Yeni Üyelik
46.
Bölüm
@justtbirisii

 

 

Pilli Bebek - Kızım

Eylül 2019

"Abi, gerçekten Bursa'ya mı gideceksin?"

"Evet, Yağmur. Zaten tatillerde buradayım, niye bu kadar dram yaptın ki?"

"Ama ben senin gitmeni istemiyorum."

Dudağımı büzüp köpek yavrusu gibçabime bakarken istemsizce gözlerim dolmuştu. On bir yıllık hayatımın tümü abimle geçmişti ve şimdi o olmadan geçecek bir kaç ay bile çok fazlaydı. Hem, o olmayınca beni o adamdan koruyacak kimse kalmıyordu.

"Ağlıyor musun sen?"

"Ağlamıyorum," dememe rağmen sanki bana inat olsun diye dolan gözlerimden bir damla yaş süzülmüştü yanaklarıma doğru.

Abim yüzünü buruşturup "Ağlayınca daha bir çirkin oluyorsun, ördek yavrusu," dedi. İstemsizce güldüğümde onun da güldüğünü işittim.

"Ama sen gideceksin," diye nazlanmaya başladım. Benim nazlanabildiğim tek kişi oydu zaten, bunu da sonuna kadar kullanıyordum.

"Abiler küçük kardeşlerini bırakmaz, merak etme," diyip sıkıca sarıldı bana. Aramızdaki boy farkından dolayı kolları arasında ufacık duruyordum, ama yine seviyordum bunu. Onun kolları arasında olmak bana huzur veriyordu.

"Bırakmaz değil mi?"

"Bırakmaz, çirkin ördek."

 

***


Günümüz

İki senedir ayak basmadığım yıkık şehrin sokaklarında ilerlerken bir yandan da her şeyin ne kadar değiştiğini düşünüyordum.

En başta ben değişmiştim. Ölüm, insanı değiştirirdi çünkü. Beni de ölüm, yıkım değiştirmişti.

Etrafta daha kaldırılmamış enkazlar varken diğer yandan başka inşaatlar yükseliyordu. İnsanlar hatalarından bu kadar ders alıyordu işte. Öldürene göz yumup, önlemini asla almazlardı. Mesela, bir katili rahatça sokaklara salarlardı.

İçimde oluşan rahatsızlık hissi gördüğüm yıkımdan değil, o yıkımın benim içimde yarattığı bambaşka bir yıkımdan kaynaklıydı. Ben buraya hem annemi, hem abimi, hem de onlarla beraber çocukluğumu bırakmıştım. Çünkü çocuklar anneleri ölünce büyürler, büyümek zorunda kalırlar.

Her ne kadar on sekizime bile girmemiş olsam da bu enkazlar beni büyümeye zorlamıştı. Bana uzun zamandır on altı yaşında biri gibi davranma özgürlüğü vermemişlerdi. İşte, bu iki senede bir de bu değişmişti. Hayatımdan beni bağlayan bir pranga eksilmişti. Üvey babam artık yoktu.

Bir günlük kiraladığımız pansiyondan yürüyerek mezarlığa vardığımda etrafta benim gibi pek çok kişi olduğunu gördüm. Herkes kendi acısını bir avuç toprağa sığrırıp yaşıyorlardı.

İlk defa geldiğim için yerleri bulmam biraz zor olacaktı. Üzerinde insanların kazılı olduğu soğuk mermerlerin arasından yürürken gözüm birden aradığım isimlere takılınca adımlarım çakılırcasına durdu.

Toprak Hazar, Doğum: 10.10.2001, Ölüm: 06.02.2023

Derya Solmaz, Doğum: 05.11.1979, Ölüm: 06.02.2023

İki mezarın arasında durdum ve gözlerim donuk bakışlarla ikisinin arasında gezindi.

Biliyorlar mıydı benim burada olduğumu? Ya da biliyorlarsa şimdiye kadar gelmediğim için kızarlar mıydı bana? Ya da anlatsam yaşadıklarımı onlar olmadan duyarlar mıydı sesimi?

Ağlasam, abim hep yaptığı gibi 'ağladığında çok çirkinsin' diyip susturur muydu beni?

Daha fazla ayakta kalacak gücü kendimde bulamayınca soğuk mermere bıraktım kendimi. Toprak bakımsızlıktan kurumuştu. Sırt çantamda getirdiğim sulardan birini çıkartıp toprağa döktüm canlanması için. Aynısını bir kaç kez her ikisi için de yaptım ve en sonunda işim bittiğinde elimzi ıslak toprağın üzerinde gezdirmeye başladım. Onlara dair bir şeyleri hissetmek istiyordum.

