Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@justtbirisii


Stüdyadaydık. Mert'in albümde yer alma fikrini kabul etmiştim ve kayıt alınacağı gün gelmişti. Sabah erkenden beni motoruyla alıp bu ufak ama iş gören yere getirmişti. Motora ilk başta binmeyi reddetsem de başka çarem olmadığı için mecbur binmiştim.


Öğleden sonra da tablosunu almaya o kadın gelecekti. Bu sefer uzun uzun konuşmak istiyordum çünkü tecrübeli birinden nasihat almak her zaman güzeldir. Hem öğleden sonraki konuşmadan hem de şimdiki kayıttan dolayı oldukça stres olmuş durumdaydım. Mert ve kayıt alan adam (adı Ufuk'tu) beni biraz rahatlatmaya çalıştılar ama daha da batırdılar.

"Niye bu kadar stres oluyorsun ki, alt tarafı bir şarkı. Emin ol o kadar dinlemez bile."

"Ufuk!"

"Ne? Dinleniyor mu sanki şarkıların?"

"Tamam. Bırakın tartışmayı. İlk önce Mert kayıt alsın, sonra benimkini alırız."

"Peki, nasıl istersen."

Ufuk Mert'in kulağına bir şey fısıldayarak onu kayıtın alındığı odaya götürdü. İçerisi sessiz olduğu için ne dediğini duymuştum ama duymamaış olmam daha iyi olurdu.

'Bi de şu kızı sardın başımıza, sanki başımızda başka iş yokmuş gibi!' demişti. O an arkasından seslenip gidebileceğimi söyleyecektim ama laf dinlemiş olamamak için hiç bir şey demedim. Onlar kayda girdiklerinde aklıma kaçmak geldi, ama beni Mert getirdiği için eve veya atölyeye nasıl giderim bilmiyordum. Üstüne bir de internetim olmayınca burada hapsolmuştum. İstenmediğimi duymak beni daha çok germişti.

Bir anda gözüm telefonumun ekranına kaydı. Leyla arıyordu. Şükürler olsun!

"Alo?"

"Buraya en erken ne zaman gelebilirsin?"

"Bilmiyorum, belki yarım saat. Noldu?"

"Gelince anlatsam? Telefonda anlatılacak gibi bir şey değil."

"İyi, ama saat üç gibi atölyeye dönmem lazım ona göre."

"O kadar tutmam seni merak etme. Hadi çabuk ol da gel sen."

"Tamam."

Ben telefonu kapatınca Mert ve Ufuk kayıt odasından çıktı.

"Naptınız?"

"İlk verse bitti. Onun nasıl olduğuna bakıp devam edicez."

"Bu arada benim acil bir işim çıktı da, beni geri bırakabilir misin Mert?"

"Bırakırım ama yarın buraya geri gelceksin."

"Gelicem, söz."

"Nereye gidiyoruz?"

"Ben tarif edicem"

Ufuk'un sinir bozucu bakışları altında çıktık ve Mert beni Leyla'nın evine bıraktı.

"Yarın sabah aynı saate gelirim."

"Biraz daha geç gelsen olmuyor mu?"

"Nasıl istersen, bir saat sonrası nasıl o zaman?"

"Anlaştık, görüşürüz."

"Görüşürüz."

Leyla kapıda beni otuz iki dişiyle sırıtarak karşıladı. Şaşırdım çünkü Leyla beni ne zaman önemli bir şey oldu diyerek çağırsa kötü bir şey olmuş olurdu.

"Gel geç içeri. Sana harika haberlerim var!"

"Ne oldu?"

"Sen geç otur, ben dolaptan iki soda alıp geliyorum."

"Tamam."

Hırkamı ve çantamı vestiyere asıp kocaman salona geçip oturdum. Hosteslerin bu kadar çok maaş alması ve bu evin benim -tabiri caizse- köpek klübemin iki üç katı olması kesinlikle adil olamazdı.

Ben her seferine ancak imrenebildiğim bu salonda otururken Leyla geldi ve sol elindeki sodayı bana verip yüzük parmağını gösterdi.

"Yok artık! Evlilik teklifi mi etti!"

"Evett! Yaza elbiseni hazırla şekerim."

"Nasıl ya? Ben daha ilk tanıştığınız günü dün gibi hatırlıyorum."

"Üç yıl olacak halbuki. Darısı senin başına artık."

"Bulursam birini."

"Bulmuşsun ya. Hem de iki tane. Sen gözünün önündekileri göremiyosun ki!"

"Leyla! Demeyim demeyim diyorum ama sen beni zorluyorsun. Kağan beni değil seni seviyor, hem de deliler gibi! Siz sevgili olduğunuzda bana ağlayışlarını görseydin böyle konuşamazdın."

Leyla donakalmıştı. Hiç bir şey demeden sadece suratıma aval aval bakıyordu.

"B-b-ben... bilmiyordum... özür dilerim."

"Özür dilemene gerek yok. Nereden bileceksin ki? Çocuk sana tam açılacakken sen gelip Atlas'la sevgili olduğunuzu söyleyince sana bir şey söyleyemedi tabii."

Leyla hala öylece suratıma bakıyordu. Evet, belki en yakın arkadaşımdı ama bazı hareketleri cidden çok sinir bozucu ve bencil olabiliyordu.

"Ben çıkıyorum, işim var."

"Görüşürüz."

