Yeni Üyelik
38.
Bölüm
@justtbirisii

Mahkeme beklediğimden çabuk sonlanmıştı. Her şey açık seçik ortada olunca çok uzatmanın manası da yoktu gerçi.

Öz babaannem ve halamla da mahkemeden hemen önce tanışmıştım. İkisi de çok iyi insanlardı, birine zarar verecek yahut birinin zarar görmesine göz yumacak kişiler değillerdi.

Mahkeme sonucunda beni o adama bağlayan hiç bir şey kalmamıştı. Velayetim babaannemdeydi, resmiyette de babam olarak gerçekten babam olan adam gözüküyordu. Ve ben artık Yağmur Hazar olmuştum.

Babaannem bizi yarın, yani evine çeki düzen verdikten sonra, almaya geleceğini söylemişti. Şimdiyse Toprak'la berber onun evindeydim.

Mahkeme sabahtan görüldüğü için daha okulun bitmesine vardı ve planımız okulun bitiş saatine kadar burada kalmaktı.

Koltukta uzanmış koyun koyuna film izliyorduk. Birden çalan zil ile ikimiz de yerimizden fırladık.

Ben kumandaya uzanıp televizyonu kapatırken Toprak da kimin geldiğine bakmaya gitti.

Gelen rahatlamış sesinin ardından kapının açıldığını duydum.

"Sen niye bu saatte çıktın okuldan?"

Toprak'ın azarlar sesini duyduğumda gelenin büyük ihtimalle İlkin olduğunu düşünmüştüm. Sonra da onun sesini duymamla bu kanım kesinleşmişti.

"Ben sabahçıyım, abi. Hem, sen niye okulda değilsin?"

"Anlatmıştım."

"Ha, doğru. Yağmur da burada o zaman?"

İlkin'in her şeyi nasıl bu kadar çabuk kavradığına bazen sadece şaşıp kalıyordum. Kız resmen dedektif gibiydi.

Salondan içeri uzanan kafayla gülümseyip, "Merhaba," dedim.

"Selam," diyip koltukta yanımdaki boşluğa oturdu. "Nasıl geçti?"

"İyiydi, her şey olumlu. Yani benim açımdan."

"Zaten başka kimsenin açısından olumlu olmasına gerek yok. Ayrıca, senin adına çok mutlu olduğumu da belirtmem lazım."

"Teşekkür ederim."

Bu bir ayda İlkin'le birden fazla kez görüşmüştüm. Hepsinde de bana karşı çok cana yakın davranmıştı. Ben de onun yakınlığını görünce istemsiz şekilde yakınlaşıyordum ona. Tabii bunda çok tatlı bir kız olmasının da payı olabilirdi.

"Siz ikiniz beni niye sattınız?" diyerek diğer yanıma oturan Toprak anında kolunu omzuma atarak beni kendine yaslamıştı.

"Aa, ne haddimize? Hem, Esra annem gelmiş olsa ne yapacaktınız?"

İlkin Toprak'ın aksine içinde bulundukları durumu çok çabuk benimsemiş ve Esra abladan anne diye bahsetmeye başlamıştı. Bunda pek tabii Esra ablanın anaç tavrının da büyük payı vardı. Bana ilk gördüğü zamanda bile o kadar iyi davranmıştı ki onu benimsememek elde değildi.

"Annem bir şey demez, ben babamdan korkuyorum."

"Niye?" diye ikisinin arasına girdim. Bildiğim kadarıyla babası çok katı biri değildi.

"Sevgilim olduğunu öğrendiğinde bile bu yaşta ne sevgilisi demişti."

"Annenle tanıştıklarında annen on sekizindeymiş ama."

"Ben kendilerini sorgulamayı uygun bulmuyorum, işlerine pek akıl sır ermiyor, malum."

Her ne kadar babasıyla araları düzelmiş olsa da hala geçmişte yaşanılanları sindirememişti ve bunu her fırsatta dile getiriyordu.

İlkin kenara koyduğu çantasını da alarak ayaklandı ve "Ben odama çıkıyorum," diyerek salondan çıkmıştı.

İlkin'in salondan çıkmasıyla televizyonu tekrar açtım ve izlediğimiz filme kaldığımız yerden devam ettik.

***

"İçsek şimdi için kadeh kaldırırdım, öyle bi' mutluluk var üzerimde."

Hep beraber okulun yakınlarında bir parkta oturmuştuk. Dava güzel sonuçlandığı için herkesin keyfi yerindeydi.

Emir hariç. Onun üzerindeyse garip bir hüzün vardı.

"Bence onun yerine çilekli süt içebiliriz," önerisi Kerem'den gelmişti. Onunla ilk defa görüşmüyordum elbette ama ilk defa konuşuyorum denilebilirdi.

"Çikolatalıyı tercih ederim."

"Sen çikolatalı iç o zaman."

"Şimdi süt alıyor muyuz, almıyor muyuz?"

"Almıyoruz, Selim. Otur oturduğun yerde."

Emir'in agresif tavrı sadece beni değil, diğer herkesi de şaşırtmıştı. Zaten sabahtan beri bir garip davranıyordu.

"Ben gidiyorum. Yağmur, anneme geç olmadan geleceğimi söylersin," diyip kalkığındaysa şaşkınlığım kat be kat artmıştı.

Arkasından nereye diye sormamıza dahi kalmadan çoktan hızlı adımlarla uzaklaşmıştı.

