Yeni Üyelik
20.
Bölüm
@justtbirisii

​*Medyadaki Yağmur

 

 

 

​​Yaşlı Amca - Kediler ve Şarkılar

 

Annem ve abim gittikten sonra kimse benim doğum günümü kutlamamıştı. Geçen seneki doğum günüm sapkın birinin yanında ondan kaçarak geçmişti. Ama bu sefer farklıyıdı.

Bu sefer, yanımda çok sevdiklerim vardı. Toprak vardı, Elif vardı. Onlar bana gerçekten iyi ki doğduğumu hissettirmişti. Onlar ölümü isteyen birinin yaşıyor olmasına iyi ki dedirtmişlerdi.

Maç bitip kazanıldıktan sonra sahada ufak bir kutlama yapılmış ve ardından hocalar bizi hiç vakit kaybetmeden okula götürmüşlerdi.

Geldiğimizde öğleden önceki son dersin ortalarındaydık. Ders zaten bedendi ve herkes kantine inmişti. Yanlız ben, Elif ve Emir sınıfta oturuyorduk. Onlar yenekhaneden yediği ve yemek servisi daha başlamadığı için burada bekliyorlardı.

"Ya bacım sen niye söylemedin doğum günün olduğunu?"

"Unuttuğumu söyledim ya Emir."

"İyi, hediyen borcum olsun."

"Gerek olmadığını kaç yüz defa söylemem lazım?"

"Yağmur Emir'i ikna edemeyeceğini öğrenmedin mi bunca sene?"

Oflayarak arkama yaslandım. Elif Emir konusunda haklıydı, ikna olması en zor insan oluyordu kendisi.

Sıkıntıyla elim boynumdaki kolyeye gittiğinde istemsizce gülümsedim. Sonradan aklıma gelen şey ise gülümsememi bir anlığına silmişti.

Ben Toprak'a sarı papatya sevdiğimi daha dün söylemiştim ve dün de tüm gün beraberdik. Bunu almış olması için daha önceden biliyor olması gerekiyordu.

Yaşadığım aydınlanmayla Elif'e dönüp imayla bakmaya başladım.

"Ne oldu?"

"Sen söyledin değil mi?" diye sordum elimi kolyeden çekmeden.

"Enişteciğime birazcık yardım etmiş olabilirim."

Cevabımı almanın verdiği mutlulukla sırıtarak geri arkama yaslandım.

"Ben hediyemi akşam getiririm sana, okula getirmek için fazla büyüktü."

"Hediyeye gerek yoktu, gerçekten."

"Kabul etmiyorum, hem geçen sene de yanında değildim."

"İyi."

"Ben de merak ettim ne aldığını, o kadar büyük ne almış olabilirsin ki?" diye imayla sordu Emir.

"Bu çocuk görmeyeli fazla fesat olmuş bak, korkuyorum ben."

"Ben fesat bir şey demedim Elif, sen öyle anladın."

"Sen değil, bakışların dedi zaten şekerim."

İkisinin klasik tartışmasından sıkılarak müzik dinlemek için telefonumu elime aldım. Çalma listesinden bir şarkı seçmeye çalışırken aklıma gelen şeyle WhatsApp'a girdim.

Siz: Yaşlı Amca - Kediler ve Şarkılar

Mesajı attıktan sonra kulaklığımı takıp aynı şarkıyı dinlemeye başladım.

Elif ve Emir kendimi onlardan soyutlamama artık alıştıkları için kendi atışlamalarına olduğu gibi devam ediyorlardı.

"...Ve sen derdin ki: Kediler ve şarkılar bize yeterli değil, sana sana sana ben gerek..."

Her zamanki gibi bakışlarım tavanı bulduğunda yüzümde aptal bir sırıtışla onu düşünüyordum. Şarkılarda birini bulabilmek ve onun da seni bulduğunu bilmek güzel şeydi.

"...Her şeyi sana benzetirdim ama hiç kimse benzemezdi sana..."

Zilin çalmasına az kaldığı için yanımdaki ikili yemekhaneye gittiklerini söyleyerek sınıftan çıkmıştı.

Sınıfta yanlız kaldığımda acıktığımı hatırlayıp çantamdan yemeğimi çıkartıp yemeye koyuldum. Camlar açık olduğundan kokacak diye endişe etmiyordum, zaten kokan şeyleri getirmemeye özen gösteriyordum.

Yemeğimi bitirip çantama kaldırdığımda can sıkıntısından telefonumu aldım. Ekranı açar açmaz gördüğüm bildirmle gülümsemeden edememiştim.

Toprak: Oğuz hoca salmadı yeni gördüm mesajını

Toprak: ​Adam bir konuşma yapıcam diye yarım saat tuttu resmen bizi

Mesajları okuduğumda sesli şekilde gülmeden edememiştim.

