@jutenya
|
Aşklarım okumadan önce yıldıza basmayı unutmayın ve lütfen bol bol yorum yapın.
Keyifli okumalar.
Hani masallar mutlu sonla biterdi. Biz niye mutlu değiliz Elfida.
Biz masal değildik hem gökten üç elmada düşmedi. ***********************************
Bin derde bin derman derlerdi. Kadir o bin derdin için de derman bulamayandı. Elini uzatsa yakın diline dolasa duyulacaktı. Lakin gururu ve mantığı sus diyordu. Hem susması gerekiyordu.
Gerekiyordu değil mi?
Kafasın da binbir düşünce ile derdinden küçük olan İstanbul'u izliyordu. Hem bu şehir kavuşmayanlara alışıktı. Lakin şöyle bir şey vardı ki Kadir kavuşamayanlardan değildi. O karşılıksız sevenlerdendi. Belki de hiç kavuşmayacaktı.
Ona uzatılan bardakla bakışları Rojawan'a döndü. Bu aralar nereye gitse yanyanaydılar.
Rojawan bıkkın bir tonla "şeytan diyor git çal kapıyı Kadir Zeynep'i seviyor de ne olacaksa olsun" diye isyan etti.
Elinde ki bardaktan bir yudum alıp "şeytanı da kendini de siktirme işin olmayan işlere burnunu sokma" dedi.
Rojawan yüzünü asıp "şeytan zaten birtek bana çalışıyor. Bunları benim aklıma düşüreceğine senin aklına düşürsün" deyip onu yanıtladı.
Arkadaşına bakıp kafasını olumsuzca salladı. Seven oydu niye hepsine dert olmuştu ki?
Elinde ki bardağı sehpaya bıraktı ve orada olan sigara paketinden bir sigara alıp yaktı. Sigara etli dudaklarıyla buluştuğun da bakışları İstanbul'un gece manzarasındaydı. Bakışları çekmeden boğuk bir tınıyla
" Cemal Süreyya ne demiş bilir misin Rojawan? "
Rojawan meraklı bir tınıyla "Ne demiş" dedi.
"Aynı şehir de ben varım, sen varsın, biz yokuz... "
Rojawan'ın bakışları ona döndüğünde zevzeklik yapmasına izin vermeden "Aynı şehir de Zeynep var ama ben kalbin de değilim. Bu yüzden benim için uzak yakın fark etmiyor" diye devam etti.
Rojawan dudaklarını birbirine bastrıp gözlerini kısarak "bu yüzden mi dayanamayıp her seferinde bu şehirde nefes alıyorsun" dedi lakin ses tonu yarı alaylıydı.
Arkadaşının çok bilmişliği yüzünü asmasına sebepti. Kaşlarını çatıp "sende her seferinde peşine takılıyorsun. Bu gidişle senin de bana aşık olduğunu düşüneceğim" diye isyanını dile getirdi. Yanlız kalmasına bile izin vermiyordu.
Rojawan içli bir nefes alıp "onlar olmadan önce ben vardım hiçbiriniz kıymetimi bilmiyorsunuz" adamın ses tonu buram buram kırgınlık doluydu.
Elinde ki sigarayı söndürüp "ulan elin de olsa beraber gömülelim diyeceksin. Sal artık bizi düş yakamızdan " diye söylendi. Kadir çiddi değildi arkadaşı da onu çiddiye alacak biri değildi.
Rojawan itiraz etmek istediği de çalınan telefonuyla duraksadı. Cebinden telefonunu çıkarıp kulağına görürdü. Kısa süren konuşmadan sonra Kadir'e dönüp "Dewran ve Kendal burada olduğumuzu öğrenmiş bizi devat ediyorlar. Ben de olur dedim"
Ayağa kalkıp "hadi gidelim senin de kafan dağılır" diye devam etti.
Kadir kafasını olumlu anlam da sallayıp sehpa da duran sigara paketini ve telefonunu alıp onu takip etti. Binadan çıktıkların da gecenin ayazı yüzlerine vuruyordu.
