh! İyi ki bir kaç gün yoktum. Sen ben her gittiğimde böyle şeyler yaşayacaksen ben gitmeyeyim bir daha."

"Her şey çok spontane gelişti. Ben bile daha ne olduğunu anlayamadım hem."

"Ben söyleyeyim, sen bu çocuğa abayı yakmışsın!"

"Leyla! Her arkadaş olduğum erkeğe aşıkmışım gibi davranmayı kes!"

"Ne alaka? Hem ondan bahsederkenki sırıtışını görmüyorsun."

"Hı hı. Sana kalsa ben Kağanla da evlenmeliydim, değil mi?" Kağan üniversteden tanıştığım yakın arkadaşımdı ve ilk tanıştığımızda Leyla şu an olduğu gibi benim onu sevdiğimi idda ediyordu.

"Ben hala o lafımın arkasındayım. Sen bu ikisinden biriyle evlenirsin bak ben diyorum."

"Ah, yeter! Sen na'ptın, biraz da onu anlat."

"Paris hiç de barttıkları kadar yokmuş; bir kule, bir kaç müze ve kuruvasandan başka bir şey yoktu."

"Şaka yapma."

"İyi, çok güzeldi. Tek kelimeyle ba-yıl-dım! İmkanım olsa orada yaşarım."

"Fransızcan var da sanki."

Biz konuşup şakalaşırken Leyla'nın telefonu çaldı. Arayan sevgilisi Atlas'tı.

"Kusura bakma, Atlas'a sözüm vardı."

"Yok canım, ne kusuru? Hem ben bilmiyor muyum eniştemi, trip atıyor sonra."

"İyi, hadi görüşürüz."

"Güle güle!"


***


"Metro Boomin, değil mi?"


"Ha?" Mert yine ben kulaklığımdaki şarkıyı mırıldanırken gelmişti.

"Söylediğin şarkıyı diyorum. Calling değil mi, Metro'nun?

"Ha, evet."

"İşin varsa bekleyeyim."

"Boyaları toplayıp geliyorum."

"Peki."

Mert yine aynı tablonun önünde bekliyordu. Her seferinde aynı ciddiyetle incelemesi çok garip geliyordu.

"Daha inceleyecek misin?"

"Hayır, önden buyur."

Kapıyı kapatıp kilitlendikten sonra yürümeye başladık. Bu gün gözlüğünü takmamıştı. Acaba kavgada mı kırıldı? Morali de bozuk gibiydi. Bir süre hiç konuşmadan yürüdük. Sessizliği bozmak için bir şeyler sormaya karar verdim.

"Sabahki adamlar seni neden arıyorlardı?"

"Onların yaptığı graffitinin üzerine yaptım da ondan. Kusura bakma, seni de kattım bu işe."

"O gün neden direkt galeriye geldin ki, başka yerlere de gidebilirdin daklnamak için."

"Benim gibiler galeride pek bulunmaz genelde, anlarsın ya."

"Mantıklı. Gözlüğüne bir şey mi oldu bu arada?"

"Hayır, lens takıyorum. Böylesi daha rahat."

Galerinin yakınlarındaki bir kafeye geçip oturduk ve kahvelerimizi söyledik. Bulışunca göstermek için göndermediğim albüm kapağını göstermek üzere tabletimi çıkaracaktım ki atölyede unuttuğumu fark ettim. Telefonuma atmış mıyım diye baktım, atmamıştım.

"Kapağı akşam atsam sorun olur mu? Tableti almayı unutmuşum da."

"Yok, daha tüm şarkıları kaydetmedim zaten. Bu arada, albümde yer almak ister misin?"

"Nasıl yani?"

"Bir şarkının nakarat kısmını söylemek ister misin?"

"Biraz düşünmem lazım. Hem, yapabilir miyim emin değilim."

"Bence yaparsın, sesin çok güzel zaten."

"Sağol ama bu iş sadece sesle olmuyor. Öyle olsa ülke sanat güneşi dolardı."

"Bak işte bu konuda çok haklısın."

"Sen ne iş yapıyordun bu arada, rap dışında?"

"Makina mühendisliği mezunuyum ama daha iş bulamadım, açıkcası bulmayı da pek istemiyorum."

"Niye, babanın Çankaya'da dükkanları var da onları paralarını mı yiyorsun?"

"Hayır, sen bilmesen de dinlenme sayım para getiriyor. Bi de konserler var tabii."

"Konser de mi veriyorsun?"

"Evet, hatta haftaya cuma buralarda bi' mekanda var. Gel istersen, biletin benden."

"Gelmeye çalışırım. Bayağı şarkın var herhalde ben çok bilmiyorum ama."

"İki albüm artı yirmi single bayağı ederse, evet."

"Oha! Ben seni daha yeni zannediyordum."

Kahveler bitene kadar, hatta bittikten sonra da epeyce sohbet ettik. Çoğunlukla havadan sudan konuşmuştuk ama saat fark ettirmeden ilerlemiş ve hava kararmaya başlamıştı.

Eve geldiğimde hava çoktan kararmıştı. Direkt yatmak için hazırlandım ve yatağa girdim. Yüzümdeki garip sırıtışa engel olamıyordum, sürekli bu günki buluşmayı düşünüyordum. Leyla'yı haklı çıkartmak istemesem de böyle giderse o haklı çıkacaktı. Aşık olmaktan nefret ediyordum ve geçmiş deneyimlerim yüzünden düşüncesi bile bana iğreti veriyordu. Kendi içimde çatışıyordum. Bir tarafım bu sefer farklı olabilir derken diğer tarafım hep aynı şekilde düşünüp yanıldığımı hatırlatıyordu.


☆°☆°☆


Kaos olmadan hikaye yazamıyorum, illa ki birinin bir yeri basması lazım.


Şimdilik çok çok öpücükk♡♡♡


Loading...
0%