Yeni Üyelik
54.
Bölüm

Özel Bölüm-1

@justtbirisii

 

​Bölüm boyunca "♡°♡°♡" koyduğum yerler zaman atlaması yaptığım yerler, ne kadar zaman atlaması olduğunu zaten anlarsınız, ayrı olarak yazmayacağım.

Figen Genç - Nazende Sevgilim

Beraber girdikleri kabristanda ziyaret etmek için geldikleri kişilere doğru yavaş adımlarla ilerliyorlardı. Yağmur daha önce de geldiği için adımları emindi, nereye gittiğini biliyordu ve Toprak'ı da arkasından sürüklüyordu.

Aslında sadece Yağmur gelecekti fakat Toprak da yanında gelmek için ısrar etmişti. Yağmur da zaten dünden razı olduğu için bu teklifi reddetmemişti.

Şimdi de Yağmur'un kalbinin bir köşesinin yattığı toprağın önünde duruyorlardı. Yağmur dudağında buruk bir gülümsemeyle gözlerini iki mezarın arasında gezdirdi. Hayatının bir kısmını, annesi ve ağabeyiyle beraber burada toprağın altına gömmüştü.

Toprak burada sadece sevgilisine destek olmak, onun acısını paylaşmak için bulunuyordu ama mezar taşında gördüğü kendi ismi onu dehşete düşürmüştü istemsizce. Tuttuğu eli biraz daha sıktı ve gözlerini kendi isminden ayırarak Yağmur'a baktı. O zise sadece önündeki mezarlara bakıyordu.

Toprak ne yapacağını bilemeden öylece duruyordu. Daha önce kimsesini kaybetmemişti. Onun nasıl hissettiğini, nasıl acılarla boğuştuğunu yalnızca tahmin edebiliyordu bu yüzden. Yine de, onun acısından birazını olsun alabilmek isterdi. Sırf onun acısı hafiflesin diye kendi acı çekmeyi yeğlerdi.

Yağmur sıkı sıkıya kenetlenmiş ellerini çözdü ve soğuk mermerin üzerine çöktü. Kış mevsimin soğuğuyla iyice soğuyan taş içini ürpertmişti, sanki burada olmak yeterince ürpertmiyormuş gibi.

Toprak da onun peşinden yanına çöktü. Elini destek olmak istercesine onun elinin üzerine kapadı ve yavaşça sıktı.

"Sizi tanıştırayım," diye söze girdi Yağmur. "Bu abim. Zaten anlatmıştım sana, biliyorsun."

Yağmur'un yüzünde gülümseme varken gözleri dolmuş ve yanaklarından aşağı bir yaş süzülmüştü. Toprak parmağının tersiyle nazikçe sildi o göz yaşını. Daha sonra kız ağlamaya devam etti, çocuk da akan her göz yaşını ayrı ayrı sildi yanaklarından. Sanki silerse acıları da silinecekmiş gibiydi.

Yağmur gidene kadar soğuk toprağa, ve onun altında yatanlara konuştu. Toprak da usanmadan dinledi onu. Acısına ortak olmak istiyordu, yaralarını hiç açılmayacak şekilde sarmak istiyordu. Yapabilir miydi emin değildi ama mutlaka deneyecekti.

"Sahile gidelim mi?" diye sordu Toprak'a.

"Sen nasıl istersen öyle yapalım, patron sensin."

Toprak Yağmur'a güç vermek istercesine gülümsüyordu. Yağmur da onun gülümsemesini görünce istemsizce gülümsedi. "Hadi, gel o zaman."

Yavaş adımlarla sahile doğru ilerlediler. Enkazlardan geriye artık çok az şey kalmış, insanlar acılarını sindirmeye başlamışlardı.

Sahile geldiklerinde kuytu bir köşe bulup oturdular ve dalgalanan denizi izlemeye başladılar.

"Deniz çok güzel değil mi?"

Toprak başını sallayarak onaylayan bir mırıltı çıkarttı. "Tıpkı gözlerin gibi," diye ekledi sonra hülyalı sesiyle.

