@justtbirisii
|
◆Yağmur'dan◆ Cuma Okul çıkışı Toprak'la olan konuşmamız kafamın içinde dönüp duruyordu. Ona seni sevemem demiştim ama yapamayacağımdan değil yapmamam gerektiğindendi. Yine de yapıyordum, seviyordum onu. Niye sevdiğim halde reddetmiştim onu? Çünkü korkuyordum, korkum sevgimden kat be kat ağır basıyordu. Onu da seversem onunda ellerimin arasından kayıp gideceğinden ölesiye korkuyordum. Atilla İlhan da Aysel'ine git başımdan derken de benzer şeyleri hissetmemiş miydi? Ona beni sevmediğini söylemiştim, çünkü beni tanımıyordu, kirletilmiş geçmişimi bilmiyordu. Öğrense emindim ki benden iğrenecekti. Ben bile kendimden iğrenirken o nasıl sevmeye devem edebilirdi ki beni? Yine de onu kırıp kendimden nefret etmesini istemiyordum. Bu yüzden ondan mesaj yoluyla da olsa özür dilemiştim. O da alttan almıştı her şeyi. O an benden kolay vaz geçmeyeceğini anlamıştım. Oysa ben benden vaz geçmesini istiyordum, ben de böylece daha kolay unutacaktım onu. Bana her baktığında gözlerinde gördüğüm o kıvılcım olduğu sürece nasıl unutabilirdim ki onu? Şimdi önümde onun defteri açık şekilde yine onu düşünüyordum. Bu sefer kazara almamıştım defteri, bilerek, aynısını bulup içini şiirlerle doldurduğum kendi defterinle değiştirmiştim. İçinde ne yazdığını merak etmiştim çünkü, benim hakkımda cidden ne düşünüyor diye. Bu defteri ilk kez aldığım ve kimin olduğunu anlamak için okuduğumda yazan kısmın dahasını öğrenmek istemiştim. Ama o kendisi gelip bana her şeyi söylemişti. Gözlerinin bana günlerdir söylediği şeyi kendi ağzıyla itiraf etmişti. Defterin içindekileri okuyup okumamakta kararsızdım. İlk okuduğum sayfa daha önce okumaya başlayıp yarım bıraktığım yerdi. Baştan sona kaç kere okuduğumu bilmiyordum. Sayfada baştan aşağı benden bahsediyordu. Beni sevdiğini, ne kadar güzel gördüğünü yazmıştı. Acaba bilmesinden korktuğum şeyleri bilse de aynı şekilde bahseder miydi benden? Kesinlikle bahsetmezdi. Ben ona göre değildim çünkü, onun seveceği biri değildim ben. İstese etrafında elde edebileceği bir sürü kız vardı, o okul takımının kaptanıydı sonuçta. Herkes ona ilgiyle bakıyordu, ama o neden gelip de beni sevmişti ki? Sevilecek biri olmadığımı biliyordum, öyle olsaydı en azından babam severdi beni. Evet, belki onun öz kızı değildim ama yine de sevemez miydi beni? Düşüncelerimden şarkılarla kaçardım normalde ama bana süreli şarkı önerdiği için çoğu aklıma yine onu getiriyordu. Uyursam da geçmeyecekti, günledir geçmiyordu çünkü. Keşke her şey on yaşımdaki gibi olsaydı, annem ve abim yanımda olsaydı, düştüğümde onlar beni kaldırsaydı ve keşke her şey o zamanki gibi uyuyunca geçseydi. *** Pazartesi Okulun tatil olması beni eskiden mutlu ederdi ama şimdi bu evin içinde geçecek olan dakikalarım çoğalacağı için nefret eder olmuştum. Evde geçirdiğim vakitlerin azalması için etrafta keşfettiğim ufak parklara gidip kimi zaman resim çiziyor, kimi zaman da şiir yazıyordum. Yeni şiir defterim Toprak'ta olduğu için şiir yazabilmem pek mümkün değildi ama eskiz defterim hala bende olduğundan durum o kadar da vahim değildi. Okula giderken kullandığım mereonun yakınlarında yeni bir yer keşfetmiştim, oldukça sakindi ve manzarası da çok güzeldi. Yine ordaydım, son iki haftadır olduğu gibi. Akşam olmadan eve gitmem gerektiğinden çok vaktim yoktu ama huzurlu geçen bir saat bile deşarj olmama yetiyordu. Uzun saatleri eskiz defterimi doldurmakla geçirmiştim. Acaba Toprak iki gün önce onu reddettiğim halde bir saat boyunca sırf aklımdaki görüntüsüyle onu çizdiğimi bilse ne düşünürdü? Büyük ihtimalle delirdiğimi, diye kendi içimden geri cevap verdim bu soruya. İyiden iyiye deliriyordum, ertesi günümün tımarhanede deli gömleğiyle başlamayacağının garantisi yoktu. Saat üçe geliyordu. Eve gitmeme daha vardı, ama resim çizmekten de sıkılmıştım. Üstüne üstlük yağmur çiselemeye başlamıştı. Oturduğum çimlerden kalkıp defterimi ve kalemliğimi çantama attım. Telefondan buraya