Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@jutenya

Jutenya aşiret üyelerim ben geldim.

 

Hoş geldim. Dediğim gibi Zeynep final oluncaya kadar sadece Zeynep yazacağım. Uzun bir kitap olmayacak. 20 veya 25 bölüm.

 

Bu arada Jutenya aşiretim 500 kişi olmak üzereyiz hepinizi çok seviyorum.

 

Aşk turşucuklarım 21k olmaya ne dersiniz.

 

Unutmadan kitappad hesabımı takibe alın ve kocaman ailemize katılın biz burada çok mutluyuz. Sizin de aramıza katılmanız ile daha mutlu olacağız.

 

Keyifli okumalar.

 

Söylesene Elfida gelmeyi hiç mi istemedin aklına hiç mi gelmedim.

 

 

 

Kuş olup uçmak istedim ama kanatlarım sevdiklerim tarafından kırılınca heves edemedim.

 

************************************

 

Kadir konağın terasın da ayakta durmuş konağa girenleri izliyordu. Birazdan aşiret toplantısı yapılacaktı lakin artık yaptığı her şey ona sıkıcı geliyordu.

 

Son zamanlarda olan şeyler canını acıtıyordu. Zihni karman çormandı. Elinde ki sigarayı etli dudaklarına götürüü bir nefes aldığın da çiğerlerini dolduran nikotin düşünceleri kadar zarar vermiyordu.

 

O dalgın dalgın Mardin'i seyrederken duyduğu öksürük sesiyle arkasını döndü.

 

Deli dolu arkadaşını karşısın da görmek dudaklarının kenara kıvrılmasına neden oldu. Rojawan ona doğru ilerleyip "bazen düşünüyorum Mardin'mi büyük derdin mi? " diye samimi bir itirafta bulundu.

 

Dudaklarını birbirine bastırıp dostunuzun devam etmesini bekledi. Zira kendisin de ne konuşacak takat vardı ne de niyet.

 

"Mardin kadim şehir içinden milyonlarca insan ve dertleri gelip geçmiş. Senin ki gibisi nadirdir diye düşünüyorum" dedi. En yakın arkadaşının yanında durduğun da omzunun üstüne ona dönüp "Mardin derdine derman olmuyorsa derdine derman olacak insana git. Unutma kader gayreti sever. Yarın öbür biri kalbine düşer. Başkasının kolların da görürsün pişmanlığı can acısını o zaman görürsün" diye devam etti.

 

Rojawan için asıl olan mantıktı. Duygularından çok mantığıyla devam ederdi ve ona göre arkadaşı çok mantıksız davranıyordu.

 

Rojawan'a bakmadan "Zeriâmına tèvènna"

 

(Yüreğim ağrıyor) dedi ve sesli bir nefes aldı.

 

Kısa bir süre duraksayıp elini kalbinin üstüne koyup "Zeriàm nàlènnè"

 

(Yüreğim inliyor ) bakışları Mardin manzarasın da değil aklın da olandaydı.

 

"Là mà Zeryàmı gavura fàhm nà kènnà"

 

(La benim yüreğim gavurdur anlamıyor " son cümlesini söylediğin de elini indirdi.

 

Bıkkın bir nefes alan Rojawan "peki ya birini severse o zaman ne yapacaksın"

 

Kadir yüzünü sıvazlayıp "arkasından sevdiği adamla bıraktığı ayak izlerine bakıp kahrolacağım" deyip kendince kaçınılmaz sonu dile getirdi.

 

Rojawan konuşmak için ağzını açtığın da Kadir'in çalınan telefonuyla susmak zorun da kaldı.

 

Kadir ekran da gördüğü isimle gülümseyip yeşil ikonu tuşlayıp kulağına götürdü. Rojawan bu hareketle arayanın kim olduğunu anın da anladı. Kollarını göğsün de birleştirip herkese aslan küçücük bir kıza kedi olan arkadaşının telefon konuşmasının bitmesini beklemeye başladı.

