@justtbirisii
|
Belki Biraz - Olur Mu Hiç
Skapova - Kafam Çok Dolu •Eymen'den• "Nabersiniz?" "Seni gördük daha kötü olduk." Göz devirip Ulaş'ın yanına oturdum ve çantamı bir kenara attım. "Ne çalıyoruz bu gün?" "Bir dur, daha yeni geldim." Mustafa kolumdan tutup beni koltuktan kaldırdı ve benim yerime kendisi oturdu. "Neyse, siz oturun. Zaten çalarken oturamıyorsunuz," diyip baterinin başına geçtim. Kendi halinde dört kişilik bir grubumuz vardı. İki sene önce liseler arası müzik yarışması için kurulmuş olsa da biz hala arada bir şeyler çalıp videoya çekiyor ve YouTube'a yüklüyorduk. "Barkın nerede kaldı?" "Bilmem, en son geliyorum demişti." "Oho," dedi Ulaş uzatarak. "O geliyorum dediyse iki güne ancak gelir." Haklıydı. Ne zaman buluşsak hep en son Barkın gelirdi. "Arkamdan konuşmaya utanmıyor musunuz embesiller?" diyerek kapıdan giren Barkın ile üçümüz de oraya dönmüştük. "Utanmıyoruz," diye cevapladı onu Mustafa. "Atışmayı kesin de başlayalım." Ulaş ve Mustafa ellerindeki gitarları akort ederken ben de rastgele sesler çıkartıyordum. Barkın mikrofonun başına geçip bir iki ses denemesi yaptığında artık hazırdık. Barkın telefonunu kaydı başlatarak tripoda yerleştirdi ve mikrafonun başına geçti. İlk önce Ulaş, sonra ben ve Mustafa, en son da Barkın girmişti şarkıya. "Gözlerim ne söylesin Ya görmesin, olur mu hiç? Ölmeli mi bu şehir Serin biraz, sorun mu hiç?" Kendimi bagetlerle davullara vurarken dünyadan soyutlanmış gibi hissediyordum. Şu an da onların birindeydik ve ben sadece şarkıyı yaşıyordum. "Yine salak adam, yetersiz hep Sorun mu bu Olur mu hiç?" Barkın'ın kalın sesi şarkıya mükemmel uyuyordu. Hatta onun sayesinde az biraz ünümüzün olduğu bile söylenebilirdi. Bilirsiniz işte, kızlar yakışıklı ve sesi güzel erkekleri severler. Barkın da her iki konuda da fazla iyiydi. Ona baktıkça gay olası geliyordu adamın. Şarkı bitince biraz es verip Ulaş ve Mustafa'nın gitarlarını akort etmelerini bekleyip bir başkasına geçtik. Genelde daha önceden çaldığımız şarkıları kayda aldığımız için kayıt işini tek seferde hallediyorduk. "Kafam çok dolu Geldi bak sonum Bir bilene sorun Nerde, nerelerde onu bulun" Şarkıyı her zaman olduğu gibi iliklerime kadar hissediyordum. Ve bu şarkı fazlasıyla bana beni anlatıyormuş gibiydi. "Günler geçti, günler kaldı, günler sayılı; boş ver Dertler geçti, dertler kaldı, bitmiyor bu acı; boş ver Günler geçti, günler kaldı, günler sayılı; boş ver Dertler geçti, dertler kaldı, bitmiyor bu acı; boş ver Boş ver Boş ver Eskisi gibi değilim Korkuyorum artık Sevmişim ama deliyim Beni anlayın" Şarkı bitti, video kapandı ama benim içimdekiler bitmedi. Şarkıyı seviyordum, çalmamızı da ben söylemiştim ama bu şarkı bana başka bir şeyleri hatırlatıyordu. Başka birilerini. Ondan kimseye bahsetmemiştim. Ulaş en yakın dostumdu belki de, onun bile haberi yoktu. Sadece Leia'ya anlatmıştım, o da sırf rahatlamak içindi. Şarkıda beni anlayın diyordu. Ben beni anlayanın 'o' olmasını istemiştim. Ama beni bir tek Leia anlamıştı. Bana yanlışlıkla yazan ve dertleşmek için konuştuğum kız. Leia ile dün konuşmuştuk. Ondan sonra ne o ne de ben yazmıştık. Aklımın bir köşesine eve gittiğimde ona yazmayı koyup eşyalarınj toparlayan Ulaş, Barkın ve Mustafa'ya baktım. Ben barerist olduğum için sadece bagetleri toplamam yetiyordu. Stüdyo olarak kullandığımız yer Mustafaların evinin bodrumuydu. Ailesi müzik yarışmasına hazırlanırken kullanmamız için ayarlamışlardı. Ben de her seferinde getir götürünü yapamayacağım için baterimi buraya yerleştirmiştim. Ufak bir yerdi, ama iş görüyordu. "Hadi," dedi Ulaş gitar çantasını omzuna atarken. "Daha kaykay pistine gideceğiz." Eşyalarımızı ve her daim burada tuttuğumuz kaykaylarımızı alıp çıktık. Ulaş gitarını bırakmak için eve uğrayacağını, onu beklemeden gitmemizi söyleyip evinin önünde bizden ayrılmıştı. Biz de onu dinleyip direkt piste geçtik. Çantaları bir köşeye koyup yanlarına çömdük ve kaymak için Ulaş'ın