Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@jutenya

Evettt ben geldim.

 

Hoş geldim.

 

Bakın özletmeden geliyorum afferin bana sdsdssds

 

Yani bu yazar daha ne yapsın değil mi?

 

Neyse çok şey yapmayayım.

 

Burada 👉🏻 Jutenya_ olduğum için takip etmeyi unutmayın.

 

İnstagram hesabım jutenya82

 

Twitter hesabım jutenya82

 

Bölüm sınırı 600 vote

 

2500 yorum.

 

Keyifli okumalar.

 

************************************

-Biliyor musun Elfida bana hiç sevdin mi diyorlar.

 

-Peki sen ne diyorsun

 

- Dinlemeye gönülleri yetmez diye susuyorum Elfida

 

- En güzeli de susarak sevmek değil mi Afran

 

- izin verselerdi seni sevdiği mi bağırarakta söylerdim Elfida

 

- sen sussan da ben duyuyorum Afran.

 

Bazı hikayeler bir varmış bir yokmuş diye başlar.

 

Bazı hikâyelerin ise başladığı zaman dilimi belli değildir. Öyle bir varmış veya bir yokmuş gibi deyimleri yok'tur. Sanki var olduklarından öteye başlamış gibilerdir.

 

Onlardan biri Kadir'di.

 

Sevdası ne zaman kalbine düştü. Nasıl filizlendi muamaydı.

 

Afran'ın hikayesi ise bir varmış bir yokmuş gibiydi... Bir Zeynep vardı çok sevmiş, bir'de ayrılık vardı. Hasretiyle ölmüş.

 

Çınar aradan geçen kısa bir zamanla elinde tuttuğu kupa bardağıyla Zeynep'in odasına girdi. Kupa bardağını komidine bırakıp bakışlarını yatakta uyuyan Zeynep'te gezdirdi ve elini daçlarında gezdirerek "uyumadığını biliyorum. Konuşmak istemediğini de papatya çayı bıraktım. Yarın konuşuruz" dedi ve saçlarını öpüp dışarı çıktı.

 

Bazı insanlar hayatta nimet gibiydi. Abi kardeş en yakın sırdaş.

 

Çınar gibi.

 

Öbür günün sabahın da Zeynep erkenden kalktı. Hiç uyumadı denilmesi daha doğru olurdu. Genç kız dün geceyi yatağında ağlayarak geçirmiş sabahın ilk ışıklarıyla yatağından çıktıp elini yüzünü yıkadıktan sonra yatağını toplayarak güne başladı.

 

Perdesini açıp dışarıya baktığın da onca olumsuzluğa rağmen yüzünde küçük bir gülümseme oluştu.

 

Bakışları çalışma masasında olan telefonuna gittiğin de adımlarını oraya yönlendirdi ve ekran da gördüğü "Rojbaş xéwná dilé min " (günaydın gönlümün rüyası) mesajıyla gülümsedi.

 

O da karşılık olarak "günaydın gönlümün duası" yazıp gönderdi. Her sabah be olursa olsun ilk mesaj Afran'dan geliyordu.

 

Alamadığı uykusu paytak adımlarla dolabına ilerleyip pijamalarını çıkarıp üstünü giydi ve çantasını hazırlayıp omzuna aldı ve aşağı indi. Mutfağa girdiğin de annesi kahvaltı hazırlıyordu. Yüzünde sahte bir tebessümle "günaydın" deyip annesinin yanağını öptü.

 

Selvi hanım elini uzatıp şevkatle "yavrum kırgın gibisin hasta mı olacaksın" dedi.

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp "dün gece geç gelince uykumu alamadım. Bir kahve içeyim kendime gelirim" diyerek annesinin endişesini gidermeye çalışarak gülümsedi ve annesine yardıma koyuldu.

 

Kahvaltı masası hazır olduğunda Kadir, Baran ve Çınar üçü arka arkaya mutfağa girdi.

 

Zeynep abisinin kendi evine değil de burada kalmasına şaşırsa da takmamış gibi soğuk bir sesle hepsine "günaydın" dedi ve elinde ki çay bardağını masaya koydu.