 

Katılmaları gereken bir aşiret toplantısı vardı lakin arkadaşında kafa Leyla'ydı.

 

"İyi ki doğdun Zeynep, hediyeni beğenmene çok sevindim" dedi ve konuşmayı sonlandırdı.

 

Daha konuşacakları çok şey vardı lakin çalışanların gelip "Zinar Karadağlı geldi sizi bekliyor" demeleriyle ikisi oraya yöneldi.

 

Kader kaçınılmazdı ve insan hayrı ve şerri bilmiyordu.

 

*

*

*

 

Bir hafta sonra... Zeynep'ten

 

Bugün Afran ile buluşacağım için sabah erkenden uyanıp kalktım. Onu gerçekten çok seviyordum. Her saniye, her dakika özlüyordum.

 

Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Hafta sonu olduğu için okul yoktu. Annem ve babamdan büün gün için izin aldığım için rahattım. Rahat birşeyler giyip odamdan çıktım. Bugün kahvaltıyı ben hazırlaya bilirdim. Zaten yapabildiğim tek şey kahvaltıydı herhalde, yemek yapmaktan hiç anlamazdım.

 

Önce çay için su koydum. Sonra kızartmak ve omlet için patates soydum. Bakmayın öyle yemek yapmaktan anlamadığım dediğime kahvaltı masası kurmakta üstüme kimseyi tanımam. Annem yemek yapmayı öğren ilerde kocanla hep kanvaltılık mı yiyeceksin der ama ben genelde umursamam. Ne varmış canım Afran'cığım yemek yapmayı öğrensin. Ayyy bakın Allah söyletti. Bugün Afran'la buluşacağımın heyecanı ile kahvaltı masasını hazırlayıp kurdum. Gerçekten hazırlarken eğkenmiştim. Hem zamanda geçmişti.

 

Yani şuanda elimde imkan olsa, zamanı bir kaç saat öne alır. Afran'nıma ışınlardım.

 

Afran uğruna can vereceğim adam. İyi ki, iyi ki sen beee...

 

Annem, babam ve abilerimin mutfağa gelmesiyle eğlenceli bir sabah kahvaltısı yapmaya başladık. Canım ailem asla vazgeçemiyeceğim, her zaman ailem oldukları için şükür ettiklerim. Ben babamın nazlı kızıydım. Abilerimin prensesi, bir prenses olmasamda gerçekten prensesmişim gibi hissettirmişlerdi bana, o yüzden hepsini çok seviyorum.

 

"Gülüm eline sağlık, elinin değdiği herşey tatlanıyor."

 

Duyduklarım ile gülümsedim. Kemal abimin gülüydüm. Hep gülüm diye seslenir. Gülüm diye sever. Abimin nazlı gülüyüm. Gülümseyerek keyifli bir şekilde

"Afiyet olsun abim" dedim.

 

"Rındık arada böyle sürprizle şaşırt bizi, annemizin elinden yemeyi seviyoruz ama kardeşimizin eliylede ağzımız tatlansın." abimin söyledikleri yüzüm de gülümseme oluşmasına sebep olmuştu.

 

"Afiyet olsun abim bugün yakışıklı Kemal beyimiz aramıza katılınca kendi elimle hazırlamak istedim."

 

Çınar ve Kemal abim aynı anda biri 'yakışıklı ' diğeri 'bey 'kelimesini tekrar etti. Bu hareketleri kahkaha atmama sebepti. Koca adamlar bazen çocuk gibi davranıyorlardı. Üç abinin paylaşamadığı küçük kız kardeştim.

 

Anne ve babam bizim atışmamızı gülerek izliyorlardı. Lakin birazdan abimlerimin bana takılması yüzünden ben somurtacak onlar da arada kalacaktı.

 

"Zeynep hanım bundan sonra harçlığınız bittiğinde benim değil yakışıklı abinizin kapısını çalın lütfen."

