@justtbirisii
|
DKTT - Dilerim Ki ◆Yağmur'dan◆ Yaşadıklarımı düşündükçe boğulur gibi oluyordum. Geçmişte yaşadıklarımın üzerine gidildikçe iyiden iyiye dibe batıyordum. Sabahtan beri kafamın içinde dönen şeyler aynıydı. O sabah gördüğüm ve duyduğum her şey o günü tekrar yaşatırmışcasına zihnimde dolaşıyordu. Her zaman uzaklaşmak için aynı şeyleri yapardım. Müzik dinlerdim, bir şeyler izlerdim, kafamdakileri yazardım şiir olarak. Ama bunlar şimdi hiç bir işe yaramıyordu. Belki de son zamanlarda bunların çok üstüne gidildiğinden işe yaramıyordu. Ya da başka bir şey lazımdı, başka birisi belki. Toprak. Okulda ona sarıldığımda her şey bir anlığına da olsa uçup gitmişti. Keşke şimdi de yanımda olsaydı. Okuduğum bir şeyde Yağmur muhtaçtır toprağa, kendini bırakacak emin kolları onda bulduğu için, yazıyordu. Ben, düşecek emin kolları, dayanağımı onda bulmuştum. Tabii bunu okuduğum yerde doğa olayı olan yağmurdan ve yerküreyi kaplayan topraktan bahsediyorlardı. Ben yine de insanların isimlerinin büyük ölçüde kaderi olduğuna inanıyordum. Ne benim adım ne de onun adı boşu boşuna böyle konulmuş değildi. İşlerimi bir an önce bitirip onunla konuşmak için aceleyle yapmaya başladım. Tüm işlerimi bitirip mutfaktan çıktığımda saat sekiz buçuğa varmak üzereydi. Telefonumu alıp gelen mesajlara baktım. Toprak: Müsait misin? (20.18) Kalp kalbe karşıdır, demişler ne de olsa. Mesajı atalı on dakikadan fazla oluyordu. Yine de cevap vermek yerine aramayı tercih ettim. Bir iki çalıştan sonra direkt açılmıştı. "Alo?" "Aşağı gelebilir misin?" Sesi üzgün geliyordu. Ruh hali beni de etkilemişti. "Beş dakikaya iniyorum." Telefonu bir cevap beklemeden kapatıp üzerime sweatimi geçirip anahtarlarımı da alarak aşağı indim. Toprak apartmanın önünde durmuş başı öne eğik şekilde beni bekliyordu. Benim geldiğimi fark edince başını kaldırmış ve kapıya bakmıştı. Yeşilleriyle kesiştiğimde içindeki kızarıklıkları da görmüştüm. Ağlamıştı. İçimden bir parçanın kopup gittiğini hissederken hızlı adımlarla dibinde bittim. "Ne oldu?" Soruma cevap vermek yerine bir anda kollarını sıkıca bana sarıp yüzünü boynuma gömmeyi tercih etmişti. İlk başta beklemediğim için afallasam da sonradan ben de sarılmasına karşılık vermiştim. Bir müddet öylece durduk. Sonrasında Toprak'ın iç çekişlerinden boynumda hissettiğim ıslaklıktan ağladığını anlamıştım. Neden ağladığını sormadım. Her insan ağlamaya ihtiyaç duyardı ve bunu her zaman bir nedene bağlamak gerekmezdi. Her ne kadar ağlaması benim canımı yaksa da mani olmamıştım. Zaten biraz rahatlayınca kendisi anlatırdı. Benim tek yapmam gereken ona varlığımı hissettirmekti. "Toprak..." diye fısıldadım kulağına doğru. "Ben yanındayım, her ne olduysa." Tenime değen dudakların hafifçe kıvrıldığını hissettim. Bu benim de tebessüm etmeme sebep olurken mümkünmüşcesine ona sardığım kollarımı iyice sıkılaştırmıştım. Dakikalarca öyle durduk. Dakikalarca Toprak bana sığınıp ağladı. Hiç ses etmedim, yanında olduğumu bilse yeterdi, gerisine lüzum yoktu. Dakikalar sonra Toprak kafasını kaldırıp yüzüme baktığında gözleri ilk gördüğümden daha kızarıktı. Yanaklarında hala yaşlar duruyordu. Elimi uzatıp o yaşları sildim yavaşça. "Ne olduğunu sormayacak mısın?" "Anlatırsın zaten." Hafifçe güldü. Onu güldürebildiğim için ben daha çok güldüm. "Annem..." diye başladı söze ama devamını getiremedi. Zorlanmasını az çok anlayabiliyordum. Bu konular onun yumuşak karnıydı ve son zamanlarda fazla deşilmişti. Destek vermek istecesine yanağındaki