Rojawan sürücü koltuğuna geçtiğin de Kadir'de yana geçti. Aynı yere gittikleri için iki araba gitmeye gerek görmediler. Bir buçuk saat gibi yolculuktan sonra Beyoğlu'na geldiler. Arabayı park edip indiklerin de soğuk hava yüzlerine vuruyordu. Aylardan Kasım'dı ve Kadir Kasım ayını çok severdi. Çünkü sevdiği bu ayda dünyaya gözünü açmıştı.
Üşümese de paltosuna sarılır gibi sığındı. Hem Zeynep'ine sarılmadıktan sonra en iyisi paltosunun verdiği sıcaklığa sarılmaktı. Dewtan ve Kendal meyhanenin önün de ikisini bekliyordu. El sıkışıp içeriye doğru yürüdüler.
Meyhaneden içeri girdiklerinde çoğu bakış onlara döndü. Uzun boyları heybetli yapılı bedenleri dört adam yanyana yürüyorlardı.
Meyhaneci Yorgo gelen genç adamları görünce gülümsedi. Dört genç adam başlarıyla selam verince Yorgo gülümseyerek eliyle geçecekleri yeri gösterdi. Dördü yerine geçip oturduğun da sipariş verilmeden önce masaya mezeler geldi. Daha sonra soğuk bir rakı, dört adam da rakıyı ehl-i keyifte içmeyi tercih ediyordu. Sek ve soğuk içeceklerdi. Yorgo onlarla kısa bir sohbet edip yanlarından uzaklaştı.
Rakı softasın da oturuyorsan bilmen gereken şeyler vardı. Sana ikram edilen ilk bardak yarar ikinci bardak karar üçüncü bardak ise zarardı.
Giden Yorgo'nun arkasından Rojawan arkadaşlarına bakıp "Eee söyleyin bakalım niye içiyoruz" dedi.
Dewran yüzünü buruşturup "Oğlum bahane mi yok, Fenerbahçe şampiyon olmadı der kahırlanır birkaç bardak yuvarlarız " dedi.
Kendal omzunu kaldırıp "Eyşan Ömer'e ihanet etti. Ömer, Ezel olarak dönse de Eyşan'ı sevmeye devam etti. Biz sevilmeyi hak etmeyen Eyşan'lara içelim" diye ona karşılık verdi.
Derdi varken içmek için neden aramak kolaydı. Dördü gülümsedi. Masadan alınan rakı şişesiyle dördü de bardaklarına baktılar. Onlara sade olan dertlerine sade sek rakı giderdi. Gerçi bu bile yeterli değildi.
Kafaladında ki zehirli düşünceler ve zehir gibi olan alkol ikise de zararlı uzak kalınması gereken şeylerdi.
"Ne yani şimdi Ömer'i yarı yolda bırakan Eyşan'ımı içeceğiz" ses Sis'e aitti. Çekilen sandalye ve Sis'in oturmasıyla dördü ona döndü.
Sis elini sandalyenin üstüne atıp rahat bir tavırla "ulan maden Eyşan için içeçektiniz beni niye çağırmıyorsunuz " diye sitem etti.
Dewran bıkkın bir tonla "senin de Ömer'e yapılan ihaneti unutmadığını bilmiyorduk" deyip onu yanıtladı.
Sis surat asarak " ben Eyşan'cıydım. Bana göre gerektiğin de babanı bile satacaksın " diye şakıyarak konuştu. Tabi içindekileri masada ki hepsi biliyordu. Sadece ona ayak uyduruyorlardı.
Rojawan genzini temizleyip "Ulan ben belki Kadir sarhoş olur gider Zeynep'in kapısına dayanıt seni seviyorum diye apartmanı inleyip aşkını itiraf eder diye geldim. Siz oturmuş sunuz Eyşan Ömer'e ihanet etti diyorsunuz. Oğlum bir insan aynı dere de iki defa boğulmaz. Çünkü birincisin de ölmedi ise ikincisi aptallıktır ve hata onundur. Bir zahmet yüzmeden mezar kazsın" iğneleyici bir tınıyla isyanını dile getirdi. Rakı masasında oturup bilmem kaç yıl önceki diziyi konuşmak onun arkadaşlarına özgü bir şeydi.