Toprak: ​Siz naptınız

Siz: bir şey yapmadık

Siz: tek başıma oturuyorum sınıfta

Toprak: Lanet kantin sırası bu kadar uzun olmasa gelecektim yanına

Toprak: Bu arada şerkıyı yeni dinledim de

Toprak: Şehinşah resmen bu şarkıya cevap vermiş

Siz: bence de

Toprak: ben çıkıyorum şimdi yemeğimi alıp gelirim yanına

Yazdığı mesajdan hemen sonra çevrim dışı olduğunda bir şey yazmadan sohbetten çıkıp uygulamalarda rastgele gezinmeye başladım.

Bir süre sonra bundan da sıkıldığımda telefonu bırakıp sıkıntıyla ofladım. Normalde yanlız kalmaya alışkındım ama Toprak geçtiğimiz bir haftada beni kendine o kadar alıştırmıştı ki geçmiş alışkanlıklarımı unutturmuştu.

Tam onu düşündüğüm esnada kapı açılmış ve sınıftan içeri girmişti. Zaten sürekli aklım onda ama bu ufak bir ayrıntı.

Gözlerimiz kesiştiğinde her zamanki ifadezliğimi bir kenara koyup gülümsedim.

Elinde tostu ve bir çikolatayla beraber yanıma oturduğunda çikolatayı önüme koydu.

"Senin için aldım." dedi gözlerimin içine bakıp gülümserken.

Çikolatayı alıp aynı şekilde gülümseyerek tşekkür ettim. Aldığı çikolata karamdı, en sevdiğim.

"Sen benim en sevdiğim çikolatçikolatayı nereden biliyorsun?" diye sordum ambalajını yırtmamaya dikkat ederek açarken. Amacım ambalajı alıp saklamaktı. Biraz psikopat olmaktan kimseye zarar gelmez sonuçta.

"Tahmin ettim, benim de en sevdiğim zaten."

Gülümsedim ve çikolatamı yemeye döndüm. Toprak da bir yandan tostunu yiyor bir yandan da Oğuz hocadan yakınıyordu.

"Adam bizi üzerimizi bile değiştiremeden aldı karşısına yarım saat konuştu. Yok iyi oynadınız ama daha iyi olabilirdi, çok iyiydiniz tebrik ederim, hep böyle devam edin falan diye zırvaladı resmen. Arada uyuyan birini bile gördüm hatta!"

Son dediğiyle sesli şekilde gülmeden edememiştim. Anında yüzünü buruşturup sahte trip moduna geçmişti.

"Senin bu güldüğün şeyler benim dramım!" diye sitem etti sahte bir alınganlıkla.

Böyle yapması sadece gülmemin şiddetini arttırıken bu sefer o da bana katılmıştı. Sonrasında uzanıp yanağımdan bir makas aldığında gülüşüm sadece tebessüme dönüşmüştü.

Yanağımdaki elini çekmeden "Çok güzelsin," diye mırıldandı. "hem de kelimelere sığdıramayacağım kadar."

Elini tutup içini öptüm. Oda elini geri çekip dudaklarını az önce öptüğüm yere bastırdı.

"Dajavu oluyorum resmen."

Aynısını daha önce de yapmıştı.

"Yağmur," diye seslendi fısıltıya benzeyen sesiyle.

"Evet?"

"Şu an çok öpesim var ama sınıftayız."

"Bence ufak bir öpücükten bir şey olmaz." dedim sırıtarak.

O da sırıtmama aynı şekilde karşılık verip üzerime doğru eğildi. Kendime çektiğim bacaklarımı aradan çekip işini kolaylaştırdım.

İyice dibime girip dudaklarını dudaklarıma bastırdığında bu anın durup sonsuza kadar şimdiyi yaşamak istedim. Her şeyiyle bana çok iyi hissettiriyordu. Üstelik, daha öncesinde karşı cinsten birine dokunmaya dahi çekinen ben konu o olduğunda hiç bir şekilde çekilmiyordum.

Çok geçmeden ondan ayrılmamla sınıf kapısının açılması bir olmuştu. Birbirimizden iyice uzaklaştığımızda sınıfa giren kişilere baktım. Elif ve Burak hararetli şekilde tartışarak içeri girmişlerdi.

"Ya hu işim var diyorum neyini anlamıyorsun?"

"Tamam, bir şey demedim." Burak pes ederek kendini sıraya yığılır gibi bıraktı.

"Ne oldu?" diye araya girmeden edememiştim.

"Çıkışta bir şeyler yapalım diye tutturdu, ben de işim var dememe rağmen sürekli üsteliyor beyefendi."

"Tamam güzelim, sen nasıl istiyorsan öyle olsun." Burak'ın biraz bıkkınlıkla çıkan yatıştırıcı sesi Elif'i yumuşatmıştı.

"Aferin, adam ol böyle." diyip omzuna hafifçe geçirdi.

