Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@jutenya

Heja ağır ağır çıkıyordu merdiven basamaklarını, birazdan aşağıda birileri için düğün yeri kurulacaktı. Yukarısı ise kendisine cenaze yeri olacaktı. Gözyaşlarıyla ıslanan yüzü acı içinde gülümsedi. Kısa bir süre sonra kocasının düğünü başlayacaktı . Ne yaparsa yapsın gücü yetmemişti olacakları engellemeye. Beraber geçecek bir ömre evet dediği adam, onu yarı yolda bırakıyordu. O da artık pes ediyordu. Direnmeyecekti.

 

Merdiven basamaklarını bitirdiği anda bir bedenle çarpıştı. Kafasını kaldırdığı gibi en büyük pişmanlığını ile göz göze geldi. Hayatını esarete çevirecek adam kanlı canlı, yüzsüz ve arsızca ona bakıyordu. Heja gözlerini hayasızca bakan adamın gözlerine dikti.

 

Görsün istiyordu artık ondaki yerini. Biliyordu bu saatten sonra dönüşü olmadığının. Heja'da artık geri adım atmazdı, Ağir'in atmadığı gibi.

 

Heja'nın dilinde kelimeler tükenmişti, sustu.

 

Ağir söyleyeceğini çoktan söylemişti, o da sustu.

 

Bakışlarını ilk çeken Ağir Mirakan oldu. Sessiz ve hızlı adımlarla Heja'nın yanından geçip gitti. Bir adam attığı her adımda sevdiği kadından fersah fersah uzaklașıyordu. Dönüp bakmadı ondan çoktan giden adama. Buna kendisini hazırlamıştı. Ağlamayacağım dese de her seferinde gözleri ona ihanet ediyordu, aynı kocası gibi. Bu yüzden artık gözlerini de sevmiyordu. Oysa kocası ela gözlerini çok severdi. Kadının takadi kalmamıştı. Yorgun ve argındı. Yinede dimdik ayakta durmaya çalışıyordu. Attığı her adımda canından can gidiyor bedeninden sanki et koparılıyordu. Hani her acının tarifi bir adı olurdu. Peki onun yaşadığı acının bir adı varmıydı? Üstüne gelen kadına kuma deniliyordu, peki ona ne denilecekti... İçinde bu kaderi yaşayıp susturalan kadınların acısıyla çığlık çığlığa adımlarını atıyordu. Belki sesi çıkmıyordu lakin onu gören herkes acısını yüzünden okuyordu.

 

Sessiz adımlarla odasının önüne geldi. Kaç gündür ona kör olan konak halkına o da görünmez olmuştu. Kapı kulpunu indirip içeri girdi. Sırtını kapıya dayayarak kapıyı kapattı. Gözlerinin önüne birkaç gün önce Ağir ile yaşadığı anlar geldi. Sırtı kapıya yaslı bir şekilde yere çöktü. Aşklarına kıymaması için günler öncesinde de Ağir'in önünde diz çökmüştü. Kendisini ilk defa o kadar gurursuz ve değersiz hissetmişti. Ellerini yumruk yapıp göğsüne vurdu. Sitemi ona ihanet eden kalbineydi. Ahı bu acıyı yaşatan kocasınaydı. Kalbini de affedemiyordu. Ona bunları yaşatan adam için acı çekmesi haksızlıktı.

 

Göğsüne indirdiği yumruklar ile göğsü sıkıştı. Nefes alması zorlandı. Bedeni titeremeye başladı. Odadaki bütün eşyalar gözünün önünde dönüyordu. Kararan etraf, uğuldayan kulakları mecalinin kalmadığını hissettirdi Heja'ya. Halsizce ayağa kalktı. Küçük adımlarla sendeleyerek yatağın yanına yürüyüp kendini boş bir çuval gibi yatağa bıraktı. Zaten boşluğa düşmüş gibi hissediyordu. Kısa bir süre tavanla bakıştıktan sonra gözlerini hiç açmak istemiyorcasına kapadı.