elimle hafifçe yüzünü okşadım ve gülümsedim. "Korktuğum şey başıma geldi. Evleneceklermiş." Gözlerindeki kırgınlığı anlayabiliyordum. O adam sadece annesini değil onu da terk etmişti sonuçta. "Annenle hiç konuştun mu bu konuyu?" "Ne zaman konuşsak bana o adamı savunuyor, ben de haliyle dinlemeye pek istekli olmuyorum." "Kaçarak bir yere varamazsın." "Buraya gelirken de kaçtım ama, kötü mü yapmışım?" Yüzünde haylaz bir sırıtış belirdi. Ona olan zaafımı biliyordu ve sonuna kadar da kullanacağa benziyordu. Hoş, pek şikayetçi olduğum söylenemezdi. "Ondan bahsetmiyorum." "Neyden bahsediyorsun o zaman? Evet dil bilgisinde iyi değilim ama kaçmanın kaç tene anlamı olabilir?" "Mecazi anlamda. Kendi düşüncelerinden kaçırıyorsun, hatta en ufak bir ihtimalden bile kaçıyorsun. Ama çaban nafile ki yakalanmışsın." "Hem de ne fena yakalanmak." diye homurdandı. Bu meselenin onun için zor olduğunu biliyordum. Çok üstüne gitmek istemesem de eninde sonunda bir şekilde kabullenmesi gerekiyordu. Çalan telefon konuşmayı bölmüştü. İlk sarıldığımız andan beri birbirimize yaslı olan bedenlerimiz de Toprak'ın cebinden telefonunu almaya çalışmasıyla ayrılmıştı. Her ne kadar bu durumdan memnun olmasam da arayan büyük ihtimalle annesiydi ve doğal olarak çocuğunu merak etmişti. Telefonu açıp kulağına götürdü. Ahizeden gelen ses bir kadınınkinden çok bir kız çocuğunkine benziyordu. Toprak ilk önce onun ne dediklerini dinlemiş, sonra güzel bir of çekip konuşmaya başladı. "İlkin, ilk önce bir nefeslen. Tamam, şimdi sor sorularını teker teker." "Nerede olduğumu söyleyeceğimi hiç zannetmiyorum çünkü ben halimden gayet memnunum." dedi göz ucuyla bana bakıp gülümserken. "Zaten baban beni almasın diye söylemiyorum." "Gece yarısı olmadan gelirim. Daha sorun yoksa kapatıyorum." "Yağmur'layım İlkin. Oldu mu?" Tekrardan oflayıp telefonu kapattı ve geri cebine koydu. "İlkin. Neredesin diye sordu." diye açıkladı sormama kalmadan. "Anladım onu zaten." O an sokağın ortasında dikildiğimizi fark ettim. Toprak'ı kolundan tutup çekiştirerek binanın arka tarafına götürdüm. Bu tarafa bakan sadece tuvalet camları olduğu için istediğimizi yapabilirdik. "Bak beni tenhalara getiriyorsun, yanlış anlarım." Sadece göz devirdim ve duvarın bitişiğindeki yüksekliğe oturdum. Toprak da yanıma oturdu ve hep yaptığı gibi kolunu omzumu atarak beni kendine çekti. "Sen gerçekten iyi misin?" dedi birden. Sesinde burukluk vardı. "Toprak, sen benim yanımdayken ben hep iyiyim." Gerçekten, o bana ilaç gibi geliyordu. Almaktan hiç bıkmayacağım, her saniye muhtaç olduğum bir ilaç. Kolunu omzumdan yavşça çekti ve bedenini bana doğru döndürdü. Kollarıyla bedenimi sıkıca sardı ve kendine çekti. Aynı şekilde karşılık verip kollarımı boynuna doladım. "Yağmur..." belimdeki kollarını gevşetip yüz yüze gelmemizi sağladı ve devam etti. "Bayılıyorum sana." Yüzümde muzip bir gülüş belirdi. "Ayıltırım o zaman." İyice dibine girip dudaklarımı onunkilerle birleştirdim. İlk başta amacı basit bir öpücük olan bu hareket giderek amacından sapmış ve nefesimiz tükenene kadar birbirimizden ayrılmamıştık. Kapalı olan gözlerimi hiç açmadan alnımı alnına yasladım. Hafiften yağmaya başlayan yağmur bu anımıza şahitlik ederken ben bu anda takılı kalmak istiyordum. Ben, onunla olan her dakikanın sonsuzluğa uzanmasını istiyordum. Dakikalar süren sessizliği bozan Toprak oldu. "Yağmur, sana sözüm olsun; ben o adam gibi olmayacağım. Ben seni bırakıp gitmeyeceğim." Gözlerimi açıp yüzlerimizin arasındaki mesafeyi