gelmesini beklemeye başladık. Hava hafiften kararmaya başlamıştı. Güneş ufuktan yavaş yavaş kaybolmaya başlarken mükemmel bir görüntü sunuyordu. "Nerede kaldı bu?" diye homurdandı Barkın. Sanki kendisi her daim dakikmiş gibi... "Gelir birazdan," diye mırıldandım. "Seninki gelmiyor mu?" "Kesin bir şey demedi, ama gelir belki." "Deren de gelir değil mi yanında?" "Ne bileyim?" Barkın son zamanlarda gereksiz agresif davranıyordu. Kız arkdaşı Arya ile araları bozuk gibiydi, belki de ondandı. Benim de bu meseleye çok kafa yoracak halim yoktu da, neyse. "Nabersiniz?" Arkamızdan gelen Arya'nın sesiyle o tarafa döndüm. Yanında iki arkadaşı daha vardı. Biri Mustafa'nın Barkın'a sorduğu Deren, diğeriyse benim kafamın bu kadar dağınık olmasının sebebiydi, Helin. "Nasıl olalım," diye cevapladı onu Mustafa. Arya Barkın'ın yanına oturup başını onun omzuna koydu. Deren ve Helin de onun yanına oturdular. Benim gözlerim mütemadiyen Helin'deydi. Onun olduğu yerde zaten ben ondan başkasını görmüyordum. Ulaş da geldiğinde kaykayları alıp kaymaya başladık. Genelde yarış yapar, kaybene yüklü cevakar veriridik ve genelde kaybeden Arya olurdu. Mevzu Arya olunca da Barkın ona toz konduramayıp iddiayı feshediyordu. Kaymayı bitirdiğimizde kaybeden yine Arya olmuştu. Ama bu sefer garip olan Barkın'ın ona sahip çıkmamasıydı. "Ben şimdi hepinize çikolata mı ısmarlayacağım?" diye sordu ufak bir çocuk gibi Arya. "Bize ısmarlamasan da olur aşkım, bu odunlar da senin sayende biraz yumuşar belki," diyip kolunu onun omzuna attı Deren. Boyu Arya'dan hayli uzun olduğu için bunu yapmakta hiç zorlanmamıştı. "Kimmiş odu acaba?" "Siz olabilir misiniz Barkın efendi?" Deren'in Barkın'a laf atmasından ortada bir şeyler döndüğü açıktı ama ne olduğu hakkında herhangi bir fikrim yoktu. "Tamam, gerilmeyin," diye araya girdi Ulaş. Kendisi bizim barış elçimiz oluyordu zaten. "Biz eve gidelim artık, geç oldu malum." Deren kolunun altındaki Arya'yı da alıp arkasını dönmüş ve ikisi eşyalarını alıp uzaklaşmışlardı. "Sen gitmeyecek misin?" diye sordum Helin'e. "Benim evim ters tarafta kalıyor, o yüzden onlarla gitmedim ama ben de gitsem iyi olur." "İstersen birimiz bırakabiliriz seni." "Aslında... olabilir." Barkın zaten Arya'yla arası kötüyken bir kızla baş başa kalmazdıç Mustafa ve Ulaş'ın evleri de ters tarafta kalıyordu. Yani geriye bir tek ben kalıyordum. Helin'i evine kadar ben bırakacaktım. Dahası, Helin'le baş başa kalacaktım. "Benim evim de o taraflarda, ben bırakayım istersen seni." Helin hızlıca başını salladı ve eşyalarını toparladı. Ben de onunla beraber toparlanıp ayaklandım. Bizim çocuklarla kısaca vedalaşıp Helin ile beraber yürümeye başladık. İkimiz de oldukça sessizdik. Sadece önümüze bakıp yürüyorduk. Ellerim ceketimin cebinde, ondan bir adım geride durup ona eşlik ediyordum sadece. Yine de kalbim buna bile delicesine çarpıyordu. Bu da aşka dahil midir hocam? Helin bir an durup bana döndüğünde ben de durdum. "Ne oldu?" "Arkamdan yürümesen?" Sorgulamadan başımla onayladım ve bir adım daha atığ yanından ilerlemeye başladım. "Ee, ne yapıyorsun?" "Sıradan şeyler işte, ne olsun? Sen?" "Aynısından. Üniversiteyi ne yapacaksın?" "Güzel sanatlardan devam ederim büyük ihitmalle. Sen de tıp okumak istiyordun galiba?" "Evet. Ama kazanabilir miyim emin değilim." "Bence kazanırsın, iyi çalışıyorsun sonuçta." Hafifçe gülümsediğini gördüğümde ben de istemsizce gülümsemiştim. Şu gülüşünün bende nasıl bir etkisinin olduğunu bilse hep böyle güler miydi? Biraz daha yürüyünce Helin tekrar durdu. "Görüşürüz." "Görüşürüz, Helin." Gülümsedi ve arkasını dönüp binaya doğru ilerledi. Ben de o içeri girene kadar, hatta biraz daha orada bekledim. Onun gülümsemesinin etkisiyle.
🍂🍂🍂
Helin'e isim bulana kadar canım çıktı yemin ediyorum. Eymen'i de biraz daha tanımış olduk, sizce nasıldı? Ve daha fazla düz yazı şeklinde bölüm gelsin ister misiniz? Şimdilik kendinize çok iyi bakın canlarım, görüşmek üzere <3 |
0% |