Yağmur bu iltifatı içten bir tebessümle kabul etti ve başını Toprak'ın göğsüne yasladı. Toprak da kolunu omzuna atarak onu iyice kendine çekti.

Kış olmasına rağmen hırçınlaşmayan deniz henüz batmaya başlayan güneş ile birlikte onlara muhteşem bir manzara sunuyordu. Ve onlar da bu manzarayı birlikte izledikleri için güzel bularak izliyorlardı.

 

♡°♡°♡

 

Okulun mezuniyet törenindeydik. Çok ihtişamlı bir organizasyon değildi; kep atma, diploma verme ve ufak bir eğlenceden oluşuyordu.

Kepler atılmış, diplomalar verilmişti. Şimdi de okulun bu gün için ayarladığı ufak salondaydık. Düğün salonu gibi bir yerdeydik, mekanda hafif bir müzik çalıyordu. Biz de masada oturmuş hep beraber sohbet ediyorduk.

"Abi ne ara başladı ne ara bitti en ufak bir fikrim yok yemin ederim."

"Al benden de o kadar," diye hak verdi Ecrin'e Elif.

"Kendi adınıza konuşun, benim için gayet uzun bir dört yıldı," dedim ben de. Hayatımda yaşadığım en köklü değişimler liseye başladıktan sonra olmuştu zira.

Yine de hayatımın şu anki akışından memnundum. Keşkelerim olsa da bu 'iyi ki'lerime odaklanmama engel olmuyordu.

En büyük 'iyi ki'm kuşkusuz ki Toprak'tı. Hemen yanımda, elimi tutuyordu. Her ne kadar bu sene A takımına seçildiği için okulu açığa almış olsa da biz hala her fırsatta dip dibeydik.

Kendi düşüncelerime tebessüm ederken elime kondurulan bir öpücük beni gerçek dünayaya döndürmüştü.

"Ne düşünüyordun?" diye sordu fısıltıya yakın bir sesle.

"Seni," diye cevap verdim aynı şekilde.

"Ben seni böyle güzel güldürebiliyorsam ne mutlu bana."

Ortamdaki şarkı değişirken tanıdık melodi dikkatimi çekmişti. Figen Genç - Nazende Sevgilim.

Toprak birbirimize kenetli ellerinmizi çözüp ayağa kalktı ve elini bana uzattı. "Bu dansı bana lütfeder misiniz acaba?"

Hafifçe gülümsemiş ve elini tutarak teklifini kabul ettiğimi göstermiştim.

Bir kaç çift ortada dans için ayrılmış alanda dans ediyorlardı. Onların olduğu yere gidip dans etmeye başladık.

"Her erin bahtına bir güzel düşer

Sen de tek mənim yadıma düştün

Nazende sevgilim yadıma düştün"

Şarkının melodisine uygun şekilde yerimizde sallanırken benim başım onun göğsüne yaslıydı.

"Çok güzelsin," dedi Toprak birden. "Hem de aklımı başımdan alacak kadar."

Artık birden ettiği iltifatlara alışmıştım. Her seferinde kalbim ilk zamanki gibi hızlansa da ilk zamanlardaki bi donup kalmıyordum.

"Senin de benden aşağı kalır yanın yok."

Dediğime güldü ve saçlarım arasına derin bir öpücük bıraktı.

"Seni seviyorum," dedim bir anda.

"Sana aşığım, her zerremle."

 

♡°♡°♡

 

Büyük sınav bu gündü. İlerideki belki de tüm hayatımı etkileyecek ve benim son bir buçuk senedir canla başla çalıştığım bu sınav için haklı olarak fazlasıyla stres oluyordum.

Sınav olacağım yere beni Toprak getirmişti. Kendisinin üniversite okumak gibi bir planı yoktu, zaten başarılı bir futbolcuydu ve üst ligden takımlar bile onunla ilgileniyordu. Benim ise koca parası yemek gibi bir planım olmadığı için okumam gerekiyordu.

