Yeni Üyelik
21.
Bölüm
@justtbirisii

 

 

Belki Biraz- Haklıydın

 

*Medyadaki Elif aşkısım

«Elif'ten»

Bana geçen sene şu anki sevgilimi gösterseniz ve sen bununla sevgili olacaksın deseniz buna arka taraflarımla güleceğimden eminim. Ama hayat bu, şimdi Burak'ı seviyordum, onun da beni sevdiğini biliyordum. Her ne kadar bu ikisinin ihtimali de daha bir ay öncesine kadar çok uzak gelse de...

Ama sevgi her şey değildir, güven de gerekir. Biz de biraz da bu yüzden tartışmıştık. Ayrılmış mıydık? Hayır. Küs müydük? Yine hayır. Sadece ben ona kırgındım. Bana güveniyordu elbette ama bana güveniyorsa benim güvendiğime de güvenmesi gerekirdi. Ve Burak da sanırım tam olarak burada kaybetmişti.

Sorun edilecek tek şey de o değildi. Yağmur da vardı. Kardeşim olarak gördüğüm kız gözlerimin önünde bir sürü şey yaşıyordu ve benim elimden hiç bir şey gelmiyordu. En azından son zamanlarda Toprak onun yüzünü güldürebiliyordu da içim rahat ediyordu.

"Elif!" diyerek gözümün önünde elini sallayan Emir ile beraber düşünce aleminden ayrılmıştım.

Okul çıkışı daha öncesinde de sözleştiğimiz gibi onların eve, Emir'in kardeşine bakaması için yardıma gitmiştim. Annesi Sevda teyze hemşireydi ve nöbete kaldığı günler mecburen üç yaşındaki kardeşi Eslem ona kalıyordu. Normalde Esin abla yani ablası ona yardım ederken bu gün işi çıktığı için Emir çözümü bana danışmakta bulmuştu.

"Bu velet niye hiç bir bok yemiyor?"

Kaşları çatılı ve gözleri Eslem'e dikili şekilde gereksiz ciddiyetiyle kurduğu cümle kahakaha atmama sebep olmuştu.

"Sence? Benim abim bana bu şekilde yedirse ben de yemem." diyerek elinde tuttuğu çorba kasesini aldım ve oturduğu sandalyede mızmızlanan Eslem'e yöneldim.

"Tabii, sen de yedirebileceksin ya."

Hiç bir şey demeden sadece göz devirdim ve yere çökerek tatlı sözler eşliğinde Eslem'e çorbasını içirmeye başladım.

"Yok abi, bu velet bozuk. Yoksa ben kesin içirmiştim çorbayı!"

"Kendi beceriksizliğini ufacık çocuğa yüklemesen mi?"

Bu sefer göz deviren taraf o olduğunda ben de zaten az olan çorbanın son kaşığını Eslem'in ağzıyla buluşturdum.

"Peçete versene, ağzını silelim."

Emir memnuniyetsiz ifadesiyle masanın öbür ucundaki peçeteliğe uzandı ve bir tane peçete uzattı. Uzattığı peçeteyi alıp dikkatlice Eslem'in ağzını sildim ve sandalyenin üzerinde mızmızlanan küçük bedeni yere, oyuncaklarının arasına bıraktım.

"Şaka maka sen gelmeseydin ben bu veletle nasıl başa çıkardım bilmiyorum, çok sağol valla."

"Kaç yıllık arkadaşız, seni mi kıracağım."

"Tabii, kırılacak insan mıyım zaten?" diye alayla konuştuğunda kahkayı patlatmıştım.

"O değil de, ben Yağmur'u da çağırmıştım. O niye gelmedi?"

Kurduğu cümleyle yüzüm düşmüş ve kafamı terk eden düşünce zinciri tekrardan oraya hucüm etmişti.

Yağmur'un evde neler yaşadığını biliyordum, o yüzden okuldan sonra aklımın bir köşesi hep onda oluyordu. Son zamanlarda çok bir şey yaşamadığını söylese de içim rahat etmiyordu.

"Boş ver. Anlatmak istese o anlatır sana."

"Bir şey mi var?"

"Var, ama anlatamam."

"Peki."

Pek ikna olmuşa benzemiyor olsa da şimdilik olayları kurcalamayacağını anlamıştım.

