@jutenya
|
Omzunda ki yük mü ağır yoksa kalbindekimi Elfida
Kalbimdekini yük olarak hiç görmedim ki Afran
************************************
Mardin sıcağıyla kavuruyordu. Genç adam yatağından kalkıp pencereye doğruyu ilerledi. Bir türlü doğmayan güne eşlik etmek ister gibi sehpadaki paketten bir dal sigara alıp dudaklarına götürdü. Büyük bir nefes aldı ve zehirli nikotini çiğerlerine doldurdu.
Yine Zeynep esmişti aklına, gerçi aklından çıktığı yoktu ki!
Zihni Zeynep'ti, kalbine taht kuran küçüğü yüreksızım diyordu.
Yüreksızısıydı!
Çünkü onu andığı her an kalbi sızlıyordu. İmkansız aşk derlerdi. Gecesinde uyku yoktu gündüzü de avutuyordu. Bu son deyip her seferinde görmeye gidiyor ve her seferinde kendisine verdiği söze yeniliyordu.
Yenilmekte aşka tabiydi ya... Ya sabır diyordu.
Sabrın en canhıraș hali Zeynep'ti!
Zeynep dile ne güzel geliyordu değil mi?
Kadir'in dudakları kenara kıvrıldı. Siyah saçları yeşil gözleri düştü aklına. Gülen yüzü şımarık halleri sigarasından son bir nefes alıp küllükte söndürdü. Bu saatten sonra uyku tutmazdı ya bundan sonra hiç tutmazdı. Bu sefer ayın dolmasını bekleyemeyecek gibiydi. Hasret buram buram burnunda tüten.
Üstüne bir tişört giyip anahtarını ve telefonunu alıp aşağı indi malum odasına sığamıyordu. Arabasına binip koşmaya gidebilirdi. Konağın sokaklarında koşması pek hoş karşılanmaz üstüne adını deliye çıkarırlardı. Hoş bu şekilde devam ederse delirmesi de kaçınılmazdı.
Avluya indiğinde kapıya doğru ilerledi ama mutfak tarafından gelen seslerle biraz duraksayıp adımlarını oraya yönlendirdi. Bu saatte kimin uyanık olduğunu merak eden tarafı ağır basmıştı.
Mutfak kapısında durup gördüğüyle gülümsedi. Sessiz adımlarla ilerleyip "mutfakta bir fare var ve galiba dolaba dadanmıș" demesi ve aynı anda "ahhh" diye inlemesiyle son buldu. Çünkü yaşlı kadın elinde ki bastonu torunun omzuna indirmiști.
Kadir omzunu sıvazlayıp "yase oldumu bu omzumu kırdın."
Yaşlı kadın deqli yüzünü buruşturup "sen niye öyle yılan gibi sessiz gelisen."diye şiveli sesiyle söylendi.
Kadir haklıyken yediği dayağın üstüne suçlu olmanın şaşkınlığıyla yaşlı kadını taklit ederek "sen niye bu sahatta burdasın. Doktor sana yasak dedi."
Babaannesi Urfa'lıydı ve yıllardır Mardin'e olsada şivesi değişmemiști. Taklitini yapan torununa bastonunu tekrar kaldırıp "meymenetsizin oğlu anan perhiz diyi önüme ottan başka bir şey koymiyir. Zar diyi hastalıktan değil açlıktan ölsün." öfkeli bir tınıyla diye söylendi.
Yaşlı kadın ne yapsın açtı. Ona göre tok olan onu anlamıyordu.
Kadir karşısında kendi savunan yaşlı kadının şiddetinden korktuğu için" annam seni düşünüyor yade, evin direğisin sana bir şey olmasını istemiyor."
Yaşlı kadın gelinin onun için çabaladığını biliyordu lakin açlıktan kıvranan midesine söz geçiremiyordu.
Havada tuttuğu bastonu indirip pes eder gibi" biliyorum "dedi ve sandalyeye oturdu.
Onun bu haliyle Kadir buzdolabına doğru ilerleyip" bende acıktım biraz atıştırmaktan bir şey olmaz"dedi ve çaydanlığa şu koyup ocağa koydu.
Dolaba ilerlediğinde "hem seninle yürüyüş yapar yediklerimizi eritiriz." diyerek buzdolabını açtı. Yadesine dokunmayacak birkaç şey hazırlayıp yaşlı kadının karşısına oturdu. Zaten mutfakta öyle becerikli biri değildi. Sadece üniversite zamanın da öğrendiği birkaç şey yaşlı kadın halinden memnun bir şekilde yemeğe başladığında o da elindeki çaydan bir yudum alıp arkasına yaslandı.
Yadesi torunun derdini biliyordu lakin derdine derman bulamadığı için kederliydi. Torununda ki katır inadını yense gider edebiyle, Allah'ın emri peygamberin kavliyle ister bir hal çaresine bakardı.
Fakat torunu yok kız küçük okulu , onlar beni evin oğlu gibi görüyor diye ayak diretiyordu.
O da iç çekerek bir yudum çayını içip arkasına yaslandı. Kadir iç çeken yaşlı kadına bakıp "hayırdır yade pek bir içerlendin."
"ne yapayım oğul senin derdine derman bulayınca iç çekip halimizi semaya duyurmaya çalışıyorum."
Kadir'in kaşlarını çatıp "yadeee" uzatarak isyan eden sesine yaşlı kadın sinirle "kuzulkur yade yade anca yade diye çemkir."
