Yeni Üyelik
27.
Bölüm
@justtbirisii

Okaber ft. Qara Dərviş - Qocalmısan

-şarkı bir fahişeye aşık olmuş adamın ağzından yazılmış, bu bölümdeki çifte en uygun şarkı bu olabilirdi.-

 

Eylül 2007

*İlahi bakış açısıyla*

 

Esra her zaman gecelerini de geçirdiği bu cehennem yuvasından kovularak çıkmıştı bu sefer. Karnında bir can taşıdığı için aşağılanmış, yaka paça kovulmuştu.

On yedisinde ailesini kaybettiği gibi satıldığı bu çirkin yerden aşık olduğu adam sayesinde kurtulmuştu. Her gün belki yüzlerce erkekle beraber olmasına rağmen karnındaki çocuğun babasının o olduğunu biliyordu.

Çünkü Zafer bunu bilerek yapmıştı. Onu oradan kurtarmanın tek yolunun bu olduğunu bilerek yapmıştı.

Daha önce denemişti onu o cehennemden çekip kurtarmayı, ama başarısız olmuştu. Ne kadar para teklif ederse etsin sevdiği kadını kurtaramamıştı.

Esra soğuk esen ayaza rağmen yürüyerek Zafer'i bulabileceği tek yere gidiyordu. Onun verdiği adrese doğru gidiyordu. Doğru düzgün parası olmadığı için taksiye binememişti. Zaten adres de uzak bir yerde değildi.

Geldiği yer bir konağa benziyordu. Büyük bir bahçesi vardı, etrafı yüksek duvarla kaplanmıştı. Demir kapının önünde öylece durmuş bu yere bakıyordu. Hayal edemeyeceği kadar görkemliydi.

Ufuktan bu tarafa doğru gelen bir arabayı görmüştü. Yolun ortasında durduğunu fark edince kenara doğru çekilmiş, bu evin yüksek duvarlarına sinmişti.

Araba içeri girmek yerine önünde durdu. Arka kapısı açılınca içeriden inen adam onun hasret kaldığı adamdan başkası değildi. Zafer'di gelen.

Arabanın şoförüne bir şeyler söyleyip kapıyı kapattı ve ona doğru ilerledi. Ne kadar da çok özlemişti onu, bir bilseydi.

Esra hasretle karşısındaki adamın yüzüne bakıyordu. Henüz görüşeli bir hafta bile olmamıştı ama deli gibi özlemişti onu.

"Çıktın mı oradan?"

Esra Zafer'in sorusuna sadece kafasını hevesle sallayarak cevap verdi. Oradan kurtulmuş olmak onu hiç olmadığı kadar sevindirmişti.

Zafer aralarındaki bir adımlık mesafeyi de kapatarak genç kızın yüzünü avuçladı ve yüzünün çeşitli yerlerini öpmeye başladı. Ona doyamıyordu. Bir senedir nerdeyse her gün gidiyordu onun yanına ama ona karşı doyumu olmuyordu.

Tüm yüzünde öpülmedik yer kalmadıktan sonra büyük bir açlıkla kızın dudaklarına kapanmıştı. Daha önce belki binlerce kişinin öptüğü bu dudakların artık yalnızca kendisine özel olmasını sevmişti. Artık sadece o öpebilecekti çok sevdiği kadını.

Birbirlerinden ayrıldıklarında ancak nerede olduklarının farkına varabilmişlerdi. Zafer daha kolay ayılmış ve kızı kolundan tutup sertçe bir yere doğru sürüklemeye başlamıştı.

"Zafer, dur! N'oluyor?"

Esra'nın bağırarak söylediği cümleler sanki adamın kulağına ulaşmıyor gibiydi. Zafer hızla bir yere doğru sürüklüyordu ikisini.

Yaklaşık on dakikalık bir sürüklenmenin ardından Zafer sonunda durmuş ve arkasından sürüklediği kıza bakmayı akıl edebilmişti. Kız nefes nefese kalmış şekilde sinirle ona bakıyordu.

Ah şu hallerinin ne kadar güzel olduğunu bilseydi, diye geçirdi içinden Zafer.

"Neler olduğunu açıklamak ister misin?"

Zafer ilk defa sinirli çıktığını duyduğu bu sesle kendine gelmişti. Şu an aşka gelmek için en yanlış zamandı.