 

Gelen davul sesleriyle hayata küsmüş gözlerini tekrar açtı. Davulun tokmağı davula değil de yüreğine değiyormuş gibi hissetti. Öyle şiddetliydi ki bu darbeler, yüreğini paramparça etmeye yetiyordu.

 

Dışardan gelen her zılgıt sesinde tırnaklarını odanın taş duvarlarına geçirdi. O kadar hissizleşmişti ki ellerinden akan kanları fark edemiyordu.

Canhıraş bir acı ve can kırıkları vardı üzerinde, ölüm arzu eden bedeni can çekiyor lakin ölmüyordu.

 

*

*

*

 

Ben Heja.

 

Heja Karadağlı evlendikten sonra Heja Mirakan bugün can veriyorum; ama ölemiyordum. Kanayan parmaklarımın etleri ile sendeleyerek pencerenin önüne doğru ilerledim. Kocam, sevdiğim adam. Giydiği takım elbisesiyle, tüm heybeti ve yakışıklılığı ile başka bir kadının yanında duruyordu. Onda siyah takım elbiseyi çok sever çok yakıştırırdım. İlk defa giydiği siyah takımı ona yakıştırmıyordum. İlk defa giydiği siyahtan nefret ettim. Oysa Mavi gözleri ve siyahı çok severdim. Düșüncelerimin saçmalığı ile burukca gülümsedim. Yanında başka bir kadın vardı ve artık o da onun karısıydı. Ona olan bakışlarımı hissetmiş olmalı ki kafasını kaldırdı, pencereme doğru bakmaya başladı. Bir kuş olmak istedim kanatlarımı çırpıp kimsenin bilmediği diyarlara göçmek ne kadar güzel olur diye düşledim. Kısacık bir an olsa bile hayali güzeldi. Bir kuş aşkı sevdayı tatmamıș bir kuş, tek tasası aç olan karnı ve kanat çırpmak olan bir kuş. Dudaklarım acı ile kıvrıldı o an onunla göz göze geldik. Yapma der gibi, bize kıyma der gibi baktım. Bir haftadır yüzüme doğru dürüst bakamayan adam şimdi başkası için giydiği siyah damatlıkla bana bakıyordu. Ben burada can çekişip ölürken o başkası ile evleniyordu. Bakışlarımı çekmedim ondan, beynime kazınsın istiyordum. Bak diyordum kendime. Uğruna neleri feda ettiğin adam, damatlıkla başka bir kadınla karşında. Bugün de o seni feda etti dedim. Gözümden bir damla yaş daha aktı, bilmem akan kaçıncı yaştan sonra. Bilinmeyen bir cinayet işleniyordu. Bilinmeyen biri ölüyordu. Ölen bendim faili meçhul değildi. Karşımda arsızca siyah damatlığıyla bana bakıyordu.

 

Zılgıt seslerinin eşliğinde herkes halay çekiyordu bana ölüm, onlara düğün olan olayda. Pencereyi açıp çığlık atarak bağırmak istedim. Bakın ben burada diri diri ölüyorum, siz cesedimin üzerinde halay çekiyorsunuz diye; ama susup sadece izledim. Zilan'ı gördü gözlerim halay başı olmuştu görümcem, aynı zaman da kuzenim. Herhalde çok mutluydu. Loran'da tepsi elinde hizmet ediyordu. Biliyorum elinde olsa aşağı bile inmezdi; ama ailesine gücü yetmiyordu.

 

Daha sonra Berfin Hanım ile Berat Ağa'yı gördüm. Berat Ağa baya mutlu görünüyordu. Tabi mutlu olurdu. Yeğenini üstüme kuma olarak getiriyordu. Berfin Hanım ise somurtuyordu; ama masadan da kalkmıyordu sözde teyzem kayınvalideydi ya orada durması gerekiyordu.