Tabi konuşması bittiği gibi Kadir öfkeyle ona dönüp öfkeli bir tonda "Ulan ben o kadar basiretsiz miyim ki dilime yasakladığım sevdamı rakı sayesinde gidip dile dökeyim " diye gürledi. Zira o dilini de gönlünü de terbiye etmeyi çok iyi bilen biriydi.
Dewran elini kaldırıp arkadaşının sırtına dostane bir şekile vurarak " Kuzu'ya rakı içirmişler kurdun evini sormuş bununki de o mesele " dedi. Sözleri Rojawan'aydı.
Rojawan kafasını olumsuzca sallayıp "Baktığını görmeyen insan yaktığını görmez . Sen kendini Zeynep'e göstermediğin sürece o sana abi gözüyle bakacak ve birgün ona abi olmayan bir adama gönül verecek" diye konuştu. Elini uzatıp içki sinden bir yudum aldığın da dilinde ki acı anason tadı yüzünü buruşturmasına sebepti.
O öyle bir varmış bir yokmuş masallarına inanan biri değildi. Kendi masalın da mutlu olmak istiyorsan bencil olmayı bilecektin. Rojawan'ın hayat felsefesi ortadaydı.
Duyduğu Zeynep ismiyle dudakları kenara kıvrıldı. Küçük sevdası birkaç gün önce doğum günüydü. Her aklına geldiğin de arsızca seviyordu. Yakışıklıydı boyu heybeti adından söz ettiriyordu. Lakin dünyalar onun olsa ne olur o bir kalbe giremedikten sonra.
Yorgo elinde ki masaya bırakıp boş bir bardak aldı ve tek yudumluk sek rakı doldurdu. Tek dikişte içtiği bardağı masaya bıtakırken babacan bir tavırla "Unutmayın gençler her şey adabıyla güzeldir. Adabıyla yapılam her şey ayrı bir güzeldir" dedi. Beş adam kafalarıyla onu onayladığın da Yorgo evlatları olarak onlara gülümseyip "Biliyor musun Rojawan insan iki şeyi saklayamaz " dedi ve Rojawan'dan gelecek cevabı bekledi.
Rojawan ona bakıp "neyi saklamayaz baba " diye ona istediğini verdi.
Meyhaneci Yorgo onun omzunu sıkıp "Birincisi sarhoş olduğunu "
Bakışlarıyla Kadir'i gösterip "İkincisi aşık olduğunu " dedi.
Kadir'in omuzları çöktüğün de kendisi için tekrar bir yudumluk rakı doldurup "Evladım mutlu yaşayanlar şarap içer" dedi ve aynı şekilde elinde ki bardağı tek dikişte içti. Gözleri maziye dalar gibi uzaklara dalıp "Hikayesi yarım veya imkansız olanlar meyhaneye gelir rakı içer"
Sesli bir nefes alıp elinde ki boş kadehi Rojawan'ın elinde ki kadehle tokuşturarak "Kadehi yanındakiyle doldur aklındakine tokuşturursun aslan parçası" diye sitem eder gibi konuştu.
Beş gençin bakışları ondaydı. Rojawan daha fazla dayanamıp meraklı bir tınıyla "peki sen... Sen Yorgo, sen neden buradasın" dedi. Kafasında ki sorulara cevap bulması gerekiyordu.
Orta yaşlı adamın dudakları acı içinde kenara kıvrıldı. Yüzün de yılların verdiği kederin bıraktığı izler vardı. Elini üst üste Rojawan'ın omzuna vurup "ben derdi benim gibi olanlarının derdini dinlemek için buradayım" orta yaşlı adam velhasıl kelam tek dertli olan siz değilsiniz diyordu.
