Yeni Üyelik
43.
Bölüm
@justtbirisii

Bu gün ilk dönemin son günüydü.

Normalde asla gelmediğim karne günlerine sırf grup olarak bir şeyler yapmayı planladığımız için gelmiştim. Bir de Yağmur geldiği için tabii.

Dün yanımda Kerem'i de sürükleyerek İlkin'in okuluna gitmiş ve o pezevengi cidden doğduğuna pişman etmiştik.

İçimin yağları erimişti.

Üstelik en ufak bir hasar almadan kurtulmuştum. O bana vurmaya kalkmadan ben zaten ağzını yüzünü dağıtmıştım. Kerem de zaten yanında biri varsa diye gelmişti, olmayınca da etrafta birileri var mı diye gözetmenlik yapmıştı.

Bu kavga işinden henüz Yağmur'a bahsetmemiştim. Bahsetsem de beni haklı bulacağını biliyordum zaten.

Kantinde oturmuş hocaların bizi sınıflara çıkartmasını bekliyorduk. Hep böyle olurdu, karne için erkenden çağırırlardı ve en az bir saat bekletirlerdi.

Bizim her zamanki ekibe ilave olarak bir kız daha vardı. Emir'in arkadaşıydı galiba. Elif ile de muhabbetleri olduğunu biliyordum.

Serap hocanın "Haydi gençler sınıflarınıza," diye bağırmasıyla ayaklanıp sınıfa geçtik.

Herkes yerlerine oturduğunda sınıfta toplam beş tane boş yer kalmıştı. Biri zaten asla dolamayacaktı, Hamza'nın yeriydi. Duyduğuma göre yüksek doz alıp intihar etmişti. Her ne kadar sevmesem de, hatta nefret etsem de, üzülmüştüm onun için. Kendini öldürmeye kadar gidecek sebepleri olduğu için.

Karneler verilip herkes İstiklal Marşı için bahçeye toplandığında Rana yanımıza geldi. Gözlerinden alev fışkırıyordu.

"Sen bi' gelsene böyle," dedi tehtidvari sesiyle Yağmur'a. İstemsizce kaşlarım çatılmıştı. Ne oluyordu?

"Ne oldu?"

"Bir de ne oldu mu diyorsun?!" diye yükseldi birden.

"Bak, cidden neden böyle davrandığını bilmiyorum," diye konuştu Yağmur onun aksine sakin şekilde.

"Senin yüzünden biri öldü, sen hala ne yaptım diyorsun!"

Kızın karın ağrısı anlaşılmıştı. Hamza'nın intiharından Yağmur'u sorumlu tutuyordu.

Bu bir haftada biz sürekli okuldaydık ama onlar olmadığı için olay şu an patlıyordu.

"Ciddi misin sen? O çocuğun kişisel problemleri beni sorumlu yapmaz."

"Ama senin yüzünden okuldan atıldı!"

"O okuldan atıldığı için hayarına son verecek kadar önemsemiyordu okulu, emin ol."

Karşısındaki kızın sinirli tavrına rağmen Yağmur oldukça sakindi. Hatta sinir bozucu dercede bile denilebilirdi.

Tartışma hocanın bağırarak herkesi toparlamasıyla sona ermişti.

Klasik dönem kapanışı: kışın ortasında olmamıza rağmen müdür konuşmasına özel olarak açan güneş altında maruz kalınılan konuşma, İstiklal Marşı ve kapanış.

Hocanın rahat demesine kalmadan herkes ağılının kapısı açılmış koyun sürüsü misali bahçeden çıkarken biz de kalabalıkta ezilmemek için bekliyorduk.

"Plan ne?" diye sordu yeni yanımıza gelen Ecrin.

"Kerem ve Çağla'yı da alıp mülteci kampı olarak ne yapabilirsek onu yapacağız," diye cavapladı onu Elif.

"Hadi gidelim o zaman," diyip en önden boşalmış bahçeden çıkmak için herketlenen Emirhan oldu.

Ben de onların peşinden gidecektim ki yanımda duran Yağmur'un öylece durup çatılmış kaşlarıyla telefonuna bakıyordu.