 

Üç adamın bakışları ondaydı lakin o hiçbirine bakmıyordu. Masaya oturduğun da sessizce kahvaltı etmeye başladılar. Masada ki soğuk esinti fark edilmeyecek gibi değildi.

 

Baran göz ucuyla kardeşine bakıp "Zeynep şekeri uzatır mısın? " dedi.

 

Zeynep kafasını kaldırıp ona bakmadan "Çınar abi sana daha yakın bir zahmet şekeri Baran abiye uzat" diye karşılık verdi.

 

Çınar "tamam abiciğim" dedi ve Zeynep gibi soğuk bir tavırla Zeynep'in önünde olan şekere uzanıp Baran'ın önüne bıraktı.

 

Kadir sevdiği kızın kırıldığını anlamıştı ama bu kadarını beklemiyordu. Göz ucuyla ona baktığın da bakışlarının kendi tarafa hiç dönmediğini anlaması zor değildi.

 

Selvi hanım kızın da olanın farkında nedenini çözmeye çalışıyordu. Elinde ki çayı karıştırırken baya düşünceliydi. Ailesi hakkında hiçbir zaman olumsuz düşünen biri değildi. Düne kadar. Çayını karıştırmayı bırakıp "size afiyet olsun" dedi ve ayağa kalktı.

 

Ona dönen bakışları görmezden gelerek "okula geç kalıyorum anne, çanta mı alıp çıkacağım" dedi.

 

Baran kız kardeşinin ona kırgın olduğunu ve bu yüzden tepkili olduğunu farkında "Zeynep güzelim bekle okula seni ben bırakacağım" dedi ve o da ayağa kalktı.

 

Kadir ikisinin konuşup aralarında ki kırgınlığı geçirmesinin daha iyi olduğunu düşündüğü için ayağa kalkmadı. Baran'a da aynı düşünceler de olduğunun bilinçindeydi.

 

Zeynep tatsızlık olmasın diye ona bakmadan "tamam abi " dedi ve mutfaktan çıkıp merdivenlere ilerledi. Kendi odasına girdiğinde Afran'a okula abisiyle gideceğini yazıp gönderdikten sonra çantasını alıp aşağı indi.

 

Kapıda onu bekleyen abisini gördüğün de kırgın bakışlarla yanından geçip "korkmana gerek yoktu Rojbin gibi kaçma niyetim yok" dedi ve asansöre ilerledi.

 

Baran sesli bir nefes alıp "alıngan keçi" deyip onu takip etti. İkisi beraber asansöre binerken suskundu. Baran'da bunun farkında olan taraf, ikisi beraber asansörden çıktıklarında Zeynep bıkkın bir nefes alıp "abi gerçekten gerek yok ben bir otobüse atlar giderim" diye isyan eder bir şekil de konuştu.

 

"Gerek duydum ki beraber gidiyoruz değil mi? "

 

Genç kız artık isyan etmek istiyordu. Apartmandan çıktıklarında gece yağan kara yeri kaplamış her yer bembeyaz olmuştu. Arabaya ayaklarını vura vura binip "kocaya kaçmak gibi bir niyetim olsa bunu gece sen uykudayken yapardım" dedi ve kapıyı kapattı.

 

Baran arabayı çalıştırırken "güzelim o uzun ince ayaklarını kırmamı istemiyorsan kullandığın o cümlelere dikkat et" dedi.

 

Yola koyulduklarında Zeynep kollarını göğsünde bağlayıp "bir ben senin güzelim değilim. İki hiçbir şey yapamazsın. Arkamda dağ gibi babam var" dedi ve önüne döndü.

 

Baran burnundan solar bir şekilde "biz neyiz hanım efendi"

 

"Dün geceden sonra dış kapı ve mandal abiciğim"

 

"Dilin çok uzamış"

 

"Uzamışsa ne olacak"

 

"Keserim abiciğim"

 

"Öyle kolaydı"

 

"Kıyamadığımı biliyorsun"

 

"Dün gece baya bir kıydın"

 

"Tamam uzatma Zeynep"

 

"Seninle konuşmaya meraklı değilim. Sana kendim gidebileceğimi söyledim abiciğim" abiciğim hitabı üstüne bastıra bastıra söylenmişti.

