Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@justtbirisii

​​​​​Meral'in Anlatımıyla*


"Galiba yanlız değilsin. Seni seviyorum, Neptün."


Elini tuttum ve eğilip yanağını öptüm. Kalbimin hızla atmasına engel olamıyordum. Utancımdan yanaklarımın kızardığından emindim. Ayağa kalkıp odadan çıktım.

Odanın dışında Leyla ve Ufuk'u konuşurken buldum.

"Siz nerden tanışıyosunuz, ne bu samimiyet?"

"Asıl sen niye Ufuk'un Atlas'ın abisi olduğunu söylemedin?"

"Sence ben Atlas'ın abisini gördüm mi Leyla?"

Biz tartışırken Atlas da geldi.

"Abi, Mert iyi olmuş mu biraz daha?"

"Gel kendin bak." Ufuk ve Atlas odaya girdi, Fatih de ortalıkta gözükmüyordu.

"Ne demek için çağırmış seni?"

"Beni seviyormuş. Hem de çok uzun zamandır. Ben onu tanımazken o beni biliyormuş."

"Nası yani?"

"Sonra anlatıyım. Gidelim mi?"

"Atlas?"

"Sen bekle o zaman onu, ben gidiyorum."

"İyi, görüşürüz."

"Güle güle."

Hastaneden çıkınca sigara için Fatih ile karşılaştım.

"Nereye?"

"Evime."

"Cidden mi?"

"Ne cidden mi?"

"O çocuk içeride can çekişiyor ve sen gidiyor musun?"

"Beni istemeyen sizdiniz."

Sinirden gülerek sigarasını yere attı ve hastaneye girdi. Ne olduğunu anlayamamıştım.


***


Atölyenin kapısını açıp içeri girdiğimde yerde bir not gördüm. Açtım.


Yarın saat ikide atölyenin arkasındaki kafeye gel.


Gizli hayranın♡

Gizli bir hayranım olmasından çok sondaki kalbe takılmıştım. Kim niye bana kalpli bir not bıraksın ki? Hem gizliyse onu nereden tanımamı bekliyordu ki?

Aklımda bir sürü soruyla sabah çıkarttığım seramik hamurunu olduğu gibi kaldırıp atölyeden geri çıktım.

Eve gidince kafa dağıtmak için bir film açtım. Little Women. Filmdeki başrole çok sinir olsam da en az üç kere bitirmiştim filmi.

Film bitmeden uyuyakalmışım. Uyandığımda sabah olmuş ve film bilmem kaçıncı kez başa sarmıştı. Kapatıp ortalığı toparladım ve tabii ki atölyeye gitmek üzere çıktım.

Saat ikide kiminle olduğunu bilmediğim buluşmaya gidip gitmeyeceğime hala karar vermemiştim. O an aklıma Mert geldi. Atölyeye gitmekten vazgeçip geri eve dönüp bir kitap aldım. Son sayfasına bir not koyup Mert'e vermek üzere çantama koydum.

Dolmuşa binip hastaneye gittim. Fatih dün onu son gördüğüm yerde sigara içiyordu, yine. Gülümseyerel selam verdiğinde şaşırdım. Bunlar niye topluca bipoşar? Karşılık vererek odaya gittim. Mert yine aynı şekilde yatıyordu. Ufuk da tabii ki baş ucundaydı.

"Hoş geldin."

"Hoş buldum."

Ufuk odadan çıkmıştı.

"Nasılsın?"

"Biraz ağrı var tabii ama iyi gibiyim. Seni gördükçe daha da iyi oluyorum." gülümsedim ve çantamdan kitabı çıkarttım.

"Sıkılırsın diye sana bir şey getirdim." kitabı kenardaki komodinin üzerine bırakıp sandalyeye oturdum.

"Teşekkür ederim. Peki ismi gibi efsane bi kitap mı gerçekten?"

"Berbat bir espriydi."

Ona İskender Pala'nın Efsane romanını götürmüştüm. Her ne kadar tarihi kurgu gibi gözükse de çok güzel bir aşk kitabıydı ve ben bayılarak okumuştum

"Ayrıca evet. Gerçekten öyle, yani bence."

"Sen öyle diyorsan öyledir."

"Ne zaman taburcu olacağını söylediler mi?"

"Üç dört güne. Ama alçının daha iki haftası varmış."

"O kadar kötü mü?"

"Bariyere uçan biri için iyi bile sayılır."

Utanmıştım. Kaza yaptığını umutup patavatsızca konuştuğum için.

"Bu gün ayın kaçı?"

"21'i" telefonun ekranından tarihe bakıp söylerken gözüm yaşarmıştı.

İki yıl oluyordu... Annemi ve babamı o lanet kazada kaybettiğim ve Mert'in beni teselli ettiği günün üzerinden iki yıl geçmişti.

"İyi misin?"

Başımı salladım ama iyi olmadığım ağlıyor oluşumdan anlaşılıyordu. Kendimi durdurmaya çalıştıkça daha çok yaş akıyordu gözlerimden.

"Hatırlattığım için özür dilerim. Seni üzmek istemezdim."

"Biliyorum, senin suçun yok. Ben gideyim artık. Yarın yine gelirim."

"Görüşürüz."

Bir şey demeden hızlıca kalkıp kapıya yöneldim. Arkamdan seslendi.

"Meral."

"Evet?"

"Özür dilerim, gerçekten." gülümsedim ve çıktım.


***


Dönüp dolaşıp sürekli oraya gidiyordum. İki mermer taş ve biraz toprak bir insan için nasıl anlam yükü olabilirdi ki? Benim için öyleydi.


