Yeni Üyelik
44.
Bölüm
@justtbirisii

◆Yağmur'dan◆

 

Okullar tatil olduğu için tüm günüm evde yatmak, ders çalışmak, kitap okumak gibi aktiviteler eşliğinde geçiyordu. Aslında, şikayetçi olduğum da söylenemezdi.

Babaannem kesinlikle ne yaptığımla ilgilenmiyordu, hatta onun yaşındaki kadınlara göre fazla umursamaz bile sayılırdı. Çünkü normalde onun herkesin ne yaptığına bakıp bunların durum değerlendirmesini ahiretlikleriyle yapması lazımdı. Gerçi, ahiretliğinin çoktan öldüğünden bahsetmişti ama.

Yine can sıkıntısından izlediğim filmin başından kalkıp uyuşmuş bedenimin kendine gelmesi için biraz bekledim. İzlediğim film kendine öyle bağlamıştı ki beni uzun süre etkisinden çıkamayacak gibiydim. Ölü Ozanlar Derneği'ni izlemiştim. Gerçekten çok güzel bir filmdi ama sonu hiç beklediğim gibi değildi.

Sabahattin Ali hayranı olan benim de kötü sonla bittiği için filmi kötülemem olmadı ama olsun.

Az önce filmin bitince kapatıp yatağın üzerine buraktığım telefondan yükselen ses ile telefonu tekrardan elime aldım. İlkin arıyordu.

"Alo?"

"Bir şey mi oldu İlkin?"

"Hasta bakabilir misin?" dedi sıkıntıyla.

"Kim hasta?"

"Abim."

"Geliyorum on beş dakikaya," diyip telefonu kapattım ve üzerime elime gelen işk şeyleri giydim.

Babaanneme ufak bir bilgilendirme yapıp evden çıktım ve hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.

İlkin'in neden beni aradığını anlayabiliyordum. Doğduğundan beri bir eli yağda bir eli balda büyümüştü ve şimdi elbette ki hasta bakamıyordu. Bense iki senedir annemin tüm yükünü üstlendiğimden, Doğa ne zaman hasta olsa ben bakmıştım.

Kapının önüne geldiğimden biraz soluklanmak için durdum ve zile bastım. Biraz sonra kapının ardından aceleci adım sesleri duyuldu ve ardından kapı açıldı.

İlkin'in kapıyı açtığında ilk gördüğüm asık surat ifadesi beni görünce gevşemiş ve gülümsemeye başlamıştı.

"Hoş geldin, geç içeri."

Ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim ve montumu askılığa astım.

"Esra anne olmayınca aklıma bir tek sen geldin, o yüzden seni aradım. Umarım işinden etmemişimdir."

"Eğer iş derken tüm gün yatmaktan bahsediyorsan ettin," dedim gülerek.

O da benim gibi güldü fakat hemen kendine gelerek beni de alarak üst kata çıktı. Daha öncesinde de bu eve geldiğim için Toprak'ın odasının nerede olduğunu biliyordum.

"Sen abime bak, benim odamda bir işim var sonra gelirim yanınıza."

İlkin'in kafamı sallayarak onayladım ve Toprak'ın odasına girdim.

"İlkin ikide bir girip-"

Sinirle başlayan cümlesi beni görmesiyle kesilmiş ve sinirle çatılmış kaşları şaşkınlıkla havalanmıştı.

"Yağmur?"

"Sen niye hasta olduğunu söylemiyorsun? Hayır yani, bir de konuştuk sabah," diye söylenerek yanına gittim ve yatağın ucuna oturdum. Toprak yatakta yarı uzanır pozisyonda telefona bakıyordu.

"Endişelenirsin diye söylemedim."

Elimin tersini alnına yaslayıp ateşini kontrol ettim. Resmen yanıyordu.

"Yanıyorsun!"

"Öyle mi?"

İç geçrip yataktan kalktım ve üzerindeki kalın yorganı çekip yere attım.

"Yorganımı alabilir miyim acaba?"

