@justwebby
|
Kuş sesleri ve uzayan sarmaşıklar arasında çardaktan kalktım etrafın cıvıltılı renkleri ve tamda tepedeki güneşin ışığına gözlerim iyice alışınca beyaz çitlerin arasında kapıya doğru ilerledim, eve doğru adım attım kalabalığın arasından sıyrıldım yukarıya doğru dikkatli ve sesiz adımlar atarak odamın kapısına ulaştım tam o anda arkamda şakayla karışık bir sesle
"Yine mi odana?"
Diye soran annemin sesi ve arkamı döndüğümde elinde tutuğu diğer dünyalar Atlası ile bakışmak, uzun süre aynı yere takılı kaldığımı fark eden annem bu sefer ciddiyet ve neşe arasında
"Turine bu konuda konuştuk diğer dünyalar diye bir şey yok hiçte olmadı, hem unutma waeltor şehrinde-"
Gözlerimi başka tarafa çektim saçımı üfledim ve
"Sadece gerçeklik konuşur."
Annem bana doğru yanaştı Atlası elime tuturdu ve eliyle yüzümü okşayıp
"Lütfen canım senin iyiliğin için."
Ve aşağıya doğru indi bense elimdeki atlasımla birlikte odama kapandım. Ah insalar sadece tek bir şey üzerinde hareket eden ve fikir kabul etmeyen insanlar. Sayfaları kurcalamaya başladım an ilk fark ettiğim mavi mürekkep ile oluşmuş bir tilki oldu gözleri sanki hareket ediyor gibi olan bir tilki, onun bakışlarını sezdikten sonra bir kaç daha sayfa kurcaldım bir yerlerde birilerine bırakılan notlar ve farklı renkte uçlarda tekrar çizilmiş tilki sembolü
"Bunlarda ne böyle?"
Kafamı bu düşüncelerle dünya'dan uzaklaştırırken çok daha yakınlaştıran bir cümle ile kafamı kaldırmak zorunda kaldım ama. Aşağıdan birileri sokaktaki birine bağrıyordu hatta hakaret ediyordu açık sesler arasında en ilgimi çeken
"Git burdan pis büyücü!"
Oldu hızlıca yuvarlak cam pencereye koştum aşağı baktım gerçketende bir büyücü vardı, elinde bilyeleri ile ordan oraya ışınlanan bir büyücü gözlerim kamaşmıştı, ancak bir anda elinde tutuğu bilyeleri aynı anda fırlattı ve ortadan yok oldu. Bir süre cama bakıp geçirdim
"Acaba nerde yaşıyordu?, nasıl oldu da topluluğa karşı geldi?"
Ve bir anda tik tak yapmaya başlayan saati duydum havanın kararmaya basladığını tüm şehre sesini duyuran saatin tik takları daha da çoğalmdan yatağıma girdim. Ancak hiç uykum yoktu waeltor'da bir büyücü görmüştüm ve belkide bu benim gibilerin olduğuna dair olan bir işareti yada yakıp yakıp ölmeyen o siyah gecenin kasvetli elçilerinden biri
(Sabahın ilk ışıkları)
Tatlış gün kuşlarının şakrak sesiyle uyandığımda ilk aklıma gelen aşağıya bakmak oldu hızlı ve dikkatli adımlarla aşağıya indim bahçenin kapısını açtım etrafta kimsecikler yoktu ancak bir şey vardı, dün gelen büyücünün bilyeleri ışıl ışıl parlayan 3 bilye...
Eğildim ve üçünü'de avucuma aldım işte tamda o an sanki bir ölüyü diriltmişim gibi bir sesle irkildim biri bana bağrıyrodu
"Çaldın!,çaldın!, elçiler şahidim olsun ki sen benim olanı Çaldın!"
Arkamı döndüm bu o büycüydü ona doğru baktım bir adım geri attım
"Hayır ben-ben sizden bir şey çalmadım gerçekten size bilyelerinizi geri vere bilirim alın."
Büyücü önce eliyle teklifimi geri çevirdi ardından ağaç kökünden oluşmuş sopasını 3 kez yere vurarak
"Elçiler seni afettmiyor!"
Ve kulaklarımı çınlatan bir çığlık ile başladığım yere geri döndüm tekrar bahçedeydim ancak bilyeleler yerdeydi etrafta soğuk bir rüzgar esiyordu içeriye doğru adım attım ancak kimse yoktu emin olmak için
"Anne!,baba!, Jim!"
Ve ses yok merdivenlere doğru tırmanırken tekrardan seslendim
"Anne!,baba!,Jim!"
Hayır kimse yoktu,korku içinde odamın kapısına koştum kulpunu çevirdim ve....
Gözlerimi açtığım etrafa baktım burda buzdan oluşmuş ağaçlar, mantarların üzerinde yetişen sakuralar vardı etrafa kış bastığım yerlede ise sonbaharın o rahatlatıcı havası vardı, aynı gökyüzü,aynı saat ama farklı bir diyar. Ben bilincimi yerine getirmeye ve bu çok çeşitli diyarın renklerine gözlerimi alıştırmaya çalışırken bir yırtıcın tepemde uçtuğunu fark ettim. Keskin pençeleri ve keskin boynuzu, uzun kuyruğu ile üstümde uçan dev bir pegasustu bu. Yere doğru inceği sırda sonumun geldiğini fark etmiştim ancak birisi kolumdan tutuğu gibi beni yığın yığın olan yaprakların arasından çekti. Hızlıca çantasından bir ip çıkardı yere inen pegasus'un ağzına bağladı. Büyülenmiş gözlerle ona baktım
"Vay canına bu harika nas-
Ve tamda boğazıma doğru tutulan bir tek boynuzlu atın siviri kanlı boynuzu ile göz göze geldim.
