Yeni Üyelik
23.
Bölüm
@justtbirisii

*Medyadaki İlkin

 

Hidra - Jurnal

◇Toprak'tan◇

Yağmur'u hasteneye götürüp geri hafta sonu kalmak için geldiğim eve dönmüştüm. Ama sadece bedenen buradaydım, aklım tamamiyle onda kalmıştı. Neler yaşadığını birebir bilmesem de ona dünyada cehennemi yaşattıklarını biliyordum. Bilmek de canımı yakıyordu.

Benim dokunmaya kıyamadığım sevdiğim göz göre göre şiddet görüyordu ama benim elimden hiç bir şey gelmiyordu. Tek yapabileceğim onların açtıkları yaraları sarmaya çabalamaktı, bunu da olabildiğince yapmaya çalışıyordum.

Soğuk havayı derin bir nefesle ciğerlerime çektim. Akşam yemeğinden sonra herkes odalarına çekildiğinden rahattım. Kafamdaki düşüncelerin biraz dağılması için dışarı çıkmıştım ama hiç bir işe yaramamasının yanında bir de zihnime daha fazla düşünce hucüm etmişti. Cebimdeki telefonumu çıkartıp rastgele bir şarkı açtım. Hidra - Gibi.

Şarkının melodisi kulaklarımı doldurup beni kendi dünyasına götürürken bir yandan da ezbere bildiğim sözleri mırıldanıyordum.

"...Ve bir kadın meleklerden alınmış bir izin gibi
Benliğimin belirtisi sanki parmak izim gibi..."

Yağmur'um gibi...

Şarkı bitip de bir başkasına geçerken aradaki bir iki saniyelik boşlukta bir iç çekme sesi duymuştum. Kulaklığımı çıkartıp duyduğum sesten emin olmak için gecenin sessizliğine kulak kesildim. Aynı ses bir kez daha duyulmuştu. Küçük bir kız çocuğunun ağlaması gibiydi. Sesin sahibini görmek için etrafıma bakındığımda az ilerde çimlere oturmuş İlkin'i gördüm.

Neden ağladığını merak ederek yanına adımladım. Yanındaki boşluğa oturup onun gibi dizlerimi kendime çektiğimde yanındaki hareketliliği fark edip ağlamaktan kızarmış elalarını bana çevirdi.

"Neden geldin?"

"Ağladığını duydum, merak ettim."

"Etme." sesi Yağmur'dan alıştığım gibi soğuk ve sertti.

Bakışları tekrar önüne döndü. İleride bir noktaya odaklanmış bir şey düşünüyordu. Ağlayacaktı ama sanki ağlamamak için kendini sıkıyordu.

"Benden çekinmene gerek yok."

"Çekinmiyorum, sadece..." cümlesini tamamlayamamıştı. Sertçe yutkunup başını nefes almak istercesine yukarı kaldırdı.

"Bir derdin varsa anlatabilirsin, dinlerim."

"Abilik yapmana gerek yok."

"Abilik yapmaya çalışmıyorum, sadece merak ettim."

"Başkası olsa yapacak mıydın aynısını?"

"Tanıdığım ve buna değecek biriyse, evet."

"Anlatsam anlar mısın peki?"

Konuşurken benden kaçırdığı elaları son cümlede gözlerimin içine bakmıştı. Anlaşılmak istiyordu, anlaşılacağını bilmek istiyordu.

"Denerim." diyip güven vermek istercesine hafifçe tebessüm ettim. O da aynı şekilde gülümsemişti.

"Annem." diye anlatmaya başladı. Anlatması zor olduğu belli oluyordu. "Annem beni istemiyor. Neden bir anne kendi çocuğuna yüz çevirir ki?"

Sorusunun cevabını arar gibi gökyüzüne bakınıyordu. Ama bu sorunun cevabı ne bende ne de çare ararcasına bakındığı gökteydi. Sorunun cevabı yalnız sorunun kendisi olan o kadında olabilirdi.

"Şimdi neden birden böyle şeyler dediğimi de merak edeceksin. Annemle arada bir görüşürüz, her seferinde de bana bakarken gözlerindeki duygusuzluğa şahit olurum. Bu gün de onun yanındaydım." Sözleri hıçkırığıyla kesildi. Ağlamak için anlatmaya ara verdi bir süre.

"Bu gün sordum, neden istemedin beni diye. Ne dedi biliyor musun? Ben seni hiç istememiştim, baban zorladı kürtajdan vaz geçmem için, dedi bana."

İstenmemek. Hayatımın çoğu döneminde hissetmiştim ben bunu. Daha küçük bir çocukken annem dışında kimse istememişti beni. Annemi de ben varım diye istememişlerdi.

Sürekli şahit olduğum duyguyu bu sefer de İlkin yaşıyordu. Onun üzülmesi beni de üzmüştü. Her ne kadar kardeşim olduğunu yeni öğrenmiş olsam da onu kendi içimde benimsemiştim.

"Anlarım demiştin, niye susuyorsun? Bir şeyler söylesene."

