@justtbirisii
|
Sabah sınıfa girdiğimde ders başlayalı on dakika olmasına rağmen hoca gelmemişti. Sınıf kapısı açıldığında bütün gözler üzerime çevrilse de hoca olmadığını gördüklerinde uğultu tekrardan yükselmişti. Sırama gittiğimde yerimde Burak'ın oturduğunu görmüştüm. Elif'in yanındaysa Azra vardı ve galiba bir dizi hakkında konuşuyorlardı. "Yerime geçebilir miyim?" Burak ayaklanıp sınıfın diğer ucundaki Selim'in yanına gitmişti. Ben de sırama oturup çantamdan eskiz defterimi çıkarttım. Çizecek insan bulamadığım için sınıftakileri çizmeye başlamıştım. İlk önce Elif'i, sonra da Azra'yı çizmiştim ve şimdi de çizecek birini bulmak için sınıfı süzüyordum. "Beni çizebilir misin?" Yanımdan gelen sesle Toprak'a dönüp baktım. Evet çizecek birini arıyordum ama o bunu nereden biliyordu? "Çizecek bi şey aradığımı nerden biliyorsun?" "Bu zamana kadar başlamayıp sınıfı incelediğine göre, çizecek bir şey bulamamışsındır diye düşündüm." "İyi, çiziyim." defterimden diğer çizimlerimi göstererek devam ettim "Ama ben böyle çizerim habrierin olsun." Çok gerçekçi çizemediğimden çizgi roman tarzına daha yakın çizimler yapıyordum. "İnan ki hiç fark etmez, ilk defa birisi resmimi çizicek. Nasıl olduğunun çok da bir önemi yok." Yüzünü her detayıyla incelemeye koyuldum. Yüzünün şeklini, gözlerini, dudaklarını her şeyiyle beynime işlemeye çalışıyordum. "O kadar bakma yüzümü eskiteceksin." "Çizmemi istiyorsan bakmam lazım." "Şikayetçi değilim zaten, şaka yaptım." Yeterince incelediğim kannatine varınca geri önüme dönüp resmi çizmeye başladım. Daha yüzün şeklini bitirmemişken defterin üzerine bir kağıt parçası bırakıldı. Yanıma baktığımda Toprak kafasını telefona gömmüş şekilde oyun oynuyordu. Kağıtta yazanı okudum: Juice WRLD - Hide. Her ne kadar kafasını telefona gömmüş de olsa kağıdı Toprak'ın bıraktığını anlamıştım. Kağıdın arkasını çevirerek kulağımda o an çalan şarkıyı yazdım: DKTT - #24. Sonra da kağıdı geri önüne koydum. Şarkıdaki anlatıcı yirmi dört yaşında yaşadıklarından bahsediyordu ama ben bunları on altımda yaşıyordum. Şarkıyı hafifçe mırıldanmaya başladım. Herkes kendi halinde olduğu için kimse ağzımdan çıkan mırıltıları duymuyordu sonuçta. Büyümem lazım da bilemem nasıl, tek bildiğim içimdeki çocuğu gömdüğüm. İlk iki ders boyunca çizmeye başladığım resimle uğraşmıştım. İkinci dersin sonuna yaklaştığımızda resim bitmişti. Pek profesyonel bir şey olmamıştı, zaten öyle olmasını da beklemiyordum. Resmin altına imzamı atıp yanımda telefona bakan Toprak'ı dürttüm. Kulaklığını çıkartıp yüzünü bana çevirdi. "Almak ister misin?" "Senin için sıkıntı olmazsa, evet." Defterden sayfayı dikkatlice yıtıp ona doğru uzattım. "Teşekkürler. Bu arada şarkı güzelmiş." "Senin önerdiğin de öyle." "Sen benimle konuşunca kendimi çok büyük bir şey başarmış gibi hissediyorum." "Nasıl yani?" "Herkese karşı çok soğuksun, zorunda olmadıkça konuşmuyorsun, konuştuğunda da sesinde hiç duygu yokmuş gibi çıkıyor." Sesinde hiç duygu yokmuş gibi. Hiç bir şey demeden geri önüme, defterime döndüm. Sesimdeki duygusuz tonun farkında değildim. Toprak'a o kadar güvenmiyordum ama haklılık payı olabilirdi. Sibel de ilk başlarda robot gibi olduğumu söylüyordu çünkü. Sonradan o da alışmıştı. Annemden sonra çok ruhsuz davrandığımı biliyordum ama duygulardan yoksun olacak kadar ruhumun çekildiğini fark etmemiştim. "Bak işte böyle yapıyorsun sürekli." diyen Toprak sayesinde düşünce aleminden sıyrıldım. Yüzümü ona çevirmeden "Farkında değilim, özür dilerim." diye cevap verdim. "Niye özür diliyorsun ki? Ortada özür dilenecek bir şey yok, senin karakterin buysa yapabileceğin çok bir şey yoktur sonuçta." Ama ben böyle biri değilim, değildim. "Haklısın." *** Okul çıkışınde Elif'le beraber metroya yürüyorduk. Benim aklım hala gündüz Toprak'ın söylediklerinde kalmıştı. Cidden duygusuz gibi gözüküp gözükmediğimi merak ediyordum. "Elif." "Efendim?" "Bu gün Toprak'la konuşırken bana sesinde duygu yok gibi dedi, gerçekten öyle mi?" "Şu an sesin gayet hüzünlü geliyor mesela, sen takma o