Kadir pes diyen bakışlarıyla elinde ki bastonu kaldırıp "hadi kalk zaten seni Zeynep'siz uyku tutmaz yarın yine pes eder neresi İstanbul'da alırsın, git yat uyu kaşmer."
Yaşlı kadın söylene söylene mutfaktan çıkıp gitti. Kadir yüzünü sıvazlayıp arkasından baktı. Onu anlayan kimse yoktu.
Adamın derdi de dermânı da Zeynep'ti!
Yürümekten vazgeçip kendi odasına çıktı. Dilinde olmayacak dua için dua edecek takat yoktu.
Yatağına girdiğinde Zeynep'siz uykulara dalmayacağının bilinçinde komidinde olan kitabı eline alıp okumaya başladı.
Kitap Zeynep'in son gelişinden kalmaydı.
Nazım Hikmet çok severdi ve sevdası Nâzım Hikmet okuyordu.
Katladığı sayfayı kaçıncı defa acısı bilinmez ama tekrar tekrar okumayı seviyordu.
Nâzım Hikmet
En güzel deniz: Henüz gidilmemiş olanıdır En güzel çocuk: Henüz büyümedi. En güzel günlerimiz: Henüz yaşamadıklarımız Ve sana söylemek istediğim en güzel söz: Henüz söylememiş olduğum sözdür. " diyordu Kadir'in söyleyeceği en güzel sözü Zeynep seni seviyorum olacaktı lakin bunu yüzüne söylemenin hayalini bile kuramıyordu.
Kitabı kapatıp komidine koyduğunda şafak sökmek üzereydi. Zeynep'in hasretiyle bir gece daha bitip yerini gündüze bırakıyordu.
Gerçi onsuz geçen her gün hasretti.
Uykusuz bir şekilde yataktan kalktığında bakışları komidin de olan kitaba gitti. Hırıltılı bir nefes alıp fısıltı halinde "şiir için Nâzım'a gerek yokki, bir Zeynep birde hasreti tüm şiir mısralarına uydura bilinir."dedi ve giyinip yatak odasından çıktı...
* * * O sırada İstanbul.
Afran telefonu kapatarak gülümsedi. Bu sene son senesiydi. Artık bir mimar olup mesleğini eline alacaktı. Arabasına atlayıp, aynı üniversiteden arkadaşının çalıştığı okula doğru sürdü.
Okulun bahçesine girip, arabasını park etti. Arkadaşı özel bir okul da çalışıyordu. Gökhan'ı alıp gece bir yerde eğlenmek istiyordu.
Hızlıca yürüyüp, nöbetçi öğrenciye öğretmenler odasını sordu. Aynı hızla Gökhan'a geldiğini haber verip üst kata çıktı.
Gökhan dostunu gördüğüne gerçekten çok sevinmişti. Afran daha mezun olmadığı için, çok sık görüşemiyorlardı.
Güzel bir sohbet ve içilen kahveden sonra, Afran arkadaşı ile zaman geçirmek istesede, Gökhan işinin bitmediğini söyleyip teklifini red etmişti.
Afran arkadaşıyla tokalaşıp aşağı indi. Bahçede arabasına doğru ilerlerken, kafasına yediği topla sendelendi.
Eline aldığı topla çevresine bakarken. "Hocam özür dilerim, topumuzu geri ala bilir miyim." Diyen sesle arkasını döndü.
Zeynep ellerini uzatmış karşısındaki adamın topu ona atmasını bekliyordu.
Afran ise anın şaşkınlığı ile gülümsedi. Bunun genelde bir kızın başına gelmesi lazımdı. Hoşlandığı kızlarla tanışmak için erkekler yapardı okulda.
Karşısındaki adamın ona gülümsemesi ile Zeynep gülümseyerek tekrar ellerini uzatıp. "Hocam voleybol müsabakalarına hazırlanıyoruz. Arkadaş biraz sert vurunca kazayla oldu. Tekrar özür dilerim."
Afran çevresine dönüp baktı. İki seferdir ona hocam diyordu karşısındaki kız. Elindeki topu çevirerek duruşunu düzeltti. Birazçık oyundan bir şey çıkmazdı.
" Adın ne senin. Hangi sınıftasın."
Zeynep ona sorulan soru ile şaşırmıştı. Düşününce yeni gelen öğretmen olduğu için sorması normal diye düşündü.
"Ben Zeynep, Zeynep Botan hocam. Oniki A'dayım hocam.
Afran, Zeyneb'i yukardan aşağı şöyle bir sözdü. Gerçekten çok tatlı görünüyordu ama onu neden öğretmen sandığını anlayamıyordu. Topu Zeynep'e uzatarak.
" Neden dışarda oynuyorsunuz. Kapalı spor salonunuz yok mu."
Zeynep topunu alıp. "Evet hocam var. Dersimiz boştu. Hava da güzel olunca arkadaşlarla dışarda oynayalım dedik."
Afran kafasını anladım anlamın da sallayınca Zeynep iyi günler dileyip geri döndü.
Afran'da gülerek arabasına doğru ilerleyip bindiği gibi hızla sürüp gitti.
Zeynep topu alıp Duru'ya doğru ilerledi. Topu ona atıp arkasını döndü. Giden Afran'ın arkasından bakıp. Adını sormadığı için pişman oldu.
