@justtbirisii
|
Büyük bir ikilemin içersindeydim. Hamza'nın uyuşturucu kullandığını hocalara söylemek ve söylememek arasında gidip geliyordum. Elif söylememi ve gerekenin yapılması gerektiğini savunuyordu ama bence bu kadarı ona yeterdi. Ya da yetmezdi, bilmiyordum. Onu o kadar tanımıyordum. Söylersem elime geçecek olan şey Hamza'ya hocaların vereceği ceza olacaktı. Ama söylersem o gün Toprak'a söylediklerini okula yayma ihtimali de vardı. Beni korkutan da buydu. "Yemin ediyorum çıldıracağım!" "Ne oldu?" Bu gün yine maç vardı ve biz gidememiştik. Dolayısıyla Toprak da Burak da yoktu. Elif de benim yanımdaki boşluğa oturmuştu. Şimdi de Hamza mevzusu yüzünden kafayı yemek üzere olduğum için yaptığım serzenişin nedenini sorguluyordu, doğal olarak. "Hamza mevzusu. Kafayı sıyırıcağım yeminle. Karar veremiyorum bir türlü." "Söyle bence." "Ama okulda kullandığını kanıtlayamazsam hocalar bir şey yapmayabilir, ben de söylediğimle kalırım. Hem, ben bu mevzuyu o Toprak'a çıkıştığında ortaya atmıştım, ya tekrar sataşırsa?" "Senin bu aşk kuşu hallerine bayılmıyor değilim ama o andaval bunu yapmanı hak ediyor." Elbet hak ediyordu ama ben sonrasında olabilecek şeyleri hesaba katmadan hareket etmek istemiyordum. Oflayıp arkama yaslandığım sırada hoca sınıfa gelmiş ve bizim muhabbetimiz mecburen bölünmüştü. Ders edebiyattı. Normalde sürekli pür dikkat dinlediğim dersi bu sefer kafamda dolanan düşüncelerden dinleyememiştim. Ders boyu söyleyip söylememe ikileminde kalmıştım. Her iki türlü de kötü sonuçları olacaktı. Her iki tarafın da iyi yönleri vardı. Kırk dakika boyunca süren bu ikilemin sonucuna kararıma varmıştım. Söyleyecektim. Ama şimdi değil, Hamza'nın uzaklaştırması bitince söyleyecektim. Çünkü şimdi söylerseem kinlenmiş de söylemiş gibi olacaktım. Hoş, zaten öyleydi ama bu bir iftira değildi. Ders bitince fikrimi Elif'e açtığımda ondan da onay almıştım. *** Maç yine önceki gibi öğle arasından önce bitmiş ve takımdakiler de öğle arasının sonuna doğru sınıfa gelmişlerdi. Şu an Toprak Elif'e yanımdan kalkaması konusunda baskı yapıyordu. Elif de sırf onu sinir etmek için itiraz ediyordu. Halbuki gül gibi sevgilisi varken beni ne yapsın kız? "Elif kalksana karımın yanından!" "Karım?" diye şaşkınlığımj belli ederek araya girmiştim. "Evet, bir itirazın mı var?" dedi Toprak sanki çok normal bir şeymiş gibi. "Benim bundan haberimin olmaması gibi bir itiraz sebebim var." Elif konunun kendinden sapmasından geyet memnun şekilde kollarını göğsünde kavuşturmuş bizi izliyordu. "Elif, lütfen kalk da gel şuraya. Ben bununla uğraşamam." diye araya girdi Burak. "Bu mu? Şimdi de bu mu oldum? Ben gidiyorum burdan, siz beni sevmiyorsunuz." Toprak'ın abartılı tepkilerine atrık alıştığım için gülüp geçmekle yetindim. Toprak da ayağa kalkıp sınıfın çıkışına doğru gitse de bize bakıp kaşlarını çatmış şekilde geri döndü ve az önce Elif kendi yerine geçtiği için boş olan yerine bildiğiniz yığıldı. "Biriniz de demiyor ki, yok öyle bir şey, gel şöyle. Yemin ediyorum gören de gerçekten öyle zanneder." "Çünkü yalandan yaptığını biliyoruz, Hazar." Son söylediğimle yalandan çattığı kaşları şaşkınlıkla havalanmıştı. "Ne dedin?" "Yalandan yaptığını biliyoruz, dedim." "Hayır, ikinci ismimle seslenmeni diyorum." "Yani? İsminle değil de neyle sesleneyim?" Yüzünde haylaz bir sırıtış belirdi. "Sevgilim ve benzeri sevgi sözcüklerine hayır demem açıkçası." "Kusura bakma ama herkesin ağzı senin kadar iyi laf yapmıyor." "O şiirleri okuduktan sonra beni buna inadıramazsın." "Kalemimle dilim aynı şey değil. Sen yazdıpın her şeyi söyleyebilir misin mesela?" Cevap vermedi. Zaten cevap vermesine fırsat kalmadan Serap hoca sınıfa girmişti. Ben de cevabı biliyordum. Söylemezdi. O deftere zaten söyleyemediklerini yazıyordu, nasıl yazdığı her şeyi söyleyebilirdi ki? *** Okul çıkışında Elif dershaneye gittiği ve Toprak da antrenmana kaldığı için tek gidecektim. Sınıfta toparlanırken biraz oyalanmış ve okuldan öyle çıkmıştım. Kulaklığımı takıp uygun bir şarkı ararken bir yandan neredeyse beş olan okuldan ve bahçeden çıkarakk yavaşça çıkışa ilerledim. Ama beni durduran bir şey olmuştu. "Yağmur!" Tanıdık ses ismimi seslenince olduğum yere çakılıp kalmıştım resmen. Ne geri ne de ileri bir adım atamıyordum. Kafamı kaldırıp kim olduğuna, ne mesafede durduğuna da bakmıyordum. Sanki felç olmuştum bir an. Sonrasında zihnime hucum eden anılar tüm vücudumun titremesine sebep oldu. Kafamı zar zor kaldırıp az ötede duran ve bana sırıtarak bakan tanıdık bedene baktım. Bakmamla arkama dönüp son hızla koşmam ve okula girmem bir olmuştu. Burada bana bir şey yapamazdı, yani, umarım. ♡°♡°♡
|
0% |