Yorgo arkasını dönüp onlardan uzaklaşırken omzunun üstüne onlara dönüp "Rakı sofrasında her konu konuşulur. Siz siz olun rakı masasın da konuşurken birbirinize söz vermeyin. Unutmayın rakı masasında verilen sözler ya unutulur ya tutulmaz" dedi ve başını çevirip onlardan uzaklaştı.
Baktığını görmeyen insan yaktığını görmez. Kadir'in kafasın da en çok takılan cümle buydu. Diğerleri uçup gitmişti ve o şan ki orada haklı gibiydi.
Zeynep onu hiçbir zaman görmeyecekti. Bundan ötesi yoktu. Fısıldar bir şekilde "her aklına geldiğin de arsızca seviyorum seni " dedi.
Bakışları Rojawan'ı bulduğun da eline ardığı bardağı kaldırdı ve yüzün de sahte bir gülümsemeyle, ikisinin duyacağı bir tonda "Rakıyı seninle içiyorum ama kadehi aklımdakinin şerefine kaldırıyorum " dedi.
Kendal onlara bakıp "Bu meret delikanlıyı efkarlandırıyor, soytarıyı da cesaretlendiriyor " diye söylendi. Sis'in kaşları çatıldı. Ne yani onun dostuna laf mı çakıyordu. Genzini temizleyip konuşacağı anda Dewran araya girip "Abi o hiç sarhoş olmadı ki neden beni unuttu " dedi. Sesi isyan doluydu.
Dördü ona dördü kimse onun ne demek istediğini anlamıyordu. Dewran onlara bakıp "ağa unutmuş beni, sanki hiç tanımadığı biri gibi davranıyor. Oysa onun elini tutan ilk erkek bendim. Ben onu ararken o beni hatırlamıyor. Geçmişimizin unutulacak kadar değersiz oluşunu kaldıramıyorum" diye bir zerren işte bulundu. Ses tonu isyankar ve efsunkardı.
Her içmenin vardır bir adabı, sevda için içilen rakının vardı bir acılığı... Masada ki iki kişinin dertleri omuzlarına ağırdı. Külfetiyesi kalplerineydi
Dewran bakışlarını elinde ki bardağa çevirip "Kelebeğin ömrü birgün ya ,ölceğini bile bile neden kanat çırpar.
Ben ömrü birgün olan kelebeğin hayata kanat çırpması gibi umutla bekliyordum onu... O ise unutmuş beni" dedi. Ömrü birgün olan kelebeğin kanat çırpmasın da beklemek birini.
Dewran elinde ki bardağı masaya bırakıp ayağa kalktı. Paltosunu aldığın da aynı şekil de Kadir'de ayağa kalkıp paltosunu aldı. Onlara dönen bakışlarla "biz biraz hava alacağız" dediler ve arka arkaya meyhaneden dışarı çıktılar.
Dewran ve Kadir iki heybetli yakışıklı adam üstlerindr siyah paltoları Beyoğlu sokakların da yürüyorlardı.
Yarım saat kadar yürüdükten sonra Dewran cebinden sigara baketini çıkarıp önce bir dal sigarayı Kadir'e daha sonra kendisi aldı.
Ay Kasım'dı ve soğuktu. Gerçi Kasım'ın son günleriydi. Bir hafta önce Zeynep'in doğum günüydü. Sevdiği kızla aynı şehir şeydi lakin araların da aşamadığı bir suskunluk vardı. Sigara etli dudakları bulultuğun zehirli nikotini içine çekti.
Bakışlarını Dewran'a çevirmeden "gerçekten tanımıyor mu seni altında başka bir şey çıkmasın" diye fikrini ortaya koydu.
Kafasını olumsuzca sallayıp "Kadir öyle değil eskiye dair her şey var ama biz yokuz. Gerçi biz olduğumuz tartışılır" dedi ve bıkkın bir nefes alıp "beni boşver sen anlat hala açılmamayı mı düşünüyorsun"
"Yakışmaz bana, en iyisi uzaktan sevmek"
"Bence sevdiğini söyle sonra pişman olacaksın. Ya da vazgeç!"
