Yeni Üyelik
42.
Bölüm
@justtbirisii

◇Toprak'tan◇

Şu an gördüğüm görüntünün benim kurmacam olması için çok fazla şey verebilirdim ama maalesef gerçekti.

Annem ve babam evleniyorlardı.

Annemi mutlu görmek elbette beni de mutlu ediyordu ama yine de babama olan öfkem bana bu mutluluğu yaşatmıyordu. Her ne kadar babam olduğunu kabullensem de geçmişte yaşanılanlar kolay kolay unutalacak cinsten değildi.

Her ne kadar annem çok çabuk unutmuş olsa da.

Düğün gibi bir şey organize edilmemişti, içinde nikah töreninin de olduğu bir yemek gibiydi daha çok. Zaten düğün olsa bile iki tarafın da çağıracak neredeyse kimsesi yoktu.

Ortamda bulunanlar babamın ablaları ve abileri, her ikisinin de bir kaç yakın arkadaşından oluşuyordu. Bir de Yağmur vardı tabii, benim için gelmişti.

Nikah masasında oturan annem ve babamı görmek nedensizce yüzümü buruşturmama sebep oluyordu. Gerçi, annem konusunda böyle bir düşüncem yoktu. Ben daha çok yanında oturan adamla ilgileniyordum.

Annem daha çok yaşlı sayılmazdı, otuz altı yaşındaydı. Yıllar ona acımasız davranmasa belki şimdi çok daha genç görünecekti ama bu şartlarda bile çok güzel bir kadındı. Aynı zamanda benim aşık olduğum ilk kadındı. Şimdi de giydiği gelinlik denemeyecek beyaz elbisesiyle kelimenin tam manasıyla büyüleyici duruyordu.

Nikah memuru önce anneme, ardından da babama o uzun 'evlenmek istiyor musunuz?' temalı soruyu sorup her ikisinden de 'evet' cevabını aldı ve şahitlere dönüp onlardan da onay aldı.

Yan taraftan gelen dirsek darbesiyle o tarafa dönüp Yağmur'a baktım.

"Suratın sirke satıyor, en azından memnunmuş gibi yap."

"Denerim," dedim menuniyetsiz şekilde.

Yağmur bana sen iflah olmazsın bakışları atarken ben de önüme döndüm.

Nikah merasimi bittip alkışlar kesildiğinde ortamda dans için yavaş tempolu bir müzik çalmaya başladı. İlk başta dans edenler sadece annem ve babamken daha sonra bir kaç kişi de etraflarında dans etmeye başladı.

Oturduğum sandalyeden kalkıp yanımda oturan Yağmur'a döndüm.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz acaba?"

Hafifçe gülümseyerek uzattığım elimi tuttu ve ayağa kalktı. Beraber dans edenlerin olduğu alana geçip dans etmeye başladık.

Annem bizi gördüğünde bana bakarak gülümsemişse de babam bu durumdan pek memnun değildi. Nedenini bilmesem de sevgilimin olması onu rahatsız ediyordu. Yine de, dava olayında ona yardım etmişti ve benim için önemli olan buydu.

"Takım elbise yakışmış," dedi Yağmur bir anda.

Hafifçe gülümseyip yanağını öptüm. "Sen de bu elbiseyle çok güzel olmuşsun." Üzerinde siyah, uzun kollu bir elbise vardı. Çok abartılı bir şey değildi ama üzerinde muhteşem duruyordu. "Gerçi, sen hep güzelsin."

Ettiğim iltifat karşısında bir anlık duraksamıştı. Ona her güzel bir şey söylediğimde aynı şey oluyordu. Halbuki kendisi dünya üzerinde güzel ne varsa hak ediyordu.

Çiftler yavaş yavaş dans edilen alandan ayrılmaya başladığında biz de onlara katılıp yerimize geçtik.

Şimdi oyun havası çalsa da tüm elit ortamın içine edilse... ne güzel olurdu.

Kafamdaki düşüncelerle kendi kendime sırıttım. Ama sonra bunun fazla dikkat çekeceğini düşünerek dudaklarımı birbirine bastırıp önümdeki yemeğe döndüm.

Organizasyon -böyle diyorum çünkü içinde bulunduğumuz şey kesinlikle düğün değildi, oyun havası yoktu bir kere- bir saat boyunca aynı monotonluğunda devam etmiş ve hayırlı olsun seremonisinden sonra herkes dağılmıştı.

Annem ve babam babamın evine gidecekler, bizi -yani ben, İlkin ve Yağmur- de Rıza abi bırakacaktı.

Arabada ben ön koltuğa geçmiştim ve İlkin'le Yağmur da arkaya oturmuş sohbet ediyorlardı. İlk tanışıklıkları kötü olsa da şu an için çok iyi anlaşıyorlardı ve bu benim fazlasıyla hoşuma gidiyordu. İkisine de çok değer veriyordum ve onların birbiriyle anlaşıyor olması çok güzeldi.

