@justtbirisii
|
Sabah kalktığında yağmurun sesiyle müjdelenmek en sevdiğim şeylerden biriydi. Yağmuru severdim, hele de yağmurdan sonraki toprak kokusuna bayılırdım. Bunlar bana huzur veren, ev hissiyatını yaşatan şeylerdi. Böyle havalarda evde oturup ya kitap okurdum, ya da film izlerdim. Ama bu günlük bir değişiklik yapıp gelen ilham perilerimi masanın başına oturtmaya karar vermiştim. Gerçi, bu kararımda verilen ödevin de etkisi olabilirdi. Dönem başlar başlamaz neden ödev verme ihtiyacı duymuşlardı, onu da anlamamıştım. Hocamız, herhangi bir konu hakkında en az iki bin kelimelik bir deneme yazma ödevi vermişti. Edebiyat okumak her ne kadar kolay gibi görünse de böyle yan etkileri de vardı işte. Kendime hızlıca bir kahve yapıp laptopla beraber masanın başına geçtim. Konuyu seçmiştim; yağmur hakkında yazacaktım. Yağmur hakkında ne yazabilirsin ki demeyin, yağmur benim için çok fazla şey ifade ediyordu. Aklıma gelen şeylerle ilk paragrafı yazdım. Yağmur bana göre hep bir amaç için yağar; kimi zaman bir insanın yükünü, kimi zaman günahını temizlemek için. Yağmur, sadece sokakların görünen kirlerini değil bizlerin içini de temizler. Ve temizlik yaptıktan sonra mis gibi kokan evlerimiz gibi toprağın o hoş kokusunu sunar bizlere bu temizlik sonrası. Yağmur, bir lütuftur insanoğluna. Büyüklerimiz boşuna rahmet dememiştir ona, yağmur yağarken merhametlidir çünkü. Sadece bizler, onun merhametini göstereceği alanları betonlarla kapladığımız için sellerle cezalandırılırız. Özgürce akan derelerin kenarlarına dikilen evlerin, betondan şehirlerin, nefes alamayan toprağın cezasıdır bu. Bir yandan da cama vuran yağmur damlalarına kulak veriyordum. Yaklaşık iki saattir aralıksız yağıyordu. Kesin bu sefer de sel götürecekti sokakları. Her böyle yağdığında aynı şey olurdu, üç senedir burada okurken alışmıştım. Bir anda kapalı olan hava açmış, güneş kendini yavaştan göstermişti. Yağmursa hala devam ediyordu. Bu da demek oluyordu ki; gökkuşağı çıkacaktı. Gökkuşağını görecek olmak beni nedensizce sevindiriyordu. Sanırım, o benim çocuk yanımdı. Gerçi, hala çocuk kalan çok yanım vardı. Çocuk ruhlu biriydim, en ufak şeyde sevinip üzülebiliyordum. Çevremdekiler bundan şikayetçi olsa da ben halimden fazlasıyla memnundum. Bence çocuk ruhlu olmak insana renk katıyordu. Anlık bir kararla yağmurluğumu ve şemsiyemi alarak dışarı çıktım. Kulaklığımı da takıp sokaklarda avare gibi dolaşamaya başladım. En sevdiğim üçleme kesinlikle buydu; yağmur, müzik ve yürüyüş. İnsanın kafasındaki onlarca düşünceden arınmasını en güzel sağlayan şeydi. Çok işlek bir semtte oturmuyordum, bu yüzden sokaklardan nadiren insanlar geçiyordu. Zaten bu havada benim gibi avarelerden başka kimse dışarı çıkmazdı. Durup etrafıma bakındım. Sokakta benim haricimde bir kişi daha vardı. Hemen karşımdan gelen bu adam tıpkı Gece'ye benziyordu. Hayır, bu sadece benim kuruntum olmalıydı. Ya da olmamalıydı, çünkü kuruntumsa bir yabancıyı ona benzetmem hiç hayra alamet değildi. Ama film çekmiyorduk ya, bu kadar tesadüf çok fazla olurdu. Düşüncelerimden adam onu izlediğimi fark edip yere eğdiği yüzünü kaldırınca sıyrıldım. Adam Gece'ydi. İyi, en azından sonum iyi olacaktı. Beni görünce gülümseyip hızlı adımlarla yanıma geldi. O anda fark etmiştim şemsiyesinin olmadığını. Elimdeki şemsiyeyi biraz da zorlanarak onun da kafasının üzerine tuttum. "Teşekkür ederim." "Önemli değil." Elimde şemsiye tuttuğum için işaret diliyle konuşmak beni hayli zorlardı, ben de hiç o işe girmemiştim. "Nasılsın?" "Olması gerektiği gibi. Sen nasılsın?" Bu cavap beni istemeden gülümsetmişti. Sonunda kendim gibi 'siyasi' konuşan birini bulmuştum. "Ben de aynı." "Bir yere mi gidiyordun?" "Hayır, yürüyüşe çıkmıştım. Sen nereden geliyorsun?" "Marketten." Elinde alış veriş poşeti olduğunu da yeni fark ediyordum. Acaba daha fark etmediğim ne vardı? "Gece yine buluşur muyuz?" "Gece belki işim olabilir, yazarım sana." "Tamam o zaman." Gece'nin göz rengini de yeni fark etmiştim. Kehribar rengiydi gözleri. Güneş vurmamasına rağmen parlıyordu. Gece kahverengiliğini fark etmem de bundandı büyük ihtimalle. Gözlerine biraz fazla dikkatli bakmış olmalıyım ki Gece müdahale etmek zorunda kalmıştı. "Bir şey mi oldu?" "Hayır, ilk defa gün ışığında görüyorum seni. Garip geldi." Anladığını belirterek kafasını