"Alamazsın, yoksa havale geçireceksin."

Üzerinde kalın bir sweat vardı ve eğer onu tanıyorsam mutlaka içine bir kat daha giyimişti.

"Üzerindekini de çıkart, ince bir şeyler giyin. Ben de sirkeli su yapıp geliyorum."

"İçecek miyim?"

"Evet," dedim itiraz kabul etmeyen sesimle.

Odadan çıkarken kendimle beraber yerdeki yorganı da aldım ve kapıyı ardımdan örttüm. Kapıdan çıkınca yan odadan çıkan İlkin'le göz göze gelmiştim. Bir bana bir de kucağımda benim kadar olan yorgana bakıyordu.

"Ateşi vardı, ben de örtmesin diye aldım," diye açıklamamı yaptım. "Bana mutfakta yardım edebilir misin? Malum, neyin nerede olduğunu bilmiyorum."

"Önce şunu koyacak bir yer bulalım," diye elimdeki yorganı işaret etti. "Benin odama koyalım şimdilik, sonra da mutfağa geçeriz."

İlkin'in dediği gibi yapıp mutfağa geçtik. Ben ketıla su koyup çalıştırırken o da bana istediğim malzemeleri çıkartıyordu.

Limon, bal ve sirke. Annem ne zaman ateşlensem bana bunundan yapardı ve her zaman çok iyi gelirdi. Su kaynayınca malzemeleri bir kupada karıştırdım ve İlkin'e ben gelene kadar tavuk çıkartmasını söyleyip kupayı Toprak'a götürmek üzere yukarı çıktım.

Giyiniyor olma ihtimaline karşın ilk önce kapıya tıklattım ama ses gelmedi. Bir kez daha tıklatıp aynı şeyle karşı karşıya kalınca kapıyı yavaşça aralayarak içeri girdim.

Toprak yatağın üzerinde tespih böceği gibi kıvrılmış şekilde duruyordu. Ne üzerine daha ince bir şey giymiş ne de yataktan kalkmıştı.

"Toprak?" diye seslendim endişeyle. Zira şu an gayet endişelenecek durumda gözüküyordu.

Kafasını kaldırıp bana baktı ama bir tepki vermeden geri dizlerinin arssına gömdü kafasını.

Yanına gidip elimdeki kupayı komodine koydum ve kafasını el yordamıyla kaldırmaya çalıştım. Başarılı da olmuştum ama gözleri yarı kapalı vaziyette oldukça baygın bakıyordu.

"Üşüyorum," diye mırıldandı zar zor.

"Biliyorum, ama eğer örtünürsen daha çok ateşin çıkacak."

Kendini bir anda geriye doğru bıraktı ve yana dönüp cenin pozisyonunda yatmaya devam etti.

"Hadi kalk da iç şunu. Sonra söz rahat bırakacağım seni."

"Söz mü?"

"Tabii bir de ılık duş alıp daha ince bir şeyler giyersen."

Toprak dediklerime hiç bir tepki vermeden sadece yatmaya devam ediyordu.

Odadan çıkıp merdivenlerden İlkin'e seslendim.

"Ne oldu?"

"Gel de abini kaldırmama yardım et."

İlkin'in gelip yardım etmesiyle zor da olsa Toprak'ı ayağa kaldırmıştık.

Toprak sürekli anlamsızca homurdanıyor, yine de gücü yetmediğinden olsa bize karşı koymuyordu. İkimizin de desteği gittiğinde olduğu gibi ayakta durduğunu görünce üzerindeki sweati sıyırdım. İçinde ince bir kazak daha vardı. Onu çıkarttığımda üstü tamamen çıplaktı.

Normalde olsa ağzım açık seyredeceğim şu görüntü karşısında içinde bulunduğumuz durum dahilinde kendimi çabuk toparlayıp Toprak'ın kolunun altına girdim ve banyoya doğru sürükledim. İçeri girip suyu ayarladıktan sonra Toprak'ı duşakabinin içine koyup kapıyı kapadım.