 

Kısa süren bir yolculukta araba durduğunda Zeynep kaşlarını çatıp "okulumun yolunu bilmiyorsan yol tarifi yapayım"

 

Baran "la havle " deyip arabadan indi.

 

Zeynep'in kapısını açtığın da "inatçı bir keçi abisine küsüp kahvaltı yapmadı. Şimdi uslu bir kız olacak ve kahvaltı yapacak daha sonra da tıpış tıpış okuluna gidecek" dedi.

 

Zeynep kafasını çevirip " yok öyle bir şey, ben gelmiyorum!" dedi ve onun teklifini geri çevirdi.

 

Baran yine "la havle" deyip eğildi ve onun emniyet kemerini çözdü. Zeynep surat assa da kolundan tutup arabadan indirdi.

 

Abisinin ters tarafını bildiği için çokta direnemi yordu.

 

Kahvaltı salonuna girdiklerin de iki tane serpme kahvaltı isteyip yerine geçtiler.

 

Genç adam kız kardeşine bakıyordu lakin Zeynep'in kırgın gözleri her yerdeydi.

 

Boğazını temizleyip "Rojawan'ın inadı yüzünden kaç gündür hepimiz perişan olduk. Ağzımdan bir anda çıktı. Yoksa senin bize verdiğin değeri sevgini ve bir erkek için bırakmayacağını biliyorum" diye konuşmaya başladı.

 

Bir erkek... Başkasının dilinde o lakin sevdiğinin dilinde sevda. İnsanlar konu kendisi olmadıkça ahkam kesmeye bayılırdı. Abisi severek evlenmiş biriydi. Sevmiş ve sevdiğini almış. Ne kadar da kolay ama konu bir başkası olunca oklar başka tarafa dönüyordu.

 

Zeynep kuruyan dudaklarını ıslatıp "peki ama bugün değil yarın. Diyelim ki ben birini sevdim. Ne yapabilirsin ki? "

 

Dedi. Lakin vereceği tepkiyi alacağı cevabı çok merak ediyordu.

 

Baran kız kardeşine bakıp gözlerinde ne demek istediğini anlamak ister gibi baktı.

 

Genç kızın ileriye dönük konuşması bugünü kast etmemesi içini biraz rahatlatmıştı.

 

"Abiciğim biz sana sevmemi diyoruz. Ailemize uygun birini bulup karşımıza getirirsen yanında durur kardeşime destek olurum" dedi. Zeynep'in içi biraz rahatlasa da boğazını temizleyip "peki abi diyelim ki siz uygun görmediniz ama ben evlenmek istedim. O zaman ne yaparsın" diyip ikinci sorusunu yöneltti.

 

Baran gözlerini kısıp "senin bizim onay vermediğimiz biriyle evlenmek isteyeceğini düşünmüyorum" diye kız kardeşini yanıtladı.

 

Zeynep daha çok cesaretlenircesine "diyelim ki çok sevdim. Göz kör oldu ve hepinizi ezip onu seçtim ya da Rojbin gibi sevdiğim adamla kaçtım. O zaman ne yaparsın"

 

Baran arkasına yaslanıp gözlerini kıstı. Sadist bir gülüşle "diyelim ki sen birini sevdin gözünü karartın ve kaçtın" dedi ve elini masaya koyup parmaklarıyla ritim tutarak " bekarım ve kız kardeşim için bir seçim yapmam gerekiyor" dedi ve aynı ritimle devam etti. Zeynep onu onayladığın da ciddi bir tavırla " alırım elime silahı kız kardeşimin karşısında durur gözlerine bakarak seçim öyle olmaz böyle olur der kafama sıkarım " dedi.

