@justtbirisii
|
◇Toprak'tan◇ Son sınav olan din sınavına on altı senedir inandığım din zaten diyerek çalışmadan girmiş ve sorularla sadece bakışabildiğimi görünce yanıldığımı acı şekilde görmüştüm. Kelebek sistemi diye bir şey olmasaydı şu an yanımda Yağmur olurdu ve o kesinlikle çalışmıştı. Onun yerine nasıl aynı sınıfa düştüğümüzü anlamadığım Selim'in kopyalarından yararlanmaya çalışıyordum. Ön çaprazımda oturuyordu ve hoca telefonuyla ilgilenirken ağzıyla bir şeyler söyleyerek aklı sıra kopya veriyordu. Direkt kağıdı da atabilirdi ama paşamızın yazma hızı salyangozla yarıştığından veremiyordu. Yanımda oturan dokuzuncu sınıf kıza baktım. Bir anlık göz göze geldiğimizde kağıdı gösterip bilip bilmediğini sordum. Bilmiyorum manasında omuzlarını kaldırıp indirdiğinde umutsuzca önümdeki kağıda döndüm. Ben kesin bu dersten kaldım, diye düşünürken Selim son dakika kağıdı bana atmaya karar vermişti. Kağıdı alıp hemen kopyalardan soruları geçirmeye başladım. Son on dakika kaldığı için on soruyu da yazıp bitirmem tam zilin çalmasına denk gelmişti. Sınıfa gidip yerime oturdum. Etrafımdaki herkes sorular hakkında konuştuğundan kulaklığımı takıp kafamı sıraya gömdüm. Çok geçmeden omzumda hissettiğim el kafamı kaldırmama neden olmuştu. Burak arkasını dönmüş bana bakıyordu. "Sen naptın sınavı?" Şu sıralar ben hariç herkesin derdinin sınav olması cidden çok sinir bozucu. "Selim'den geçindim." "Kopyayla yani?" "Selim'in kopyasız din sınavını geçebileceğini düşünmedin herhalde?" "Abi dinde de kopya çekmezsin." "Çalışmayınca, yapıcak bir şey kalmıyor." Burak oflayarak geri önüne döndü ve yanındaki Elif'le konuşmaya başladı. Bence hoşlanıyordu kızdan ama reddetmekte ısrarcıydı. Ben de gece alamadığım uykumu din sınavının üstüne harikulade gidecek olan din dersinde almak üzere kafamı geri sıraya koydum. Annemin tam da sınav haftasına denk getirdiği 'ailevi işler' iki haftadır doğru düzgün uyuyamama neden oluyordu. Kafamda dönüp duran onlarca düşünceyi susturmadan uyuyamadığımdan böyle oluyordu. İki ders boyunca uyuyup son iki ders olan edebiyat dersinde hocanın yapacaği konuşma sonavı için Yağmur tarafından uyandırılmıştım. Bir anda uyanınca bu yaptığının farkına varamamıştım ama sonradan düşününce garip gelmişti. Kız hiç kimseyle konuşmuyordu ama beni sınavı kaçırmamam için uyandırmıştı. Üstelik o yapmasa bile Burak mutlaka beni uyandırırdı. Bunu fark edince yüzümde olan aptal sırıtışı gizlemeye gerek duymadan öylece Yağmur'u izlemeye başladım. Yanımda biraz sonra yapılacak olan sınava hazırlanıyordu. Hoca gelip iki ders boyunca sınıftaki herkesi teker teker sınav yaptı. Son kişi olan Yağmur da konuşup yerine geçtiğinde hoca ayağa kalkıp konuşmaya başladı. "Hepimniz çok güzel konuştunuz, tebrik ederim. Bir sonraki konuşma sınavı için hepinizden birer şiir ezberleyip okumanızı istiyorum. Araya tatil giriyor, farkındayım. Şiiri seçip ezberlemek için bol bol vaktiniz oluyor işte. Ayrıca, bir sonraki konuşma sınavınız sınav haftasından bir hafta