Yeni Üyelik
19.
Bölüm
@justtbirisii

!!! Bu bölümde sevgili arkadaşım @yaseminforbooks'un kitabından karakterlere yer verilmiştir. Onun kitabı Tellere Akan Hayatlar'a da bakabilirsiniz. !!!

 

◆Yağmur'dan◆

Sabah babamlar evde olmadıkları için Doğa'yı ben bırakmak zorunda kalmıştım. Dolayısıyla okula da geç kalmış ve ilk dersin yarısına girememiştim. Bunun ne kadar iyi bir şey olduğu tarşılır ama ben yolda giderken Toprak'ı görme fırsatı bulduğum için havalara uçuyordum.

Güne onun gülümsemesiyle başlamak... sanırım bütün sorunlarım iki saniyeliğine de olsa halloldu.

Sınıfa girip hocadan özür dileyerek yerime geçtim. Yanımdaki boşluk önceden hoşuma giden bir ayrıntıyken şimdi sinirimi bozuyordu.

Ders bitip teneffüse geçtiğimizde nöbetçi öğrenci sınıfa gelip maçı izlemeye bizim sınıfın gideceğini ve bu ders başlamadan bahçede beklememizi haber vermişti.

Herkes bir iki eşya alıp toparlanırken ben de geçen hafta sıranın altında unuttuğum eskiz defterimi almak üzere elimi sıranın altına daldırdım. Ama elim defterler ve kitaplar dışında bir şeye çarpmıştı; bir kutu.

Ben kutuyu alıp içinde ne olduğuna bakarken Elif de başıma gelmiş bekliyordu.

"Doğum günün kutlu olsun bir tanem!" diyip boynuma serıldığında ilk başta şaşırsam da sonrasında ben de ona sarılmıştım.

"Teşekkür ederim. Tamamen unutmuşutum doğum günümü."

Elimdeki kutuya bakarak "O ne?" diye sordu.

"Bilmem. Sıranın altındaydı."

Kutuyu açtığımda içinde bir parça kağıt ve bir kolye olduğunu gördüm. Ucunda sarı papatya figürü olan bir kolye...

"Sen mi aldın bunu?"

Olumsuz anlamda kafasını sallayınca kim olduğunu anlamak için kağıda baktım. Tanıdık el yazısı kim olduğunu haykırıyordu. Yüzüme oturan salak sırıtış eşliğinde notu okumaya başladım.

 

 

Yağmur'uma

 

 

Sevgilim, sen benim hayatıma girdiğinden beri hayatımdaki tüm olumsuzluklar silinmiş gibi hissediyorum. Hayat bana seni verdiği gibi sana da en güzel şeyleri versin.

 

 

Sen çatlamış toprağa can yağmuru oldun, sen kurumuş bir denize yağan sağanak oldun benim için. Ben senin için ne yapabildim bilmiyorum ama her zaman elimden gelenin en iyisini yapacağımdan emin olabilirsin.

 

 

Dünya üzerindeki tüm iltifatları hak edecek kadar güzelsin; sadece yüzün de değil, içinde bana da yer bulabildiğin kalbin de çok güzel.

 

 

Umarım yeni yaşın da senin kadar güzel olur. İyi doğdun, iyi ki varsın, iyi ki benim hayatımdasın balım.

 

 

Aşığın, Toprak

Notu okurken gözlerim dolu dolu olmuştu. Notun arkasındaki yazıyı fark edip oraya baktığımda bir şarkı yazdığını gördüm.

Telefonumdan şarkıyı açıp kulaklığımı taktım ve kutuyu da çantama atarak çantamla beraber sınıftan çıktım.

Elif ben kutuyu açtığım zaman beni dışarıda bekleyeceğini söyleyerek çıkmıştı. Bahçede tüm sınıf toplanmış haldeydi. Elif ve Emir'i bulup onların yanına gittim.

"Ne zaman gidecekmişiz?"

"Bilmem, dokuzlardan bir sınıfı da alıcaklarmış, onları bekliyoruz herhalde."

Başımı anladığımı ifade edecek şekilde salladım ve kulaklığımdaki şarkıyı dinlemeye koyuldum.

'...Bana sen lazımsın, ille de sen takıntım, yan yanayken kayıtsızım, her şeye dermanımsın...'

Ben şarkı sözlerinde kaybolurken duyduğum Eda hocanın sesiyle gerçekliğe döndüm.

"Gençler sınıf başkanları yoklamayı aldı mı?"

Hem Hamza'dan hem de diğer sınıfın bakanı olduğunu düşündüğüm çocuktan onay aldığında bizi arkasına takıp sahaya götürmeye başlamıştı.

"Oraya gittiğimizde tekrar yoklama alacağız, kaytarmaya çalışan olursa okuldan kaçmış gibi muamele görür, haberiniz olsun."

Tabii ki hiç kimse hocayı dinlememişti. Arada kaçmaya çalışanlar oluyordu, hatta çalışmak kısmını aşanlar da.