 

Zeynep yerinde irkilirken "sırf birini sevdi diye bir ömür hayatımı karartıp alnımda ki lekeyle istemediğim bir seçime maruz kalacağıma kız kardeşime ömür boyu vicdan azabı olurum" dedi.

 

Zeynep'in irice açılmış şaşkınca ona dönen bakışlarıyla gayet sakin bir şekilde "özür dilerim. Yaşadığım stresi sana yansıttım ama bilirsin fevri biriyim ve anında patlar sonra pişman olurum" dedi.

 

Zeynep'in dudakları kenara kıvrıldı.

 

Evet kırılmıştı ama abisini de tanıyordu. Konuşmalarınnda sonra ya da tanıdığını sanıyordu. Yıllar sonra en çok bugün affettiği için pişman olacak ve bir daha asla affetmeyecekti. Ne onu ne de diğerlerini.

 

Baran pişmanlık denizin de kulaç atacak lakin yaptığı hatayı urgan gibi boynuna dolaşacaktı.

 

Af dilemeye yüzü olsada hiçbir zaman affedilmeyecekti. Çünkü fitili o yakmış yaktığı ateşle kız kardeşini yakmış olacaktı.

 

Beraber yapılan kahvaltıdan sonra Zeynep okuluna bırakıldı. Lakin abisine arabadan indiğinde yerden aldığı karı top haline çevirip açık camdan abisine atıp içeri kaçmıştı.

 

Öğlen arasında Afran okulun karşısında ki kafeye geldiğinde beraber bir şeyler atıştırıp okula döndü.

 

Okul çıkışın da Baran'ın şirkete gel demesiyle bulduğu ilk taksiye atlayıp nefesi şirkette aldı.

 

Asansöre binip yukarı çıktığında abisinin odasına yöneldi. Sekreteri kapının önünde yoktu. Onu bilerek çağırdının bilincin de kapıyı çalmadan içeri girip "ben geldim ve hemen gitmek istiyorum" dedi.

 

Baran kız kardeşinin tepkilerine alışık olduğu için "görgü kuralları diye bir şey var ve onlardan biri kapı çalmak" dedi.

 

Bakışlarıyla kapıyı gösterip "şimdi istersen git kapıyı çal ve öyle içeri girmeyi dene"

 

Zeynep tek kaşını kaldırıp "sen buraya geldiğime şükret. İstersen çıkıp gidebilirim abiciğim" dedi.

 

"Keçi"

 

"Seninle muhatap olmak istemiyorum. Neden beni çağırdın"

 

"Benimle muhattap olmaya mecbursun"

 

Gözlerini kısıp "sekreterim hastalandı. iki saat çalışanım olacaksın" dedi ve gülümsedi.

 

Zeynep omzunda ki çantayı koltuğa bırakıp "oradan bakınca kime benziyorum"

 

Baran yarı alaylı bir tavırla "Normalde kız kardeşim " dedi ve elinde ki saatte bakıp "ama bu dakikadan sonra çalışanım"

 

Gözleriyle kapıyı gösterip "şimdi iş başına " dedi.

 

İrice açılan gözleriyle "asistanım sana yardımcı olacaktır" sözleriyle arkasını dönüp odadan çıktı.

 

Kapıda onu bekleyen asistanla karşılaştığın da "insanın hödük bir abisi olunca şirketin de çalışan oluyorsun" deyip sandalyeyi çekti ve sinirle oturdu.

 

Bakışlarını ona bakan genç kadına çevirip "Melis abla abimle nasıl geçiniyorsun. Biz evde bunu başaramıyoruz da " dedi.

 

Genç kadın kahkaha atıp "Baran bey disiplini sever. İşini aksatmadığın sürece sorun yok"

 

"Zavallı yengemi yaktık. Kadın sağ olsun bizi ondan kurtardı. O olmasa ben bu adamla yedi yirmidört aynı evde yaşayacaktım" diye sitemlerini dile getirdi.

 

Melis kafasını olumsuzca sallayıp "bence o böyle düşünmüyor. Neyse ben sana yapman gerekenleri anlatayım" dedi ve kısa bir açıklama yapıp yanından ayrıldı.