"Duşunu alıp çıkıyorsun, itiraz istemiyorum."

Kapıyı kapatıp banyodan çıktıktan sonra hala su sesinin geldiğini duyunca başarılı olmanın verdiği gururla gülümseyerek mutfağa, çorba yapmaya giriştim.

***

"Çok teşekkür ederim Yağmur, sen olmasaydın abim şu an havale geçirmişti büyük ihtimalle."

"Ne demek," dedim gülümsyerek karşımda oturan İlkin'e.

Çorbayı pişirmiş, duş aldıktan sonra yatakta yığılıp uyuyakalan Toprak'ın uyanmasını bekliyorduk. Bir yandan da mutfak masasında oturmuş sohbet ediyorduk.

"Öyle söyleme, herkes kolay kolay yapmaz bunu."

"Evet, ama herkes de abin gibi her şeye rağmen benim yanımda olmazdı."

"Yine drama bağladın sen de. Yemin ediyorum iki dakika muhabbet edilmiyor seninle," diyip masadan kalktı ve tahminimce odasına gitti.

O gittikten sonra ben de biraz telefonumda vakit öldürdüm. Yarım saat gini bir süre sonunda kapıda hissettiğim hareketlilikle telefonumu burakıp oraya döndüm. Toprak yarı aralık gözleriyle beni süzüyordu.

Üstünde hala ilk yattığı gibi bir şey yoktu, üşüyorum diye bir şey giymediğine göre ateşi düşmüş olmalıydı. Yine de emin olmak için ayağa kalkıp yanına gittim ve elimi alnına koyup ateşine baktım. Yöntemlerim işe yaramış, ateşi düşmüştü.

"Geç otur şöyle, ben de çorba koyayım sana."

Halsizce başını salladı ve kapıya en yakın olan sandalyeye yğılır gibi oturdu.

Çorbanın ısınması için altını açtım ve Toprak'a döndüm.

"İyi misin biraz daha?"

"İyiyim," dedi sabahtan beri duyduğum en dinç sesiyle. "Teşekkürler."

"Önemli değil," dedim gülümseyerek. "Seninle ilgilenmek emin ol ki hiç zoruma gitmedi."

"Benim de durumdan memnun olmadığım söylenemez."

Çorbanın yeterince ısındığına kanaat getirince altını kapatıp daha önce İlkin'in gösterdiği yerden bir kase alıp doldurdum ve Toprak'ın önüne koydum. Kendim de karşısındaki sandalyeye geçip oturdum.

"O değil de sen nasıl hasta oldun?"

"Antrenmandan gelirken sıcakladım diye üzerime montumu giymemiştim, orada üşüttüm herhalde."

Çorbadan bir kaşık alıp içti ve anında yüzünü buruşturdu.

"Zencefil mi var içinde?"

"Evet, sevmez misin?"

"Sevmem."

"Ama iyileşmen lazım."

Oflayıp kaşığı kasenin kenarına bıraktı ve geriye yaslandı.

"Neden sağlıklı şeylerin tadı hep kötü ki?"

Toprak'ın çorbayı içmeyeceğini anlayınca kesinlikle işe yarayacağını bildiğim kozumu öne sürdüm.

"O kadar uğraştım bak, en azından benim hatrıma iç şu çorbayı."

Toprak tekrardan oflayarak sandalyede dikeldi ve kaşığı tekrardan eline alıp çorbayı içmeye başladı.

"Ama bak sırf senin hatrın için."

"Ne için olduğu beni ilgilendirmiyor, iç sen."

Toprak tek kelime etmeden çorbayı bitirmişti.

Ben de biraz daha durup sonrasında Toprak'ın daha iyi olduğuna kanaat getirince geri eve dönmüştüm.

 

♡°♡°♡

Normalde bölüm sonu açıklaması yazmam ama bunun haberini vermem lazım;

50. Bölüm'de final yapıyoruz🙃

Loading...
0%