Vazgeç diyen ses kulakların da yankılanıyordu. Elini boynuna götürüp sıkıntıyla ovarak " Dewran Biz onunla hiçbir şey yapamadık lakin yine de onu seviyorum. Nedeni bilmiyorum sadece onu sevdiğimi biliyorum. Mesala ona hiç sarılmadım kokusu üstüme veya içime sinmedi. Ya da geç kaldığım için beni hiç bekletmedi veya ben onu beklerken sıkılmadım. İkimiz başbaşa göz göze gelip hiç yemek yemedik. Sade bir kahveyle sade bir sohbetimiz hiç olmadı. Elinden benim için demlediği çayı içmedim. Mayın koyuluğu veya açık oluşuyla ilgili atışmadık. Bu şehrin veya başka bir şehrin sokakların da elele hiç gezmedik lakin yine de onu seviyorum. Şemsiyesiz yağmura hiç yakalanmadık. Beraber hiç ıslanmadık. O ince giyinip sokağa çıktı diye uyarmadım. Kar yaparken elleri üşümedi. Benim ellerim de üşüyen ellerini hiç ısıtmadı. Biliyorum o üşür, fakat üşüdüğün de yanın da hiç olmadım. Yol da yürürken aniden hiç beklenmedik bir vakitte 'seni seviyorum'diye bağırmadım. Parmaklarının arasından parmaklarımı geçirip çekinmeden elini tutmadım. Fakat yine de seviyorum onu... Geleceğe dair planlar kurmadık ama benim kurduğum her hayal de o var. Olmayacak hayal kurmak. Misal küçük bir evimiz ve küçük bir çocuğumuz olmalı. Evimizin bahçesine elinle sardunya veya menekşe eklemeliydin... Ama biz bunların hiçbirini yaşamayacağız. İstediklerimin sonuna ben hep mesala diyeceğim o ise bunlardan habersiz" deyip tüm hislerini dile getirdi.
Ciğerlerini doldurur gibi bir nefes alıp "Bu dünyanın Cennet-i neresidir diye sorsalar. Bana göre Zeynep... Ama cennetim olduğunu bilsem de onun ve ailesinin güvenini yıkıp sevdamı dile getirmem. Madem abi diyor. Sineye çeker uzakta ki abisi olarak kalmaya devam ederim. Adabımla edebimle sever sineye çekerim" diye onu bekleyen sonu diline dikenler batarcasına söyledi.
Öyle karşısına çık seni seviyorum demek kolaydı lakin bir devamı vardı. Onlara önce ayıp olan öğretilmiştir ve sevmek ayıptır. Hele ona abi diyen bir kıza gönül vermek günahtı.
Fısıldar bir tonda "Avazım çıktığı kadar bağıra çağıra aşkıma susuyorum" dedi ve soğuk olan gece de kalbinde ki aşkın soğumasını umut ederek yürümeye devam etti.
Dewran ona bakmasa da kulağı ondaydı. Aldığı hırıltılı nefesi verip "Şairin dediği gibi; Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da inci de mercan da" dedi.
Kadir gülümseyip "galiba bizin aşkımız ziyan olacak" dedi ve yürümeye devam etti.
Üşüyordu ama Zeynep olduğu ayda doğmuştu. Bu yüzden Kasım'ı severdi. Kasım'da olan her şeyi severdi.
Kadir omzunun üstüne Dewran'a dönüp "gerçekten unutmuş mu? "
"Gerçekten unutmuş " dedi ve bunu konuşmak istemediğini belirtir bir şekil de yüzünü buruşturdu. Kuruyan dudaklarını ıslatıp ciddi olmadığını belirten bir tonda konuyu dağıtmak için "sence dünyanın en şanslı canlı varlık hangisidir" dedi.
Kadir hiç düşünmeden "Kuşlardır " diye onu cevapladı.
Dewran adımlarını durdup çattığı kaşlarla "Neden kuşlar" diye sorduğu soruyla karşılık verdi.
