@justtbirisii
|
◇Toprak'tan◇ Okul çıkışı olan antrenmanda hoca beni kendi odasından bir rakım eşyalarını almam için görevlendirip spor salonunundan çıkartmıştı. Aslında çıkartmasaydı Erdem'e çok güzel müsabetlerde bulunacaktım ama iş böyle olunca çıkışa kalmıştı. Spor salonundan çıkıp arkamdan kapıyı kapattığımda karşımda kesinlikle Yağmur'u görmeyi beklemiyordum. Üstelik fazlasıyla gergin görünüyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışırken acelwci adımlarla yanına vardım. Bana bakmıyordu. Bakışları yerde sabitti ve gergince dudağını kemiriyordu. Yanına vardığımda beni fark etmiş ve irkilerek bakışlarını bana çevirmişti. "Ne oldu?" diye sordum sesimdeki gizlemeye çalışmadığım bir endişeyle. "Boş ver." "Yağmur, en son böyle dediğinde ne olduğunu hatırlıyorsundur. Hadi, anlat güzelim." "Anlatamam." Sesi zar zor çıkıyordu. Her zaman konuşurken gözlerime bakardı ama bu sefer ben hariç her yere bakıyordu. Kollarımı hafifçe iki yana açıp "Sarılmak ister misin?" diye sordum. Evet, belki sevgilimdi ama geçmişte yaşadığı şeyler onu hassaslaştırmışsa benim de buna saygı duymam gerekirdi. Üstelik son zamanlarda bu tarafın üzerine çok gidilmişti ve bana da iyice dikkatli olmak düşerdi. Yağmur hiç bir cevap vermeden kollarını bedenime sardı ve yüzünü göğsüme gömdü. Ben de ellerimi arkasına götürüp yavaşça saçlarını okşamaya başladım. "Korkuyorum, Toprak." dedi en sonunda sessizliğimizi bozarak. "Korktuğun her neyse, ben her zaman yanındayım." Kısık gülüşü kulaklarıma ulaştığında ben de gülümsemiştim. Bedenime sarılı kollarını gevşetip benden ayrıldı. "Sen git hadi, ben de eve gideyim artık." "Neden buradaydın ki?" "Görmek istemediğim birini gördüm, o yüzden." Anladığımı ifade edecek şekilde başımı salladım. Omuzlarımdan destek alarak parmak uçlarında yükseldi ve yanağıma bir öpücük bırakıp uzaklaştı. Az önceki öpücüğün etkisiyle yüzümde afallamış bir gülümsemeyle beraber hızlıca hocanın odasına gidip almam söylenen eşyaları aldım ve spor salonuna geri döndüm. *** Antrenmandan sonra Erdem direkt kaçarcasına gittiği için onunla olan işimi görememiştim. Zaten o kadar enerjim de yoktu. Eve gidip son bir kaç gündür bizim evi yurt edinenleri görmezden gelip doğrudan odama çıktım ve yatağa uzandım. Çok yorulmuştum. Gerek mental gerek de fiziksel olarak bitik hissediyordum kendimi. Normal zamanlarda olsa Yağmur'u arar onunla konuşurdum ama onun da bir derdi vardı ve anlatamıyordu. Ben de yaralarını deşmek istemediğim için çok üstelemiyordum. Bana her ne kadar belli etmemeye çalışsa da ne zaman 'boş ver' dese bir derdi olduğunu anlayabilecek kadar tanıyordum onu. Ben yatağımda öylece uzanmış bunları düşünerek telefonumdan çıkan melodi beni ayağa kaldırmıştı. Yağmur arıyordu. Her ne kadar daha telefonu elime almasam da biliyordum çünkü o aradığında başka bir zil sesi çalıyordu. Telefonu açıp kulağıma götürmemle ahizeden gelen ağlama seslerini duymam bir oldu. "Özür dilerim..." dedi hıçkırıklarımın arasından zar zor. "Özür dilerim, Toprak. Sana bunu yaşatmaya hakkım yoktu." "Ne oluyor Yağmur? Bir düzgünce anlatır mısın?" "Görüşürüz," diyip telefonu yüzüme kapatması bir oldu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum sadece. Biraz sonra telefondan tekrar art arda bildirim sesleri yükselince yatağa fırlattığım telefonu tekrar elime aldım.