Sayısal bölüm seçmiş olsam da on ikinci sınıfın başında aniden psikoloji okumak istediğime karar vermiş ve sınava eşit ağırlıktan hazırlanmıştım. Şimdi de o bir buçuk yıllık emeğin meyvelerini yiyeceğim gündeydik.

"Tamam, stres yapma bu kadar," dedi Toprak stresten tırnak etlerimi yediğim için ağzımda olan elimi çekerken. "Yapacaksın, ben güveniyorum sana."

"Güvendiğini biliyorum ama iş senin güvenmenle bitmiyor maalesef."

Bir anda tuttuğu bileklerimden beni kendisine çekip sımsıkı sarıldığında ilk anda şok olsam da vücudumun gevşediğini fark etmiş ve huzurla ben de ona sarılmıştım.

"Yapacaksın, bu kadar stres yapacağın emin ol hiç bir şey yok."

"Yapacağım, değil mi?"

"Evet güzelim, sen inanmıyor musun benim sözüme?"

"İnanıyorum tabii."

"O zaman yapacağına da inan çünkü ben inanıyorum."

Göğsüne gömdüğüm yüzümü kaldırdım ve parmak uçlarımda kalkarak dudağının kenarını öpüp geri çekildim.

Görevli girebileceğimize dair bir şeyler söylediğinden heyecanım daha da artmıştı.

"Hadi, gir."

Toprak'a son bir kez daha sarıldım ve üzerimde bulunmaması gerekn her şeyi ona verip içeri girdim.

 

♡°♡°♡

 

Sabah beni uyandıran şey telefonumun zil sesi olmuştu. Arayan kişiye içten dileklerimi sunarak telefonu elime aldım ve açtım.

"Alo," diye seslendim karşı tarafa agresif şekilde.

"Günaydın güzelim," diyen sesi duyduğumda tüm sinirlerim gevşemiş ve uykum tamamen açılmıştı.

"Günaydın."

"Sonuçlar açıklanmış, baktın mı?"

"Sen arayınca uyandım Toprak," diye homurdandım. Sonra da söylediği şeyde asıl takılmam gereken yeri fark etmemle gözlerim kocaman açılmıştı. "Sonuçlar mı açıklanmış?"

Toprak heyecanlı halime güldü ve "Ben baktım seninkine," dedi.

O an sonuçlarımdansa Toprak'ın nasıl benim sonuçlarıma baktığını sorgulamıştım. "Sen nereden biliyorsun benim T.C.'mi?"

"Yavrum cidden soruyor musun bunu? Ben senin her şeyini biliyorum, emin ol."

Daha fazla sorgulamadan direkt "Ne yapmışım peki?" diye sordum heyecanla.

"Bak heyecandan bayılma ama?"

"Toprak sen Acun musun Allah aşkına söylesene şunu!"

Toprak ilk önce güldü, sonra da "İlk iki bindesin, yapmışsın," dedi en az benim kadar heycanlı olduğunu belli eden sesiyle.

"Yapmışım..."

Başarmıştım, her şeye rağmen. Başıma gelen onca şeye rağmen çok güzel bir sıralama yapmıştım.

"Yağmur, aşağı gelsene."

"Ne?"

"Aşağıdayım güzelim, sen gelmezsen ben kapıyı çalıp Hatice teyzeyle yüz göz olacağım."

Hemen yataktan kalkıp köşedeki boy aynasından tipime baktım. O kadar da fena değildim, zaten bahçeye ineceğim için pijamalarımla olmamı da göz ardı ettim. "Geliyorum," dedim ve telefonu kapatıp anahtarlarımla beraber pijama altımın cebine koyarak dışarı fırladım.

Toprak bahçe kapısının dışında beni bekliyordu. Koşar adım bahçe kapısının olduğu yere gelip kapıyı açtım ve Toprak içeri adımını atar atmaz boynuna atladım. Kolları anında belimi bulurken ben de yüzümü boynuna gömdüm ve sevinç göz yaşlarımın akmasına izin verdim.