Zeynep iki üç gün okulda yeni öğretmenini görmeyi umut ederek gezdi. Aklına niye taktığını bilmiyordu. Ama her nedense görmek istiyordu.
Elin de çay ile gelen arkadaşına gülümsedi. Duru elindeki karton bardağı Zeynep'e uzatıp yanına oturdu.
Duru arkadaşını düşünceli görünce gülümsedi. Zeynep sayesinde sınıftaki herkesin gündemi gizemli hocaydı. Herkes onu çok merak ediyordu. Gerçi öğretmen olduğu şüpheliydi ama Zeynep öğretmen olduğun da direniyordu.
"Zeynep lütfen artık düşünmeyi bırak. Resmen takıntı haline getirdin adamı. Belki öğretmen bile değildi. Sen öyle sandın."
Zeynep oflayarak ayağa kalktı. O da niye düşündüğünü bilmiyordu. Duru haklıydı resmen onu takıntı haline getirmişti.
"Offf Duru haklısın. Zaten o yüzden merak ediyorum, adama direk hocam dedim. Şimdi ne kadar salak biri olduğumu düşüyordur." Zeynep elini kaldırıp salladı. "Tamam neyse beni boşver. Senin gökyüzü ne yapıyor. Sen de son durumlar nasıl."
Duru kafasını sallayarak dudaklarını büzdü.
"Gökyüzü ne yapsın. Herkese mavi boncuk dağıtıyor. Bazen beni bu kadar görmezden gelmesi canımı sıkıyor."
Zeynep arkadaşının omzunu sıvazlayarak destek olmaya çalıştı. Emir Araf'ın Duru'ya karşı bu kadar duyarsız olması canını sıkıyordu.
"Üzülme Duru bence bir gün o da seni farkedecek. Biraz zaman lazım. Gerçi senin yerin de olsam öyle öküze hayatta bakmazdım ama sen dinlemiyorsun."
Duru umarsızca omzunu silkeledi. O kimseyi istemiyordu ki sadece Emir Araf'ı istiyordu.
"Bilmiyorum Zeynep inan elim de değil. Kalbimden atamıyorum onu atabilsem, onu orda tutmazdım. Karşım da herkese mavi boncuk dağıtıyor."
Duru sonra oflayıp kahkaha attı. Resmen psikobata bağlamıştı. Ama karar vermişti olmuyorsa zorlamıyacaktı. Kendi yoluna bakacaktı. Onun da Zeyneb'inde dersleri çok iyiydi. Beraber üniversite hayalleri kuruyorlardı.
Zeynep okul bahçesine giren arabayı görünce gözlerini büyüttü. Arabadan inenle gülümsedi. Artık onun kim olduğunu öğrenebilirdi.
Afran arabadan inip bahçede onu bekleyen arkadaşı Gökhan'ın yanına doğru ilerledi. Uzakta ona bakan Zeynep'i farkedince kafası ile selam verip ilerledi. Zeynep'in hareketleri kaç gündür kafasından çıkmıyordu. Onu öğretmen saymasını söylemiyordu.
Gökhan ile ilerleyip onun odasına çıktılar. Biraz sohbet ettikten sonra kapı çalındı. Zeynep elinde bir dosya ile girdi içeri. Gökhan hocanın yanına ilerleyip, çalışma düzenini, ona tekrardan bir çalışma planı yapmasını istedi. Afran ise onu dikkatlice izliyordu. Zeynep isteklerini bitirdikten sonra Afran'a dönüp gülümsedi.
"Hocam geçen gün karşılaşmıştık. Tanışma fırsatıda bulamadık. Bizim derslerimize de girecekmisiniz."
Gökhan Zeynep söyledikleri ile Afran'a döndü.
Afran ise gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Elini ağzına götürüp Gökhan'a sus işareti yaptı. Zeynep'e dönüp.
" Ben Afran Zeynep daha ders programımız belli değil. Kesinleşsin konuşuruz. "
Zeynep ağzını açıp konuşacağı zaman anda duyulan zil sesi ile sustu. Gökhan hocaya dönüp iyi dersler dileyip,kapıya doğru ilerledi.
Afran Zeynep çıkmadan arkasından seslendi." Zeynep sırada ki dersiniz ne."
Zeynep gülümseyip" beden eğitimi" dedi.
Zeynep çıktıktan sonra Afran hızlıca Gökhan'a döndü. İsteklerini sıralayıp hızlıca odadan çıktı. Gökhan rehber hocasıydı. Arkadaşının tavrını anlamıyordu.
Afran arabadan spor çantasını çıkarıp. Yine aynı hızda yukarı çıktı.
Zeynep ve Duru sınıf arkadaşları ile beraber spor salonundaydılar. Beraber şakalaşıp gülüşüyorlardı.
Afran ile Gökhan beraber girdiler içeri, Zeynep Afran'ı görünce şaşırsada bunu göstermedi.
Gökhan ellerini çırparak dikkati üzerine çekti.
"Evet arkadaşlar bugün beden hocanız derse katılamıyacağı Afran hocanız derse katılacak. Sorun çıkarmayacağınızı düşünüyorum."
Gözlerini öğrencilerin üstün de dolaştırıp. "İyi dersler" dileklerini dileyip çıktı.
Afran önce Zeynep'e baktı. Sonra sınıfa döndü.