Ben sakince kulaklığımı takmış ve Toprak'ın bana önerdiği şarkıyı dinleyerek ilerliyordum. Yanımda Elif ve Emir de vardı ama onların sohbetindense şarkı daha cazip gelmişti.

Sahaya geldiğimizde takımlar daha ısınıyordu. Ön sıralardan bir yer bulup geçtim. Elif ve Emir de yanıma oturduğunda tamamdık.

Çantamdan sabahki takı kutusunu çıkatıp içindeki kolyeyi yanımdaki Elif'e uzattım.

"Takar mısın?"

"Arkanı dön."

Dediğini yaparak ona arkamı döndüm ve saçlarımı topladım. Kolyenin zincirini boynumda hissettikten az sonra Elif de "Tamamdır." diyerek işinin bittiğini haber vermişti.

"Nasıl oldu?"

"Her zamanki gibi şahanesin."

Gülümsedim ve yanağına bir öpücük dondurdum.

Biz maçın başlamasını beklerken diğer yanıma karşı takımın olduğu okuldan birileri gelmişti. Enerjisi yüksek olduğu her halinden belli olan tatlı bir kız ve saçlarında pembeler olan bir çocuk.

Kız yanıma yaklaşıp "Burası boş mu acaba?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.

"Gel Yusuf bak boşmuş burası."

İkisi de yanımıza oturduğunda kendi aralarında sohbet etmeye başlamışlardı.

Ben de Elif'e dönüp onların sohbetine dahil oldum.

"Sence kim gol atar?"

"Bence sizinkilerden biri atar, sonra da size bakarak gol sevinci yapar. Klişe bunlar, olması lazım."

"Burak kaleci salak." diyip ensesine bir tane geçirdi ve sonra bana bakıp devam etti "Yağmur sence?"

"Bilmem, kazansınlar da kimin attığı çok önemli değil."

"Tabii sevgilin takım kaptanı, her türlü onun üzerine kalacak." dedi Emir ve göz devirerek telefonuyla uğraşmaya döndü.

Biz de Elif'le ona son önerdiğim film hakkında konuşmaya başladık.

"Ben o filmin sonunu hiç öyle tahmin etmemiştim. Yok o öldü yok o dirildi, o numaraydı şu gerçekti falan çok karışıktı."

"Nolan bu zaten, adamın işi bu."

(Bahsi geçen film: The Prestige / Prestij)

Biz konuşurken takımlar sahada yerini almış ve yazı tura atışı yapılmıştı. Top bizimkilerdeydi.

Takım kaptanı olduğu için ortada Toprak duruyordu. Karşı takımın kaptanıyla tokalaşıp topu orta sahadaki Selim'e verdi ve kendi mevkisi olan forvete geçti.

Küçüklüğümden beri abim sağolsun futbol hep ilgimi çekmişti ama şu an sahada oynayanın Toprak olmasından dolayı daha bir ilgi çekici geliyordu.

Hakemin ilk düdüğü çalmasıyla Selim ilk vuruşu yapmış ve oyun başlamıştı.

İlk dakikalar sakin geçmişti. Ne onlar ne de bizim takım bir gol pozisyonu yakalayamamıştı. Top sadece ortada dönüyordu resmen.

Artık ilk yarının sonlarına gelmeye başladığımzda Toprak topu alıp kaleye doğru ilerlemeye başlamıştı. Tam şut atacağı sırada karşı takımın kaptanı birden kayarak topu almıştı. Tabii bu naif(!) müdaheleyle Toprak da yerde kalmıştı.

Karşı takımdan başka bir oyuncu gelip Toprak'ı kaldırmış ve onunla bir kaç kelime bir şey konuşmuştu. Ben neler olduğunu anlamdırmaya çalışırken yanımdaki ikilinin konuşmasına kulak misafiri olmuştum.

"Enişteme bak sen, sporu etiğiyle oyunuyor." diye övdü onu pembe saçlı çocuk.

"Yağız'ı bilmesem inanırım dediğine." dedi ve tekrat maça döndü kız.

Olay rakip ceza sahasında olduğu için penaltı kazanmıştık. Topun başına yine Toprak geçmişti. Bu kadar rahat oynadığına göre bacağında bir şey olmasa gerek, diye rahatlattım kendimi.

Toprak'ın vuruşuyla top tam doksana çakılmış ve gol olmuştu. Bizim okuldan yükselen tezahüratlar eşliğinde Toprak tribünlere dönmüş ve resmen gözlerimin içine bakarak sevincini yapmıştı.

Oyun akarken ilk yarı tek golle bitmişti. Oyuncular yedek klubelerinin olduğu yerlerde toplanmış dinleniyorlardı. Bir yandan da hocalar onlara taktik vererek oyunu geliştirmeye çalışıyorlardı.

Bir anda karşı takımın klübesinden bağırışmalar gelince o tarafa döndüm. Biz kısmen onlara daha yakın olduğumuz için rahat duyabiliyodum ne dediklerini.

"Sen niye gidip yardım ediyorsun lan rakibe!?"