önce olucak." Hoca birinden onaylama alınca geri yerine oturdu ve bizi serbest bıraktı. Çıkışta okul takımının antremanı olduğundan biraz olsun dinlenmek için kafamı sırama koyup kısa bir uyku çektim. Zilin çalmasıyla uyanmış ve çantamı toparlayıp okulun spor salonuna doğru gitmeye başlamıştım. Burak ve Selim de takımdaydı ve bu kadar iyi anlaşmamızın sebebi buydu. En alt katta olan spor salonuna inene kadar üçümüzden de hiç ses çıkmamıştı. Soyunma odalarından bizim olana girip kimsenin olmadığını görünce sevinmiştim. Aramızdaki sessizliği bozan Selim oldu. "Toprak." "Evet?" "Sen şu kız hakkında ciddi misin?" Yağmur'dan hoşlandığımı iki gün öncesinde dayanılmaz ısrarları sonucu itiraf etmek zorunda kalmıştım. Antrenmanlar dışında doğru düzgün konuşmadığımız için de konunun devamı şimdiye kalmıştı. "Galiba, evet." "Aga kız günde iki kelime ancak konuşuyor, onu ne yapıcaksın?" "Sizinle konuşmuyor, biz gayet iyi anlaşıyoruz." Cidden aradan geçen iki haftada Yağmur'la iki üç cümle de olsa konuşuyorduk ve bazen de mesajlaşıyorduk. Mesajlarda daha rahat konuştuğunu fark ettiğimden en ufak bahane bulduğumda direkt ona yazıyordum. Son cümlemi kurduğumda ikisi de dolaplarından kramponlarını alıken bir anlığına duraksayarak inanmaz bakışlarla beni süzmüşlerdi. "İnanmazsanız inanmayın." diyip omuz silktim. "Sen açılmayı düşünüyor musın kıza?" bu sefer soru Burak'tan gelmişti. "Bilmem, belki." O ana kadar aklımda olmayan düşünce Burak'ın söylemesiyle mantıklı gelmeye başlamıştı. Biz konuşurken içeri Serhat ve Erdem girmişti. Bu ikisinden hiç hazzetmesem de beden hocasının favorilerinden oldukları için laf edemiyordum. Özellikle Erdem'e nispet yapar gibi kaptanlık pazubentini gözüne sokarak koluma geçirip sahaya geçtim. Geçen senenin sonunda hoca seçmeleri yaparken seçilmediği için hala bana kızgındı. Onun olduğu antrenmanlar gerçekten rezalet oluyordu. Doğru düzgün pas veya şut atamadığından kimse onun takımında olmak istemiyordu. Altyapıda da oynuyordum ama Erdem kadar hiçkimse beni bu denli zorlamıyordu. Üstelik ordada kaptan bendim ve kimse bana bu kadar sinirlenmemişti. İçimden biraz daha Erdem'e söverek sahanın kenarındaki oturaklara geçip hocanın gelmesini beklemeye başladım. Biraz sonra hazırlanmış şekilde Burak ve Selim de yanıma gelmişti. Onların oturmasına fırsat olmadan Oğuz hoca gelince herkes tek sıra halinde sahaya dizilmişti. "Evet gençler, biliyorum sınavlardan çıktınız, yorgunsunuz ama tatilden bir hafta sonra okullar arası turnuva başlıyor. Bu yüzden tatilden sonra antrenmanlar haftada iki olacak. Sizi gruptan bilgilendiririm. Şimdi, Hazar sen geç ortaya ısınma hareketlerini göster. Sonra da takımlara ayrılıp maç yapıcaksınız her zamanki gibi." Hocanın komutuyla daire olanların ortasına geçip her zaman yaptığımız hareketleri tekrarlamaya başladım. Oğuz hocayı severdim ama bana ısrarla ikinci ismimle seslenmesinden nefret ediyordum. Annem de bana Hazar diyordu ama ona alıştığım için garip gelmiyordu. Isınma hareketleri