Yeni Üyelik
10.
Bölüm
@justtbirisii

Eliflerin evinin önünde kapının açılmasını bekliyordum. İlk çalışımda açılmayan kapı zili ikinci kez çaldığımda arkasından gelen bir takım söylenmeyle beraber açılmıştı.


Kapı açıldığında karşımda şaşkınlıktan gözleri büyümüş, pijamaları ve dağınık topuzuyla ev halindeki Elif'le karşılaşmıştım.


Beni görünce şaşırsa da hemen toparlayıp beni içeri almıştı.


"Deli misin sen, bu yağmurda dışarı mı çıkılır?!"


"Ben çıktığımda yağmur yağmuyordu."


Gözlerindeki şaşkınlık bıkkınlığa dönmüştü.


"Yine sabahtan çıktın değil mi?" cevap vermedim ama o cevabını almıştı. "Sen çıkart üzerindekini, ben sana kuru bir şeyler getireyim. Sonra da bir kahve yapayım, sen buraya geldiysen anlatacakların vardır." diyip odasına gitmiş ve elinde bir sweatshirtle geri gelmişti.


Elindekini üzerime fırlatıp kapıyı kapadı ve mutfağa, dediği gibi kahve yapmaya gitti. Ben de üzerimdekileri çıkartıp hızlıca değiştirip ıslak olanları kuruması için koltuğun üzerine serdim.


Ben işimi bitirdiğimde Elif de elinde iki kupayla gelmişti. Birini bana uzattı ve bedenini yanıma buraktı.


"Hadi çıkar ağzındaki baklayı, ne diye öyle çat kapı geldin?"


"Ben sana cuma günü olanları anlatırken bir kısmı atlamış olabilirim."


"Sen aslında kabul ettin, sevgili oldunuz ve şimdi onun yanından geliyorsun?"


"Hayır tabii ki. Reddettim, ama pişman sayılırım."


"Ben sana dedim, gül gibi çocuk Toprak. Hem bak bütün kızlar hayran ona, o gelip sana bakmış. Değerini zamanında bilecektin. Gerçi, hala geç değil-"


Tek nefeste sıraladığı cümleleri anlamaya beyin fonksiyonlarım yetmemiş ve durdurmak zorunda kalmıştım.


"Zamanında da biliyordum değerini."


"Nasıl yani? Sen bu çocuğu sevdiğin halde mi reddettin?"


"Evet." Konuşmak için ağzını açmış ama fırsat vermemiştim. "Salak mısın, mal mısın faslını direkt atlayalım bence. Ben de farkındayım yaptığımın ne kadar salakça olduğunun ama... korkuyorum işte. Benim hakkımda bilmediklerinden, onları öğrenirse yüzüme bakar mı sence?"


"Furkan piçinden mi bahsediyorsun?"


"Evet, öğrendiğini bir düşünsene. Yüzüme bile bakmaz."


Eliyle çenemi kavradı ve eğmiş olduğum yüzümü kaldırarak gözlerimizi eşitledi.


"Eğer senden böyle bir şey için vaz geçecekse neden onu seviyorsun ki?"


"Ama-"


"O öyle bir şey değil deme, öyle bir şey. Tecavüz edilmeyi sen istemedin, o piç kurusu seni zorladı. Eğer seni seviyorsa zorla olduğunu anlayacaktır."


"Yani sen diyorsun ki git söyle."


"Evet."


"Ama sorun şu ki, bu gün de gördüm onu."


"Nasıl yani?"


"Okulun oradaki bir parka gitmiştim. Yağmur başlıyacak gibi olduğunda bir kafe buldum gitmek için, giderken yolda sesini duydum. Camı açıktı, şarkı söylüyordu. Biraz durup dinledim, sonra cama çıktı ve beni gördü. Kaçmaya çalıştım ama arkamdan yetişti. Sonra biraz konuştuk. Hatta, ben cuma günü defterleri değiştirdiğimi söylemiştim ya, defterimi de geri verdi. Ben de onunkini geri verdim sonra da ayrıldık zaten."


"Hangi şarkıydı?"


"Sar Bu Şehri."


"Zevki de iyiymiş. Defteri okuyup okumadığını sordun mu bari?"


"Hayır, okusa da bir şey yoktu zaten."


"Versene sen şu defteri."


Kahveyi orta sehpanın üzerine koyup çantama uzandım ve içindeki defteri Elif'e uzattım. O da kahvesini benimkinin yanına koyup içindekileri okumaya başladı.


Bir sayfada duraksayıp baştan sona üç dört defa okumuştu. En sonunda sayfayı bana çevirip bir mısrayı işaret etti.


"Buradaki Deniz kim?"


"Hazar da bir deniz."


"İkinci ismiydi değil mi?"


Kafamı olumlu manada salladım.


"Ama bence okuduysa bunu yanlış anlamıştır. O kadar zeki olduğunu düşünmüyorum."


"Öyle mi olmuştur?"


"Bu işin bencesi."