 

Çınar abim Kemal abime göz kırparak devam etmesini istedi. Ben ikisine şaşkın bir şekilde bakarken onlar beni görmezden gelerek devam ettiler. Kemal abim gözlerime bakıp çiddi bir tavırla

"Zeynep'ciğim bizim aramıza bey sıfatı kullanılacak kadar mesafe girdiğini bilmiyordum. Malum hemen üst katta oturuyorum " diye konuştu.

 

Gözlerimi şaşkınlıkla irice açtım. Sözde iki absinin atışmasını sağlayacaktım değil mi? Böylece kendi ayağıma sıktım. Onlara attığım top bana geri döndü. Hayır böyle olmaması gerekiyordu. Boğazımı temizleyip tatlı olduğumu düşündüğüm bir tavırla

 

"Çınar'cığım! Tabi ki bunların en yakışıklısı sensin ama bu üst kat komşumuz malum yengemi görünce bizi unutuyor. Yakışıklım ne yapayım. Dün gece yengem olmayınca biz de kaldı. Galiba karısı yokken, yukarı çıkmak istemedi. Ben de aile özlemi yaşamasın diye kahvaltı hazırladım. Yoksa bilirsin bende ki yerin ayrı abiciğim."

 

Söylediklerim Çınar abimi memnun etse de Kemal abim tek kaşını kaldırıp dudaklarını büzerek kafasını anladınığını belirtir bir şekil de salladı ve alıngan bir tınıyla " Demek bunlar ve üst komşu bir de aile özlemi çekmiyeyim diye haaa, bundan sonra İnternet alışverişlerini üst komşun olmayan Çınar abine söylersin. Malum onun yeri ayrı nasıl olsa " söylediklerinin sonun da sanki kırılmış ve alınmış gibiydi. İçimde isyan ediyordum hayır böyle olmaması gerekiyordu.

 

Abimlerimin alınganlık ve bana karşı taraf tutma günüydü. İsyan ederek elimdeki çatalı masaya bıraktım. Sözde ikisinin atışmasını seyredecektim. Kazdığım kuyuya kendim düşmüştüm resmen.

 

" Yaaa ama benim abimlerimsiniz tabiki yakışıklı olacaksınız. Offf yaaa beni niye arada bırakıyorsunuz ki, ben anlamıyorum ama aşk olsun sizden istediklerimi hemen yüzüme vurdunuz. Bundan sonra ikinizden birşey istemiyeceğim" dedim. İstediği alınmayan küçük çocuklar gibi yere ayaklarımı yere vura vura bağırmak istiyordum. İkisinin atışması gerekirken bana karşı cephe almışlardı. Vatan hainleri... Neyse vatan haini biraz ağır oldu. Kardeş hainleri.

 

Bakışlarımı babama çevirip gururlu bir edayla "Allah'a şükür dağ gibi babam var. Gider ondan isterim" dedim.

 

Haksızda sayılmazdım yani dağ gibi babam var. Bu iki cimrinin vereceği iki kuruşa kalmadım.

 

Zavallı babam söylediklerimle öksürmeye başladı. Galiba içtiği çay boğazına kaçmıştı. Biliyorum babamı zorlayacak maddiyat değildi. Benim isteklerimle ile uğraşmak gerçekten çok zordu. Zavallı ailem hepsini uğraştırıyorum, ne var yani tek kızlarıyım uğraşsınlar değil mi? Kemal abimin Mardin'den getirdiği halhalı üç defa değiştirtmiştim.

 

Canım babam boğazını temizleyip ciddi bir tınıyla "Tabi kızım istediğin ne olursa olsun bana gelebilirsin. Bu eşeklere hiç ihtiyacın yok. Dağ gibi baban var" dedi. Kimin babası benim babam. Abilerime dönüp size muhtaç değilim bakışları attıktan sonra ayağa kalkıp babama sarılıp yanağından sulu sulu öptüm. Sonra elimi uzatarak "babacığım biliyorsun bugün arkadaşlarla gezmeye gideceğim. Biraz para verirsen çok iyi olacak. Dediğin gibi üst komşumuz ile oda komşumla muhatap olmak istemiyorum"dedim.

