@justtbirisii
|
Sanki yazmaya daha dün başalamışom gibi, ne ara final oldu en ufak bir fikrim yok gerçekten... Normalde final için fazlasıyla korkunç fikirlerim vardı (Yağmur'un intihar etmesi gibi) ama kendimi tuttum ve sizlere tatlış mı tatlış bir final yazdım :) Başlamadan önce bu zamana kadar bana oy/yorum atarak destek olan; @gece_isik @05.suheyla_ozdemir @kitap.duskunu @esma1010 @elifkaya02 @senaryoo @çikolatalısutttttt hepinize çok çok teşekkür ederim canlarım🥹 (Unuttuğum, gözümden kaçan biri olduysa bu satıra yorum atsın ekleyeyim) Bir de özel olarak beni yazdıklarımı yayınlama konusunda destekleyen ve buna başlamamı sağlayan arkadaşlarım @plutorik ve @yaseminforbooks'a buradan özel olarak teşekkür etmek istiyorum🫶🏻 İyi okumalarrrrr Belki Biraz - Bebek Kıraç - Endamın Yeter
Okullar tatil olduğundan beri, iki haftadır, Almanya'daydık. Halamların yanına hem ziyarete, hem de gezmek amacıyla gitmiştik. Benim için oldukça güzel geçen iki haftaydı, bayağı bir yeri görmüştüm. Kötü olan tek tarafı, Toprak'ın olmamasıydı. Uçağımız dün akşam inmişti ve ben daha geleli bir gün bile olmadan Toprak'la buluşmak için hazırlanıyordum. Seviyorum, ne yapayım? Hazırlanmayı bitirdiğimde onun ne durumda olduğunu sormak için Toprak'ı aradım. Sabah mesaj atmıştım ama henüz geri dönüş yapmamıştı. Telefon uzun bir bekleyişin ardından tam kapanmak üzereyken açıldı. "Alo," diyen uykulu sesini duydum ahizeden. "Yeni mi uyandın sen?" Onaylar bir mırıltı çıkarttı ve ardından hışırtı sesleri geldi kulağıma. Büyük ihtimalle yataktan kalkıyordu. "Günaydın," dedi ayılamadığı belli olan sesiyle. "Günaydın." "Niye aradın sen bu saatte?" "Saat onu geçti, Toprak." Toprak bir süre sessiz kalıp tahminimce saate baktı. Sonra da tahminimi doğrular şekilde "Yuh, camış gibi uyumuşum," dedi. "Biz buluşacaktık değil mi?" "Evet." "Ben kapatayım da hazırlanayım o zaman." "Hazırlan o zaman." Tam telefonu kapatacakken "Sen hazırlandıysan bizim evin oraya doğru gel, ben o zamana hazırlanırım zaten," diyerek engellemişti bunu yapmamı. "On dakikaya gelirim ben, sen o zamana hazırlanır mısın?" Toprak gerçekten de çok geç hazırlanıyordu, hatta ne zaman buluşacak olsak bekleyen taraf ben oluyordum. "Sen gel hazırsan, en kötü İlkin cadısıyla vakit geçirirsiniz." Gülerek "Tamam," dedim ve telefonu kapadım. Telefonu çantama atarak mutfakta kahvaltıyı toplayan babaanneme çıktığımı haber edip çıktım. Sevdiceğimle buluşacağım için adeta sekerek yürüyordum. Dile kolay iki haftadır yüz yüze görüşmemiştik ama ben onu deliler gibi özlemiştim. Toprak'ların evine vardığımda zili çaldım ve açılmasını beklemeye başladım. Kapı bir süre sonra Toprak tarafından açılmıştı. Ama bir gariplik vardı, Toprak'ın hafif çıkmış sakalları gibi. "Günaydın," dedi gülümseyerek. Bense hala yüzüne garipsemiş şekilde bakıyordum. Onu hep okuldayken gördüğüm için bu haliyle ilk defa karşı karşıya geliyordum. "Günaydın," diye karşılık verdim en sonunda gözümü alıştırabildiğimde. "Gelsene." Ayakkabılarımı çıkatarak içeri geçtim. Biz holde öylece dikilirken Esra abla mutfaktan kafasını çıkartıp "Kim gelmiş?" diye sormuştu. Sonra da beni görmesiyle sorusu kendiliğinden cevaplanmış oldu. "Hoş geldin kızım," dedi samimi gülümsemesiyle. "Hoş buldum," dedim aynı şekilde gülümseyerek. Daha sonrasında mutfağa geri