 

Bakışlarımı tekrar bir zamanlar aşkından uğrunda ölebileceğim adama çevirdim. İstemizce dudaklarım ben seni çok sevdim, dedi. O da anlamış gibi

"Ben de"diye dudaklarını kıpırdattı. Duymasam da anladım. Beni çok sevmişti, damatlığı ile başka bir kadının yanında oturan adam. Belki de yanında ki kadını da sevecekti. O an zihnimde şimşek gibi patlayan gerçekle bedenim buz kesildi. Ruhumu görünmeyen bir bıçak boydan boya çiziyordu. Kalbim sızladı. Bu saçma sızı ne içindi bu gariplik nedendi. Bir yerde bir şeyler oluyordu. Ne olduğunu bilmiyordum ama acı gerçek ben seni çok sevdim de sen hiç değmedin be adam diye bağırıyordu. Hayır bir adam ve bir kadın bir birini sevebilirdi. Aşık olabilirlerdi o aşk bitebilirdi. Daha sonra başka birilerini de sevebilirlerdi. Bunlar doğal şeylerdi... Peki daha evliyken tenlerinin her zerresi bir birine helal iken başka bir ten başka bir kadın; zihnimde bir biriyle savaş içinde olan kelimeler yanlış olanı kabul edemiyor. Devreye giren mantığım her şeyi red ediyordu. Aşağıda yapılan bana ihanetti. Kocam başka bir kadının tenine dokunacaktı. Aradaki nikahta beni bağlan bir unsur yoktu. Belki Allah katında bir birlerine helaldiler. Lakin Ağir'in yaptığı bana ihanetti. Yapılan ihanet aradaki nikahla meșrulaștıralamazdı.

 

İkinci kadın!

 

Kuma metres aradaki nikahta beni bağlayan hiçbir şey yok. Ben sadece bana yapılan ihaneti görüyordum. Kanlı canlı sımsıcak teniyle başka bir kadın. Zihnimde kocan ona dokunacak doğrusunu yüzüme vuran sesleri aptal aşkım yapmaz! Bu kadarını yapmaz diye çığlık atıp susturmak istiyordu. Zihnimde ki sesleri susturup bakışlarımı aşağı çevirdim.

 

Ağir'e ve yanındaki karısına bakıp yine sustum. Dilimde isyan eden milyonlarca kelimeye rağmen susmak ne kadarda zordu.

 

Ben seni çok sevdim demiştim, o da bende diye cevaplamıştı. Artık o kelimelerin bir daha dudaklarımdan çıkmayacağını biliyordum. Ben onu çok sevmiştim; ama o bununla yetinmedi, belli ki sevgimin ağırlığı yük geldi heybetli omuzlarına.

 

Davulun kalbime vurup iz bırakan sesini duydum tekrardan. Her seferinde beni paramparça ediyordu. Davula değen her dokunușun acısı benim yüreğimi parçalıyordu. Bir serçe misali can çekişiyordum.

 

Ben Heja ölüyordum bugün, kaçıncı ölüşüm bilmiyordum; lakin ölüyordum. Üstüme toprak atın gömün beni diye sessizce çığlık atıyordum fakat kimse duyuyordu. Bana acıma sağır olanlar aşağıda kocamın düğünde, benim taziyede halay çekiyorlardı. Çoğu tanıdığım bazen aynı sofrayı paylaştığım insanlardı. Kimse yapılanı sorgulamıyor. Bir Allah'ın kulu çıkıp bu yapılan zulümdü demiyordu. Ben ölüyordum. Belki bedenimden kan sızmıyordu lakin ölüyordum. Cesedim sıcaktı ciğerlerim nefes alıyordu lakin ben ölüyordum... Bu yapılan bir cinayet değil miydi? Durduğum yerde bir kadının ruhu can çekişe çekişe ölüyordu. Bu da cinayet değil miydi? Bu da suçtu niye cezası yoktu.