 

Babam gülerek kafasını salladı. Ben yapar eder. Ne olursa olsun istediklerini yaptırırdım. Masadan kalkıp saçlarımı öptü ve cüzdanından para çıkartıp bana uzatı. Ben abilerime babamı örnek bakışları atarken biriçik babam oğullarına yani abilerime bakarak

 

" Tabi kızım şu iki komşuyla fazla muhatap olma, sonra yüz bulunca astar istiyorlar."

 

Babamın eğlenen tavrına ben de eşlik edip "Ahhh babacım çok haklısın. Ben de bugün kahvaltı masasında bunu öğrendim. Bundan sonra çok dikkat ederim artık. Şu iki komşuyla (deyip abilerini gösterdi) muhatap olmam" dedim.

 

Çınar ve Kemal abim şaşkınlıkla bizi izliyorlardı. En son onlar benimle uğraşıyorlardı değil mi? Hah işte böyle mort olurlardı. Bu da ikisine ders olsun bir daha benimle uğraşmasınlardı.

 

Babamla sarılıp sırdaşma seansımız bitinçe kollarımı çözüm anneme sarılıp öptüm.

 

" Selvi sultan benim gidip hazırlanmam gerekiyor. Masayı ben kurdum. Toplamasını da üst komşu ile oda komşum yapsın." dedim ve saçlarımı savurarak mutfaktan çıktım. Arkamdan gülen aile bireylerini bırakarak merdivenleri çıkmaya başladım. Onlar için evin neşesiydim bana takılmayı seviyorlardı. Ben de onlara takılmayı seviyorum.

 

Hızlıca odama çıkıp hazırlanmaya başladım. Kısa bir süre giysi dolabı ve içindekilerle bakıştıktan sonra yüksek bel bir kot pantolon kombini yapıp giydim. Saçlarımı çok severdim onlarıda düz şekilde tarayıp açık bıraktım. Yüzüme de sadece rimel ve pembe bir ruj sürüp aynada kendime baktım. Aynadaki görüntümü beğenip çantama cüzdamı ve telefonumu yerleştirip hazır olduğuma kanat getirip odamdan çıktım.

 

Anne ve babama bir de komşularım diye tabir ettiğim abilerime uzaktan öpüçük atıp evden çıktım.

 

Bütün günü beraber geçirmek için plan yaptığımız için erken saatte buluşma kararı almıştık. İçim kıpır, kıpır yolları yürüyordum.

 

Evimizin bir kaç sokak aşağısına inince Afran'ı gördüm. Kalbimin hızlı atma sebebi. Tek duam!

 

Ben Afran'ı görünce içim de öyle kelebekler uçmuyordu. Kalbimde bembeyaz güvercinler kanat çırpmaya başlayıp sevdaya uçuyorlardı.

 

Afran'dı o aşkıma en çok yakışan adamdı.

 

Adımlarım ona yakşaltıkça yüzümde ki gülümseme büyüyordu. Belki daha çok yeniydik ama yıllardır bir birimizi bekliyor gibidik. Ben Afran'ı bekleyen Zeynep o da Zeynep'ini bekleyen Afran.

 

Afran beni gördüğü gibi sırtını yaslandığı arabadan çekip hızlıca bana doğru gelmeye başladı. Onu gördüğüm her an dünyam daha da güzelleşiyordu. Bana göre muhtaç olduğum nefesti. Afran'a göre, aldığı nefeslere anlam katıyordum.

 

Önüm de durup kollarını uzatıp bedenimi sarıldı. Mistik kokusu burnuma dolarken bana huzur ve umut vaad ediyordu. Dudakları saçlarımı bulduğun da gözlerimi kapattım ve huzur veren kokusuyla aşk yaşıyordum. Mis gibi kokusunu içine çekip huzurun beni sarıp sarmalasına izin verdim. Kokusunu hiç bir zaman adlandıramamıştım. Benim için kokusu eşsiz iken onun için de aynı şeyler geçerliydi. Kokum eşsiz ve benzersizmiş. Öyle ad konulup anlatılabilecek birşey değil diyor. Afran için dünyadaki cennetti benmişim. Romantik adamım.