bittiğinde kenarda telefonla konuşan Oğuz hocaya baktım. Çok ciddi bir şekilde duruyordu. Bir ara bana bakınca bakışlarımız kesişmiş ve eliyle buraya gel manasında işaret yapmıştı. Merakla hocanın yanına gittim. Ne olmuş olabilirdi de bu kadar sinirlenmişti? "Bir şey mi oldu hocam?" "Annen aradı, erken çıkmanı istedi bu günlük." En son isteyeceğim şey bu olabilirdi. Annemin son iki haftadır başımıza açtığı dertlerden zaten futbol sayesinde uzaklaşıyordum, şimdi de annem beni futboldan uzaklaştırıp bu meselenin içine çekiyordu. "İzin veriyor musunuz?" "Başka çarem yok sanırım. Eşyalarını topla da çık hadi." *** Annemle olan işlerimizi halledip eve gidince direkt masanın başına oturmuştum. Ama ders çalışmak için değil, biraz yazmaya ihtiyacım olduğundan. Yazmayı öğrendim öğreneli içimdekileri birilerine anlatmak yerine yazmayı tercih etmiştim hep. Her okul yılının başında kendime o yıl için bir defter tutuyordum. Bu yıl da siyah ciltli bir defter almıştım kendime. Şimdiden yarısı dolmuştu defterin, dolduracak şeyler yaşamıştım. Bunların en başında da Yağmur geliyordu. Yağmur... düşüncesi bile beni aptal bir sırıtışa mahkum ederken gün içinde bu sırıtışı nasıl sakladığımı merak ediyordum. O ise hiç gülmüyordu neredeyse, hep aynı ifadesiz suratı takınıyordu herkese karşı. O ifadesiz maskenin düştüğünü çok az da olsa görebilmiştim ama, bana umut kapısı açan da bu oluyordu. Ve masanın başına oturduğumdan beri aklımda olan tek şey Burak'ın aklıma soktuğu o düşünceydi. Hislerimi ona açma düşüncesi. Hiç mantıksız gelmiyordu aslında, belki o da bana karşı bir şeyler hissediyordur diye düşünmeden edemiyordum. Ama tam tersi de olabilirdi, bu da beni engelliyordu. Aslında ilk taraf daha ağır basıyordu. Zaten araya ara tatil girecekti ve bir hafta görüşmeyecektik. Cuma günü çıkışta hislerimi ona söyleyebilirdim. Ve o an karar verdim, cuma günü her şeyi söylecektim ona. Onu sevdiğimi, belki ondan da bir karşılık görme ümidi beslediğimi söyleyecektim. Hiç olmazsa haberi olmuş olurdu. Birden aklıma gelen düşünceyle telefonumu elime alıp sohbet kısmına girdim. Her zaman ben ona şarkı önerirdim, o da isterse bana bir tane söylerdi. Yine öyle yapacaktım. Birden yazınca ne tepki vereceğini bilmiyordum ama deneyecektim. Siz: Nerden esti diye sorma ama şarkı önermek istedim Siz: Stabil - Uyu Direkt çevirimiçi olmuştu. Yağmur: TV Girl - Blue Hair Siz: İyi geceler bu arada :) Yağmur: sana da Saat zaten ona varıyordu. On iki olmadan uyıduğum için iki saat içersinde yapacağım tüm işleri halletmem gerkiyordu. İşe önümdeki deftere yazmakla başladım. Bu aralar çoğunlukla Yağmur'u yazıyordum. Yazmayı bitirdiğimde telefonuma gelen bildirimle gülümsedim. Yağmur: şarkı güzelmiş Ama başka bir şey vardı, ona ilk gün önerdiğim şarkıda dediği gibi: aslında şarkı değil güzel olan sendin. Her gözümü kapattığımda karşımda duran yeşil ama maviye çalan gözler, kahverengi saçlar, pembe dudaklar elbette ki dünya üzerinde yazılmış her şarkıdan daha güzeldi. ♡°♡°♡ |
0% |