Evden bir hışımla çıkıp hızlı adımlarla metroya doğru yürümeye başladım. Hafiften yağmur çiseliyordu ama çok da umursamıyordum.


***


"Kendin kadar güzel çiziyorsun resimleri. Çok güzel olmuş, ellerine sağlık tatlım."


"Teşekkür ederim. Ayrıca, resmedilen güzel olmazsa Van Goh olsa bir şaheser çıkaramaz."

"Bakıyorum iltifatın da altında kalmıyorsun."

Kübra Hanım resmini almaya gelmişti. İsmi buymuş. Konuştukça ona daha da hayran kalıyordum. O da benimle aynı üniversiteden mezun olmuş ama o öğretmenlik de yapmış. Aslında ben de KPSS'ye girmiştim geçen sene ama puanım tutmamıştı.

Kübra Hanım yanında bir resmini de getirmişti. Çok güzel bir manzara remiydi, Aydın'dan bir manzaraymış. Ormanla deniz öyle ahenkli duruyordu ki büyülenmemek elde değildi. Neredeyse mükemmel resmedilmişti.

Saat neredeyse 17.30 olmuştu. İki saattir aralıksız sohbet etmemize rağmen ne o ne de ben sıkılmamıştık. Saati görünce ayaklandı.

"Ben artık gideyim, Kemal kızar. Bu tabloyu da sana hediye etmek istiyorum."

"Ciddi olamazsınız! Bu bir şaheser, vermek istediğinizden emin misiniz?"

"Eşim artık evdeki tablolardan kurtulmam gerektiğini söylüyor. Ben de birilerine hediye edip kurtulmuş(!) oluyorum."

"Ne kadar teşekkür etsem az. Çok naziksiniz."

"Senin şaheserinin yanında benimki hiç kalır. Görüşmek üzere."

"Güle güle."


***


Akşam yemeğimi yerken Leyla aradı. Sabah olanlardan sonra hala biraz sinirli olsam da ne diyeceğini merak ettiğimden açtım.


"Alo?"

"Meral, hala kızgın mısın?"

"Sayılır. Noldu?"

"Kağan geldi senden sonra. Atlas'tan duymuş evlilik teklifi olayını, onun için gelmiş. İlk başta tebrik etti, sonra da artık dayanamıyorum diyip her şeyi anlattı."

"Ee?"

"Ee'si yok. Haberin olsun diye anlattım."

"Biliyordum zaten. Kağan anlatmıştı."

"Sen kızgın olmadığına emin misin?"

"Kızgın olduğum şey senin fevri davranışların. Bazen hiç düşünmeden konuşuyorsun ve bu da karşındakini kırabiliyorsun. Kağan meselesinde de böyle oldu."

"Peki. Dikkat ederim bundan sonra"

Telefonu yüzüme kapatmıştı. Acaba ağır mı konuştum, diye düşündüm ama sonra artık bu konuşmanın vaktinin geldiği kanaatine vardım.


***


Ertesi sabah her zamanki saatte kalktım ve hazırlanıp galeriye gittim. Mert'i beklemeye başladım ama geleceğini söylediği saatin üzerinden neredeyse bir saat geçmesine rağmen ortalarda yoktu. Merak edip aradım, ulaşılamıyordu.


Belki de uyanamamıştır, diye düşünüp kendi işime devam ettim ama bir yandan da merakımı kontrol altına alamıyordum. Aklıma dün Ufuk'un numarasını aldığım geldi. Onu aradım, neyseki açtı.

"Alo?"

"Mert için mi aradın?"

"Evet, ulaşamadım da..."

"Bak, o işler biraz karıştı. Şu an anlatamam ama Mert öğleden sonra çıkmış olursa söylerim o seni arar."

"Ne, no-"

Telefonu yüzüme kapattı. Neler olduğunu anlayamamıştım. Mert nereden çıkacaktı, niye birden ortadan kaybolmuştu? En ufak bir fikrim dahi yoktu. Ufuk'un benden hazzetmediğini zaten dün görmüştüm ama niye bir şey anlatmamıştı ki?

Ben böyle kendi içimde sorularla boğuşurken Ufuk geri aradı.

"Ne olduğunu anlatır mısın lütfen?"

"Az önce yüzüne kapattığım için kusura bakma ama cidden zor durumdayız."

"Niye, noluyo?"

"Her şeyi de sorgulama be!"

"Özür dilerim. Sadece... merak etmiştim."

"İyi. Mert kaza yaptı. Dün akşamdan beri hastahanedeyiz."

"Ne?!"

"Sakın geliyim falan deme, bi de seninle uğraşamam şu an."

"Tamam. Baygın mı şu an?"

"Hiç ayılmadı ki. Gerçi bir ara ayılır gibi oldu ama doktor geri uyuttu."

"Peki, çok geçmiş olsun."

"Sağol."

Telefonu kapattıktan sonra uzınca bir süre öylece durdum. Büyük ihtimalle kazayı beni bıraktıktan sonra yapmıştı ve bu yüzden kendimi suçlu hissediyordum. Birden gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Daha bir hafta önce tanıştığım biri için neden ağlıyordum, kendimi suçlu bulduğumdan mı? Hayır, bunun için değildi. O an bir şey fark ettim: ben bu çocuğu seviyorum.


☆°☆°☆


Olaylar biraz hızlı ilerliyor ama benim planım zaten çok uzatmak değil.

Şimdilik çok çok öpücükk♡♡♡


Loading...
0%