 

Afran'dan biraz uzaklaşıp mahcupca dudaklarımı ısırarak "geçiktim mi?" dedim. Geçiktiğimin bilinçin de...

 

Afran'ın bakışları önce dudaklarıma gitti. Elini kaldırıp ısırdığım dudağımı eliyle çekip bıraktı. Biliyorum tırnağım acısa Afran'ın içi gidiyordu. Şimdi gibi...

 

"Yapma senin canın en ufak acısında canımdan can gidiyor" dedi. Ses tonu acı çeker gibi çıkmıştı. Daha sonra zora ki bir gülümsemeyle bana baktı.

 

"Her beklemem sana çıksın da varsın ömrümce olsun Zeynep. Ben seni ömrüm boyunca beklemeye hazırım. Yeter ki senin geleceğini bileyim."

 

Bu sefer gülümseyen bendim.

 

"Bekleyen sen olduğun sürece her yolum sana çıkacak. Her adımım sana koşacak. Yeter ki sen beni bekle Afran."

 

Gönüller bir olunca, verilen sözler aynı oluyordu. Kaderin ne getireceğini bilmeden yeminler içilip tutulmayacak sözler veriliyordu. Sonra Kader diyorlardı.

 

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

 

Araba yolculuğundan sonra durduğumuz yere gülümseyerek baktım. Saatte baktığım da öğlene yakın olduğunu farkedip arabayı park edip indik.

 

Önünde durduğum yapıya hayranlıkla baktım. Buranın atmosferini yaydığı enerjiyi gerçekten çok seviyordum.

 

Afran elimi tutup beni çekiştirmeye başladı. Yürürken omzunun üstün de bana dönüp "Zeynep biliyorum buraya ilk defa gelmiyorsun. İlk benimle de çıkmıyorsun ama ben ilk defa sevdiğim kızla çıkmak istiyorum."

 

Afran'ın söyledikleriyle gülümsedim gerçekten ilk defa gelmiyordum. Evet ilk defa çıkmıyordum. Duraksayıp kiminle buraya çıktığımı hatırlamaya çalıştım. Biraz düşününce hatırladıklarımla gülümsedim. Daha çok küçüktüm abilerim ve arkadaşları gezip Galata kulesine çıkacaklarını söyleyince, ben de ağlayıp inad etmiştim. Sonrasın da beni susturamayınca mecburen kendileri ile getirmişlerdi.

 

Galata kulesindeydik önce önün de durup bir kaç resim çektik. İleride geçmişimize gülümseyerek bakmak istiyorduk.Resimlerimizde bol bol gülücüklere yer veriyoruz. Şekilden şekile girip poz verip çekmeye devam ettik. Yanımızdan geçen telefon markanı söyle diyecek tipteki dayıları eş geçip Z kuşağı nesilden bizi çekmeleri için rica ettik.

 

"Zeynep sen ilk defa kiminle çıktın kuleye, hikayeyi biliyorsun değil mi? İlk kiminle çıkarsan onunla evlenirsin."

 

Afran'ın ses tonu o kadar meraklı çıkmıştı ki söyledikleriyle ona bakıp kahkaha attım.

 

Afran'ın kaşlarını çatmasıyla dudaklarımı birbirine bastrıp sakinleşmeye çalıştım. Sevgilimin merakını hevesini boğazın da bırakmak istemediğim için "Ben hatırladığım kadar altı veya yedi yaşındaydım. Abilerin Mardin'den arkadaşları gelmişti" dedim. Ses tonu mu normal tutup sevgilimi üzmemeye çalışıyordum. Malum bey efendi çok kıskançtı.