"Evet arkadaşlar aranıza sadece bugün bulunacağım için, tanışma faslını es geçiyorum. Şimdi herkes sıraya geçsin. Kızlar erkekler iki sıra olacak şekilde olsun lütfen."
Zeynep üsündeki şaşkınlığı atıp sıraya girdi. Afran ise onun bu haline gülümsedi.
Önce ısınma hareketleri, sonra bir kaç tur koşturma derken çocuklar artık isyan ediyordu.
Metin kendisini tutamayıp." Hocam sadece bu günlük değil mi? Kesin bilgi yani."
Afran gülümseyip evet dedi.
Metin elini kalbine koyup bir oh çekti. Gerçekten sularını çıkarmıştı.
"Hocam asker filan değilsiniz anladık. Sizden rica edeceğim ben genelde rica etmem. Ama lütfen! Bir daha olursa lütfen boş dersimize girmeyin."
Zeynep kendisini tutamayıp. "Sana ne biz memnunuz." Diyince sınıfın hepsi Zeynep'e dönmüştü. Zeynep ona dönen bakışlar ile kıp kırmızı kesildi. Bir an boş bulunup söylemişti. Kafasını eğip kimseye bakmamaya çalıştı.
Afran ise onun bu halini görüp gülümsedi..
Zil sesi ile herkes rahat bir nefes aldı. Sınıfa zulüm gibi gelen ders son bulmuştu. Zeynep ise kimseye bakmadan terketmişti orayı gerçekten rezil olduğunu düşünüyordu.
Afran ise sınıfla vedalaşıp Gökhan'ın yanına çıktı.
Gökhan onun ne yapmak istediğini gerçekten çok merak ediyordu.
"Afran yaptığımız hiç etik değildi. Gerçi ne yapmak istediğini de anlamadım."
Afran kollarını göğsün de bağlayıp pencerenin önüne ilerledi. Dışarı bakınca yine Zeynep'i gördü. Bir haftadır aklından çıkmamıştı. Başta ona çok saçma gelsede, sonunda kendisini okulda bulmuştu. Derse girmesi hiç aklın da yoktu. Bir anlık gelişmişti. Pencereden Zeynep'e bakarken Gökhan ile konuşmaya başladı.
"Gören de seni kırk yıllık öğretmen sanır. Babanın okulun da rehberlik yapıyorsun. O da kaç günlük olduğu belli değil. Meslek aşkı ile yanan öğretmenler gibi davranmayı bırak."
Gökhan önce bir kendisine dikkatlice baktı. Sonra Afran'a, haklı olduğuna kanat getirince" haklısın zaten bugün okul da son günüm yoksa hayatta kabul etmezdim."
"Neyse her şeyi boşver. Gerçekten o derse girmeyi niçin istedin."
"Afran ve Zeynep kulağa ne kadar güzel geliyor değil mi?"
Gökhan şaşkınlıkla baktı arkadaşına daha tanımadığı bir kız için böyle düşünmesi delilikti.
"Afran yemin ederim delisin. Kızı daha tanımıyorsun. Kim olduğunu bilmiyorsun. Belki bir birinize göre değilsiniz."
"Hem belki kız seninle tanışmak bile istemeyecek."
Afran arkadaşına dönüp baktı. Kaç gündür bunun için kendisini nasıl yiyip bitirdiğini bilse böyle konuşurmuydu?
"Gökhan ben bir topla çarpıldım arkadaşım. Neler hisettiğimi bilemezsin. Hem hemen olsun istemiyorum ki son senemdeyim."
Gökhan arkadaşını dikkatlice dinliyordu. Masasında bulunan su şişesini alıp kapağı açtı.
"Okulu bitireyim zaten babamın yanın da işe başlıyacağım. Sonra düğün hayırlısı ile."
Gökhan Afran'ın söyledikleri ile içtiği suyla öksürmeye başladı.
"Lan manyakmısın ben de çiddi, çiddi dinliyorum. Ne demek düğün. Oğlum sen daha üniversiteden mezun olmadın o kız da liseden. Saçmalama lütfen. Belki kız seni tanımak istemeyecek. Tanışsa bile sevmeyecek. Sevse bile hemen evlenmek nedir ya, arkadaşım atacağın adımları iyi düşün. Sonra pişman olursun."
Afran'ın Gökhan'ın söylediklerini dinlediği pek söylenemezdi.
Gökhan merakla ilerleyip Afran'ın baktığı yere bsktı. Kafasını olumsuz anlamda salayıp güldü.
" Kız aşağı da arkadaşları ile top oynuyor. Bu burada evlilik hayalleri kuruyor. "
Afran gülümseyerek arkasını döndü. Haklıydı tek taraflı olmazdı. Önce Zeynep ile konuşması lazımdı.
Gökhan'ın masasına ilerleyip. Önce yapışkanlı bir not kağıdını aldı. Üstüne yazmaya başladı.
Hızlıca kalkıp Gökhan'a kantini sordu. Gökhan arkadaşını şaşkınlıkla izliyordu. Afran ise hiç bir şeyi umursamadan ceketini alıp hızlıca çıktı. Merdivenlerden inip kantine indi. İstediğini alıp okulun bahçesine çıktı. Arkadaşı ile konuşan Zeynep'i gördüğü gibi ona doğru ilerleyip hiçbir şey söylemeden elindekini Zeynep'in eline sıkıştırıp gitti.