"Niye ağlıyorsun güzelim?"

"Mutluluktan," diye cevap verdim boğuk çıkan sesimle.

"Sen yine de ağlama."

Başımı boynundan kaldırdım ve yüzüne baktım. İçten gülümsemesi içimi ısıtıyordu.

Göz yaşlarımın ıslattığı yanaklarıma birer öpücük kondurdu ve geri çekildi.

"Nereyi yazacağını düşündün mü hiç?"

"Aklımda bir kaç yer var, ama bir kaçı Ankara dışında."

"Bak, eğer sırf buradan ayrılmamak için yazmak istediğin yerleri yazmamak gibi bir şey yapma lütfen. Tamam mı?"

"Onu da tercihleri yapacağımız zaman düşünürüz," dedim ve konuyu bambaşka bir yere çekerek dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

 

♡°♡°♡

 

Araba farlarının aydınlattığı karanlık yolda yağmur damlaları eşliğinde ilerliyorduk. Daha az önce açtığım gözlerimi ovuşturup yan tarafımda arabayı kullanan Toprak'a baktım. Tüm dikkatini yola vermiş şekilde araba kullanıyordu.

Ona baktığımı fark edince gözlerini anlık olarak yoldan ayırıp bana baktı. Yüzündeki ciddi ifade kaybolup gülümsemişti aynı zamanda.

"Uyanmışsın."

"Evet, istersen sen uyu arabayı ben kullanayım."

"Zaten yarım saat gibi bir şey kaldı, gerek yok yani."

İstanbul Ankara arasının beş saat olduğu ve benim yolun ilk dakikalarından beri uyuduğum göze alınırsa epey uyumuştum.

"Beni uyandırsaydın keşke."

"Kıyamadım," dedi gözlerini yoldan ayırıp bana bakarak. "Hem uykum da yok, o kadar geç çıkmadık yola."

Saatimi kontrol ettiğimde daha on bir buçuk olduğunu gördüm.

İstanbul'a geleli dört yıl oluyordu. Ben üniversiteyi kazanıp gelmiştim, Toprak da ülkenin en iyi takımlarından birine transfer olarak benden bir yıl sonra gelmişti.

Şimdi de tatile girmemiş olmamıza rağmen Toprak bir kaç günlük boşluğumuzda Ankara'ya gitmemiz gerektiğini söyleyip beni ikna etmişti. Niye gerektiğini sorduğumda da gidince göreceğimi söylüyordu sürekli, ben de bu yüzden bir süre sonra irdelemeyi bırakmıştım.

Koltukta iyice yan dönüp bedenimi Toprak'a doğru çevirdim ve onu izlemeye başladım. Neredeyse beş yıldır sevgiliydik ve bu sürenin hepsinde de Toprak ona her baktığımda bir öncekinden daha da yakışıklı geliyordu. Üstüne bir de profesyonel sporcu hayatına başladığı için vücudu iyice gelişmişti ve gerçekten nesnel olarak nefes kesici görünüyordu.

Elimi çeneme yaslayarak onu hayran hayran izlediğimi fark edince bana döndü ve "Sen beni böyle izleyeceksen kenara çekeyim, sen devam et çünkü ben bu şartlar altında yola dikkat edemiyorum," dedi.

"Sen bilirsin," dedim omuz silkerek.

Toprak ağzının içinde bir şey mırıldanıp arabayı yavaşlattı ve kenara çekti. Tam kemerimi çözüp inecekken elimin üzerine getirdiği eli beni durdurmuştu.

"Arabayı sana veremem çünkü gideceğimiz yerin sürpriz olması lazım."

Kaşlarımı çatmış ne olduğunu anlmaya çalışırken Toprak bir anda üzerime eğilmiş ve dudaklarımızı birleştirmişti. Ama bu öpücüğü çok fazla sürdürmeyip geri çekilen de yine o oldu.