"Sen niye ceza sahasında faul yapıyorsun!?"

Tartışma az önceki konuşmalardan Yağız olduğunu öğrendiğim çocuk ve Toprak'a faul yapan arasındaydı.

Neyse ki hocalar ve bir kaç kişi araya girip onları ayırmıştı da maç devam etmişti.

İkinci yarıda bizim takım iki tane net gol pozisyonu kaçırmıştı. Onun dışında da karşı takım üç kez şut atmış, ikisinde Burak sağolsun başarısız olmuşlardı.

Son dakikalarda hala beraberlik varken top bizimkilere geçmişti. Toprak ayağındaki topu ustaca sürerken son anda boşta olan Selim'e atmış ve o da topu ağlarla buluşturmuştu.

Gol ile beraber son düdük çaldığında bizim okuldan olan herkes sahaya atlamıştı. Tabii biz de bundan geri kalmamıştık.

Ben koşarak Toprak'ın boynuna atladığımda beklemediğinden olsa gerek dengesini şaşmıştı bir kaç saniye. Sonrasında toparlanıp ellerini belime sardı.

"Tebrik ederim!" dedim sevinçle.

"Teşekkürler."

Gözleri boynumdaki kolyede takılı kalırken dudaklarındaki tebessüm genişlemişti.

"Sabah söyleyememiştim, doğum günğn kutlu olsun balım." diyerek yanağıma bir öpücük kondurdu.

"Söylemiştin aslında, notunda yazıyordu."

"Olsun, yüz yüze de söyleyeyim."

Bir anlığına unuttuğum hocaların yanında olduğumuz gerçeğini hatırlamamla Toprak'tan ayrılmam bir olmuştu. Memnun olmayan ifadesiyle beni izliyordu.

"Hocalar var." diye açıklamamı yaptığımda anladığını belirterek kafasını sallamıştı.

Biz konuşurken maçta Toprak'a yardım eden Yağız yanında başka bir oyuncu ve tribünde yanımda oturanlarla beraber yanımıza gelmişti.

"Tebrikler."

"Sağol."

Ne olduğunu anlamamış şekilde bir Toprak'a bir de Yağız'a bakıyordum.

Toprak anlamadığımı fark etmiş olacak ki tanıştırma gereği duymuştu.

"Bu Yağız, ortaokuldan arkadaşım. Yağız, bu da Yağmur, sevgilim."

İkimizi de kısa süre süzdükten sonra elini uzatmıştı. Uzattığı eli sıkıp geri çekildim.

"Memnun oldum."

Diğerlerine dönerek "Siz?" diye sorduğumda onlar da kendini tanıtmıştı.

"Ben Yiğit," dedi Yağız'a neredeyse yapışacak olan çocuk.

Yağız da "Sevgilim." diye ekleme yapma gereği duymuştu.

"Ben de Kübra," diyerek öne atıldı yanımda oturan kız. Uzattığı elini sıkarken saçında pembeler olan çocuk lafa girmişti.

"Yusuf." diye kısaca tanıtmıştı kendini.

"Bir ara görüşelim isterseniz."

"Olur, numaran aynı mı hala?"

"Evet."

"Tamam o zaman, konuşuruz sonra."

Onlarla vedalaşıp bizimkilerin yanına geçmiştik. Toprak hala Yağız ve Yiğit'in eşcinsel olmasını anlamlandırmaya çalışıyordu.

"Hayır bu çocuk gayliğin şakasını bile yaptırmazdı, nasıl böyle oldu ki şimdi?"

"Bunlar gayet normal şeyler Toprak. Alışman lazım."

"Hayır, sadece Yağız fazlasıyla homofobik biriydi ve birden nasıl bu denli döndüğünü anlayamadım."

Boş ver manasında omuz silktim. Bizim sınıftakilerin yanına geldiğimizde Sude uçarak Toprak'ın yanına gelmişti.

"Ay çok güzel oynadın, çok tebrikler!" diye cırladığında iğrenen bakışlarımı yadırgamamıştım.

Tüm vücduma hakim olan tek bir duygu vardı o an, kıskançlık.

Toprak onu geçiştimeye çalıştıkça kız iyice sülük gibi yapışıyordu.

O an sevgilimi dışarıdan bir gözle süzdüm. Gerçekten çok yakışıklıydı. Terden anlına yapışmış kahverengi tutamları, güzel yeşilleri ve formadan iyice belli olan kaslarıyla çok çekici duruyordu.

Sude en sonunda ikimizin de öldürücü bakışlarına dayanamayıp gittiğinde terli olmasını umursamadan iyice yapıştım Toprak'a.

"Aferin sana, yüz verme kimseye."

Gülümsedi ve dudaklarını saçlarımın üzerine bastırdı.

"Bunu belki bin kere duyacaksın benden ama, iyi ki doğmuşsun, iyi ki de hayatımdasın Yağmur'um."

Sakin ol kalbim, daha atmak için çok vaktin olacak.

 

♡°♡°♡

Loading...
0%