Kadir Dewran'ın verdiği tepkiye önce şaşırdı. Üstünde ki şaşkınlığı attıktan sonra ciddi bir tınıyla "Çünkü kanat çırpıyorlar. İstedikleri yere doğru kanat çırpıyorlar. Memleketleri yok. Ülkeleri yok ait oldukları bir yer yok. Kanat çırpıyorlar yorulup dinlenip gökyüzüne kanat çırpıyorlar. Kimse onlara neden kanat çırptığını sormuyor engel olmuyor. Mutlular. Özgürler özgürlere gökyüzüne kanat çırpıyorlar" diye devam etti.
Dewran etli dudaklarını büzüp "Peki ya kuşlar aslında da gökyüzüne mahkumlar ve mutlu değilselere. Ya da kanat çırpmaları gökyüzüne değil de gökyüzünden kaçmak içinse... Belki onların mahkumiyeti gökyüzünedir. Belki hiç mutlu değiller. Ya kanat çırpmaları özğürlüğe değil de kaçmak içinse... Ya hiçbir şey göründüğü gibi değilse" ona göre hiçbir şey göründüğü gibi değildi.
"Bunu biraz önce beni unuttu diye adam söyledi. Madem hiçbir şey göründüğü gibi değil belki o da seni hiç unutmadı"
Kadir ve Dewran'ın son konuşmaları bu yönde olmuştu. Geri döndüklerinde arkadaşları vedalaşıp Rojawan'la beraber meyhaneden çıktılar.
Arabaya bindiklerin de Rojawan ona dönüp "ne yapıyoruz eve mi dönüyoruz" diye sordu.
Kadir ona dönüp efkarlı bir tınıyla "biliyor musun artık neresi benim evim, ait olduğum şehir neresi bilmiyorum. Sadece ona yakın olmak istiyorum. Arsız ve utanmazca bunu istiyorum ve bunu isteğimi kendime yediremiyorum" dedi ve kısa bir süre düşünüp "neyse aynı şehir de olmamız yetiyor. Sen onun için de hiçbir zaman olmayacağı evime sür " dedi ve önüne döndü.
Rojawan arabayı sürerken o şehrin ışıklarını izliyordu. * * * İnsan içindekiyle yaşar içinde ki derdin en büyük dert olduğunu sanırdı.
Kadir dün gece Dewran'la konuştuktan sonra bakış arası biraz değişmişti. Herkesin derdi kendisine hastı.
Arabasını park ettip indiğin de Rojawan'da onu takip etti. Malum cimri arkadaşı yol parası vermemek için onunla geliyordu ve onunla kalıyordu.
Şirketten içeri girdiklerin de çoğu bakış onlara döndü. Genç patronları üç dört ayda bir gelir ve giderdi. Yoğunlukta memlekette kaldığı için onu gördüklerinde şaşırıyorlardı.
Kadir ve Zeynep'in abisi Kemal ortaktı. Burada ki yönetimle o ilgilenir Mardin'de ki yönetimle Kadir ilgileniyordu.
Asansöre binip yukarı çıktıkların da Kemal onu kapı da karşıladı. Kemal'le el sıkıştıkların da dostu sitem eder gibi "Selvi sultan senin burada olduğunu öğrenip gelmediğini duyunca çok kızacak " diye sitem eder gibi konuştu.
Bu söylemle Rojawan'ın dudakları kenara kıvrıldı. Kafasını eğip "kadın seni oğlu gibi görüyor. Açılırsan seve seve damadı yapacak" diye Kadir'in kulağına fısıldadı. Kadir'in "ya star " (ya sabır) deyip öfkeli bakışlarını gördüğüm ben masumum der gibi bakıp önüne döndü.