Zeynep daha hocam demeden. Afran'ın eline bir şey sıkıştırmasını şaşkınlıkla izledi.
Zeynep elindekine bakınca Duru kahkaha attı.
"Hadi ama Zeynep, browni mi inanmıyorum."
Zeynep browniy
Omzunda ki yük mü ağır yoksa kalbindekimi Elfida  Kalbimdekini yük olarak hiç görmedim ki Afran ************************************ Mardin sıcağıyla kavuruyordu. Genç adam yatağından kalkıp pencereye doğruyu ilerledi. Bir türlü doğmayan güne eşlik etmek ister gibi sehpadaki paketten bir dal sigara alıp dudaklarına götürdü. Büyük bir nefes aldı ve zehirli nikotini çiğerlerine doldurdu. Yine Zeynep esmişti aklına, gerçi aklından çıktığı yoktu ki! Zihni Zeynep'ti, kalbine taht kuran küçüğü yüreksızım diyordu. Yüreksızısıydı! Çünkü onu andığı her an kalbi sızlıyordu. İmkansız aşk derlerdi. Gecesinde uyku yoktu gündüzü de avutuyordu. Bu son deyip her seferinde görmeye gidiyor ve her seferinde kendisine verdiği söze yeniliyordu. Yenilmekte aşka tabiydi ya... Ya sabır diyordu. Sabrın en canhıraș hali Zeynep'ti! Zeynep dile ne güzel geliyordu değil mi? Kadir'in dudakları kenara kıvrıldı. Siyah saçları yeşil gözleri düştü aklına. Gülen yüzü şımarık halleri sigarasından son bir nefes alıp küllükte söndürdü. Bu saatten sonra uyku tutmazdı ya bundan sonra hiç tutmazdı. Bu sefer ayın dolmasını bekleyemeyecek gibiydi. Hasret buram buram burnunda tüten. Üstüne bir tişört giyip anahtarını ve telefonunu alıp aşağı indi malum odasına sığamıyordu. Arabasına binip koşmaya gidebilirdi. Konağın sokaklarında koşması pek hoş karşılanmaz üstüne adını deliye çıkarırlardı. Hoş bu şekilde devam ederse delirmesi de kaçınılmazdı. Avluya indiğinde kapıya doğru ilerledi ama mutfak tarafından gelen seslerle biraz duraksayıp adımlarını oraya yönlendirdi. Bu saatte kimin uyanık olduğunu merak eden tarafı ağır basmıştı. Mutfak kapısında durup gördüğüyle gülümsedi. Sessiz adımlarla ilerleyip "mutfakta bir fare var ve galiba dolaba dadanmıș" demesi ve aynı anda "ahhh" diye inlemesiyle son buldu. Çünkü yaşlı kadın elinde ki bastonu torunun omzuna indirmiști. Kadir omzunu sıvazlayıp "yase oldumu bu omzumu kırdın." Yaşlı kadın deqli yüzünü buruşturup "sen niye öyle yılan gibi sessiz gelisen."diye şiveli sesiyle söylendi. Kadir haklıyken yediği dayağın üstüne suçlu olmanın şaşkınlığıyla yaşlı kadını taklit ederek "sen niye bu sahatta burdasın. Doktor sana yasak dedi." Babaannesi Urfa'lıydı ve yıllardır Mardin'e olsada şivesi değişmemiști. Taklitini yapan torununa bastonunu tekrar kaldırıp "meymenetsizin oğlu anan perhiz diyi önüme ottan başka bir şey koymiyir. Zar diyi hastalıktan değil açlıktan ölsün." öfkeli bir tınıyla diye söylendi. Yaşlı kadın ne yapsın açtı. Ona göre tok olan onu anlamıyordu. Kadir karşısında kendi savunan yaşlı kadının şiddetinden korktuğu için" annam seni düşünüyor yade, evin direğisin sana bir şey olmasını istemiyor." Yaşlı kadın gelinin onun için çabaladığını biliyordu lakin açlıktan kıvranan midesine söz geçiremiyordu. Havada tuttuğu bastonu indirip pes eder gibi" biliyorum "dedi ve sandalyeye oturdu. Onun bu haliyle Kadir buzdolabına doğru ilerleyip" bende acıktım biraz atıştırmaktan bir şey olmaz"dedi ve çaydanlığa şu koyup ocağa koydu. Dolaba ilerlediğinde "hem seninle yürüyüş yapar yediklerimizi eritiriz." diyerek buzdolabını açtı. Yadesine dokunmayacak birkaç şey hazırlayıp yaşlı kadının karşısına oturdu. Zaten mutfakta öyle becerikli biri değildi. Sadece üniversite zamanın da öğrendiği birkaç şey yaşlı kadın halinden memnun bir şekilde yemeğe başladığında o da elindeki çaydan bir yudum alıp arkasına yaslandı. Yadesi torunun derdini biliyordu lakin derdine derman bulamadığı için kederliydi. Torununda ki katır inadını yense gider edebiyle, Allah'ın emri peygamberin kavliyle ister bir hal çaresine bakardı. Fakat torunu yok kız küçük okulu , onlar beni evin oğlu gibi görüyor diye ayak diretiyordu. O da iç çekerek bir yudum çayını içip arkasına yaslandı. Kadir iç çeken yaşlı kadına bakıp "hayırdır yade