Yağmur'um♡: özür dilerim Yağmur'um♡: gerçekten, ama böyle olması gerekiyordu Yağmur'um♡: ayrılmamız gerek Yağmur'um♡: elveda, Toprak Siz: Ne? /iletilemedi Siz: Ne oluyor? /iletilemedi Mesajlarımın iletilmediğini ve profil fotoğrafının da olmadığını görünce beni engellediğini anlamıştım. Ağzımdan kısık bir küfür kaçarken telefonu tekrar yatağın üzerine fırlatıp olduğum yerde çöktüm ve duvara yaslandım. Ben zaten bitik haldeydim, bir de Yağmur'um olmadan nasıl yapacaktım? Toprak, Yağmur'u olmadan nasıl yaşayabilirdi ki? *** ◆Yağmur'dan◆ Toprak'a yazdığım mesajdan sonra onu engelleyip telefonu uçak moduna aldım ve kapattım. Odamın kapısını zorlayanların bağırışları umrumda değildi. Ben, bile isteye Toprak'tan ayrılmıştım. Elbette boş yere değildi ama acıtıyordu işte. Ondan ayrı kalmak nasıl acıtmasındı ki? Dizlerimi kendime çekip başımı kollarımın arasına gömdüm. Eve girdiğimden beri dinmeyen hıçkırıklarım devam ediyordu. Onunla eve gelene kadar karşılaşmamıştım ama eve gelir gelmez öğrendiğim şey buna sevinmeme mani olmuştu. Yine aynı şeydi beni Toprak'tan ayrılmaya iten. Zaten onu bundan sonra görenileceğimi zannetmiyordum, okulu bırakacaktım çünkü. Her şeyi Elif'e mesajla anlatmıştım. O elbet anlatırdı Toprak'a. Toprak da darılmazdı bana bunun için. Çünkü ben ondan ayrı kalmayı hiç istememiş, zorunda bırakılmıştım. Duyduğum zil sesiyle onun geldiğini anlamıştım. En sonunda ağlamamı durdurmaya çalıştım. Kısmen işe de yaramıştı. Kalkıp kilitlediğim kapıyo açtım ve sinirden kıpkırmızı olan o yüzü gördüm. Görmemle de yanağımda feci bir acı hissetmem bir oldu. Attığı tokadın etkisiyle yüzüm yana doğru savrulmuştu. Bir yandan bir şeyler diyord, bağırıyordu ama ben duyamıyordum. Duyabilecek kadar bile gücüm kalmamıştı. Aradan sadece ettiği küfrü seçebilmiştim. Sonra da omzunun üzerinden bana bağırılmasını keyifle seyreden bir başka yüzü fark etmiştim. Algılarım yavaşça açılırken bana doğru kurulan cümleleri seçebilmeye başlamıştım. "Duyuyor musun sen beni? Sana diyorum ki evleneceksin, sen suratıma aval aval bakıyorsun! Bir de içeri girip kapıyo falan da kilitlemiş hanımefendi, başka bir isteğiniz var mıydı?!" Biraz uzaklaştı ve yüzündeki nefret dolu ifadeyle baştan aşağı süzdü beni. "Senin baban da böyleydi, andavalın tekiydi o herif de, şimdi öldü gitti. Sen de ölürsün böyle giderse onlar gibi." Onlar, dediği babam, annem ve abimdi. Benim bu dünyada olmayan en değerli parçalarımdı onlar. Bana 'öl' demesinden çok onlara laf etmesine içerlemiştim. Bu dünyada olan parçalarım da benden yavaş yavaş kopuyordu. Toprak kopmuştu mesela, arkadaşlarım, kardeş dediklerim de görüşemezdim bundan sonra. Doğa'dan da aynı sebepten dolayı kopacaktım. Gerçekten yapayalnız kalmıştım. Bir hışımla arkasını dönüp evden çıktı. O çıktıktan sonra yüzünden hiç silinmeyen sırıtışıyla Furkan üzerime doğru gelmeye başladı. Neredeyse koşarak odama girdim ve kapımı kilitledim. Kurtulmak için temelli bir çözüm değildi, ama beni şimdilik korurdu. Gerçi, eninde sonunda yol yine ona varacaktı. Ne demişler; babam sağ olsun. Keşke, keşke babam sağ olsaydı da ben bu günleri görmeseydim. Ya da en azından abim sağ olsaydı da o korusaydı beni. Abim yaşasa 22'sinde olacaktı. Ölmeden önce bile beni o adamdan korumak için kendini atıyorken ortaya eminim ki şimdi çok daha fazla sahip çıkacaktı kardeşine. Veya annem yaşasaydı en azından. Annem yaşasyadı Sibel olmazdı başımda. Belki de bu beladen kurtulurdum. Ama bunlar gerçek değildi. Annem, babam ve abim ölmüşlerdi. Onlar benden, bizden koparılmışlardı. Onlar benim kolum, kanadımdı. Beni koruyan onlardı. Şimdi beni koruyacak, bana sahip çıkacak kim vardı? Kimse. Bana sahip çıkacak kimse yoktu. Belki Toprak vardı ama o da artık bir şey yapamazdı. Kapının ardından zilin sesini duydum. Kim gelmiş olabilirdi ki? Sibel hasta olan annesinin yanındaydı, Doğa'yı yengem ve amcam dışarı çıkartmışlardı, babam da yeni çıkmıştı. Kapının açılma sesini, ardından bir şeyin veya birinin yere yığılmasını duydum. Ardından bir küfür, ve başka bir sesten gelen başka bir küfür duyuldu. İkinci ses çok tanıdıktı. Kesinlikle beklemesem de, duyduğumda sevineceğim biriydi. "Yağmur nerde?" diye sordu aynı ses. "Ne oldu? Yoksa sen beyaz atlı prens falan mısın? Öyleysen de söyleyeyim, içerideki prenses değil. O kız orospunun teki." Furkan'ın tükürür gibi kurduğu cümlelere aldırmadım. O bana bunları hep söylüyordu zaten, alışmıştım artık. Daha çok karşı taraftan gelen tepki beni ilgilendirmişti. "Biliyor musun, sen iyisi bu çöplerini topla da siktirip git." Ardından tekrar bir çarpma sesi ve bir kaç itiş kakış sesi sonucu çelik kapının çarpıldığını, ardından üzerindeki anahtarla kilitlendiğini duymuştum. "Yağmur?" dedi yine aynı ses. Onun verdiği güvenle beraber kapının kilidini açtım ve dışarı çıktım. ♡°♡°♡ |
0% |