"Neyi var?" diye sordum Elif'e. Bana göre daha yakınlardı ikisi.

"Aysu'nun doğum günüydü bu gün, ondan herhalde." dedi Elif zar zor çıkarttığı sesiyle.

Ortamda, daha çok bizim cephemizde, buz gibi bir hava eserken diğerleri ne olduğuna anlam verememiş gibi bakıyorlardı.

Burak Toprak'ın kulağına eğilip bir şeyler söyledi ve Toprak sıkıntıyla dudaklarını birbirine bastırdı.

"Bize de anlatacak mısınız?" diye araya giren Kerem ortamı biraz olsun dağıtmıştı. Çünkü sessizlik çok daha ağırdı böyle durumlarda.

"Aysu, Emir'in kız arkadaşıydı ama..." gerisini getiremediğimde imdadıma Elif yetişti.

"Öldü."

Tek bir kelimeydi, ama içinde bin bir anlam taşıyordu. Bir bir türlü acıyı tek bir kelimeye sığdırıyorlardı.

O muhabbetten sonra uzun süre kimse konuşmamıştı. Ortamı dağıtan şey bir telefon sesi oldu.

Kerem çalan telefonunu açarak oturduğumuz yeri tarif etti ve kapattı.

"Kız arkadaşım, onu da çağırmıştım." diye ufak bir açıklamada bulundu.

Bir süre havadan sudan konuştuktan sonra Kerem'in uzaktan gelen bir kıza el sallamasıyla konu bölünmüştü. Batan güneşin altında ateş gibi parlayan kızıl saçlarından kendini belli ediyordu.

Oturduğumuz çardağa gelip Kerem'in yanındaki boşluğa oturdu.

"Ben Çağla," diyerek kendini tanıttı.

"Elif," diye ilk önce o lafa atlamıştı.

"Yağmur."

Diğerleriyle muhtemelen daha önceden tanıştığı için onlar kendilerini tanıtma gereği duymamışlardı.

"Böyle aniden geldim ama Kerem çok ısrar etti sizinle tanışmam için, umarım rahatsızlık vermemişimdir."

Kızın mahcubiyeti sesinden ve yüzünden anlaşılabiliyordu. Bunu düşündüğüne göre ince düşünen biriydi. İçime onunla iyi anlaşacağımıza dair bir his düşmüştü.

"Ne rahatsızlığı? Aksine, tanıştığımız için çok memnun oldum."

Sözlerimin üzerine samimi şekilde gülümseyerek bana bakmıştı.

Kerem ile uzun zamnadır sevgili olduklarını biliyordum. Hatta sanırım tanışıklıkları liseye başlamalarından da önceydi. Ve şu ufacık zaman diliminde karar verdiğim şey Kerem'in tüm şansını Çağla'da kullanmış olduğuydu.

"Hem biz de bu hayvanların arasında yanlız kalmamış olduk sen gelince."

Herkes, ben ve Çağla hariç, kaşları çatılmış şekilde Elif'e bakmaya başladı. Bense gülmemek için kendimi sıkıyordum.

Yanımda oturan Toprak'ın bakışlarını üzerinde hissetmemle ona döndüm. Gülmemek içim verdiğim çabayı görünce iyice bozulmuştu.

"Sen de mi? Hem, neremiz hayvan acaba bizim?"

"Bir yeriniz hayvan değil, şaka yaptım."

"Bayağı komikmiş," dedi Toprak alayla.

Ben artık tutamadığım kahkahamı bıraktığımda Çağla ve Elif de bana katılmıştı.

Hava kararana kadar sohbetimiz bu şekilde havadan sudan konuşarak ilerlemişti. Hava karardığında da Elif annesinin onu beklediğini söyleyerek kalmış, Burak da onun arkasından onu bırakmak için gitmişti.

Geri kalanlar da yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. İlk önce Çağla ve onunla beraber Kerem gidince Selim de bizi görmeyi kaldıramadığınj öne sürerek onların ardına takılmıştı.

"Sen gitmeyecek misin?"

"Bilmem, seninle oturmaya hayır demem. Hem, Emir de daha geçmemiştir eve. Onunlayımdır diye merak etmezler."

"İyi o zaman. Oturalım biraz daha, sonra babama söylerim, o bıraktırır seni."

Omuzumda olan koluyla beni iyice kendine çekti ve saçlarım arasına derin bir öpücük bıraktı.

Gökyüzünde gözüken tek tük yıldızları izliyorduk.

"Biliyor musun," diye söze girdi. "Her insan doğduğunda onunla berababer bir yıldız doğarmış ve o öldüğünde o da ölürmüş. Yani, sadece bir efsane ama bence güzel geliyor."

"Evet, bir yıldızım olsun isterdim. Hatta, küçükken böyle bir çizgi film izlediğimi hatırlıyorum."

"Ben de hatırlıyorum onu. Ama ben sana başka bir şey söyleyeceğim."

Yüzüme doğru eğildi ve aradaki mesafeyi bir karışa indirdi.

"Benim tek yıldızım sensin. Ben, bir tek seninle varım."

Hem sözlerinin hem de yakınlığımızın etkisinden daha çıkamamışken üstüne bir de dudaklarını dudaklarıma örttüğünde kalbimin atmayı bıraktığından emindim.

Beni feci şekilde etkiliyordu ve, yalan söylemeyeceğim, bundan hiç mi hiç rahatsız değildim. Aksine, bunun daha fazla olmasını istiyordum.

♡°♡°♡

Loading...
0%