"O evde tek ben yaşamıyorum, Esra. Ablamlar seni görseydi emin ol sonumuz hiç iyi olmazdı."

Esra bir anda aydınlanmıştı. Zafer kendisini seviyordu belki, evet ama bu sevgi için verdiği umutların hepsi boşaydı. Çünkü Zafer, korkak bir adamdı. Ailesini karşısına alamazdı onun için.

Zafer de biliyordu bunu. Ablaları ve abileri onu başka bir kadınla evlendirmek istiyordu. Her ne kadar şu anlık karşı çıksa da ne olacağını bilemezdi. O ailesini karşısına alamazdı, o aşkı için en ufak fedakarlığı dahi yapamazdı.

Yine de Esra için bir şeyler yapacaktı. Onu ortada bırakamazdı, abisine de teslim edemezdi. Ona kalacak bir yer ve her ay belirli miktarda vereceği parayı ayarlayacaktı. Ama önce, karnındaki bebeğin sağlığından emin olmalıydı.

Issız bir yolda olmadıkları için tek tük de olsa taksi geçiyordu. Boş olanlardan birini çevirip hastaneye gitmek için bindiler.

Kadın doğuma bir randevu alıp sıralarını beklemeye başladılar. Doktor onların ismini seslendiğinde ikisi de çok heyecanlıydı.

Bebeklerini ilk defa kontrole getiriyorlardı. Daha önce Esra'nın hamile olduğundan emin olmak için gelmişlerdi sadece. Şimdiyse onu göreceklerdi.

Doktor sedyeye yatmasını ve karnını açmasını söylediğinde hemen dediğini yapmıştı.

"Bebeğiniz oldukça sağlıklı görünüyor." diye söze başladığında ikisininde yüzlerindeki gülümseme büyümüştü. "Hatta cinsiyetini de söyleyebilirim."

Esra'nın gözleri kocaman açılırken Zafer de ondan farklı değildi. Bunu kesinlikle beklemiyorlardı.

"Bir tahmininiz var mı?"

"Hayır." demişti ikisi aynı anda.

"O zaman söylüyorum."

Birbirlerine kenetli olan elleri bir bütün olmuş gibi sıkıydı. Çok heyecanlanmışlardı ve bunu çıkartmak istermişcesine sıkıyorlardı ellerini.

"Bir oğlunuz olacak."

***

Bebeklerinin cinsiyetlerini öğrenmelerinin üzerinden üç hafta geçmişti. Bu üç hafta boyunca Esra Zafer'in ayarladığı ufak bir apartman dairesinde kalmıştı. Zafer her gün, bazen de gün aşırı uğruyordu yanına.

Bebekleri için bir isim düşünmeye başlamışlardı bile. Zaten beş aylık olmak üzereydi, yani erken de sayılmazdı.

Esra sabah kalktığından beri beklediği zil sesini duymasıyla oturduğu koltuktan hızlıca kalktı ve kapıyı açtı. Karşısında beklediği gibi Zafer vardı. Daha önce ona karşı umutlarını soldursa da içinde ufak bir parça hala ona, kurtuluşunun onunla olacağına inanıyordu.

İçeri geçip oturdular ama Zafer bu gün her zamankinden çok daha farklıydı. Düşünceli bir hali vardı, Esra da fark etmişti bunu.

Zafer ise sevdiği kadından nasıl ayrılacağını düşünüyordu. Şu an bir ayrılık konuşması yapmalıydı, abisinin işleri için başka biriyle evlenecekti.

"Bir şey mi oldu? Durgun gibisin."

"Yok bir şey." diyerek geçiştirmeye çalıştı ama Esra bal gibi de biliyordu bir şey olduğunu.

"İsim düşünüyorduk ya, benim aklıma bir şey geldi." diye konuyu değiştirdi Zafer.

"Ne geldi?"

"Hazar."

Esra ismi duyduktan sonra biraz düşündü. Güzel isimdi, oğluna bu isimle seslendiğini hayal etti sonra. Çok güzeldi...

"Güzelmiş." dedi hayallere daldığı için mırıldanır gibi çıkan sesiyle.

O gün tamamen hayallerinden konuşmuşlardı, asla gerçek olamayacaklarını bile bile içinde birbirlerinin olduğu güzel hayaller kurmuşlardı.