Mezarlıktaydım. Nereyse her hafta kendimi bir şekil burada buluyordum. Onlardan kopamıyordum, her ne kadar hayat onları benden koparmış olmasına rağmen.

Ablam da benim aksime kaçıyordu, gerçeklikten. İki senedir Ankara'ya ayak basmamıştı. New York'ta babamdan kalan işle meşgul oluyordu. Ben de ara sıra yanına gitsem de buradan kopamıyordum. Başında ağladığım toprak beni kendine çekiyordu.

Annemle babamı çok özlüyordum. Atölyeyi de bu yüzden seviyordum zaten. Orası bana annemden kalmıştı. Her köşesi onunla doluydu. Her yaptığım resmin beni ona biraz daha yaklaştırdığını hissediyordum.

Bir anda çalan telefonum sesi hıçkırıklarımı böldü. Bilinmeyen bir numara arıyordu. Kapattım ve elimdeki orkideyi toprağa dikmeye koyuldum. Annemin en sevdiği çiçekti, ve bu yüzden benim de en nefret ettiğim...

Telefon yine çalıyordu. Bu sefer bakmadım bile. Orkideyi dikip kalktım. Hala ağlıyordum, hatta hastaneden beri sürekli ağlıyordum.

O halde geri eve geldim. Onları çizdiğim tablo odamın duvarında asılı duruyordu. Tabloyu görürsem daha fazla ağlarım diye odanın kapısonı dahi açmadım.

Yapadığım kahvaltımk yaptığımda saat bir buçuğa geliyordu. Aklıma dün bulduğum not geldi. Gizli hayranımı merak ettiğim için gitmek istesem de evde kalıp yasımı tutmak da cazip bir fikirdi.


***


Merakım üstün gelmişti. Notta yazan kafeye gidip beklemeye başladım. Bir süre sonra Sarp gelip karşımdali sandalyeye oturdu.


"Yalnız, ben birini bekliyorum."

"Beklediğin benden başkası değil, güzelim."

"Ne?!"

"Geleceğini pek ummuyordum açıkçası, hatta emin olmak için aradım seni ama açmadın."

"Numaramı nerden buldun?"

"Aa, insan lise arkadaşının numarasını saklayamaz mı?"

Lise arkadaşı mı? O an aydınlandım. Sarp benim liseden sınıf arkadaşımdı. Pek kimseyle konuşmazdı ama ben onunla bir şekil anlaşmayı becermiştim.

"Sen o Sarp'sın!"

"Evet. Yıllar sonra görünce dedim bir buluşma ayarlamak güzel olur."

"Bunu düzgünce yapabilirdin."

"Elbette, ama raconumuza ters düşer."

"Sana da, raconuna da..."

"Şşt, ayıp. Yakışıyo mu öyle küfür falan?"

"Yakışmıyo mu?"

"Sana her şey yakışır. Ama o lavuk hariç."

"Mert mi?"

"Başka kaç lavukla geziyorsun?"

"Ben lavuk olabilecek bir tek seninle görüşüyorum."

"Aa, ayıp oluyor. Hem ne işin var ki senin onunla?"

"Albüm kapağını tasarladım, onun için. Bir de feat teklif etti."

"O müzik mi yapıyomuş?"

"Yeni mi öğrendin?"

"Belli olmuyor mu?"

"Sizin aranızda ne var tam olarak? Yani, benim portremi lekeleyecek kadar aranızda ne husumet var merak ettim."

"Klasik sokak kavgası, napıcan ki sen bunları?"

"Bana da ucu dokunmuş olmasaydı sormazdım Sarp."

"Öyle çok bir şey yok işte, birbirimizin üzerini çizip kendimizi boyuyoruz, o kadar."

Bu sohbet böyle bir saat boyunca sürüp gitti. Yedi seneden fazladır yüzünü görmediğim yakın arkadaşımın sevdiğim adamın bir nevi düşmanı olması çok ironik geliyordu.

Tam kalkıyorduk ki Sarp beni durdurdu. Niye tam siktir olup giderken sürekli engelleniyorum ki?

"Meral, sana bir şey itiraf etmem lazım."

"Evet?"

"Ben seni seviyorum, lisede bana zorbalık yaparlarken beni korumaya çalıştığından beri sana aşığım."

Aslında şaşırmamıştım. Çünkü sürekli bana alttan alttan çoğu zaman da aleni şekilde yürüyordu. Ama ben Mert'i seviyordum ve Sarp asla sevebileceğim biri değildi.

"Üzgünüm, ama sen benim için bir arkadaştan fazlası olamazsın. Seni kırmak istemezdim ama maalesef, kalbim başkasına atarken seni kırmadan bu cevabı veremem."

"Kalbim başkasına atıyor derken? O lavuğa dimi?!"

"Ben öyle bir şey söylemedim Sarp."

"Peki, ama ben seni bekliyor olacağım, güzelim."

Güzelim demesi hoşuma gitmiyordu. Sohbet ederken de sürekli böyle demişti ama aldırış etmemeye çalışmıştım.

Kalkıp gittiği için hesap bana kalmıştı. Puşt.

Hesabı ödeyip çıktım ve eve geri gittim. Eve gittiğimde kapının önünde benim olmayan bir çift ayakkabı gördüm. Aceleyle kapıyı açıp içeri girdiğimde asla beklemediğim biriyle karşılaştım.

"Bi hoş geldin yok mu ablaya?"


☆°☆°☆


Meral'in okuduğu, dinlediği ve izlediği her şey sizlere şahsi önerimdir.


Şimdilik çok çok öpücükk♡♡♡

Loading...
0%