Onları izlemeyi bırakıp Toprak'a baktığımda o zaten bana baktığı için bakışlarımız kesişmişti.

Kulağıma doğru eğilip "Tam zamanındaydı." diye fısıldadığında kıkırdamadan edemedim.

Konuyu dağıtmak için çamtamdan şiir defterimi çıkarttım ve son yazdıklarımı Toprak'a okutmaya başladım. Bunu yaparken kolunu omzuma atıp beni kendine çektiğinden başım göğsüne yaslıydı.

Son sayfayı da okuyup bitirdüğünde "En az kendin kadar güzel yazıyorsun." diyip saçlarımın arasına bir öpücük kondurmuştu.

"Teşekkür ederim."

Tam defteri elinden alıp kapatacakken sayfalarını karıştırmaya başladı. Attila İlhan'ın Aysel Git Başımdan şiirinin yazılı olduğu sayfaya geldiğinde durdu.

"Neden bunu yazdın ki?"

"Serap hoca şiir ezberleyin demişti ya, bunu deçtim."

"İyi de neden bu?"

"Çünkü o zamanlar tam olarak şiirde dediği gibi hissediyordum."

Anladığını belli ederek başını salladı. Sonra da defteri kapatıp sıranın üzerine koydu ve beni iyice kendine çekti.

Bir sıkıntısı var gibiydi ama ne olduğunu çözemiyordum.

"Canın neye sıkıldı?"

"Bir şeye değil."

"Toprak, kandırma beni."

"Yok bir şey dedim ya güzelim."

Anlatmak istemediğine kanaat getirerek geri önüme döndüm. Bir sıkıntısı vardı ve ona iyi gelememek beni üzüyordu.

 

***

 

Okul çıkışında her zamanki gibi direkt eve gelmiştim. Elif de işim bitince yazmamı ve hediyemi bana o zaman verebileceğini söylemişti ayrılırken.

Her ne kadar gerek olmadığını söylesem de merak ediyordum hediyenin ne olduğunu. Sonuçta okula getiremeyeceği büyüklükte bir şey ne olabilirdi ki?

Aklımda düşünceler kovalamaca oynarken istemeyerek de olsa kaçışım olmayan o yere girdim. Girer girmez Doğa karşıma dikilmişti.

"Doğum günün kutlu olsun abla!" diye neşeyle boynuma sarıldığında ilk başta şaşırsam da ben de ona sarılmayı ihmal etmemiştim.

"Teşekkür ederim ablacım."

"Bak, sana aldım bunu." diyerek elindeki küçük hediye paketini çıkarttı.

"Ablam niye aldın ki, sadece kutlasan bile bana yeterdi."

"Olsun, canım istedi almayı."

"İyi o zaman. Ben sonra açayım ama bunu, şimdi işim var."

"Tamam, kolay gelsin."

Parmak uçlarına kalkıp yanağımdan öptü ve neredeyse sekerek odasına girdi. Ben de her zamanki işlerimi halletmeye koyuldum.

İşler tamamen bittiğinde saat dokuzu geçiyordu. İlk önce Doğa'nın hediyesini açıp Elif'e sonra haber vermeye karar kıldım.

Masabın üzerine koyduğum ufak paketi aldım ve içindekine baktım. İçinde doğum günün kutlu olsun, dünyanın en iyi ablası yazan ufak bir not ve siyah ipli mavi ve yeşil taşları olan bir bileklik vardı. Bilekliği sağ koluma geçirip telefonumdan Elif'e mesaj attım ve sessiz olmaya çalışarak aşağı indim.

Apartmanın önünde Elif'in gelmesini beklerken bir yandan da müzik dinliyordum, her zamanki gibi. Çok geçmeden sokağın başından elinde kocaman bir poşetle geldiğini gördüm.

Bana el salladığını gördüğümde kulaklığımı çıkartıp ben de onun yanına adımlamaya başladım.

Elindeki poşete aldırmadan direkt kollarını bedenime sardı.

"İyi ki doğmuşsun."

Teşekkür etmek yerine sadece gülümseyerek karşılık verdim.

"Al." diyerek elindeki poşeti bana doğru uzattı.

Poşetin içindekini çıkarttığımda Adamlar'ın Dünya Günlükleri albümünün plağını görmemle gözlerimin kocaman açılması bir oldu.

"Sen ciddi olamazsın!"

"Gayet ciddiyim."

En sevdiğim grubun en sevdiğim albümünü elimde tutmak gerçek olmayan bir anda hissettiriyordu.

"Ben, çok teşekkür ederim."

"Bir şey değil."

Elimdekini poşete geri koyarak bu sefer ben onun boynuna sarıldım.

Beni bu kadar seven insanların olması gerçekçi gelmiyordu, o yüzden bu bir rüyaysa bile her saniyesini hissederek yaşamak ve sonrasında uyanmak istiyordum.

 

♡°♡°♡

Loading...
0%