Oflayarak kafamı arkaya yasladım. Şairler sevdiklerine bir imge bulurlardı, asıl amacı da ismin gizli kalmasıdır bunun ama ben bu raddede olacağını tahmin etmemiştim. Toprağa vuran deniz derken dört tarafı karayla kaplı denizden, yani Hazar'dan bahsetmiştim.


"O değil de ben sana ne anlatacaktım."


"Ne anlatacaktın?"


"Bu Burak var ya, bana mesaj attı geçen."


"Ne dedi?"


"Naber, nasılsın falan diye başladı. Sonra buluşma ayarlamaya çalıştı. Ben de hayır demedim, çarşambaya ayarladık."


"Ben kendi derdimdeyken sen sevgili bulmuşsun bile!"


"Sevgili değiliz ki, sadece iki arkadaş olarak vakit geçireceğiz."


İnanmadığımı belli ederek göz devirdim.


"Çevir kazı yanmasın! Hoşlanıyorsunuz birbirinizden, kabul edin işte."


"Öff, iyi be. Sadece hoşlantı ama."


İkimiz de bir süre sustuk. Sessizliği bozan kapı zili oldu.


"Ablamdır."


Elif'in annesi ve babası bir haftalığına tatile gittikleri için ablası İrem'le ikisi evde tek kalıyorlardı.


Kapıyı açıp geldiğinde İrem abla da arkasından gelmişti.


"Yağmur, hoşgeldin canım."


"Hoşbuldum, sen de hoş geldin."


"Ee, ne yapıyordunuz böyle oturmuş?"


"Sohbet ediyorduk abla. Sen de bir üzerini falan mı değiştirsen?" Dişlerinin arasından tehdit eder bir tonda konuşmuştu.


Saate baktığımda beşe gelmek üzere olduğunu gördüm. Gitmezsem evde beni çok kötü şeyler bekliyordu.


"Ben de kalksam iyi olur aslında."


"Sibel mi?"


"Evet, şimdi gideyim yoksa olacakları düşünmek istemiyorum."


"Doğal afetler olmasa hayatımız çok daha iyi olacak."


"Karılıyorum, ama onlar da doğanın kendini savunma mekanizması sonuçta."


"Polyannacılık oynamandan nefret ediyorum."


"Ben de bayılmıyorum ama her şeyi kötü görüp hayatı iyice zehir edemem."


Koltuğa serdiğim kıyafetlerime bakıp kurumadıklarını görünce yüzümü ekşitmiştim.


"Bu bu günlük bende kalabilir mi?" dedim aramızdaki boy farkından dolayı üzerimde oldukça bol olan sweatshirti göstererek.


"Yarın tüm gününü bu garibana ayırırsan neden olmasın?"


"Günler sana feda olsun be! Hem sevgilin olunca göremeyiz seni doğru düzgün." dedim gülerek.


Uyarı amaçlı omzuma vurdu.


"Sen gitmicek miydin?"


"İstemiyorsan yarın da gelmem bak!"


"Öf, tamam. Demedim bi şey."


"Hadi görüşürüz."


"Yarın görüşürüz."


Kapının önünde yaptığımız ufak vedalaşma merasiminden sonra eve gitmiştim. Tabii bu dört duvara ev demeye bin şahit.


Anahtarları çantamdan çıkartıp ses çıkartmamak adına büyük uğraş vererek kapıyı açtım ve içeri girdim. Üzerimi dahi değiştirmeden direkt mutfağa girip işlerimi halletmeye başladım.


Bütün her şeyi bitirip odama geçtiğimde önüme şiir defterimi açıp öylece oturmaya başladım. Ne kulağımda çalan şarkı, ne de gündüz duyduğum şarkı aklıma bir şey gelmesine sebep olmuyordu. Çünkü aklım Elif'in söylediklerinde kalmıştı. Ya gerçekten Toprak o satırları okuyup başka bir mana çıkarttıysa?


Aklımda kalacağına sorayım diyerekten Toprak'la olan sohbetimize girdim.


Yağmur: Toprak


Anında çevirimiçi olmuştu.


Toprak: Efendim

Yağmur: bu gün bana geri verdiğin defterdeki şiirleri okudun mu?

Toprak: Biraz 

Toprak: Göz gezdirdim diyelim

Toprak: Bi şey mi oldu

Yağmur: hayır merak ettim sadece

Yağmur: biraz garip gelecek ama bu sefer de ben şarkı önereceğim

Yağmur: Anıl Piyancı ft. Perdenin Adındakiler - Yağmurlar

Toprak: Lil Peep - Falling Down

Toprak: İyi geceler :)

Yağmur: sana da


Sohbetten çıkıp önerdiği şarkıyı dinlemeye başladım. Şarkının çok huzur verici bir beati vardı vardı ve sözleri de bu havasını tamamlıyordu. Şarkıyı dinledikçe aklıma gelen şeylerle yazmaya başladım.


Yağmurun düşebileceği iki yer vardı

Biri deniz, diğeri topraktı

Bu sefer seçmemişti birini

Düştüğü yerde her ikisi de vardı


♡°♡°♡

Loading...
0%