 

Bana sabret kızım kocanın çocuk sahibi olması gerekiyor diyenler. Ben niye sabrediyorum. Benim çocuk sahibi olamam Allah'tantı. Onun da bunu kabul edip sabretmesi gerekmiyor muydu? Düşüncelerimin gidişatı hayra alemet değildi. Bir isyan ateşi bedenimi yakıyordu. Hayır bunun sabrı olamazdı. Ben bu yaşadığımın mükafatını istemiyordum. Ben bu acıdan sonra bir onunla bir cennet istemiyordum. Bedenim zaten sağken bu acıyla yanıyor kavruluyordu. Cehennem ateşinin ne olduğunu bilmiyordum lakin bu açıdan daha yakacağını inanmıyordum. Hem beni yaratan benim de acımı göz ardı etmeyecekti.

 

"Kün fe yekün"

 

"Ol der ve olurdu"

 

Bizim çocuk sahibi olmamamızı bize kader olarak yazmıştı. Çocuk yok demişti ve olmamıştı. O zaman bize biçilen kadere isyan eden diğerleriydi. Zihnimde ki düşünceler bambaşka yere gidiyordu. Gördüklerim yüzünden ruhumda sızlayan kan kalbime akıyordu.

 

Keje...

 

Tüm güzelliği ile bembeyaz gelinliğinin içinde etrafa bakıyordu gülümseyerek. Bembeyaz gelinliğin içinde sanki normal bir evlilik aşkla evleniyor gibi tasasızdı. Onun üstünde beyaz vardı. Onun beyazı benim kefenimdi. Bir beyaz vardı lakin iki farklı durumdu. O mutlulukla şakırken ben can çeke çeke ölüyordum. Bir kadın nasıl bu kadar gurursuz olur diye düşündüm. Bir kadın başka bir kadına bu kadar acıyı yaşatma hakkını kendisine nasıl hak görüyordu. Kuma geldiği için gülümsüyor, arsızca halay çekiyordu. Bu hareketi karşısında midemin bulandığını hissettim.

 

Gördüklerime daha fazla dayanamayıp dışarı çıkmak istedim. O halayın başı ben olmalıydım. Sevdiğim adamın kocamın benden ömür boyu gidişini halay çekerek kutlamalıydım. İçimdekini dışıma vurmadan sevdiğim adamın gidişini halay başı olarak göstermem gerekiyordu. Dudaklarım kenara kıvrıldı. İçimde ki acıya tezat bir görüntüydü. Pencereyi açıp davul seslerinin odayı daha yüksek sesle doldurmasına izin verdim. Ağir'in bakışları bendeydi. Dudaklarım kenara kıvrıldı. İçimde ki acıya tezat gülümsüyordum. Ağir șașkındı!Elimi dudaklarıma götürüp olabilecek en gör sesimle zılgıt çektim. Halay durdu herkes şaşkınca bana bakıyordu,umursamadım. Elimi dudaklarıma değdirip zılgıtımda ki tının daha gör daha anlamlı olmasını sağladım. Dudaklarıma değen parmaklar duyulmayan sesime eşlik ediyordu. Çaldığım zılgıtta bir nota yoktu lakin tınısı tüm acılarımı haykırıyordu. Ben Heja çığlık atamıyordum. Kocamın düğününde acımı duyurmak için zılgıt çalıyordum. "ki zava, ki zava" diye bağırdım ve yine zılgıt çaldım. Ağir aşağıda kaskatı kesilmiş mavi irislerini benden çekmiyordu. Dudaklarıma değen parmakların hareketini durdurup "Ağir zava" diye bağırdım ve yine zılgıt çaldım. Çaldığım zılgıt o kadar gördü ki düğün alayında duymayan yoktu. Bu kadar gör çıkan sesime bile şaşırıyordum. Bu sefer daha gör bir sesle "ki xátun ki xátun Keje xátun diye bağırdım." sesimde ki tını dilime dikenler batıyordu. Ağir ve Keje şaşkın bir şekilde bana bakıyorlardı. Düğün alayı da onlara eşlik edenlerdi. Ruhumda ki acıya tezat bir görüntüydü. Parmaklarımı son defa dudaklarıma değdirip zılgıt çaldım. Davul sesi halay çekenler durmuş bana bakıyorlardı. Oysa bir kaç dakika önce hepsi davulun sesine eşlik ediyordu. Kimse böyle bir şey beklemediği için durmuşlardı. Şaşkındılar! Bu acıya sessiz kalan biz kadınlar vardık. Ben isyan etmeme rağmen sesimi duyuramayandım ve onlara ayak uydurup kocamın düğünde zılgıt çekiyordum. Ağir kumayı kabul ederek benden bir eşik uzaklaşmıștı. Ben yaptığımla o eșiği kapatıyordum. Boğazım düğüm düğümdü ve yutkunamıyordum. Aklımda git sizden kalanların üstünde sende tepin diyen sese hak verip kapıya doğru bir adım attım lakin bulanan midem buna izin vermedi. Boğazımda ki yumru orada çok kaldım yeter diyordu. Günlerdir açlıktan kıvranan midem dışarı çıkıp kocamın düğününde halay çekmeme izin vermedi. Hızlıca banyoya koşup öğürmeye başladım. Ağzımdan çıkan ekşi, sarı sular açlığımı sergiliyordu. Üğürmem bittikten sonra banyonun soğuk fayanslarına oturup ağlamaya başladım. Biraz önce kocasının düğünü için zılgıt çalan kadın gitmiş. Acısını iliklerine kadar yaşayan küçük bir kadın kalmıştı. Bu yaşadıklarımı hak edecek ne yapmıştım? Defalarca sordum bu soruyu kendime. Cevap alamadığım anda dualara sığındım. Kabul olmayacak duama kaç kez amin deyip rabbime sığındım hatırlamıyorum.

