@justtbirisii
|
"Toprak, muhtaçtır yağmura; çatlayıp yok olmamak için. Fakat bizler, onların kavuşmasını engelleriz aralarına ördüğümüz betonlarla. Şayet toprak çırılçıplak kalsaydı, yağmur rahmetini esirgemezdi bizden. Çünkü yağmur da muhtaçtır toprağa, kendini bırakacak emin kolları onda bulduğu için." —
Duman - Ah Sabah alarmın sesiyle uyandığımda daha kargaların kahvaltılarını etmediklerinden emindim. Zorla gözlerimi aralayıp okul için hazırlanmaya başladım. Sabahın körüne ders koyan kimin aklıysa münasip şekillerle muamele edilmesi şu anki en acil ihtiyacımdı kesinlikle. Söylenerek ve söverek geçen bir hazırlanmadan sonra kendimi sabah soğuğunda otobüs beklerken bulmuştum. Otobüs rötarlı şekilde geldiğinde içinin sabahın bu saatine rağmen dopdolu olduğunu gördüm. İnsansız hava aracı tam olarak bu oluyordu galiba. Sıkış tepiş olan otobüse benimle beraber duraktaki üç beş kişi de bindiğinde artık nefes alınacak hava karbondioksitten başka bir şey içermiyordu. Gerçi, ter kokularının da hakkını vermem lazım. Otobüse bindiğim andan gram ilerleyemememden kaynaklı kapının ağzında duruyor ve içeridekileri dikizliyordum. Klasik yaşlı teyzeler ve amcalar koltuklarda oturuyorlardı. Hayır sizin bu saatte öğrencilerin kullandığı otobüste ne işiniz olur? Geri kalanlar da zaten ortaokul seviyesinden başlayarak öğrencilerdi. Kendi arasında dedikodu yapan liseli kızlar, futbol konuşan 13-15 yaşlarında erkek çocukları, otobüse bakıp herkese gençlik bitmiş, bitmiş bakışı atan yaşlı teyzeler eşliğinde süregelen bir yolculuğun ardından nihayet fakülteye varmıştım. Otobüsten kendimi can havliyle atıp fakülte binasına doğru yürümeye başladım. Bu gün olan tüm derslerim sabahtandı. Öğleden sonra kendime vakit ayırabilecek olmak güzeldi ama yine de bu sabah erken kalkmaktan nefret ettiğim gerçeğini değiştirmezdi. Savsak adımlarla sınıfa vardığımda derse daha yarım saat vardı. Sınıf boş olduğu için istediğim yere geçip oturdum ve teslim tarihi yarın olan ödevimi yazmak için çantamdan laptopumu çıkarttım. Yirmi dakikada yüz kelimeden fazla yazmıştım. Yeterli olacağını düşündüğüm için laptopu kapatıp çantama koydum. Zaten dersin başlamasına az vardı, sınıf da bayağı dolmuştu. 🌙 "Turunç!" Arkamdan seslenen Enes'le bıkkınca o tarafa döndüm. "Bana şöyle deme diye kaç kez demem gerekiyor?" "Senin turunç olman benim suçum değil." Saçlarım tam olarak kızıl değildi, sadece kızıla çalıyor denebilirdi ama sevgili arkadaşım Enes bunu abartmayı tercih ediyordu. "Seninle uğraşamam, eve gidip ödevimi yazmam lazım." "Ezik edebiyatçı." Hiç bir şey demeden arkamı döndüm ve otobüs durağına yürümeye devam ettim. Enes hukuk okuyordu ve her fırsat bulduğunda bölümümle dalga geçiyordu. Gerçi, o her şeyle dalga geçiyordu. Onunla Esin sayesinde tanışmıştık. Esin'le tanışmamız da onu tuvalette ağlarken görmemle olmuştu. O zamanlar -bir buçuk sene öncesi- zor dönemlerden geçiyordu ve benim ona teselli vermem bizi yakın arkadaş haline getirmişti. Otobüs durağına varıp otobüs beklemeye başladığım zaman telefonuma bakmak yeni aklıma gelmişti. Derse girerken uçak moduna alıyordum ve büyük ihtimalle çoğu abimden olan mesajlar beni bekliyordu. Tam da tahmin ettiğim gibiydi. Abim yine bir düzine mesaj atmış, neden telefonuma ulaşılamadığını soruyordu. Bir de Gece mesaj atmıştı. Kanuni Sultan: Niye açmıyorsun telefonunu? Kanuni Sultan: Seda? Hilal: Dersteydim abi Kanuni Sultan: İyi Abime durum raporu verdikten sonra Gece'nin attığı mesajlara girdim. Gece: günaydın (08.21) Hilal: Günaydın (13.42) Hilal: Gerçi öğleden sonra oldu ama Gece: sorun değil Gece: nasılsın? Hilal: İyi, sen? Gece: idare eder Gece: bu saate kadar uyuyor muydun? Hilal: Hayır, dersim vardı Gece: anladım Gece: mesajlar iletilmeyince merak etmiştim Gece: ne okuyorsun? Hilal: Edebiyat Hilal: Sen ne yapıyorsun? Hilal: Yani tıp okumuyorsan veya alttan dersin kalmamışsa mezun olman gerekiyor Gece: matematik mezunuyum Gece: işitme engelli çocuklar için açılmış özel bir okulda öğretmenlik yapıyorum şu anlık Hilal: Buraya iş için mi taşındın? Gece: evet Gece: benim gitmem lazım, ders başlayacak Hilal: İyi dersler o zaman sana Gece: teşekkür ederim Gece çevrimdışı Gece'nin çevrımdışı olduğunu görünce ben de uygulamadan çıktım ve kulaklığımı bağlayıp bir şarkı açtım. Otobüs de ayarlanmış gibi tam o an geldi ve sabahkine nazaran çok daha boş olan otobüse binip eve gittim. 