salağı." "Haklısın." "Gerçi, bazılarına karşı cidden çok düz bir sesle konuşuyorsun, ki bence iyi de oluyor. Gereksiz samimiyete girmiyorsun işte." Dışarıya karşı duygularımı yansıtmayı pek seven biri olmamıştım hiç bir zaman, belki de bu yüzden sesim de öyle çıkıyordur diye düşünerek bu konuyu kapattım. Sonrasında yol baıyunca Elif'in okuldaki çok da takmadığım dedikoduları anlatmasını dinlemekle geçirdim. Metroda giderken dahi susmadan ondan bundan topladığı şeyleri umursamadığımı bile bile anlatmaya devam etmişti. Apartmanın önüne geldiğimizde Sibel'i her zamanki yerinde, balkonda gördüm. "Görüşürüz." Elif bana değil Sibel'e bakarak "Görüşürüz." diyip sokağın sonundaki evine doğru ilerlemeye başladı. İstemeye istemeye yukarı çıkıp her zamanki rutinimi gerçekleştirmeye başladım. Akşam yemeğine kadar neredeyse nefes alacak vaktim olmuyordu. Hem okul hem de bu işler beni çok yoruyordu ama katlanmak zorundaydım. Buradan başka kafamı sokacak yerim yoktu, kimseye ne olduğunu tam olarak da anlatamıyordum. Gerçi, istesem amcamgile gidebilirim ama... orada ne yaşadığımı hatırlamak dahi istemiyordum. Bütün işlerimi bitirdikten sonra kitap okumak üzere yatağıma geçmiştim ki telefonuma gelen bildirimle dikkatim o yöne kaydı. Egemen Erkek Orospusu Elif,Azra,Siz Azra: KIZLAR Elif: NOLDU Siz: ne oldu azra Siz: ve grup ismi niye böyle Elif: Evet bu egemen en son enişteydi Azra: BU ERKEK OROSPUSU EGWMEN BENİ ALDATIYORMUŞ Azra: HEM DE RANA SÜRTÜĞÜYLE Elif: NE!? Elif: Dur arıyorum açın ikiniz de Bildiğim kadarıyla Egemen ve Azra dokuzuncu sınıfın sonundan beri sevgililerdi ve yine benim bildiğim kadarıyla gayet güzel bir ilişkileri vardı. WhatsApp'tan gelen grup aramasını açıp tekefonu kulağıma götürdüm. Dedikoduyu çok sevmezdim ama büyük ihtimalle güzel küfürler dönecekti ve dahil olmak eğlenceli olurdu. Ayrıca, neden ve nasıl aldattığını da merak etmiştim. "O piç pezevenk beni hakla aldatır!?" "Azra bi sakin ol da anlatsana." Azra'nın sesi üzgünden çok sinirli çıkıyordu, ki haklıydı da. Kim aldatılmış olsa aynı tepkiyi verirdi. "Hayır bir de Rana yani, başka kız mı bulamamış da dondan çok sevgili değiştiren kıza bakmış!?" "Azra nerden öğrendin, ne oldu bi anlatır mısın?" Azra'nın hiddetli sesine karşın Elif çok sakin konuşuyordu. Gerçi, Elif hep sakin konuşurdu. "Bunlar sexting yapıyorlarmış!" "Ne!?" Çok bağırmama rağmen sesim yüksek çıkmıştı, çünkü böyle bir şeyi beklemiyordum. "Vay siki yuvarlak puşt!" "Ağzına sağlık. Yarın sabah gördüğüm gibi anasının karnına geri sokucam da bi daha çıkamayacak o!" "Azra sakin olup tam olarak olayı anlatır mısın bi?" "Öf, adam akıllı sövemiyoruz da şurada." "Azra, Yağmur haklı. Ben de sinirlendim ama önce olayı anlat sonra hep beraber sövelim." "İyi. Okuldan sonra buluşacaktık, buluştuk da. Sonra bir şey oldu ben bu bana telefonunu verdi. Ben de bakarken mesajları gördüm." "Yav insan yakalanmamak için uğraşır be, bu nasıl bi vizyonsuzluk!" "Vizyonsuzluk mu!? Bu bildiğin şerefzilik, haysiyetsizlik, puştluk!" "Yemin ederim edecek küfür bulamıyorum." "Yok, ben ederim, yarın onu bi göriyim, yüzüne de söylerim hatta." "Azra ilk yakaladığın anda etmedin mi edeceğini?" "Yok, direkt yüzüne tükürüp çıktım gittim. O şeref yoksununun yüzüne bakmaya dahi katlanamıyorum artık!" Daha geçen gün yüzünü görmeye doyamadığını söylediği kişiden şimdi böyle bahsetmesi ihanetin insanı nerden nereye götüreceğinin kanıtıydı. "İyi yapmışsın, telefonu kafasında kırsaydın hatta." "Kıracaktım da, Iphone 15 olunca yapamadım." "Zengin züppesi orospu." Kızların sövmelerinin bir saat daha dinlemiş sonra da onlar devem ederken ben aramadan çıkıp yatağın kenarında duran kitabı alıp okumaya başladım. Kitap Sabahattin Ali'nin Değirmen kitabıydı. Kitabı okudukça en iyi anladığım şey Sabahattin Ali'nin iyi biten aşk hikayelerine alerjisi olduğuydu. Kitaptaki her aşk hikayesinin mutsuz sonla bitmesi bir yana, diğer kitaplarında da son hep mutsuzdu. Ben bir yazar olsam ancak bu adam gibi olurum, diye kendi kendime söylenip geri kitaba döndüm. ♡°♡°♡ |
0% |