 

Gönlüme Ağir'i düşüren Yaradan beni böyle bir acıyla niye sınıyordu? Bu bir imtihansa ben bu imtihanı red ediyorum. İçimde yanan yangındansa can vermek daha kolaydı.

 

Günahım sadece çok sevmek miydi, bu yüzden miydi sınanışlarım? Önce ailemle şimdi de sevdiğim adamla...

 

Başparmağımı dişlerimin arasına kıstırıp çıkabilecek çığlığımı engelledim. Bana kör, sağır olanların çığlıklarımı duymasını istiyordum. Kimsenin gözünde aciz ve güçsüz görünmek bana göre değildi. Özellikle sevdiğim adam acı feryadımı duymamalıydı. Değmeyecek biri için akan gözyaşlarımı kimse görmemeliydi. Ağlıyordum, yakarıyordum Yaradan'a, bu acı çok fazlaydı. Ya acımı alsın ya da canımı! Sesimi sadece o duysa yeterdi. İçimdeki acı o kadar fazla geliyordu ki ağıdıma şahit olan Allah'ım canımı da al diye inledim. Bu inilti kalbimde yankılandı. Kör bir bıçak göğsümü ilmek ilmek delerek kalbime girdi. Yaralı kalbim acı sızdırıyordu. Bir ağrı göğüs kafesini delermiydi? Kalbimde zuhur eden acı göğsümü deldi.

 

Ellerimi banyonun sert zeminine vurdum. İsyanımı bir tek o görsün istiyordum. Bilsin bana yazılan kaderin ne kadar ağır geldiğini. Yerde dizlerimi dövüne dövüne hıçkırarak zerdeniște bulundum.

 

İsyan etmeyin derdi büyüklerim; ama böyle bir şeye isyan etmemeğin mümkünatı yoktu.