 

Geçmişten hatırladıklarımla kahkaha atıp "Bunlar biz gezmeye gideceğiz diyince, ben de inat ettim. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Beni de kendinizle götürün diye, abimlerde inat ediyorlardı. O zaman tabi daha yeni reşit olmuşlar Kemal abim askere gidecek. Rojawan, Kadir, Azad ve Agah abimde gelmiş beraber zaman geçirecekler. Ben daha Kemal abimin askere gideceğini kabullenmemişim. İşte inad ettim bende gideceğim diye, sonunda abim bana kıyamayıp aldı kucağına getirdi" dedim. Yüzüme dağılan saçkarımı kulağımın arkasına verip aşık olduğum adamın gözlerine baktım.

 

" Yani ilk Kemal abinle çıktın öyle mi?"

 

" Hayır ilk Kadir abimle çıktım. Biz buraya gelince her nedense Kadir abinin beni kucağına almasını istediğimi hatırlıyorum. O da kıyamayıp almıştı. Sonrası Galata kulesinden ininceye kadar kucağından indirmedi."

 

İnsan bazen geçmişi sorgulamak istemezdi. Bu da o anlardan biriydi. " gerçi kucağından indirdiğini bile hatırlamıyorum. Uykuya dalmışım. Uyandığım da evdeydim. Kadir abim burnumu silip saçlarımı okşayarak abimin hemen gidip geleceğine dair beni ikna etmeye çalışıyordu. Meğer o şekilde uyuya kalmışım. Uyandığım da kendi yatağımdaydım" dedim.

 

"O zaman Zeynep hanım sizde ilk defa sevdiğiniz adamla çıkacaksınız. Hem bu sefer ağlamıyorsunuz da..."

 

Gülümseyerek kafamı salladım. Afran'ın uzattığı eli tutup el ele girişe doğru yürüdük.

 

Girişin önündeki kalabalığı gördüğümüz de şaşkınlıkla gözlerimizi irice açtık. . Kalabalıktan gelen sesler yüzünden bugün kapalı olacağını öğindik. İkimiz de surat astık.

 

Galata kulesinin eski bit hikayesiydi ilk kiminle çıkarsan onunla evlenirsin. de kavuşamayacak olan sevenler de çıkamazmış yarı yolda kalırmış. İki kalp vardı. Bir biri için atan. Bir birlerinin dualarında yer alan.

 

Biri Afran'dı.

 

Biri Zeynep!

 

&

&

&

 

İkimiz birbirimize baskı yapmıyorduk. Gün nasıl geçecek ise ona ayak uydurmaya çalışıyordum.Attığım bir kaç adımdam sonra okunan ezan sesini duyduk. Afran adımlarını durdurup bana baktı. Dudakları kenara kıvrıldı. Gülümseyerek iki eliyle yüzümü avuçlarının içine aldı. Alnını, alnıma dayayıp büyük bir nefes aldı.

 

Afran'nın nefesini yüzümde hissediyorum. Duyduklarımla nefesini tuttu gülümsedi şükretti.

 

"Allah der ki ; kimi benden çok seversen onu senden alırım...

Ve ekler: " Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım. Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur,aklın şaşar. Dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya. Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur... "Düşmem dersin düşersin." Şaşmam dersin şaşarsın. En garibi de budur ya, "Öldüm" der durur, yine de yaşarsın...

 

Hz. MEVLANA

 

Afran ve Zeynep iki seven gönül. Hayat öyle bir yerden savuracak ki onları, bir birleri için ayrı bir şekilde nefes almaya mecbur kalacaklar.

 

Afran mecnun olmayacak ama Leyla olup Zeynep diye inleyecek.

 

Zeynep Leyla olmayacak ama mecnuna

dönüp baktığı her yerde Afran'ı arayacak.

 

Kaderlerin de kavuşmak varmı bilinmez ama zor bir sınavdan geçecekleri kesin.

 

Çok seven Leyla'mıydı. Yoksa onu Leyla yapan Mecnun'mu bilinmez ama ikisinin yandığı bilinir.

 

Loading...
0%