"Sen evine mi gideceksin?" diye sordu Rıza abi Yağmur'a.

"Evet."

"Gelsene bizimle," diye lafa atladım. "Hem saat daha on bir olmamış. Gece yarısına kalmadan bırakırım ben seni evine."

"İyi o zaman, geliyim sizinle."

Omzumun üzerinde arkaya baktığımdan güldüğünü görmüştüm.

Sanki şu götüntü için yaşıyor gibiyim.

Arabadan inip eve girdik ve ben direkt ceketimi çıkartıp kendimle beraber salondaki koltuğa attım.

"Bayılma hemen," diyip yanıma geldi Yağmur da.

İlkin sadece kapıdan başını uzatmış ve "Ben odama çıkıp yatıyorum, siz de duvarların yeterince iyi yalıtılmadığını unutmayın," diyip gitmişti.

İlkin'in sözlerinden sonra Yağmur sanki boğazına bir şey kaçmış gibi ökdürmeye başladı.

"İyi misin?"

"İyiyim," dedi öksürüklerin arasından.

"Patavatsız," diye homurdandım.

İlkin'i seviyordum ama dilinin kemiği yoktu işte.

"Ne yapacağız?"

"Ne yapalım istersin?"

"Film izleyelim mi?" dedi hevesle.

Filmleri ve kitapları ne kadar sevdiğini biliyordum. Gülümsyerek "Olur," dedim ve filmi açmak için televizyon kumandasını aldım. "Ne izleyelim?"

"Senden Nefret Etmemin 10 Sebebi, çok güzel film."

Filmin ismimden pek hoşlanmasam da o istediği için hdfilmcehennemine girip filmi açtım.

Babam zengin olabilir ama hdfilmcehennemi bir markadır.

Filmde Heath Ledger'ın oynadığını görünce filme karşı olan ön yargım kırılmıştı. Adamı seviyordum, özellikle Joker rolünden sonra sevmemek imkansızdı zaten.

Koltukta o benim göğsüme yaslanmış yarı uzanır pozisyondaydık. Bir anda çenesini göğsüme yasladı ve yüzüme o muhteşem gülümsemesiyle bakmaya başladı.

"Seni seviyorum," dedi aniden.

Beklemediğim için şok olmuştum. Şoktan saniyeler sonra çıkabildiğimde "Ben de," dedim gülerek. "Ben de seni seviyorum güzelim."

Uzanıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. İlk başta amacı basit bir öpücük olan bu hareket giderek amacından sapmış ve nefessiz kalana kadar ayrılmamıştık birbirimizden.

Film bitince her ne kadar istemesem de Yağmur'u evine bırakıp geri dönmüştüm.

Her ne kadar çok bir şey yapmamış olsam da yorulduğumu hissediyordum ve direkt odama geçip uyumak istiyordum.

Tam odama girecekken yan odamdan, yani İlkin'in odasından gelen ağlama sesleri beni oraya girmeye itmişti.

Nezaketen kapıyı hifiçe tıklattım ve kapıyı yavaşça açıp içeri girdim. İçeri girmemle İlkin burnunu çekip göz yaşlarını sildi ve gülümsemeye çalıştı.

"Boşuna uğraşma, ağladığını duydum," diyip yatağın ucuna oturdum. "Anlat, niye ağlıyorsun."

"Anlatamam."

"İlkin."

Bezgince ofladı ve başını yatak başlığına yasladı. "Kızma ama."

"Niye ağladığın için kızayım ki?"

"Ağladığım için değil."

Hassiktir.

Sevgilisi var.

"Sevgilin mi var?" diye sordum teredüttle.

"Vardı," dedi zar zor çıkan sesiyle.

Tamam Toprak, kıskanabilirsin ama kız şimdi perişan halde. Sonra kıskançlık krizi geçirebilirsin.

"Anlat bakalım kim nasıl üzmüş benim kardeşimi?"

"Anlatılacak bir şey yok," dedi hıçkırıklarının arasından. "Aldatmış."

Vay döl israfı pezevenk.

Yatakta ona doğru kaydım ve kollarımı ona sardım.

"İsim ver, hemen yarın döviyim," dedim sahte bir kızgınlıkla.

Göz yaşlarının ardından güldü.

​​​​​Şu gülüşü solduran pezevengi ben doğduğuna pişman etmez miyim?

Ederim.

"Döversen veriyim."

"Döverim dedim ya."

İlkin göz yaşlarını temizleyip telefonunu çıkarttı. Bir kaç yere tuşlayıp bir resim gösterdi.

"İsmi Serdar. İki aydır konuşuyorduk, sabah bana beni aldattığı kız mesaj attı, öyle öğrendim."

"Okulunda mı?"

"Hıhı."

"Ben yarın çıkışta geliyorum o zaman," dedim sırıtarak.

Kocaman gülümseyerek sarıldı ve "Teşekkür ederim, abi." diye fısıldadı.

♡°♡°♡

 

 

Loading...
0%