yakın kafe tarzı bir yer olup olmadığına baktım. Yedi-sekiz dakika mesafede bir yer olduğunu görünce navigasyonu açarak yürümeye başladım. Yağmur yavaş yağıyordu. Ankara'ya geleli çok olmasa da neredeyse her yağmur yağdığında sokakları sel götürdüğünü bildiğimden hızlanmaması için dua ederek yürüyordum. Adımlarım da yağmur damlaları gibi yavaştı. Dönüşte yolumu kaybetmemek için etrafı inceleyerek ilerliyordum. Kulağımda kısık sesle çalan şarkı bana eşlik ediyordu ki duyduğum başka bir ses kulaklığımı çıkartmama sebep oldu. Açık bir pencereden gitara eşlik ederek şarkı söyleyen bir ses. "Sanma ki ölümsüzüm, bu şehrin duvarları dar." Şarkıyı da, söyleyen sesi de tanımıştım. Ses Toprak'ındı, şarkıysa Can Ozan'ın Sar Bu Şehri şarkısıydı. Duraksadım ve şarkıyı bitirmesini bekledim. Sesinin bu kadar güzel olduğunu tahmin edemezdim, çok güzel söylüyordu. Büyük ihtimalle gitarı çalan da oydu. Şarkıyı söylemeyi bitirdikten sonra bir kaç notaya daha vurdu. Sonrasında elinde gitarla beraber bakakaldığım pencerede gözüktü. Biraz dışarıya bakındıktan sonra gözleri benimkilerle kesişmişti. Tabii ben saniyesinde gözlerimi kaçırıp hızlı adımlarla yürümeye devam etmiştim ama o arkamdan seslenmişti. Bakmadım ve yoluma devam ettim. Bu sefer cebimdeki telefon titreşmişti. Bakma gafletinde bulunduğumda arayanın Toprak olduğunu gördüm. Çağrı bakmamla sonlanmıştı. Adımlarımı daha da hızlandırdım ama bir süre sonra sokağın sessizliğinde ıslak zemine çarparak koşan ayak seslerini duydum. Giderek yaklaşıyordu, biraz sonra da birisi kolumdan tutmuştu. Kolumu tutmasıyla acıyla inlemem bir olmuştu. Kolum daha dün yağdan yanmıştı ve haliyle sıktığında acımıştı. "Özür dilerim, canını yakmak istemedim." Kolumu tutup bakmaya çalıştı ama hemen geri çekmiştim. "Senin suçun yok, zaten acıyordu." "Neden benden kaçıyorsun?" Cevap veremedim. Korkuyorum, gelirsem senin gideceğinden korkuyorum; diyemedim. "Bak, eğer cuma günü söylediklerim yüzündense lütfen unut onları, benden kaçman için söylememiştim." Nasıl unutabilirdim ki? Ben onunla olan en ufak saniyemi dahi unutamıyordum, böyle büyük bir oşayı mı unutacaktım? Delilikti bu! "Bu arada, defterin bende kalmış." diyerek montunun iç cebinden ufak defteri çıkartıp uzattı. Yağmurun altında çok ıslanmaması için hemen alıp çantama koydum. Elimi çantadan çıkartmadan çantama belki okurum diye attığım defteri çıkartıp uzattım. "Seninki de bende." Defteri alıp benimkini çıkarttığı yere koydu. "Sen burada ne arıyordun, evin buralarda değildi senin?" "Değil, buralarda oturup resim çizmeyi sevdiğim bir park var, oraya gelmiştim." "Metronun ordaki mi?" Kafamı salladım. "Peki neden benim camımı dikizliyordun, sapık mısın?" Sorduğu soruyla gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Oysa benim şaşkınlığımı fark etmiş olacak ki kahkalarla gülmeye başladı. "Şaka yaptım, sapık demem sana." "Şarkı söylediğini duydum, onun için bakıyordum camına." "Tahmin ettim zaten." Bir süre öylece sustuk. Yeşilleri gözlerime bakarken parlıyordu, benim gözleriminse donuk baktığından emindim. Ona sesinin çok güzel olduğunu, hatta sadece sesinin değil her detayının mükemmel olduğunu söyleyememiştim. Ama gözlerine baktıkça içinde kayboluyordum, kalbimse delice çarpıyordu. Sessizlik daha fazla devam ederse göğüs kafesimden çıkarcasına atan kalbimin duyulmasından korkarak lafa girdim. "Ben gideyim artık, yağmur iyice hızlanmadan." "Görüşürüz o zaman." "Görüşürüz." Veda ederken onun gülümsemesine karşın benim dudaklarımda da belli belirsiz bir gülümseme belirip anında solmuştu. O evine doğru giderken ben de fikrimi değiştirip metroya doğru ilerlemeye başladım. Eliflere gidecektim. Bu olanlar biraz daha içimde durursa patlayacaktım çünkü. Elif'e cuma günü olanları anlatmıştım ama o da benim Toprak'ı sevdiğimi bilmiyordu. Gerçi, artık öğrenecekti çünkü eğer kimseye anlatmamaya devam edersem ciddi manada delireceğimden emindim. ♡°♡°♡ |
0% |