girip işini yapmaya devam etmişti. Toprak'ın merdivenlere doğru yöneldiğini fark edip oraya döndüm. "Gelmiyor musun?" "Geliyorum," diyerek arkasından merdivenleri tırmanmaya başladım. Toprak'ın odasına girdiğimizde ilk işim kenarda yatağında uzanmış olan Çamur'u sevmek oldu. Onu ilk bulduğumuzda henüz bir kaç aylıkken şimdi bir yaşını doldurmuştu. Haliyle de epey büyümüştü. "Benden önce neden Çamur'u seviyordun acaba?" "Sen az önce kediyi kıskandığının farkında mısın acaba?" Sorusuna aynı şekilde cevap verdiğimi gören Toprak da benimle beraber gülmeye başladı. "Farkındayım. Ama bu gün sende bir farklılık olduğunun da farkındayım. Ne oldu?" Kapıyı ilk açtığında ona garip garip baktığımı elbette ki fark etmişti. Ama bunun dışında bir şey olmamıştı. "Sende bir farklılık olduğu içindir belki de?" "Ben de mi?" Toprak neler olduğunun farkında değilmiş gibi dolabın yanındaki boy aynasından kendini incelemeye başladı. "Sakalları mı diyorsun?" Onaylarcasına başımı salladığımda yanıma gelip beni bileğimden tutarak kaldırmış ve odadan çıkartmıştı. "O zaman gel bakalım." "Nereye gidiyoruz tam olarak?" "Madem beğenmedin, keseceğim ben de." "İyi de ben ne alaka?" "Sen de yardım edeceksin." Fatih Terim'in de dediği gibi; edepsiz bir teklif aldım, ben de bu edepsiz teklife gittim, icabet ettim. Banyoya girdiğimizde Toprak kapıyı kilitleyip banyo dolabına göneldi. "Kapıyı neden kilitledin?" "Sen var ya, çok fesat düşünüyorsun," dedi gözlerini kısarak. "Birden dalarsa şimdi o cadı, görürsün." "Ben fesat düşünmüyorum, sordum sadece." Herkes, hemen, şimdi, şu an inandı bu dediğime zaten. "Tamam güzelim, sen ne diyorsan o." "Aferin, böyle söz dinle," dedim omzuna hafifçe bir iki kez vururken. Toprak dolaptan tıraş makinasını çıkartıp ayarlarken ben de onu izliyordum. Makinayla uğraşmayı bitirip tişörtünü çıkartıp duşakabinin yanındaki askıya astı ve bana döndü. Tam bu sırada vücudunu sapık gibi izlediğim için basılmış gibi bir şey olmuştum. "Daha da yakından incele istersen," diyerek dibime kadar girdi. Bedenlerimizin arasındaki mesafe milimetrelerden bile azdı ve bu kalbime kesinlikle iyi gelmiyordu. Toprak kolunu belime sararak o mesafeyi tamamen yok etti ve yüzünü iyice eğerek dudaklarıma kapandı. Ellerim çıplak göğsünü bulduğunda hissettiğim kalp atışları onun da benden farklı durumda olmadığının göstergesiydi. Nefeslerimiz tükendiğinde ayrılmak zorunda kalmıştık. Alnını alnıma yasladı ve belimde olmayan eli yanağımı okşamya başladı. "Bazen seninle yaşadıklarımız rüya gibi geliyor," dedi kafasını kaldırıp yüzümü incelerken. "Ama sonra rüyalarımın bile bu kadar güzel olmadığı aklıma geliyor." Utançtan kızardığımı hissederken Toprak da bunu gördüğü için dudağıma hızlıca bir öpücük kondurup geri çekilmiş ve lavabonun kenarına koyduğu tıraş makinasını alıp bana doğru uzatmıştı. "Buyrunuz." Makinayı elime aldım fakat öylece durmaya devam ettim. "Ben yapamam ki bunu." "Niye yapamayasın?" "Öyle değil, boyum yetmez." Toprak dediğime gülmeye başladığında ben de ona kaşlarımı çatarak bakıyordum. Yüzüme bakmayı aklı ettiğinde gülüşü durdu. "Özür dilerim." Aslında o kadar da kısa değildim, hatta neredeyse 1.70 boyum vardı ama Toprak 1.85 olduğu için aramızda yaklaşık on beş santimlik bir boy fakı oluyordu. Normalde o kadar da fazla olmasa da şu an bu