pek bir içerlendin." "ne yapayım oğul senin derdine derman bulayınca iç çekip halimizi semaya duyurmaya çalışıyorum." Kadir'in kaşlarını çatıp "yadeee" uzatarak isyan eden sesine yaşlı kadın sinirle "kuzulkur yade yade anca yade diye çemkir." Kadir pes diyen bakışlarıyla elinde ki bastonu kaldırıp "hadi kalk zaten seni Zeynep'siz uyku tutmaz yarın yine pes eder neresi İstanbul'da alırsın, git yat uyu kaşmer." Yaşlı kadın söylene söylene mutfaktan çıkıp gitti. Kadir yüzünü sıvazlayıp arkasından baktı. Onu anlayan kimse yoktu. Adamın derdi de dermânı da Zeynep'ti! Yürümekten vazgeçip kendi odasına çıktı. Dilinde olmayacak dua için dua edecek takat yoktu. Yatağına girdiğinde Zeynep'siz uykulara dalmayacağının bilinçinde komidinde olan kitabı eline alıp okumaya başladı. Kitap Zeynep'in son gelişinden kalmaydı. Nazım Hikmet çok severdi ve sevdası Nâzım Hikmet okuyordu. Katladığı sayfayı kaçıncı defa acısı bilinmez ama tekrar tekrar okumayı seviyordu. Nâzım Hikmet En güzel deniz: Kitabı kapatıp komidine koyduğunda şafak sökmek üzereydi. Zeynep'in hasretiyle bir gece daha bitip yerini gündüze bırakıyordu. Gerçi onsuz geçen her gün hasretti. Uykusuz bir şekilde yataktan kalktığında bakışları komidin de olan kitaba gitti. Hırıltılı bir nefes alıp fısıltı halinde "şiir için Nâzım'a gerek yokki, bir Zeynep birde hasreti tüm şiir mısralarına uydura bilinir."dedi ve giyinip yatak odasından çıktı... * Afran telefonu kapatarak gülümsedi. Bu sene son senesiydi. Artık bir mimar olup mesleğini eline alacaktı. Arabasına atlayıp, aynı üniversiteden arkadaşının çalıştığı okula doğru sürdü. Okulun bahçesine girip, arabasını park etti. Arkadaşı özel bir okul da çalışıyordu. Gökhan'ı alıp gece bir yerde eğlenmek istiyordu. Hızlıca yürüyüp, nöbetçi öğrenciye öğretmenler odasını sordu. Aynı hızla Gökhan'a geldiğini haber verip üst kata çıktı. Gökhan dostunu gördüğüne gerçekten çok sevinmişti. Afran daha mezun olmadığı için, çok sık görüşemiyorlardı. Güzel bir sohbet ve içilen kahveden sonra, Afran arkadaşı ile zaman geçirmek istesede, Gökhan işinin bitmediğini söyleyip teklifini red etmişti. Afran arkadaşıyla tokalaşıp aşağı indi. Bahçede arabasına doğru ilerlerken, kafasına yediği topla sendelendi. Eline aldığı topla çevresine bakarken. "Hocam özür dilerim, topumuzu geri ala bilir miyim." Diyen sesle arkasını döndü. Zeynep ellerini uzatmış karşısındaki adamın topu ona atmasını bekliyordu. Afran ise anın şaşkınlığı ile gülümsedi. Bunun genelde bir kızın başına gelmesi lazımdı. Hoşlandığı kızlarla tanışmak için erkekler yapardı okulda. Karşısındaki adamın ona gülümsemesi ile Zeynep gülümseyerek tekrar ellerini uzatıp. "Hocam voleybol müsabakalarına hazırlanıyoruz. Arkadaş biraz sert vurunca kazayla oldu. Tekrar özür dilerim." Afran çevresine dönüp baktı. İki seferdir ona hocam diyordu karşısındaki kız. Elindeki topu çevirerek duruşunu düzeltti. Birazçık oyundan bir şey çıkmazdı. " Adın ne senin. Hangi sınıftasın." Zeynep ona sorulan soru ile şaşırmıştı. Düşününce yeni gelen öğretmen olduğu için sorması normal diye düşündü. "Ben Zeynep, Zeynep Botan hocam. Oniki A'dayım hocam. Afran, Zeyneb'i yukardan aşağı şöyle bir sözdü. Gerçekten çok tatlı görünüyordu ama onu neden öğretmen sandığını anlayamıyordu. Topu Zeynep'e uzatarak. " Neden dışarda oynuyorsunuz. Kapalı spor salonunuz yok mu." Zeynep topunu alıp. "Evet hocam var. Dersimiz boştu. Hava da güzel olunca arkadaşlarla dışarda oynayalım dedik." Afran kafasını anladım anlamın da sallayınca Zeynep iyi günler dileyip geri döndü. Afran'da gülerek arabasına doğru ilerleyip bindiği gibi hızla sürüp gitti. Zeynep topu alıp Duru'ya doğru ilerledi. Topu ona atıp arkasını döndü. Giden Afran'ın arkasından bakıp. Adını sormadığı için pişman oldu. Zeynep iki üç gün okulda yeni öğretmenini görmeyi umut ederek gezdi. Aklına niye taktığını bilmiyordu. Ama her nedense görmek istiyordu. Elin de çay ile gelen arkadaşına gülümsedi. Duru elindeki karton bardağı Zeynep'e