"Benim sana boş teselli sözleri söylemem bir işe yaramayacak. Birinin seni istememesinin nasıl hissettirdiğini bilirim. Bildiğim için boş sözlerin fayda etmeyeceğini de biliyorum."

"Neden anlatmamı istedin o zaman?" Sesi tekrar sert tonuna dönmüştü.

"Anlatmak rahatlatır çünkü. Zehrini akıtmak gibi düşün."

"İşe yaramadı o zaman."

"Zaman gerek."

"Ne kadar?"

"Bilmem, senin ne kadar kafana taktığınla alakalı. Eğer her saniye bunu düşünüp kendini yıpratırsan hiç geçmez, ama kafanı dağıtmaya çalışırsan daha çabuk alışırsın."

"Geçmeyecek yani?"

Meraklı bir çocuk gibi her şeyi irdeliyordu.

"Hayır, annen gelip sana kucak açmadığı sürece geçmez. Yarayı sadece açan kapatabilir, ama belki yaralarını saracak birilerini bulabilirsin."

"Sen buldun mu?"

"Buldum sanırım."

"Gece gece babamın koleksiyonundan aşırıp yanına gittiğin de odur o zaman."

Başarılı konu değiştirme girişimi beni şaşırtmıştı. Gizlice yapmaya çalışmıştım oysaki...

"Gördün mü?"

"Babama ispiyonlamam, merak etme." dedi gülerek.

Az önceki karamsar hava biraz olsun dağılmıştı. İlkin'in ağlaması durulmuştu. Sadece durgunca bir noktaya odaklanmış bir şeyler mırıldanıyordu. Ne dediğini anlamasam da bir şarkı olduğunu anlamıştım.

"Teşekkür ederim. İşe yaramadı desem de iyi geldi."

"Bir şey değil."

Aramızdaki sessizlik uzun bir süre devam etti. Ben yine Yağmur'u düşünüyordum. Elimden hiç bir şey gelmiyordu onun için. Onun neler yaşadığını bilerek sessiz kalmak zorunda olmak zoruma gidiyordu.

"Senin ne derdin var?"

"Ne?"

"Bana diyorsun ama senin de bir derdin var. Ben de iyi dinleyiciyimdir."

"Benim bir derdim yok, başkasını düşünüyorum."

"O kız mı?"

"Nereden anladın?"

"Az önce dedin ya, yaralarımı saracak birini buldum sanırım diye, gözlerinin içi parlıyordu ondan bahsederken."

"O kadar mı ele veriyorum kendimi?" dedim gülerek.

Güldüğümü görünce o da kıkırdamıştı. Neşesini yerine getirebilmek beni de mutlu etmişti.

"Evet."

"Senin var mı yaralarını sarmasını istediğin biri?"

"Hayır. Olabilecek en iyi adamı tanıdım ve sanırım onun gibisini bulmadan kimseye bir şey hissedemem."

"Baban mı?"

"Babam sevdiği kadını bırakıp gidecek kadar korkak. Mert abimden bahsediyorum."

"Bir gün tanışmak isterim, olabilecek en iyi adammış sonuçta." diye alayla konuştum. Benim alaylı tavrıma rağmen onun yüzü fazlasıyla ciddiydi.

"Öldü."

Mahcubiyetle başımı öne eğdim. "Başın sağ olsun."

"Sağ ol."

Ortamdan kaybolan sessizlik tekrar gün yüzüne çıkmıştı. İkimiz de konuşmadan sadece gökyüzüne bakıyorduk.

Aklıma gelen şarkı sözleriyle gülümsedim. Telefonumu çıkartıp şarkıyı açtım.

"...Gökyüzü bi kadın saçları kumral..."

Gökyüzü, Yağmur.

"Güzel şarkıymış." dedi ve gözlerime bakarak devam etti "Konuyu değiştirdiğini de fark ettim."

"Anlatılacak şeyler olsaydı anlatırdım."

"Nasıl şeyler ki?"

"Sevdiğinin birinin canının yanması ama senin hiç bir şey yapamaman gibi şeyler."

"Yaralarını da mı saramıyorsun?"

"Bilmiyorum. Benim yanımdayken mutlu olduğunu biliyorum ama derinlerindeki yaralarını bilemem."

"Onu mutlu edebiliyorsan zaten bir şey yapıyorsundur."

"Umarım."

Şarkı bitip tekrar başladığında tamamen şarkıya kulak kesildim ve tek tük gözüken yıldızları izledim.

"...kendini bulup da kaybetmek gibi bu..."

Kendimi onda bulup onda kaybolmak gibi

"Sanırım sen de onun gibisin."

Sessizlik İlkin'in mırıldanmasıyla bozulduğunda bakışlarımı ona çevirdim.

"Kim?"

"Mert abim. Seni çok tanımıyorum ama şu yarım saatte bile iyi geldin bana. Bana onu hatırlatıyorsun."

Bir anda kollarını boynuma doladı. Şaşırdığım için duraksasam da ben de ona sarılmıştım.

"Teşşekür ederim, abi."

Abi.