Kemal onları duymadığı için elinde ki dosyayı açıp "bizimle ortaklık yapmak isteyen bir Japon şirketi. Bugün iki şirket şartlar üzerinde uzlaşmaya çalışacağız" dedi ve elinde ki dosyayı Kadir'e uzattı. Rojawan'a bakıp "sende ortam da yabancı varöış gibi fısır fısır konuşma zira dostlar arasın da gizli saklı olmaz varsa dostluğumuzu sorgulayalım" bariton sesiyle konuşup kapıyı açıp onlar içeri geçmesini bekledi.
Kadir "haklısın" deyip içeri geçtiğin de Rojawan ona bakarak "lan senden gizli ne olabilir. Manyak manyak konuşma yengemle olan kavganın sinirini benden çıkarma, halı saha maçına karından gizli gitmişsin diye yenge seni eve almamışsa ben ne yapabilirim. Unutmadan öyle bir buket gülle karının gönlünü alamazsın bilmiyorsun diye söyleyeyim gönderdiğin güller reçel oldu" diye soluksuzca konuştu. Sesi pes der gibi ve alınmıştı. Resmen günah keçisi muamelesi görüyordu.
İçeri girdiklerin de ikisi de ona şaşkınca bakıyordu. Çevresinde biri usursa Rojawan'ın haberi oluyordu.
Kemal ona aval aval bakıp "sen bunları nereden biliyorsun " dediğin de kollarının manşetlerini düzeltip astığı yüzüyle yerine oturdu.
Rojawan'ın onlara cevap vermediğini görünce ikisi de gelen ortaklarına selam verip yerlerine oturdular.
Kadir'in konuşup tercümanın araya girmesiyle toplantı başladı. Rojawan ilk andan sıkılmaya başlanmıştı bile onlara dinlerken aldığı sesli nefeslerle bunu dile getiriyordu.
Toplantı bittiğin de Rojawan ayağa kalkıp yarı alayvarı bir tınıyla "sevgili akrabalarımızla ortak olduk" dedi ve elini uzatıp Japonyalarla el sıkışmaya başladı.
Kadir ve Kemal ona sen ne diyorsun bakışları atarken o omuz silkeleyip "Havva ve Adem babamızdan geliyoruz aslın da hepimiz akrabayız " dedi ve el sıkışıp onu anlamayan garibim Japonlara " canım akrabalarım " deyip sarıldı.
İki adam yüzlerini sıvazlayıp tercümana Rojawan'ın söylediklerini çevirmemesi hakkın da uyarı verdiler.
Bu hareketle Rojawan kararsız kalmış tercümana dönüp "sen gördüğü başı boş atları alıp almayacaklarınkarar verememiş Kars'lılar gibi niye bakıyorsun. Canım ortaklarıma sorsana Adem ve Havva'dan sonra ne yapmışlar da böyle ayrı düşmüşüz" diye genç tercümana tersledi.
Genç adam ona dönüp meraklı bir şekilde"abi sen bana at hırsızı mı demek istiyorsun" dedi.
"Kars'lımısın ? "
"Evet"
"Kusura bakma adınız çıkmış dokuza ben indiremem sekize... Suç benim değil bu kara lekeyi size süren atalarınız da " Rojawan kendisini savunmak için konuşurken Kemal ve Kadir onun bu haline gülüyorlardı. Kemal dudaklarını birbirine bastırıp "sen biraz önce Adem ve Havva'dan sonra hepimizin akraba olduğunu söylüyordun. Arkadaşla da akraba olabilirsin" dedi. Lakin sesinde ki alaylı tını anlaşılmayacak gibi değildi.
Rojawan omuz silkeleyip "at hırsızlarıyla niye ben akraba oluyorum. Ben onu Japonlar için söyledim " diyerek manavra yapıp işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Zira anneannesi Kars'lıydı ve tercümanla akraba çıkması kaçınılmazdı. Yeni akraba kaldıracak durum da değildi. Çevresin de sevmediği birçok akrabası birde onşarın akrabası vardı.
Genç adam ona bakıp "at hırsızı falan ayıp oluyor"
"Bunu bana değil dedelerine soracaksın" diye onu cevaplayıp Adem Havva'dan akraba olduklarını iddia ettiği Japonlara döndü.