 

Kilitli ellerim ağzımdan firar etti ve ağlayarak bağırmaya başladım. "Benim ahım sana Ağir Mirakan. İki cihanda gün yüzü görmeyesin. Benim sınandığım gibi sınanasın. Ölüm deyip ölemeyesin. Sevdiğin yakınında olsun; ama el uzatamayasın. Benim seni damatlıkla gördüğümde yandığım gibi senin de yüreğin yansın. Baba olasın ama mutluluğun hep yarım kalsın. Karın sana her sesleninișinde ben sanıp adımı bile telaffuz edemeyesin. Göz yaşlarımın hiçbir zerresini helal etmiyorum. Aldığın vebalim boynuna urgan olsun ölmeyesin ama aldığın nefeste tam olmasın. O yatağa girdiğin her gece aklına ben düşeyim de üstünde örtüğün yorgan girdiğin yatak seni ısıtmasın. Bensizlikle üşüyüp bensizlikle kahrolasın. Sadece bu dünyada değil iki cihanda karşıma çıkacak yüzün olmasın."

 

Gözümden milyonlarca göz yaşı ahıma eşlik edip firar ediyordu ve hepsi de bir hiç içindi. Bugün bir adam bir kadının kalbinden Azad ediliyordu. Onların hikayesinin sonunda gökten üç elma düşmedi. Yarım kalın yaprakları bir defterin göz yaşlılarıyla ıslanan yaprakları arasında bitmeyen mürekkebe rağmen yarım kaldı. Defterin yarım kalmış satırlarının son cümlesi; Çok sevdiğini iddia bir adam ona aşık olan kadının kalbinden azledildi...

 

*

*

*

 

Heja nefesinin kesildiğini hissedince titreyen ellerini sert zeminden çekip boğazına doğru götürdü. Boğuluyor nefes alamıyordu. Yaşadığı stres panik atak geçirmesine sebepti. Tırnaklarını boynuna götürüp boğazına batırdı. Boynu boydan boya çizildi. Başının dönmeye başlaması ile gülümsedi. Kabul olmayan dualarının arasına bu sefer son nefesi olması için dua etmeyi ekledi. Banyodaki duvarlar etrafında hızlıca dönmeye devam ederken elini başına götürüp gözlerini yumdu. Canı çok acıyordu, ruhu paramparçaydı. Buruk bir tebessüm acı içinde dudaklarına yerleşti. Bu son olabilir sonsuzluğa uyuyabilirdi. Gözlerini hiç açmamayı umut ederek karanlığa yumdu...

 

Uzun bir süre sonra zorlukla gözlerini açtı. Kendisine yabancı gelmeyen tavanla nerde olduğunu anladı. Gözlerini tekrar yumup açtığında en son banyoda olduğunu hatırladı, yatağa nasıl geldiğini ise bilmiyordu. Elini acıyan boynuna götürdüğünde pansuman yapıldığını fark etti. Tırnaklarını o kadar çok batırmıştı ki boynunda bıçak çiziklerinden daha derin bir yara açılmıştı.

 

Gelen silah ve zılgıt sesleri ile tekrardan irkildi. Sonra yüreğine koskocaman bir kor düştü. Kocası yeni eşiyle gerdeğe girecekti. Eliyle ağzını kapatarak hıçkırıklara boğuldu. Allah'ım bu nasıl bir acıydı da tesellisi yoktu. Sendeleyerek yataktan kalktı. Önce yatak başlığına tutunarak kendisine gelmeyi denedi. Sonra titreyen bedenine rağmen sendeleyen adımlarla sallanarak pencere önüne yürüdü. Attığı her adımda ruhu çekiliyordu. Ayakları gitme bu eziyet bize etme diye isyan etti. Ruhundaki acıya eşlik eden bedeni zangır zangır titriyordu. Gözlerini kapatıp titreyen eliyle perdeyi açtı. Görmeyi asla istemediği görüntüyü izlemeye başladı. Her anı görmesi ve beynine kazıması gerekiyordu. Olurda kalbi aşk sevdiğim adam dediğin de bunları hatırlayacak ve kalbinden adamın tüm aşkını söküp kapı dışarı atacaktı.