Göz yaşlarım daha fazla dayanamayıp yanaklarımdan aşağı süzülmeye başladı. Ne silmeye, ne de ağlamamı durdurmaya ihtiyaç duymadım. Onlar için döktüğüm göz yaşı bile iyi hisettiriyordu.

"Abi, çok kızma bana olur mu gelmedim diye? Çünkü ben çok istedim sana gelmeyi ama bana izin vermediler. Yoksa, biliyorsun ben sen olmadan iki saniye hayatta kalamazdım. Ama kaldım, kalmak zorundaydım. Sen nasıl bana abilik yaptıysan benim de Doğa'ya ablalık yapmam lazımdı çünkü."

Ağladığım için ne dediğim net değildi, ama net olmasına da gerek yoktu. Onlar beni anlardı, onlar beni hep anlamışlardı çünkü.

"Biliyor musun, ben o adamdan kurtuldum. Hem kendimi hem de Doğa'yı kurtardım. Bir de, ben bana en az senin kadar güzel davranan birini buldum. Eminim ki sen olsaydın çok kıskanırdın beni, paylaşamazdın küçük kız kardeşini çünkü. Ama yine de keşke olsaydın abi. Hani derdin ya hep 'abiler küçük kardeşlerini geride bırakmaz' diye, sen niye bıraktın da gittin bizi? Sen gittikten sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı, biliyor musun? Senin küçük kardeşin aryık büyüdü mesela. Büyüttüler beni, zorla. Zorla ufak bir kız çocuğu olma özgürlüğümü aldılar benden. Sen olsaydın bunların hiç biri olmazdı."

Oturduğum soğuk mermerden kalkıp diğerine oturdum. Bu sefer de anneme konuşmaya başladım. Beni duyduklarına, anladıklarına inanıyordum. Belki de sadece inanmak istiyordum.

"Anne, annem, sen bana kızmazsın, biliyorum. Ama ben yine de anlatacağım san neden şimdşye kadar gelemediğimi. O adam sana yaptıklarını sen gittikten sonra bana yapmaya başladı anne. Sen gittikten sonra ben daha fazla senin küçük kızın olamadım. Zaten beni senden başka kim bağrına basabilir ki kızım diye? Kim sever beni senin gibi anne şefkatiyle? Bir sen severdin, sen de gittin. Ben sizi çok özlüyorum anne, hem de her şeyden çok. Senin bana sarılışını, kızım diyişini, her şeye rağmen sıcacık gülümseyişini çok özledim anne. Ne var ki bizi bırakıp gittin ki?"

 

***

 

Gözüm batmakta olan güneşi ufukta denizin mavileriyle birleştiği yere takılmıştı. Abimle çok gelirdik buraya. Ama şimdi ne o vardı, ne de ben buraya gelebiliyordum.

Denizden esen tatlı meltem saçlarımı dalgalandırırken ben de anın tadını çıkartıyordum. Dün Ankara'da kalın montla gezerken şimdi üzerimde yalnızca ince bir hırka vardı.

Hayat beni bu sıcaklıktan alıp ayazın bağrına sürüklemişti o depremden sonra. Ama şikayetçi de değildim, beni o ayazın soğuğundan koruyacak kişiyi bulmuştum.

Aklıma Toprak'ın gelmesiyle telefonumu çıkartıp onu aradım. Sabahtan beri konuşmamıştık, tabii bunda benim sabahtan beri telefonumun kapalı olmasının da büyük payı vardı.

Telefon bir kaç çalışın ardından açıldığında hasret kaldığım ses karşılamıştı beni.

"Alo? Nasılsın güzelim?"

"İyiyim, sen nasılsın?"

"Sen olmadan ne kadar iyi olabilirsem o kadar iyiyim."

Dedikleri anında yüzümde güller açtırmıştı.

"Ne yaptın?"

"Bir şey yapmadım işte, okul, antrenman falan. Asıl sen ne yaptın?"

"Annemle abimin yanındaydım az önce, şimdi de sahilde abimle hep geldiğimiz yerde oturdum, denizi izliyorum."

"Çok ağlamadın değil mi bak?"

"Hayır," diye yalan söyledim. Aslında son zamanlarda hiç ağlamadığım kadar ağlamıştım ama Toprak bunu duyarsa anında yanımda bitebilecek potansiyeldeydi.

"Yalan söylüyorsun," diye itiraz etti hemen.

"Söylemiyorum."

"Öyle olsun. Yarın akşama geliyorsun değil mi?"

"Evet."

"İyi, gelince görüşürüz o zaman, benim şimdi kapatmam lazım ama sonra mutlaka ararım."

"Görüşürüz," diyip telefonu kapattım ve ufukta iyice kaybolan güneşe daldı gözlerim.

Umarım her şey şu gün batımı kadar güzel olur, diye geçirdim içimden, umarım.

 

♡°♡°♡

 

Loading...
0%