işe girişsem bir yerlerini kesme ihtimalim çok fazlaydı. Toprak bir anda iki elini de belime koyup beni kaldırdı ve lavabonun kenarına oturttu. Şimdi yüzlerimiz neredeyse aynı hizadaydı. "Oldu mu?" "Oldu." Sonrasında az önce askıya astığı tişörtünü aldı ve kucağıma serdi. Makinanın güç tuşunu bulup çalıştırdığımda Toprak tereddütle bana ve makinaya bakmaya başladı. "Merak etme, daha önce de yapmıştım," dedim gülerek. "Abim tıraş olurken merak ettiğim için izin vermişti bir kaç kez." Toprak anladığını belirtircesine kafasını salladı ve bu sefer kendini tamamen bana bıraktı. "Bu arada, telefonda söylemek istemedim ama sana çok güzel bir haberim var." "Ne haberi?" dedim merakla. "Seçmelerden bahsetmiştim ya," dediğinde kafamı sallayarak onayladım onu. "Seçildim." Elim duraklamış, yüzüne şaşkınlıkla karışık bir mutlulukla bakmaya başlamıştım. Sonra da elimde hala çalışan makinaya dikkat ederek sıkıca boynuna sarıldım. "Çok sevindim!" Bu, Toprak'ın hayallerine kavuşması için önünde nerdeyse hiç bir engel kalmadığını gösteriyordu. Bir süre daha öyle durup sonrasında işimizi bitirip banyodan çıktık. Toprak üstünü değiştirirken ben de salonda İlkin'le sohbet ederek onu beklemiştim. Sonra da zaten el ele evden çıkmıştık. Nereye gittiğimizi bilmeden sadece Toprak'ı takip ediyordum. Aslında kendimi ona bırakmak konusunda herhangi bir çekincem yoktu ama yine de merak ediyordum. İlk önce metroyla, sonra da yayan şekilde bir süre yol aldıktan sonra Kuğulu Park'a gelmiştik. Daha önce Toprak'la beraber Ankara'nın çoğu yerini gezmiş olsak da buraya gelmemiştik. İlk önce yüzen kuğuların yanına gidip onları izledik bir süre. "Biliyor musun, kuğular eşleri öldüğünde kahırların ölürlermiş." "Duymuştum," diye mırıldandım ona iyice sokulurken. Koluna girdim ve başımı omzuna yaslayarak gölde yüzen kuğuları izlemeye devam ettim. Bir süre sonra oturmaya karar vererek oturabileceğimiz bir yer aramaya başladık. Yaz ayında olduğumuz ve havlar da oldukça sıcak olduğu için parkta bizimle beraber pek çok kişi vardı. Oturabileceğimiz sakin bir köşe bulduğumuzda bir ağacın altına geçip oturduk. “Çok güzel olmuşsun,” dedi Toprak beni büyülenmiş bakışlarıyla süzerken. “Yani, zaten güzelsin ama… öf, anladın sen beni.” Onun bu haline güülerek “Anladım,” dedim. “Senin de benden aşağı kalır yanın yok ayrıca.” Gerçekten, fazla yakışıklıydı. Kumral, dalgalı saçları, kaslı vücudu ve benim en çok sevdiğim yeri olan yemyeşil gözleri tam bir görsel şölendi. Üstelik sadece dış görünüşüyle de kalmıyordu, kişilik olarak da çok iyi bir insandı. İnsan aşık olmasındı da ne yapsındı yani? “Seni seviyorum,” dedim bir anda aşka gelerek. “Ben de seni seviyorum güzelim ama nereden çıktı bir anda?” “İçimden geldi.” “O zaman daha sık içinden gelmeli.” Gözüm bir anda ileride, çimlerin arasındaki sarı papatyalara kaydı. Aklıma gelen fikirle ayağa kalkıp onlara doğru ilerledim. Toprak da ne yaptığımı anlamış olacak ki ses çıkartmadan sadece beni izliyordu. Elime bir kaç tane papatya alıp geri döndüm. "Kafanı getirsene." Ne yapmaya çelıştığımı anlamamış olacak ki ilk başta garip garip suratıma bakmış, sonra da teslim olmuş şekilde kafasını ileri uzatmıştı. Tek elimde tuttuğum sarı papatyaları dalgalı saçlarının arasına yerleştirdim nazikçe. Saçları sarı papatyalarla kaplandığında gülümseyerek