 

Keje Ağir'in kolunda merdivenlerden süzüle süzüle yukarı çıktı. Heja büyük bir nefes aldı. Bu görüntüyü beynine kazımak istercesine dikkatlice izledi. Bakışlarını çekmedi. Her anı zihnine kazır gibi dikkatliydi. Kocası başka bir kadına beyaz giydirmiști. Keje'nin giydiği beyaz Heja'nın kefeniydi. Dișlerini sıkıp elini kalbine götürdü. O an and içti Heja! Bir gün onların çıktığı merdivenleri o arkasına bakmadan asla dönmemek üzere inecekti. Yaşadığı her şeyi bu konakta bırakıp arkasına bakmadan gidecekti.

 

Perdeyi kapatmadan pencerenin önünden ayrılmadı. Ağir'in onu görmesini istedi. İşte o an yine kocasıyla göz göze geldi. Ağir'in adımları duraksadı. Heja'nın gözlerinin içine baktı. Ela irisler titrememek için büyük bir çaba verdi. Mavi irisler de bir bilinmezlik bir Araf... Başka bir kadının kolunda Heja'nın yüreğine veda eden bir adam. Zaman durdu sadece iki çift göz kaldı. Ağir gözleri ile af dilerken, Heja and içiyordu. Ağir annesinin onu dürtmesi ile adımlarına devam etti. Onlar için hazırlanan odanın kapısını açıp içeri girdi. Heja'nın gözlerine son defa bakarak kapıyı kapattı.

 

Adamın kapattığı kapıyla bir eșiği daha geçti. Orada olacakları düşünen zihniyle ruhu buz kesdi. Kapanan kapının ardında gözlerini yumdu. Çünkü Heja diri diri bir mezara gömülüyordu ve üstüne toprağı kocası atıyordu. Ondan habersizce akan gözyaşlarına isyan etti. Gözlerini açtığında karşısında duran Berfin Hanım'la karşılaştı. Yutkundu Heja. Berfin Hanım başını olumsuzca salladığında hafifçe gülümsedi, buruk bir şekilde, acıyla. Tüm vedalarını acı bir tebessüme sığdırmak istercesine duruşunu dikleştirip yıkılmadığını göstermek istedi. Berfin Hanım bakışlarını çekip arkasını dönünce perdesini çekip arkasını döndü. Artık tek başındaydı ve Heja bu gece son defa ağlayacaktı. Tek başına kocasının yasını, sevdasının taziyesini içinde verecekti.

 

Koskocaman konakta kocası için kalbinde tek kişilik bir taziye veriyordu. Acısını tek başına yüklüyor ve tüm yükü tek başına yükleniyordu.

 

Paytak adımlarla yatağının yanına yürüyüp kenarına çöktü. Aynada kendisine bakıp kafasını olumsuzca salladı. Değmeyecek biri için harcadığı üç yılı düşünmeye başladı. Gözlerinin önüne koskocaman bir geçmiş serildi. Dalgın gözlerle Ağir'in ona attığı ilk adımı hatırladı.

 

Teyzesi ve annesi bilmediği bir nedenle görüşmezdi. Sadece düğün veya taziye ortamında karşılaşıyorlardı. Loran ile aynı okulda olduklarından ikisi birbirlerini çok seviyor ve iki kuzenden öte arkadaş olarak çok iyi anlaşıyorlardı.

 

Yine bir düğün ortamıydı. Heja Loran'ı gördüğü gibi gülümseyerek onların masasına yürüdü. Annesi Narin Hanım ona kötü kötü baksa da umursamadı. Önce Loran'a sarılıp gülümsedi. Kuzenini her zaman görmek istese de aileler yüzünden sadece okulda görüşebiliyorlardı. Loran'dan ayrılınca uzanıp teyzesinin elini öptü ve alnına götürdü. Sonra Berzan ile Ferman'a dönüp hal hatır sorarak konuşmaya başladı.

Loading...
0%