uzatıp yanına oturdu. Duru arkadaşını düşünceli görünce gülümsedi. Zeynep sayesinde sınıftaki herkesin gündemi gizemli hocaydı. Herkes onu çok merak ediyordu. Gerçi öğretmen olduğu şüpheliydi ama Zeynep öğretmen olduğun da direniyordu. "Zeynep lütfen artık düşünmeyi bırak. Resmen takıntı haline getirdin adamı. Belki öğretmen bile değildi. Sen öyle sandın." Zeynep oflayarak ayağa kalktı. O da niye düşündüğünü bilmiyordu. Duru haklıydı resmen onu takıntı haline getirmişti. "Offf Duru haklısın. Zaten o yüzden merak ediyorum, adama direk hocam dedim. Şimdi ne kadar salak biri olduğumu düşüyordur." Zeynep elini kaldırıp salladı. "Tamam neyse beni boşver. Senin gökyüzü ne yapıyor. Sen de son durumlar nasıl." Duru kafasını sallayarak dudaklarını büzdü. "Gökyüzü ne yapsın. Herkese mavi boncuk dağıtıyor. Bazen beni bu kadar görmezden gelmesi canımı sıkıyor." Zeynep arkadaşının omzunu sıvazlayarak destek olmaya çalıştı. Emir Araf'ın Duru'ya karşı bu kadar duyarsız olması canını sıkıyordu. "Üzülme Duru bence bir gün o da seni farkedecek. Biraz zaman lazım. Gerçi senin yerin de olsam öyle öküze hayatta bakmazdım ama sen dinlemiyorsun." Duru umarsızca omzunu silkeledi. O kimseyi istemiyordu ki sadece Emir Araf'ı istiyordu. "Bilmiyorum Zeynep inan elim de değil. Kalbimden atamıyorum onu atabilsem, onu orda tutmazdım. Karşım da herkese mavi boncuk dağıtıyor." Duru sonra oflayıp kahkaha attı. Resmen psikobata bağlamıştı. Ama karar vermişti olmuyorsa zorlamıyacaktı. Kendi yoluna bakacaktı. Onun da Zeyneb'inde dersleri çok iyiydi. Beraber üniversite hayalleri kuruyorlardı. Zeynep okul bahçesine giren arabayı görünce gözlerini büyüttü. Arabadan inenle gülümsedi. Artık onun kim olduğunu öğrenebilirdi. Afran arabadan inip bahçede onu bekleyen arkadaşı Gökhan'ın yanına doğru ilerledi. Uzakta ona bakan Zeynep'i farkedince kafası ile selam verip ilerledi. Zeynep'in hareketleri kaç gündür kafasından çıkmıyordu. Onu öğretmen saymasını söylemiyordu. Gökhan ile ilerleyip onun odasına çıktılar. Biraz sohbet ettikten sonra kapı çalındı. Zeynep elinde bir dosya ile girdi içeri. Gökhan hocanın yanına ilerleyip, çalışma düzenini, ona tekrardan bir çalışma planı yapmasını istedi. Afran ise onu dikkatlice izliyordu. Zeynep isteklerini bitirdikten sonra Afran'a dönüp gülümsedi. "Hocam geçen gün karşılaşmıştık. Tanışma fırsatıda bulamadık. Bizim derslerimize de girecekmisiniz." Gökhan Zeynep söyledikleri ile Afran'a döndü. Afran ise gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Elini ağzına götürüp Gökhan'a sus işareti yaptı. Zeynep'e dönüp. " Ben Afran Zeynep daha ders programımız belli değil. Kesinleşsin konuşuruz. " Zeynep ağzını açıp konuşacağı zaman anda duyulan zil sesi ile sustu. Gökhan hocaya dönüp iyi dersler dileyip,kapıya doğru ilerledi. Afran Zeynep çıkmadan arkasından seslendi." Zeynep sırada ki dersiniz ne." Zeynep gülümseyip" beden eğitimi" dedi. Zeynep çıktıktan sonra Afran hızlıca Gökhan'a döndü. İsteklerini sıralayıp hızlıca odadan çıktı. Gökhan rehber hocasıydı. Arkadaşının tavrını anlamıyordu. Afran arabadan spor çantasını çıkarıp. Yine aynı hızda yukarı çıktı. Zeynep ve Duru sınıf arkadaşları ile beraber spor salonundaydılar. Beraber şakalaşıp gülüşüyorlardı. Afran ile Gökhan beraber girdiler içeri, Zeynep Afran'ı görünce şaşırsada bunu göstermedi. Gökhan ellerini çırparak dikkati üzerine çekti. "Evet arkadaşlar bugün beden hocanız derse katılamıyacağı Afran hocanız derse katılacak. Sorun çıkarmayacağınızı düşünüyorum." Gözlerini öğrencilerin üstün de dolaştırıp. "İyi dersler" dileklerini dileyip çıktı. Afran önce Zeynep'e baktı. Sonra sınıfa döndü. "Evet arkadaşlar aranıza sadece bugün bulunacağım için, tanışma faslını es geçiyorum. Şimdi herkes sıraya geçsin. Kızlar erkekler iki sıra olacak şekilde olsun lütfen." Zeynep üsündeki şaşkınlığı atıp sıraya girdi. Afran ise onun bu haline gülümsedi. Önce ısınma hareketleri, sonra bir kaç tur koşturma derken çocuklar artık isyan ediyordu. Metin