Ortamda oluşan garip sessizliği bozan çalan kapı zilinin sesi olmuştu. Emir kapıyı açmak için en ufak hareket belirtisi göstermediğinden ben kalkıp kapıyı açmıştım.

Kapıyı açınca karşımda gördüğüm kişiyle anlık bir şok yaşamıştım. Burak gelmişti.

Öğle arasında çıkışta buraya geleceğimi söylediğim için ufak bir tartışma yaşamıştık. Kendisi de beni bir yere götürmek istemişti ama Emir'e cumartesiden sözüm olduğundan onu reddetmek zorunda kalmıştım.

"İki dakikan var mı?"

Sesi zorlanarak çıkıyormuş gibiydi.

"Var. Bir şey mi oldu?"

Evden çıkıp kapıyı kapadım. Apartmanın içinde konuşmak istemediğimden dışarı çıkıp kaldırımın kenarına oturmuştum. O da bana ayak uydurup yanıma oturdu.

"Özür dilerim, gereksiz çıkıştım sana öğlen arası."

"Önemli değil."

"Önemsediğini ama öyle değilmiş gibi davrandığını biliyorum. Sürekli böyle yapıyorsun."

Beni bu kadar iyi tanıması hiç normal değildi.

"Çıkışta Emirhan bir şeyler yazdı, ondan beridir sana kendimi nasıl affettiririm diye düşünüyorum."

Konuşmanın başından beri yerde tuttuğum bakışlarımı yüzüne çıkarttım. Onun bakışları zaten bende olduğu için gözlerimiz kesişmişti. Bakışlarında hüzün vardı.

"Emir mi?"

"Evet, söylemedi mi sana?"

Hayır anlamında başımı iki yana salladım.

"Söyleseydi sana sormazdım."

"Ben vereceğimi verip gideyim artık." diyip oturduğu yerden kalktı ve montunun cebinden ufak bir kutu çıkartıp bana uzattı.

Uzattığı kutuyu aldım ve ben de ayağa kalktım. Kutuyu sonra açmak üzere cebime koyup boynuna sarıldım. Sarılmama karşılık vermesi çok uzun sürmemişti.

"Özür dilerim, gerçekten."

Bir müddet öyle durduktan sonra istemeye istemeye ayrılmış ve geldiğimiz yerlere dönmüştük.

Yukarı çıkıp eve girdiğimde Emir meraklı gözlerle beni bekliyordu.

"Niye söylemedin?"

"Neyi?"

"Burak'la konuştuğunu."

"Ne güzel aranızı yaptım işte, sen gelmiş hesap soruyorsun."

"Ne konuştunuz da Burak gelip benden özür diledi?"

"Aysu'yu anlattım."

Aysu Emir'in çocukluk aşkıyıydı. Uzun süre platonik takıldıktan sonra lisenin başında ona açılmış ve olumlu dönüt almıştı. Ama sadece bir kaç ay sürmüştü mutluluğu, çünkü herkesten bir şeylerini alan o büyük felaket Emir'den de Aysu'yu almış ve enkaz olarak geride onu bırakmıştı. Her ne kadar neşeli biriymiş gibi görünse de derinlerinde çok büyük bir acı yaşıyordu.

Az önce kalktığımız yemek masasına geri oturup cebimdeki kutuyu çıkarttım. Avucumun içi büyüklüğünde siyak bir kutuydu. Açtığımda içinde bir not ve bir bileklik buldum. Dokuzuncu sınıftayken kaybettiğim bilekliğimi...

Neler olduğunu anlamlandırmaya çalışarak notu açtım.

 

senden bir şeyim olsun diye almıştım o zamanlar, artık sen yanımdasın sonuçta, ben de sahibine geri verme vakti geldi diye düşündüm :)

Notu okumamla yüzümde aptal bir sırıtış belirmesi bir olmuştu.

"Neymiş?"

"Dokuzuncu sınıftayken kaybettiğim bilekliğimi Burak almış, o."

"Vay be, ta o zamandan beri mi senden hoşlanıyormuş?"

"Bilmem, galiba."

Elimdeki bilekliği bileğime geçirdim. En sevdiğim bilekliğimdi, kaybettiğim için çok üzülmüştüm. Öyle olmasının sebebiyse bunu bana Yağmur'un almış olmasıydı.