arttırdım. Yüzünün her karşını sanki halihazırda zihnime kazınmamış gibi incelemeye başladım. En son hastası olduğum yeşillere gelince durdum. İçinde her zaman gördüğüm gibi neşe yoktu, hüzünle bakıyordu gözleri. "Nereden çıktı şimdi bu?" Hiç bir şey demeden sadece omuz silkti. Ortama tekrardan bir sessizlik hakim oldu. Ama ben onunla olan bu sessizliğe de razıydım. Saatlerce burada bu şekilde durabilirdim. Saatlerimi sadece gözlerine bakarak geçirebilirdim. Onunla geçirdiğim her dakika ona doymak yerine daha çok muhtaç oluyordum varlığına. Her şeyde en ufak parçayla yetinen ben, söz konusu o olduğunda hiç bir şeyle yetinemiyordum. "Bütün gecemi bu şekilde geçirebilirim." dedi sessziliği bozup. Sanki aklımdakilere tercüman olumuştu. "Ben de." İstemesem de kollarının arasından çıktım ve sırtımı duvara yasladım. Yağmur hala şiddetlenmese de yağmaya devam ediyordu. Toprak da aynı şekilde sırtını duvara verdi kolunu omzuma attı. Gökyüzünde şehrin ışıklarından tam belli olmasa da tek tük yıldızlar vardı. "Bir şarkı açayım mı?" dedim sessizliği bozmak için. Sessizlik zihnimin düşüncelere açık olması demekti ve ben düşüncelerimden olabiliğince kaçmaya çalışıyordum. "Aç." Cebimdeki telefonumu çıkartıp bir şarkı seçtim. DKTT - Dilerim Ki. Şarkının melodisi sessizliğimizde yankılanmaya başladı. "Umudumsun, simsiyahken her yanım, huzurumsun" Toprak'ın göğsüne iyiden iyiye sinerek gözlerimi kapadım. Huzurum... bu andı. Huzurum, Toprak'tı. "Kaybolan bir ruh gibi, kayıp gidersem de bul beni Mahvolur da bitersem, tut elimi Dilerim ki, dilerim ki asla caymazsın benim olmaktan Dursun zaman, kalsın yerim derinlerinde saklanan" Şarkı bitti, tekrar başa sardı. Bu bir kaç kez olurken benim tek yaptığım huzurumun tadını çıkartmaktı. Şarkının melodisine karışan başka bir melodi kulaklarıma ulaştı. Toprak'ın telefonu çalıyordu. "Ne oldu?" diye oldukça nazik bir şekilde açtı telefonu. "İyi, gelirim en fazla bir saate." Bu uzun konuşmadan sonra yüzünü eğerek bana baktı. "Biz burada oturuyoruz ama saat on ikiye varmış." "Niye? Kül kedisi gibi sihrin mi bozulur?" "Hayır, ama sen üşüteceksin." Haklıydı. Kasım ayının sonlarındaydık ve hava haliyle soğuktu, hele de bu saatte. Bense inadına yapar gibi sadece sweatle inmiştim aşağı. Hafiften üşütordum ama bedenim Toprak'a yaslı olduğu için pek hissetmiyordum soğuğu. "Hadi, kalk." diyip ayaklandı. Ona yaslandığım için o ayağa kalkınca boşluğa düşmüş gibi olmuştum. Onun ardından ben de ayaklandım. Hiç konuşmadan binanın önüne kadar yürüdük. Girişe geldiğimizde duraksadım ve yanımda yürüyen Toprak'a baktım. Elleri ceplerinde başını eğmiş şekilde yürüyordu. Benim durduğumu fark edince o da durmuştu. "Görüşürüz yarın." "Görüşürüz," diyip yanağından öptüm ve geri çekildim. Apartmana girmek için dönmüş ve o tarafa yürürken arkamdan seslenmesiyle tekrar ona döndüm. "Yağmur!" "Efendim?" "maNga - Işıkları Söndürseler Bile." Hafifçe gülümsedim. Şarkıyı biliyordum, yine de onun bana söylemesi bambaşka bir şeydi. Hızlı adımlarla yukarı çıktım ve sessiz olmaya çalışarak odama geçtim. Herkes çoktan uyumuştu. Ben de kulaklığımı takıp daha önce belki onlarca kez dinlediğim şarkıyı bu sefer Toprak'ı düşünerek dinledim. "Ben senden vazgeçmem, ışıkları söndürseler bile Korkuma yenilmem Ellerim kollarım tutmasın isterse, ben sensiz pes etmem" Sanki sözler onun ağzınan çıkıyordu bu sefer, sanki kulağımdaki ses onundu. Çünkü, o önermişti bu şarkıyı bana. Bu şarkı da artık benim için onundu.
♡°♡°♡ |
0% |