🌙 Hava kararana kadar evde oturup yazmam gereken ödevimi yazmıştım. Neyse ki bitmişti ve hocanın e postasına gönderip bu dertten kurtulmuştum. Masanın başından kalkıp yemek hazırlamaya başladım. Yemek dediğim de makarnaydı ya, neyse. Öğrenci evinin milli yemeğidir sonuçta makarna. Suyu kaynaması için ocağa koyup yemek yerken izlemek için bir video arayışına girdim. Suyun kaynaması ve benim videoya karar vermem aynı anda olmuştu. Makarnayı içine atıp pişmesini beklemeye başladım. Makarna olduğunda suyunu süzüp tabağıma aldım ve bir yandan video izlerken yemeye başladım. Yarım saatim böyle geçmişti. Sonra da çıkan bulaşıkları yıkayıp dışarı çıkmak için hazırlanmaya başladım. Her gece aynı yerde Gece'yle buluşmaya çok alışmıştım, rutine binmişti neredeyse. Bu gece de oraya geleceğini düşündüğüm için gidecektim. Zaten, Gece ile tanışmadan önce de ben geceleri dışarı çıkmayı severdim. Telefonumu ve kulaklığımı alarak evden çıkıp her zamanki parka gittim. Gece daha gelmemişti. Her zamanki yere oturup bekleyeceğim sırada gözüm az ilerideki salıncaklara takıldı. Oturmaktan vaz geçip salıncaklara gidip birine oturdum. Yavaş yavaş sallanmaya başladım. Rüzgar tenimi sıyırıp geçerken ben de sanki ufak bir çocuk gibi salıncağın beni uçurup dertlerimden uzağa götürmesini bekliyordum. Arkamdan gelen müzik sesiyle kaşlarım çatılmış ve o tarafa dönmüştüm. Gece uzaktan gülümseyerek yanıma geliyordu. Şarkıyı da dikkatimi çekmek için açmıştı büyük ihtimalle. Yavaşça yanıma gelip diğer salıncağa oturdu. Salıncaklar küçük çocuklar için olanlardan değildi. Bu yüzden ikimiz de rahatça sallanabiliyorduk. Açtığı şarkıyı biliyordum, çok da seviyordum. Duman - Ah. Şarkının melodisi sessizliğimizde yankılanırjen biz de küçük çocuklar gibi sallanıyorduk. Ah, eğleniyor kendi başına Ah, neşesi yeter Ah, umurunda mı sandın bu dünya? Ah, neşesi yeter Şarkı bitip yeniden başladığında salıncağı durdurup yönümü Gece'ye döndüm. "Gece." Bana döndüğünde işaret diliyle konuşmaya devam ettim. "Sence ben çok mu çocuk gibi davranıyorum?" Son zamanlarda bunu fazlaca kafama takmıştım. Geçenlerde abim de bana çocuk gibisin demişti. Gerçekten öyle olup olmadığını merak ediyordum. "Çok uzun süerdirsüredir tanışmadığımız için bir şey diyemem." Halbuki ben onunla sanki yıllardır tanışıyormuş gibi hissediyordum. Onunla ilk karşılaştığım zaman da normalde yapmayacağım bir şeyi yapıp bir yabancının yanına oturmuştum mesela. Beni bunu yapmaya iten bir şey vardı, ne olduğunu bilmesem de şimdilik mutluydum. "Yine de fikrini merak ediyorum." "Biraz öylesin. Ama bu kötü bir şey değil bence. İnsanın içindeki çocuğu öldürmemesi fazlasıyla iyi bile sayılır." Onun böyle konuşması içimi rahatlatmıştı. "Peki sen? Sen öldürdün mü o çocuğu?" "Ben değil, şartlar öldürdü o çocuğu." Konuyu daha fazla üstelemek istememiştim. Belli ki bir yarası vardı ve genelde insanların yarasını deşmek pek iyi bir fikir olmazdı. O gece de her zamanki gibi geçmişti hemen hemen. Gece gökyüzündeki hilal evresini iyiden iyiye geride bırakmış ayı izlemiş, ben de onun açtığı şarkılarla sallanıp dertlerimden uzaklaşmıştım. Nedenini bilmesem de onun yanında oturmak bile bana iyi geliyordu. Onun da benim hakkımda aynı hisleri taşıdığını umuyordum sadece. Ben eve giderken Gece benimle gelmemiş, biraz saha orada oturmak istemişti. Ben de çok üstelemeden onu orada bırakıp eve gitmiştim. Gece: gece boyu izlediğim hilal gibi güzelsin, ailen sana bu ismi koymakta haklıymış /gönderilmedi Gece: tabii bende bunu söyleyecek cesaretin kırıntısı bile yok /gönderilmedi Gece: iyi geceler, Hilal Hilal: İyi geceler, Gece
🌙
Bölümün başındaki paragraf Hilal'in yazdığı denemeden, bundan sonra ara ara koyarım bölüm başlarına. Bu arada kitabı yarı texting yapmaya karar verdim, malum Gece konuşamıyor, yazık çocuğuma. Şimdilik çok çok öpücükk <3 |
0% |