Kadir arkadaşının durumu uzatacağını anladığın da "Rojawan Japonların inançında Adem ve Havva anamız yok. Onlarla senin bir akrabalağın da yok. Adamlar senin nasıl bir çatlak olduğunu anlarsa büyük ihtimalle bizimle ortaklık yapmaktan vazgeçecekler bu yüzden sus! "
Kadir sabırlı biriydi lakin Rojawan her seferinde onun sabrını sınıyordu.
Kemal ise kahkaha atmamak için kendisini zor tutuyordu.
Japon ortakları toplantı salonunu terk ettiğin de Kemal'in duyulan sesiyle sustular.
Kemal ekranda gördüğü numarayı yeşil ikonuna basarak yanıtladı ve kulağına götürdü. Duydukları kaşlarını çatmasına sebep iken Rojawan ve Kadir bir şeylerin ters gittiğine emindi.
Kemal telefonu kapatıp cebine koyduğunde büyük bir nefes alıp telaşlı bir tonda "Zeynep voleybol müsabakasın da düşmüş ve dizi ağrıyormuş incitmemi kırık mı olduğunu anlamak için hastaneye gidiyorlarmış " dedi ve adımlarını kapıya yönlendirdi.
Kadir ve Rojawan'da onu takip etti. Genç adam telaşlıydı. Bilinmeyen bir şey göğsünü sıkıyor gibiydi. Zeynep'e bir şey olması değil tırnağı taşa değse yüreği parçalanırdı.
Asansöre binmeden sekreter onlara yetişip "Kemal bey Japon ortaklarınızla yiyeceğiniz yemek için yer ayırtım eşinizi de arayıp haber verdim. Giyeceğiniz takım elbise odanız da " dedi ve patronundan gelecek cevabı beklemeye başladı.
Kadir dostuna bakıp "sen yemeğe git Zeynep'le ben ilgilenirim " dedi ve ondan gelecek cevabı beklemeden düğmeye basıp asansörün kapısının kapanmasını sağladı.
Aşağı indiklerin de Rojawan onu takip ediyordu. Şirketten çıkıp arabaya bindiklerin de Kemal'in ona attığı adrese arabayı sürdü. Rojawan dostunun telaşının farkın da olduğu için yolculuk bitmesini sessizce bekliyordu.
Kadir'in için de korku telaş iç içe geçmiş gibiydi. Zeynep'i nazlıydı. Küçük bir sıyrıkta oturur ağlardı. Ne halde olduğunu bilememek onu daha telaşlanıyordu. Düşünceleri onu daha sinirli biri yapıyordu. Trafikte önünde ki arabaya korna basıp geçmesini bekledi. Geçmeyen saatlerden sonra hastaneye varmışlardı.
Arabayı park edip indiklerin de adınları Acil'i buldu. Hızlı bir şekil de hastaneden içeri girdiklerin de Kemal'i arayıp hastane'de olduğunu söyledi.
Kemal'in yönlendirmesiyle ilerlerken kapının önünde gördüğü Duru ile rahat bir nefes aldı.
Hızlı adımlarla yürüyüp genç kızın yanın da durduğun da Duru ikisine bakıp "doktorlar içeri de birazdan bize bilgi verecekler" dedi.
Kadir anladığını belirtir bir şekilde kafasını sallayıp "Zeynep nasıl" diye aceleci bir tavırla durumunu sordu.
Duru cevap vermeden sandalye de oturan adam " Kırık yok diye düsünüyorum umarım yoktur. Dedi.
Kadir kaşlarını çattığın da yabancı adam ayağa kalkıp elini uzatarak "ben Zeynep'in beden eğitimi öğretmene yim" dedi.
Bu durum onun daha da kaşlarını çatmasına sebepti.
Tabi arkasından duyduğu "Duru ne oldu Zeynep iyi mi " diye Afran'ın sesiyle neye uğradığını şaşırdı.
Afran'a dönüp göz göze geldiklerinde eli istemsiz bir şekilde yumruk oldu.
|
0% |