 

Tabi Baran kız kardeşini çileden çıkarmak için elinden geleni yapıyordu. Bir kahveyi üç defa yaptırıp üçünü de beğenmediğini söyleyerek onu geri gönderdi.

 

En son Zeynep artık daha tahammül gösteremediği için kahveyi masasına döküp "kaza oldu" diyerek kaçmıştı.

 

Genç kız abisine zaten öfkeliydi. İki saat içinde tüm şirketi birbirine katıp vaktinin dolmasını bekliyordu.

 

O inatçıdıysa abisi Baran ondan inatçıydı. Zeynep'in isyanları ve yaptıkları üzerine iki saat üç saatte çıkmış direnirse bir hafta boyunca gelmekle tehdit edilmişti. Kadir toplantıya takılmak için şirkete girdiğinde burnundan soluyan bir Baran beklemiyordu. Kemal Mardin'de olduğu için onun yerine Baran işlerle ilgileniyor ve sağ olsun kız kardeşi gününe neşe katmıştı.

 

Kadir ona bakıp "ne oldu" dediğin de Baran yüzünü sıvazlayıp "ne olacak Zeynep hanım burda ve şirketi birbirine kattı" dedi lakin adamın sesi hiç olmadığı kadar isyankardı.

 

Kadir genç kızın burada olmasını beklemediği için şaşkınlıkla "Zeynep'in burada ne işi var ? "

 

"Sekreterime izin verdim"

 

"Niye"

 

"Zeynep'e iş çıksın diye"

 

"Zeynep'e niye iş çıkardın" genç adam dostunu anlamaya çalışıyordu.

 

"Dün gece boşu boşuna onu kırdım"

 

"Bunu fark etmen güzel bir şey benim anlamadığım onun sekreterin olarak niye aldın"

 

"Ya gelip abi tamam aramızda sorun yok seni affettim diyecek... Ya da ben ona bunu dedirtinciye kadar onu sekreterim olarak çalıştıracağım" dedi.

 

Kadir dostuna sen olmamışsın bakışları atıp "bunlar hep Rojawan'a takılmanın etkileri yoksa sen mantıklı bir adamsın" diye onu anlamadığını dile getirdi.

 

Baran burun kemerini sıkıp "zaten o keçi benden inatçı, asla pes etmiyor. Şirketi birbirine kattı. Şimdi arşive gönderdim" dedi.

 

Kadir onu onaylar bir biçimde "arşive gönderdin " diye onu doğrulamaya çalıştığın da Baran gözlerini irice açıp "gerçenten bunu nasıl yaptım" dedi ve kapıya yöneldi.

 

Asansöre girdiğinde Kadir'de onu takip etti. Alt kata girip koridorda yürümeye başladıkları anda "Zeynep yapma yaptığın bu karışıklığı ben üç ayda düzenleyemem" diye isyan eden Melis'in sesi aynı anda duyuldu.

 

Baran'ın " Zeynep " diye kükreyip arşiv odasına girmesi Zeynep'in elinde olan dosyaları korkuyla hava fırlatması eş zamanlıydı.

 

Kadir şaşkın iken Zeynep'te onun gibiydi.

 

Baran'ın tekrar "Zeynep" diye kükremesiyle Zeynep önce abisine sonra yanında duran Kadir'e baktı. Yutkunarak "Melis sen abimi tut " diye atılıp "Kadir abi sende beni koru" diye onun arkasına koştu. Kadir sen iste bir ömür seni saklarım demek istedi lakin onun yüreğinden geçenlerin dile dökülmesi yasaktı.

 

Baran öfkeyle ona doğru geldiğin de Melis araya girdi Kadir'de onu arkasında tuttu. Onların didişmesiyle geçen süreden sonra ikisi karşılıklı oturup buluşturdukları yüzleriyle birbirine bakıyordu.