Ve o günden sonra, on yedi yıl boyunca Esra Zafer'i ne görebildi, ne de ondan bir haber alabildi.

***

Üç yıl olacaktı. Koskoca üç yıl. Zafer gittiğinden beri geçen zaman dilimiydi bu. Bu sürede Esra çaresiz kalıp abisine sığınmıştı, o da başka bir adamla evlendirmişti onu.

Oğlu doğmuştu. İsmini o gün Zafer'in dediği gibi Hazar koymuştu. Oğluysa büyüdüğünde bu ismini hiç sevmemişti, sanki onları terk edip gitmiş babasının koyduğunu bilerek yapmış gibi.

Bir de Toprak demişti ona. Toprak, merhametliydi, sadıktı insanoğluna. Oğlunun da böyle olması için ona o ismi koymuştu. Nereden bilebilirdi ki onun Yağmur'unu bulup aşık olacağını, o ismin onun kaderi olacağını?

Şimdiki kocası ona hiç acımıyordu. O adama göre kendisi binlercesinin eskisiydi ve ona elini değdiremezdi. Esra bu durumdan memnundu gerçi, o da istemiyordu o adamla bir ilişkisinin olmasını.

O adam sadece kağıt üzerinde eşi olan, ona ve oğluna para sağlayan biriydi, daha fazlası değil. Ama olmak istiyordu.

Esra, güzel bir kadındı. Herkesin arzulayacağı türden bir güzelliği vardı. O adam da bu kadının sadece kendisinin olmasını istiyordu.

Bu elbette mümkün değildi çünkü Esra geçmişinde belki de binlerce adamı taşıyordu. Salih de bunu kıskanıyordu. Evinde dolaşan iki yaşındaki çocuğun onun kanından olmayışı zoruna gidiyordu.

"Esra sen benimle dalga mı geçiyorsun? Sen benim karımsın, ne yapacağına ben karar veririm!"

Oysaki Esra sadece bir yerde işe girip eve para sokmak istemişti. Evet, belki sonrasında belirli bir birikim yapıp ondan boşanabilirdi ama bunu şimdilik uçuk bir hayal olarak görüyordu.

Yanağında hissettiği uyuşma hissinden sonra dudağından akan kanı da hissetmişti. Neredeyse her gün gördüğü şiddete alışmıştı artık, eskisi kadar acıtmıyordu.

Birden holdeki askılıktan ceketini ve araba anahtarlarını alıp çıktı evden. Nereye gittiğini bilmiyordu Esra, böyle çıkıp gittiğinde hiç bilmezdi zaten. Sadece eve sarhoş geleceğini biliyordu.

Ama Salih ne o gün, ne de o günden sonra eve gelmedi. Bir bar kavgasına karışıp bıçaklanmış, sonra da kan kaybından ölmüştü.

Sonraki senelerde Esra oğlunu tek başına büyüttü. Abisi zaten önceki sene trafik kazasında ölmüştü, sığınacak kimsesi kalmamıştı.

Hazar ilkokula başlayana kadar aldığı dul maaşıyla geçinmiş, daha sonrasında kendine özel bir şirkette temizlik görevlisi olarak iş bulmuştu.

Esra çocuğunu hep bir babası olmadığını söyleyerek büyütmüştü. Çünkü onun babası, Zafer, gerçekten de yoktu. Bir anda ortadan kaybolmuştu.

Yıllar böyle geçerken Hazar büyümüş, on altı yaşında bir delikanlı olmuştu. Yüz hatları, davranışları babasına benziyordu. Annesinden aldığı tek şey gözleriydi, Esra da kaderini kendinden almadığına şükrediyordu.

Bir gün, iş çıkışında gördüğü adam Zafer olmasaydı, Esra hayatının normal akışına devam edecekti ama oydu. Hayallerinde olduğundan daha yaşlıydı, yüz hatları çökmüş, saçları kırlaşmıştı. Onu terk ederken yirmi üç yaşında olan Zafer, şimdi kırk yaşındaydı.

***

Zafer hiç istememesine rağmen İstanbul'a gelmiş, ortaklık için yağacağı evliliği gerçekleştirmişti. Altı senedir süren bu formaliteden evlilikte karısı olan kadından olabildiğince uzak durmuştu. O da kendisine çok yanaşıyor değildi zaten.