"Eğer bana daha fazla öyle bakmaya devam edersen kaza yapmamak için seni burada alıkoymak durumunda kalırım, o yüzden sen iyisi başka bir şeylerle ilgilen güzelim," dedi ve arabayı çalıştırdı.

Onun dediğini yaparak arka cebimdeki tekefonumu çıkarttım ve dikkatini dağıtmamak için parlaklığı en düşüğe alıp oyun oynamaya başladım. Arada bakışlarım Toprak'a kaysa da dediği gibi kaza yapmamak için çok uzun sürmüyordu bu durum.

Şehrin içine girdiğimizde gelmek üzere olduğumuzu anlamıştım. Telefonu kapatıp etrafı inceleyerek Toprak'ın beni götürdüğü sürpriz yerin neresi olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Sokaklar gittikçe tanıdıklaşmaya başladığında getirdiği yerin sürpriz olup olmadığını sorgulamaya başladım. Çünkü burası bayağı benim evimin olduğu semtti, aynı zamanda beraber okuduğumuz lisenin de olduğu.

Toprak arabayı metronun yakınlarında bir yerlerde durdurduğunda ben hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"İn hadi," dedi Toprak kendi emniyet kemerini çözerken.

Montumu da alıp arabadan indim ve beni bekleyen Toprak'ın yanına gittim. Elimi tuttu ve beni park olduğunu yeni fark ettiğim yere doğru ilerletmeye başladı. Burası onunla beraber sürekli geldiğimiz parktı.

Yağmur hala yağmaya devam ediyordu ama biz buna pek aldırıyor gibi değildik.

"Neden buraya geldik?"

Toprak beni beraber sallandığımız salıncaklara kadar getirdiken sonra durdu ve soruma öyle cevap verdi.

"Aslında aklımda buraya gelmekten çok daha güzel fikirler vardı ama daha fazla bekleyemedim."

Dediklerinden hiç bir şey anlamadığım için kaşlarımı çatmış öylece yüzüne bakıyordum. Benim bu halime güldü ve burnumu ucunu öptü.

Birbirine kenetli ellerimizi ayırmadan kolundaki saate baktı. Nersedeyse on iki olmuştu.

"Sevgilim, doğum günün kutlu olsun," dedi dudaklarındaki sahici gülümsemesiyle. Yanağımı öptükten sonra ellerimiz ayırmadan tek dizi üzerine çöktü ve konuşmaya devam etti.

"İyi ki doğmuşsun sevgilim, iyi ki varsın, gerçekten. Sana bunu ne kadar hissettiriyorum bilmiyorum ama benim için en büyük 'iyi ki' sensin."

Sözlerine ara verip elinin tekini ellerimden kurtardı ve cebinden bir kutu çıkarttı. Bir yüzük kutusu.

"Yağmur, sen benim hayatımdaki en güzel şeysin. Sen geldikten sonra kıraç toprak suyunu buldu, sen geldikten sonra ben can suyumu buldum. Ve ben Yağmur'umun sonsuza kadar benimle olmasını istiyorum." Sözlerine bir anlık ara verip elindeki yüzük kutusunu açtı. "Yağmur'um, benimle evlenir misin?"

Ellerini tutarak onu diz çöktüğü yerden kaldırdım ve boynuna sarıldım.

Göz yaşlarım mutluluktan akıyor, yağan yağmura karışıyordu. "Evet," diye fısıldadım kalan son gücümle.

Toprak cevabımı duyunca beni kendinden biraz uzaklaştırıp elimi boynundan çekti ve elindeki yüzüğü yüzük parmağıma geçirdi. Bunu yaparken ikimizin de elleri titrediği için epey zorlanmıştı.

"Teşekkür ederim, bana en güzel doğum günümü yaşattığın için," dedim kollarımı tekrar boynuna dolarken.

"Ben de teşekkür ederim, tek bir kelimenle beni dünyadaki en mutlu adam yaptığın için," dedi ve beni iyice kendine çekerek dudaklarımızı birleştirdi.

♡°♡°♡

 

Loading...
0%