"Beni görüyormusun her zaman bu işi yaparım ve sadece onlara değil senin gibi melekler halkasından gelenlerede"
"Melek halkası mı?"
"Bilmemezlik etme,daha öncede böyle kandırıldım."
Çok ciddi bir hali vardı kendimi bir şekilde kurtarmalıydım.
"Ben buraya dünyadan waeltor adlı bir şehirden geldim."
Ve bir anda gözleri parladı boynuzu geri çantasına koydu, çapkasını çıkarttı düzeltmeye başladı
"Üzgünüm,ben rita uzun zamandır evimi arıyorum ancak burda kaldım."
"Ben turine,peki burası neresi?"
Rita elini omzuma attı gözlerini uzaklara dikti
"Tilkiler atlası kıtasına hoş geldin turine. "
Demek burası tilkiler atlası kıtasıydı vay be!, rita birden ellerini pat diye kafasına götürdü ve
"Hay aksi hadi gidelim seni tanıştırmam gereken başka kişilerde var."
Ve birlikte yola düştük upuzun bir yol yürüdük, ve tilkilerle dolu bir sürü tabela ile olan patika geçişlerinden geçtik
"Tilkilerin bu kadar önemli olma sebebi ne?"
"Bir efsaneye göre tilkiler kurnazlığı ile çocukları bahçelerine çeker ve kötülükleri çıkıncaya kadar onları sivri dişleri ile kemirilermiş,yıllar öncesinde buraya adım atanlar ise ilk tilki ruhunu çalan dört kız kardeşe aitmiş.Bir söylentiye göre gün gelecek ve tilkiler ruhlarını almak için iyiliği kullanmak ve gerçeklilklerini gizlemek için kötülere sığınacakmış."
"Vay be bu inanılmaz tilkiler olan merakım daha bir arttı."
Rita bana gülümsedi ardından durduk lacivert ve mavilerle bezeli ağaçlar etrafında minik evler olan bir Köşk'e gelmiştik. Burda balıklardan oluşmuş birer çeşme etrafı aydınlatmak için kullanılan mantarlar ve kanatları olan tavşanlar ile bezeliydi. Ahşap masa ve mobilyalar, onların yakınına uzanan birer şurup kokteyli satıcısı. Büyüleyici birer açık alan cafe'sine benziyordu.
"Neyli şurup istersin?"
"Sanırım tercihi sana bırakıcam."
"Bayan cera iki palamut kokteyli!"
Tavşanlardan sarı fiyonklu olan kulaklarını kaldırdı tıpkı birer sarmaşık gibi onları şurup standına uzattı. Bu sırada rita çantasını çıkarıp masaya yerleştirdi
"Eee peki buraya gelmeden önce yaşadığın yer nasıl bir yerdi bayan turine?"
"Aslına bakarsan o yer burası gibi değildi pek fazla değişik şey olmazdı."
Ve ikimiz aynanda
"Yinede evimizdi..."
Tamda o anda şuruplarımız masalarımıza koyuldu. Şuruplarımızı içerken rita bir anda şurubu'nu yere püskürtü kollumu sallayarak
"Çokuklar, hey! Burdayız."
Onun baktığı tarafa doğru gözlerimi kaydırdım. 3 erkek ve 2 kız buraya geliyorlardı erkeklerden birisi tıpkı rita gibi bir çanta taşıyordu ancak onunki daha çok bir kitap içindi, onun dışında aralarından biri biraz daha tecrübeli görünüyordu son erkek ise sadece bu dünyaya ayak uydurmaya çalışan sıradan biriydi. Kızlara gelince bir tanesi sadece bu dünya'nın kötülüklerine ve kendisini onlardan nasıl koruyacağını adamış,diğeri ise kulaklığı ve tilkili tişörtü ile sadece buranın efsanelerine odaklı gibiydi. Dalmış gitmişken bir anda rita'nın
"Hey bakın onu bu öğlen tilkinin çayırında buldum."
Erkeklerden elinde kitap kılıflı olan bana sonrada rita'ya baktı ve
"Onun melek halkasından gelmediğinden eminmisin?"
"Ah,tabikide ash öyle olmasaydı şu an saç tutamları çantamın içinde olurdu."
Ve kızlardan tilkili tişörtü olan ash ile tecrübeli gibi görünen çocuğun omuzları arkasında zıplayarak;
"Peki adın ne?"
"Ben turine."
Ve rita bir anda ortamın daha düzenli bir hal almasını sağlayarak
"Hey,hey önce ona sizi tanıştırmakla başlayalım."
Ve eliyle kolumu tutarak
"Turine bunlar arkadaşlarım, ash,martin,hector,milva ve abby."
Ve birden bir baloncuk patlaması ile kanatlı tavşanlar yuvalarına çekildi. Diğerleride yol almaya başladı. Bende onlarla birlikte kalktım
"Hey noluyor?"
Ash cevap verdi
"Burası gün batımından sonra su tapirlerinin mekanı olur ve bizleri sevdikleri pek söylenemez."
"Peki şimdi nereye gidiyoruz?"
Ve bu sefer botlarını düzeltmekte olan milva cevap verdi
"Köşkün misafir konağına, ordada tanışman gereken biri var."
Ve patikada yürümeye başladık.
Tilkiden
Belki bizler yeni oluşmuş bulutlardık ama birleşip yağmur yağdıracaktık.
|
0% |