salladı. Gözüm omzunun üzerinden başka bir şeye takıldı. Yağmur artık eski şiddetini kaybetmişti ve gökyüzünde renkli bir şerit gözüküyordu. Gökkuşağınj görünce gözlerim parlamıştı. Kaç yaşında olursam olayım galiba bu olay beni hep heyecanlandıracaktı. Gece'nin gülüşünü duymamla tekrardan ona dönmem bir olmuştu. Sesli şekilde gülmüştü. İlk defa ondan bir ses duymuştum. Bu ses her ne kadar çok boğuk da olsa hoş bir tınıdaydı. Bunun nasıl olabildiğini sorgularken istemsizce kaşlarım çatılmıştı. "Konuşamıyorum diye ses de çıkaramam diye bir kural yok." Anladığımı belirten bir ses çıkartıp geri gökkuşağına döndüm. Çok güzeldi, izlemesi bile huzur veriyordu insana. Benim öküzün trene baktığı misali gökyüzüne baktığımı fark eden Gece de benim baktığım yere bakmak üzere arkasını dönmüştü. "Çok güzel, değil mi?" Önüne dönüp cevap vermek yerine kafasını salladı. Biz orada öylece dururken yağmur da iyice dinmişti. Yaptığım yürüyüş artık sihrini kaybedeceği için eve dönmeye karar vermiştim. İkimizin tepesinde tuttuğum şemsiyeyi indirdim ve kapattım. "Ben artık eve gitsem iyi olur, işlerim var." İşlerim dediğim de kitap okumak veya film izlemekti. Denemeyi her türlü yazardım zaten, zira ilham tümüyle kaçmıştı şu an "Aynı yöne gidiyoruz zaten, eşlik etmemde bir sakınca yoktur umarım." "Yok tabii ki." Apartmanların önüne kadar sessizce yürümüştük. Hoş, zaten Gece çok bir ses çıkaramazdı. Ben de onun sessizliğine ortak olmaktan zevk alıyordum. "Görüşürüz." dedim apartmandan içeri girerken. Gece de baş selamı vermekle yetinmişti. Asansöre binip dördüncü kata çıktım ve cebimden anahtarlarımı bulup evime giriş yaptım. Sıradan bir öğrenci evinde kalıyordum. 1+1 ve mutfakla salonu birleşik olan, olabildiğince küçük bir evdi. Zaten tek kişiye de hayli hayli yetiyordu. Direkt odama geçip üzerime pijamalarımı geçirdim. Mutfaktan atıştırmalıklarımı alıp bilgisayarımı da aldıktan sonra film izlemeye hazırdım. Yatağımda yarı uzanır pozisyona gelip bilgisayarı dizlerime koydum ve izleyecek film aramaya başladım. Hotel Transilvanya. Tam bana göre bir filmdi. Her ne kadar daha önce izlemiş de olsam tekrar izleyebilirdim. İçinde hem aşk hem de komedi vardı, üstelik animasyondu. İçimdeki çocuğun coştuğu bu günde izleyecek daha iyi bir film bulamazdım sanırım. 🌙 Hava kararana kadar film serisinin tüm filmlerini bitirmiştim. Gerçekten uzun zaman sonra animasyon filmi izlemek iyi gelmişti. Hatta, bayağı iyi gelmişti. Resmen deşarj olmuştum. Bilgisayarı kenara koyup gelen bildirimlere bakmak için telefonumu elime aldım. Üç kişiden mesaj vardı; abim, Esin ve Gece. Esin komik bulduğu videoları yine mesaj kutuma yığmıştı, abim her zamanki gibi durum kontrolü yapıyordu. Onları geçip Gece'nin sohbetine girdim. Gece: ben parktayım, gelmek istersen (21.13) Gece mesajı atalı yirmi dakikadan çok olmuştu. Hemen cevap verdim ve dışarı çıkmak üzere hazırlanmaya başladım. Hilal: Geliyorum (21.38) Yanıma sadece telefonumu ve anahtarlarımı alarak çıktım. Hızlı adımlarla her zamanki parka doğru ilerledim. Gece yine her zamanki yerinde oturmuş sigarasını içiyordu. Yanına gidip onun gibi çimlerin üzerine oturdum. Beni fark edince başını bu tarafa çevirdi. Baş selamı verdikten sonraysa geri önüne dönmüştü. Yanındaki sigara paketini alarak ikram etti. Bu sefer canım istememişti. "İstemiyorum." "Bu gün neden konuşuyorsun?" "Sabah elimde şemsiye vardı, şimdi de boşluğuma gelmiş." "Yanlış anlama, konuşmana karşı değilim. Sadece alıştığım için garipsedim." Alışmış mıydı? Sadece üç gündür görüşüyorduk ve o bana alışmıştı. Belki de bana değil, benim ona empati yapmama alışmıştı. O an ufak bir farkındalık yaşadım. Ben de galiba onunla geceleri burada oturmaya alışmıştım. Çocuk yanımı bir kenara koyup onunla beraber dertlerime kafa yormaya alışmıştım. Gözlerimin önünde sallanan elle kendime geldim. "Dalmışım." Kafamı iki yana sallayıp kafamı toparlamaya çalıştım. Gece'nin yüzüne bakarak düşüncelere dalmam dışında bir sıkıntı yoktu. Yüzüne dikkatlice bakmam onu rahatsız etmişti belki de. Bu sefer bakışlarımı onun da baktığı aya çevirdim. Artık hilal evresini geride bırakıyordu. Yine de, Gece bakışlarını ondan ayırmıyordu.
🌙
Allahım neler oluyor bana üç günde beş bölüm yazmışım! Siz de bol bol yorum, oy atarsanız süper olur. Şimdilik çok çok öpücükkk <3 |
0% |