"Ne oldu güzelim?"

"Toprak, sen yine ne yaptın?" diye başını telefondan kaldırıp bana baktı. Telefonun ekranına baktığımda İlkin'le mesajlaştığını gördüm.

Cafer sıçtık bez getir.

"Bak, ben anlatacaktım sana..."

"Sus," dedi itiraz istemeyen sesiyle. Korkmuştum, ne söyleyeyim. "Sen niye ikide bir birilerini dövüyorsun? Mafya mısın lan sen?"

"Yalnız, lan falan ayıp oluyor."

Hiç bir şey demedi ve göz devirip hızlı adımlarıyla diğerlerinin arkasından gitti.

Harika, trip yiyordum.

Olduğum yerde durmayıp arkasından gitmem gerektiğini fark ettiğimde neredeyse koşarak öndeki kafileye yetiştim. En arkadan giden Yağmur'un yanında durup elini tutmak için uzandığımda aksi bir hareket yapmamıştı.

En azından iyi ilerliyorduk.

Metroya geldiğimizde altına inmeden Kerem ve Çağla'yı beklemeye başladık. Onların okulları farklı olsa da birbirine yakındı ve beraber geleceklerdi.

On dakika sürmeyen bir bekleyişten sonra onlar da geldiklerinde bir kenarda durup ne yapabileceğimizi konuşmaya başkadık.

"Bowling'e gidebiliriz," diye bir öneri atmıştı Elif ortaya.

"Bu kadar kişi?"

"Abi biz niye mükteci kampı gibi dolaşıyoruz ortada? Ben üç agamla mutluydum."

Selim'in klasik sizin sevgiliniz var ben sapım başlıklı konuşması hiçbirimizde bir etki yaratmamıştı.

Derin tartışmalar sonucu havanın da kış gününe göre fazlasıyla güzel olmasından faydalanarak bir parkta oturma kararı almıştık. Zaten bu kadar kalabalık ancak bunu yapsa dikkat çekmezdi.

Biz parkta müsait bir yer bulurken Ecrin, Emir ve Selim markete yitecek bir şeyler almaya gitmişlerdi. Söz konusu Selim ise elektirikli süpürge dahi alabilirdi gerçi ama...

"Tatilin sonuunda Adamlar konseri varmış," diyerek sessizliği bozdu Elif.

"Gidelim demek oluyor bu galiba?"

"Tabii ki, salak."

Adamlar Yağmur'un en sevdiği gruptu. Konsere gitmek hem son olaylardan sonra onu rahatlatırdı hem de en sevdiği grubun konserine gitmek elbette hoşuna giderdi.

"Sen de gidebilir misin?" diye sordum Yağmur'a.

"Babaannem izin verirse iki elim kanda dahi olsa giderim."

Verdiği cevaba sesli bir şekilde gülmekle yetindim.

"Siz gelir misiniz?" diyerek Kerem ve Çağla'ya döndü Elif.

"Ben ailemle şehir dışında olacağım tatil boyunca, gelemem yani."

"Çağla yoksa benim de işim olmaz."

Uzaktan gelen Selim'in sesiyle herkes birden o tarafa dönmüştü.

"Turşuhanlar, rızık zamanı!"

Elindeki Bim poşetini sallayarak yanımıza geldi ve poşeti ortaya attı. Onun ardından Emirhan ve Ecrin de geldiğinde herkes tamamlanmıştı.

Poşetin içini döktüklerinde gördüğüm şey beni pek de şaşırtmamıştı. Dedim ta Selim bu, her şeyi alabilir.

Turşu, cips, peynir, salam ve sandiviç ekmeği.

Cidden mükemmel menü.

"Turşuyu almak kimin fikriydi?"

"Benim," diye cevap verdi soruma Ecrin.

Cidden aramızda aklı başında bir kişi yoktu. Hatta aramıza yeni katılanlar bile özenle seçilmiş deliler oluyordu.

Yine de bu durumdan şikayetçi olduğum söylenemezdi.

Halimden memnundum, hatta belki aksi düşünülemezdi.

♡°♡°♡

Loading...
0%