 

***

 

Ertesi gün okul çıkışı Burak beni alıp dün götürmek istediği yere götürmüştü. Tüm gün dün bana verdiği bilekliği sorsam da çıkışta gideceğimiz yerde açıklayacağını söyleyip geçiştirmişti sürekli.

Bir anda durduğumuzda geleceğimiz yere vardığımızı anlamıştım. Ufak bir pastaneydi burası. Burak'ın annesinin pastane işlettiğini bildiğimden buranın onların olduğunu tahmin etmek zor olmamıştı.

İçerisi bir kafe gibi dizayn edilmiş bir köşe ve klasik pastane gibi döşenmiş başka bir köşeden oluşuyordu.

Masaların olduğu tarafa geçip en köşeye oturmuştuk.

"Annenin mi burası?"

"Evet, hatta kendisi de geliyor şu an." diyerek gözleriyle arkamı işaret etti.

Arkamı döndüğümde daha öncesinde de gördüğüm Pınar ablayla kesişmiştim. Kendisine teyze denmesine şiddetle karşı çıktığı için herkese abla dedirttiriyordu. Zaten dışarıda görsem asla benimle yaşıt bir çocuğu olduğunu tahmin edemezdim. Otuzlarında ancak gösteriyordu.

"Nasılsınız canım?"

Samimiyet akan sesi ve kocaman gülümsemesiyle oturduğumuz masaya gelip ellerini masaya dayamıştı.

"İyiyiz Pınar abla, sen nasılsın?"

"Yuvarlanıp gidiyoruz işte. Benim yaramaz seni üzmüyor değil mi?"

"Yok, üzerse ben de onu üzerim zaten."

Burak yanında dedikodusunu yapmamızdan hoşnut olmadığını belli ederek ikimize de ölümcül bakışlar atıyordu.

"Anne!"

"Tamam be, iki laf etmeye gelmiyorsun sen de."

"Anneciğim, ben de buradayım ya hani?"

"Neyse ne, siz ne istiyorsunuz, ne getireyim size?"

Tam ağzımı açıp ne istediğimi söyleyecekken Burak lafa atlamıştı.

"İki alman pastası."

"Hemen gönderiyorum."

Pınar abla gideceği sırada Burak da ayağa kalkıp kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Ben merakla ikisine bakarken Pınar abla kasada duran kızın yanına, Burak da geri benim yanıma gelmişti.

"Ee, anlatacak mısın artık?"

"Bekle biraz."

"Niye?"

"Bu yüzden." dedi eliyle yukarıyı işaret etti.

Tam o sırada mekanda çalan şarkı değişmişti. Burak'ın memnun sırıtışından şarkıyı onun açtırdığını anlamak zor olmamıştı.

"Bir kuş geçmiş üstümüzden, haberim yok

Sana bakarken dalmışım

Gizemin aslı maziden, haberi yok..."

"Haklıydın."

"Ne?"

"Şarkının ismi, Haklıydın - Belki Biraz."

"Güzelmiş."

Biraz ikimiz de sustuk. Ben şarkıyı dinliyordum ama o daha çok kafasında bir şeyleri oturtmaya çalışıyor gibiydi.

"Elif, eminim ki merak ediyorsun o bilekliğin bende ne işi var, ben niye onu alıp sakladım diye."

"Çözdüm aslında biraz ama açıklasan daha iyi olur."

O sırada kasada bekleyen kız yanımıza gelip masaya iki alman pastasını bırakmış ve gitmişti.

"Ben aslında bizim sınıfa ilk geldiğinden beri hoşlanıyordum senden, gerçi zaten anlamışsındır orasını. Sen o zamanlar benim önümde oturuyordun Azra'yla, bir gün yere düşmüştü o bileklik ben de almıştım. Sana vermeyi düşündüm ama sonra bende hatıran kalsın istedim. Bu sene senin yanına oturunca da hislerimin sadece hoşlantı olmadığını fark ettim."

Bir ana duraksadı ve ellerini masanın üzerindeki elime götürdü. Elime sıkıca tutup gözlerimin içine bakarak söylediği cümle beni az daha kalpten götürecekti.

"Ben sana aşık olmuşum."

 

♡°♡°♡

Loading...
0%