Bir kızı olmuştu. Her ne kadar Esra'dan başka kadına el değdirmek istemese de insan bazen arzularına yenik düşebiliyordu.

Evet, o Hazar'dan -Esra'nın ona bu ismi koyduğunu var sayıyordu- başka bir çocuğunun olmasını istememişti ama yine de İlkin'i canından çok seviyordu. Kızına da bu ismi o koymuştu.

Karısı zaten başta bir çocuğunun olmasını istememiş, hatta aldırmayı düşünmüşse de Zafer buna karşı çıkmıştı. O çocuğunun canına kıyamazdı. Bu kadar cani bir adam değildi.

Ama korkak bir adamdı. Sevdiği kadını ailesine karşı çıkmamak uğruna terk edip altı senesini başka bir kadınla harcayacak kadar korkak bir adamdı.

Ama şimdi, ortada bir aile kalmamıştı.

Büyük abisi karısının ölümü ve oğlunun evden kaçnasından sonra dağılmıştı.

Küçük abisi kalp hastalığından dolayı her şeyden elini ayağını çekmişti.

Ablalarıysa herkesi toparlamaya çalışırken kendileri dağılmıştı.

Karısından boşanacaktı. Ankara'ya dönecek ve Esra'yı arayacaktı. Geri dönmezdi belki kendisine, o terk edişten sonra kolay değildi gururunu bir kenara koymak. Yine de deneyecekti şansını.

İlkin zaten onunla gelecekti. O kadın kendi doğuduğu çocuğundan nefret ediyordu çünkü. Kızına bunu daha fazla yaşatamazdı.

Bunların hepsi de olmuştu. Zafer İlkin'le beraber Ankara'ya dönmüştü. Esra'yı her yerde aramış ama bulamamıştı yine de. Nerden bilebilirdi ki başka bir adamla evlenip soyadının değiştiğini?

O hep aramıştı Esra'yı. Ama Esra'yı değil, Hazar'ı bulmuştu. Onu da arayarak değil, tesadüfen.

Arada gittiği takımların altyapı maçlarında rastlamıştı ona. İsmini duymuştu. Toprak Hazar Yılmaz.

Yılmaz soy ismi tanıdık değildi. O anda düşmüştü zihnine Esra'nın bir başkasıyla evlenmiş olma olasılığı.

Tabii sadece ismi değildi tanıdık gelen. Çocuğun yeşil gözleri tıpkı Esra'nınki gibiydi. Bu gözler, o isimden çok daha tanıdıktı.

O çocuğu araştırdı. Annesinin isminin Esra olduğunu, babasının o iki yaşındayken bir bar kavgasında öldüğünü öğrendi.

Acaba diyordu, o Esra kendi Esra'sı olabilir miydi?

Yaşları, doğum tarihleri aynıydı. Elinde ona dair bir fotoğraf olmadığı için zihninden bir an bile silinmeyen görüntüyle aynı olup olmadığını bilmiyordu.

Deneyecekti. Çalıştığı yeri öğrenip iş çıkışında oraya gitti.

O şirketin kapısından çıkan, Esra'ydı. Onun Esra'sıydı.

Ama onun gözüne yabancı olan şeyler vardı. Kahverengi saçlarının aralarındaki aklar, yeşillerindeki yorgun ifade, kesinlikle tanıdık değildi ona. Çünkü karşısındaki on dokuzunda terk ettiği Esra'sı değil, çok şey yaşamış, bir evlat büyütmüş olan otuz altı yaşındaki Esra'ydı.

On yedi sene boyunca hasret kaldığı yeşiller onun gözleriyle kesiştiğinde yüzündeki şaşkınlığı okumuştu. Sonra sinir kapladı o bakışları. Hızlı adımlarla Zafer'in yanına gelip yıllardır yapmak istediği, ama yapamadığı o şeyi yapıp okkalı bir tokat savurdu suratına.

Zafer hiç ses etmedi. Haklıydı. Korkaklığının bedeli için bu azdı bile. Başka bir kadınla geçirdiği on sene bile az gelmişti zaten.

Sonra Esra gitti. Sadece yılların hıncını almak istercesine bir tokat atıp çekip gitti. İşte Zafer'in beklemediği kısım burasıydı. Esra affederdi onu, şimdi niye böyle yapmıştı?