kendisini tutamayıp." Hocam sadece bu günlük değil mi? Kesin bilgi yani." Afran gülümseyip evet dedi. Metin elini kalbine koyup bir oh çekti. Gerçekten sularını çıkarmıştı. "Hocam asker filan değilsiniz anladık. Sizden rica edeceğim ben genelde rica etmem. Ama lütfen! Bir daha olursa lütfen boş dersimize girmeyin." Zeynep kendisini tutamayıp. "Sana ne biz memnunuz." Diyince sınıfın hepsi Zeynep'e dönmüştü. Zeynep ona dönen bakışlar ile kıp kırmızı kesildi. Bir an boş bulunup söylemişti. Kafasını eğip kimseye bakmamaya çalıştı. Afran ise onun bu halini görüp gülümsedi.. Zil sesi ile herkes rahat bir nefes aldı. Sınıfa zulüm gibi gelen ders son bulmuştu. Zeynep ise kimseye bakmadan terketmişti orayı gerçekten rezil olduğunu düşünüyordu. Afran ise sınıfla vedalaşıp Gökhan'ın yanına çıktı. Gökhan onun ne yapmak istediğini gerçekten çok merak ediyordu. "Afran yaptığımız hiç etik değildi. Gerçi ne yapmak istediğini de anlamadım." Afran kollarını göğsün de bağlayıp pencerenin önüne ilerledi. Dışarı bakınca yine Zeynep'i gördü. Bir haftadır aklından çıkmamıştı. Başta ona çok saçma gelsede, sonunda kendisini okulda bulmuştu. Derse girmesi hiç aklın da yoktu. Bir anlık gelişmişti. Pencereden Zeynep'e bakarken Gökhan ile konuşmaya başladı. "Gören de seni kırk yıllık öğretmen sanır. Babanın okulun da rehberlik yapıyorsun. O da kaç günlük olduğu belli değil. Meslek aşkı ile yanan öğretmenler gibi davranmayı bırak." Gökhan önce bir kendisine dikkatlice baktı. Sonra Afran'a, haklı olduğuna kanat getirince" haklısın zaten bugün okul da son günüm yoksa hayatta kabul etmezdim." "Neyse her şeyi boşver. Gerçekten o derse girmeyi niçin istedin." "Afran ve Zeynep kulağa ne kadar güzel geliyor değil mi?" Gökhan şaşkınlıkla baktı arkadaşına daha tanımadığı bir kız için böyle düşünmesi delilikti. "Afran yemin ederim delisin. Kızı daha tanımıyorsun. Kim olduğunu bilmiyorsun. Belki bir birinize göre değilsiniz." "Hem belki kız seninle tanışmak bile istemeyecek." Afran arkadaşına dönüp baktı. Kaç gündür bunun için kendisini nasıl yiyip bitirdiğini bilse böyle konuşurmuydu? "Gökhan ben bir topla çarpıldım arkadaşım. Neler hisettiğimi bilemezsin. Hem hemen olsun istemiyorum ki son senemdeyim." Gökhan arkadaşını dikkatlice dinliyordu. Masasında bulunan su şişesini alıp kapağı açtı. "Okulu bitireyim zaten babamın yanın da işe başlıyacağım. Sonra düğün hayırlısı ile." Gökhan Afran'ın söyledikleri ile içtiği suyla öksürmeye başladı. "Lan manyakmısın ben de çiddi, çiddi dinliyorum. Ne demek düğün. Oğlum sen daha üniversiteden mezun olmadın o kız da liseden. Saçmalama lütfen. Belki kız seni tanımak istemeyecek. Tanışsa bile sevmeyecek. Sevse bile hemen evlenmek nedir ya, arkadaşım atacağın adımları iyi düşün. Sonra pişman olursun." Afran'ın Gökhan'ın söylediklerini dinlediği pek söylenemezdi. Gökhan merakla ilerleyip Afran'ın baktığı yere bsktı. Kafasını olumsuz anlamda salayıp güldü. " Kız aşağı da arkadaşları ile top oynuyor. Bu burada evlilik hayalleri kuruyor. " Afran gülümseyerek arkasını döndü. Haklıydı tek taraflı olmazdı. Önce Zeynep ile konuşması lazımdı. Gökhan'ın masasına ilerleyip. Önce yapışkanlı bir not kağıdını aldı. Üstüne yazmaya başladı. Hızlıca kalkıp Gökhan'a kantini sordu. Gökhan arkadaşını şaşkınlıkla izliyordu. Afran ise hiç bir şeyi umursamadan ceketini alıp hızlıca çıktı. Merdivenlerden inip kantine indi. İstediğini alıp okulun bahçesine çıktı. Arkadaşı ile konuşan Zeynep'i gördüğü gibi ona doğru ilerleyip hiçbir şey söylemeden elindekini Zeynep'in eline sıkıştırıp gitti. Zeynep daha hocam demeden. Afran'ın eline bir şey sıkıştırmasını şaşkınlıkla izledi. Zeynep elindekine bakınca Duru kahkaha attı. "Hadi ama Zeynep, browni mi inanmıyorum." Zeynep browniye katlanıp yapıştırılmış kağıdı açınca gülümsedi. "İlk görüşteki aşka inanır mısın bilmiyorum ama artık brn inanıyorum. Buna senide inandırmamı istiyorsan 054********" Duru vavvvv deyip kahkaha attı. Zeynep ise şaşırıyordu
|
0% |