cebimden telefonumu çıkarttım ve bu anın fotoğrafını çektim. "İşin bitti mi?" "Evet," dedim telefonumu geri cebime koyarken. Oturduğu yerde kayarak iyice dibime girdi ve kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. Kafamı göğsüne yaslayarak gözlerimi huzurla kapadım. “Bir şeyler dinleyelim mi?” Hayır demeyeceğimi bile bile sorması beni güldürse de “Tabii ki,” diye cevap verdim. Yerinde kıpırdanarak cebinden telefonunu çıkarttı ve bir şarkı açtı. Bir yandan da o şarkıyı mırıldanıyordu. “Ne güzel gülmüşsün girmişsin rüyama Uyandım üzüldüm sevindim bi' dakika Bu rüya değildi lütfen kusuruma bakma Görmesi imkansız bi' rüya gibisin bebek Duyması imkansız bi' şarkı gibisin bebek” Sesi kulağıma dünyadaki en güzel nidaymış gibi gelirken o şarkıyı söylemeye devam ediyordu. “Bazenleri aklımdasın ya da yanımdasın bilemiyorum Bir çok zaman farkındayım karşımdasın göremiyorum Geç kalmadım ama zaman da dar bi' şey yapmalı çözemiyorum” Şarkı bitene kadar, hatta daha sonrasında da gözlerimi hiç açmadım. Anın tadını çıkartmak, huzuru sonuna kadar tatmak istiyordum. “Uyudun mu?” diye kontrol etme ihtiyacı duymuştu en sonunda. “Uyumadım.” “Kalk da gidelim o zaman, yağmur bastıracak herhalde, hava bozdu." “Bir şey olmaz,” dedim umursamazca. “Islanıp üşütürsün.” “Yazın ortasında?” Toprak en sonunda pes etmiş olacak ki “İyi bakalım,” demiş ve sırtını geri ağacın gövdesine yasladı. Uzunca bir süre daha öyle oturduk. Daha sonra yağmur hafiften çiselemeye başladı. “Kalk hadi,” diyerek beni oturduğum yerden kaldırdı Toprak. Ben ne olduğunu idrak edememiş şekilde ona bakarken o “Dans edeceğiz,” diyerek durumu açıklamıştı. Yağmurun hızlanmaya başlamasını umursamadan kendimi ona bıraktım. Toprak ilk önce şarkının sesini biraz daha açtı ve telefonu ıslanmayacağı bir yere koydu. Daha sonrasında yanıma gelerek kollarını belime doladı. Ben de on ayak uydurup kollarımı boynuna sardım ve şarkının ritmiyle hafifçe sallanrak dans etmeye başladık. “Endamın yeter, gözlerin yeter Uğramasın sana ne hüzün ne de keder” Toprak bir anda kollarını belimden çözdü ve elimden tutarak beni kendi etrafımda döndürdü. Kendi etrafımda dönüp geri yüz yüze geldiğimizde ikimiz de şarkı sözlerini aynı anda yüksek sesle söylemeye başladık. “Kalbim senden, senden vazgeçmeyecek Korkma içinde aşkın hiç bitmeyecek Eğer istersen sonsuza dek sürecek İnan bu adam, hep seni sevecek” Şarkı bittiğinde yağan yağmurun altında bedenlerimiz birbirine yaslı şekilde durmaya devam ettik bir süre. Toprak bir anda yüzünü eğerek aramızda kalan son santimleri de yok etti. Sıcak nefesi dudaklarıma vururken “Bayılıyorum sana,” dedi. Hafifçe gülümseyerek hep olduğu gibi “Ayıltırım o zaman,” diyerek her öptüğümde daha da sarhoş olduğum dudaklarla kendiminkileri birleştirdim.
♡°♡°♡
Ve bitti… Şu an gerçekten çok duygusalım, bu bebeklerimle vedalaşmak benim için o kadar zor ki 😢 Final size çok sığ gelmiş olabilir ama benim bayağı içime sindi. Zaten iki tane özel bölüm yazma planlarım var, onları ne zamana yazıp atarım bilmiyorum ama. Kitap hakkındaki genel düşünceleriniz neler, nasıl buldunuz? Şimdiye kadar okuyup, oy verip, yorum yapan herkese çok teşekkür ediyorum. Şimdi sizleri diğer kitaplarıma bekliyorum canlarım<3 Çok çok öpüldünüz, hoşça kalın ve elveda ♥︎ intagram; justtbirisii |
0% |