Tek bir kelime ruhumun en derinlerine işlemişti. Abi olmak, bir kardeşimin olması hep istediğim bir şeydi. Şimdiyse olmuştu.

O gün biz İlkin'le tam manasıyla kardeş olmuştuk.

 

***

 

Sabah kalktığımda işlerimi hallettikten sonra direkt Yağmur'u aramıştım. Kalktığından emin olduğum için uyandırmak gibi bir çekincem yoktu.

"Alo?"

"Günaydın." diyen neşeli sesini duyduğumda günüm tam manasıyla aymıştı.

"Günaydın güzelim. Nasıl oldun?"

"İyiyim biraz daha, çok acımıyor. Sen ne yaptın?"

"Bir şey yapmadım. Dün akşam İlkin'le sohbet ettik biraz. Ne fark ettim biliyor musun, bir kardeşinin olması çok güzelmiş."

Ahizeden günümü güzelleştirecek olan gülüşünü duydum.

"Ne oldu da birden kardeş olduğunuzu fark ettiniz?"

"Boş ver." Onun için kendimi yiyip bitirdiğimi bilmemesi daha iyi olurdu. Eğer bilirse hiç bir şeyi anlatmazdı çünkü.

"Benim kapatmam lazım, görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonu kapatıp yatağın yanındaki komodine koydum. İki dakika bile sürmeyen konuşmamız bile yüzümdeki aptal sırıtışa sebep olabiliyordu.

Kaldığım misafir odasının kapısı tıkladığında yataktan kalkıp kapıyı açtım. Açtığım gibi karşımda İlkin'i bulmuştum.

"Kahvaltı hazır, babam seni çağırmamı istedi."

"Tamam, geliyorum." diyerek az önce komodine koyduğum telefonumu alıp İlkin'in arkasından aşağı indim.

Mutfakta kurulan sofrada Zafer Bey oturmuş bizi bekliyordu.

"Günaydın, geçin oturun hadi." dedi ve boş olan sandalyeleri gösterdi.

"Günaydın." diye karşılık vererek İlkin'in yanındaki sandalyeye kuruldum.

Kahvaltının ilk dakikaları sessiz geçmişti. Ta ki Zafer Bey bana annemi sormaya kalkışana kadar.

"Hazar," diye cümleye başladığında sözünü kesip düzeltme ihtiyacı duymuştum.

"Toprak."

"Toprak, annen neden o mektubu yolladı bana?"

"Bilmiyorum, açıkçası bilmek de istemiyorum." diye tersledim.

Zaten tok tutacak kadar yediğim için "Size afiyet olsun." diyerek kalktım. Arkamdan geri oturmamı söyleseler de aldırmadım. İlk önce kaldığım odadan kulaklığımı aldım, sonra da bahçeye çıkıp dün İlkin'le oturduğumuz yere gittim. Telefonumu çıkartıp rastgele bir şarkı açtım. Şarkıya dahi dikkat etmeden düşünce alemine dalmıştım.

Annemin bu adamı nasıl affedebildiğini aklım almıyordu. Onu terk edip gitmiş birine yıllardır sevgi beslemesi çok uçuk geliyordu.

Ben babamın olmayışını tüm hayatım boyunca yaşamıştım. Küçükken hep içerlemiştim bu duruma, ama son bir iki senedir alışmıştım. Tam alışmışken de hayatım boyunca görmediğim babamın ortaya çıkması en son beklediğim şeydi.

Birden omzumda hissettiğim elle irkilerek arkama döndüm.

"Şimdi de senin anlatman gereken yerdeyiz."

"Anlatılacak bir şey yok, babanın nerdeyse on yedi yıldır ortalarda olmayıp birden babalık yapmasına sinirim bozuluyor."

"O zaman neden geliyorsun buraya, neden görüşmek istediğinde kabul ettin ya da?"

"Annem için. Bunca yıl yanımda sadece o vardı ve üzülmesini istediğim son kişi o."

"Ve babamın da onu üzeceğini düşünüyorsun."

"Düşünmüyorum, biliyorum. Bir kez yapan bir daha yapar."

"Babamı savunmayacağım, ne olursa olsun korkaklık yapmamalıydı."

"Annem babanla berışmayı düşünüyor, İlkin."

"Biliyorum, babam da olumlu bakıyor hatta. Eğer sen birden kalkmasaydın sana bunu söyleyecekti."

Korktuğum başıma gelecekti. En başından beri annemin istediği şeyin bu olduğunu biliyordum. Yine de, annemin üzülmesini istemiyordum ve o adam annemi üzerdi.

"Korkuyorsun, biliyorum ama belki de en iyisi budur."

Cevap vermedim. Kendimi teselli etmemin tek yolu iyi ihtimalleri düşünmekti, o da buna yardım ediyordu.

Belki de en iyisi budur, diye geçirdim içimden. En iyisi bu değilse, en kötüsü olacaktı.

Bu durumun bir arası yoktu. Ya bulutların üstünde bir rüya olacaktı, ya da dibe düşüp cehennemi yaşatacaktı bize.

 

♡°♡°♡

Loading...
0%