Bu sorunun cevabını Esra da tam olarak bilmiyordu. Galiba, biraz daha yüzüne bakarsa gururunu bir kenara bırakıp boynuna atlamaktan korkmuştu.

Zafer onu öylece bırakıp giden kadının arkasından sadece bakmakla yetinmişti. Bunca yıl sonra onu görmüş olmak bile yetmişti. Yine de, bu işin peşini bırakmaya pek meraklı değildi.

***

Mert, Meral'i mutfakta yanlız bıraktıktan sonra misafir odasına geçip amcasını aramıştı.

(bkz. Neptün'ün Halkası - 19. Bölüm)

Zafer onu yanlız bırakmayan baba tarafından tek akrabasıydı. Annesi öldüğünde olaylardan haberi yoktu, uzakta olduğu için evden kaçtığını bile olaylardan bir ay sonra öğrenmişti. Ve sonradan öğrenmesine rağmen o Mert'i dinlemiş ve ona inanmıştı.

İkisi de aynı kişiler tarafından bir şeylere zorlanmıştı, ama Mert Zafer'in aksine buna boyun eğmemişti. Ve Zafer yeğenine her baktığında onda olmayan cesareti görerek cezasını çekiyordu.

"Alo?"

"Amca direkt konuya gireceğim, senin bu gizli çocuk işi ne?"

Zafer duyduğu sözlerle ilk başta şok olsa da anlamıştı. Etrafta bir şekilde duyulmuştu evlenmeden önce bir fahişeden çocuk yaptığı. Nasıl duyulmuştu, kim duyurmuştu bilmiyordu ama çok ilgilenmiyordu da.

Derin bir nefes alıp yıllar öncesinde onun kendisine yaptığı gibi her şeyi baştan anlattı.

"Sen bu çocukla görüşmeyi denedin mi hiç?"

"Hayır, Esra istemeden yapamam zaten."

"O zaman onu ikna etmeye çalış, çünkü bu iş böyle olacağa benzemiyor. Teyzem bile konuşuyordu sizin bu işi."

"Bir sonuca bağlamadan kurtulamazsın diyorsun yani."

"Aynen öyle diyorum. Neyse, benim işim var, kapatıyorum. Sen de hallet şu işi, en olmadı ben de yardım ederim."

"Halletmeye uğraşıyorum zaten."

Zafer o konuşmadan sonra tekrardan Esra'nın karşısına çıkmaya karar vermişti. Onunla konuşacaktı bu sefer, inanıyordu.

Ama bu kararı ancak Mert öldükten sonra gerçekleştirebilmişti. O zamana kadar karşısına sürekli bir engel çıkmıştı çünkü.

Yine bir eylül günü karşılaşmışlardı. Onlar ilk karşılaştıklarında da takvimler eylüldeydi.

Zafer yine onun çalıştığı yere gelmişti. Çıkışta Esra onu görünce bu sefer şaşırmamıştı. Tekrar geleceğinden emindi. Çünkü Zafer her ne kadar korkak da olsa sevdiğinin peşini bırakacak bir adam değildi.

Bu sefer yanına gelen Zafer oldu.

"Esra, biliyorum dinlemek istemiyorsun beni ama lütfen, iki dakika konuşalım."

"Konuşacak bir şey kalmadı."

Esra'nın kırgınlık akan sesi Zafer'in içini burkmuştu. Ama yapacağı bir şey yoktu, o sağlamıştı bu kırgınlığı.

"Benimle konuşacak bir şeyin yok, ama Hazar'ın bir babaya ihtiyacı var. Onun babasının sen olduğunu kanıtlamak için bir dava açarsın, orada konuşuruz. Gerisine lüzüm yok."

Ve Esra tekrardan hızlı adımlarla Zafer'i gerisinde bıraktı. Bir nevi geçmişin intikamını alıyordu, Zafer de onu ardında bırakıp gittiği için.

İçindeki kırgınlık geçerdi, Zafer kendini affettirmeye çalışsa anında affederdi. Ama yapmıyordu.

Çünkü Zafer bir şey yaparsa her şeyin çok daha kötü olacağından korkuyordu.

Tıpkı yıllar öncesinde ailesini karşısına almaktan korktuğu gibi, şimdi de her şeyi batırmaktan korkuyordu.

 

♡°♡°♡

Loading...
0%