 

Baran "bilerek yaptın" dediğin de Zeynep gülümseyip "az ye kendine uşak tut. Ben çalışan değil Halit Botan'ın kızı seninle aynı hisselere sahip olan Kemal Botan'ın kız kardeşiyim. Beni emrinde çalıştıramazsın" dedi.

 

Baran ayak ayak üstüne atıp yarı alaylı bir tavırla "ben neyim amcaoğlun mu? "Dedi.

 

Genç kız elini kaldırıp saçlarını savurarak " bu saatten sonra ancak alt komşu olabilirsin" dedi ve onun gibi ayak ayak üstüne attı.

 

Baran bakışlarıyla onun üst üste attığı ayağını gösterip "istersen karşında abin olduğunu unutma yoksa daha yeni iyileşen ayağını kırıp aylarca alt komşunda kalmanı sağlarım" dedi.

 

Zeynep yutkunarak ayağını indirip "sende hep bir tehdit hep bir tehdit. İcraata gelince hep sıfır hep sıfır" dedi ve ayağa kalktı. Bakışlarını ondan çekmeden "niyetin varsa hangi ayağımı kıracağına karar ver zira ben seni babama söylediğim de o kararı vermiş olup söyleyeceğim" dedi. Adımları kapıyı bulduğunda "Zeynep gece Mardin'e uçacağız hazırlığını ona göre yap " diyen sesiyle durdu. Omzunun üstünde ona dönüp "siz gidin benim okulum var" dedi.

 

Baran'da bunu bildiği için "kar yağışı olursa okullar tatil olur olmazsa seni sözden sonra ki gece geri yollarım" deyip onu ikna etmeye çalıştı.

 

Baran kararsız kalıp düşünen kardeşiyle "babam seni özlemiş gelmeni istedi" dedi.

 

Zeynep için baba ince bir noktaydı. Genç kızın burnunun direği hasretle sızladı. Genç kız kabul ettiğinde şirketten havalimanına geçtiler. Orada kendisine ait bir odası olduğu için valiz hazırlamasına gerek yoktu. Gitmeden önce lavaboya girip sevgilisiyle kısa bir konuşma yaptı.

 

Kadir sevdiği kızın onunla gelmesinin mutluluğunu yaşıyordu. Kısmet ne olur bilinmezdi lakin içinde bir umut birgün eşi olmaya hayalleri,onu eşi olarak götürme umuduna sarılıyordu. Havalimanı'na ordan da Mardin'e...

 

Evlerine girdiklerin de artık şafak sökmek üzereydi. Zeynep yarı uykulu girdiği yatakta eline telefonunu alıp "iyi geceler gönül bahçem" yazıp gönderdi.

 

Anında aldığı "iyi geceler gönül bahçemin papatyası" cevabıyla gülümseyip uykuya daldı.

 

Ne güzel bir teslimiyetti insanın kalbini sevdiğine emanet etmek. Şer'i ile kabul etmek hayr'ı ile mutlu olmak.

 

Afran sevdiği kızdan haber almadan uyumamıştı.

 

İki aşık aynı şehirdeydi. Aynı anda uykuya daldılar.

 

Bazı insanlar şer deyip onda ki hayr'ı görmüyordu. Bazı insanlar hayr'ı için dua edip şer olana sebep oluyordu.

 

Niyet ve ya nasip demek.

 

Bir de sevdiğini şehrine getiren adam vardı. Onunla aynı şehirde olmak bile yüzünde tebessüme nedendi.

*

*

*

Hasret hasrete gebeydi. Bazen özlem olur ciğer yakardı. Bazen de göz yaşı olur gözden düşerdi.

 

Ve insan ençok hasrete yenilirdi.

 

Şafak sökerken uykusuz bir Rojawan bir de Hilal vardı. İkisi farklı balkonlar da güneşin doğuşunu izlerken kaderlerine isyankardı.

 

Bugün istenme ve söz aynı anda yapılacaktı. Rojawan istemediği bir evlilik yapsalar da her şeyi usulene göre yapılacağını söylemişti.

 

Genç adam oturduğu balkonda oturmuş kara kara düşünürken onunla aynı durum da olan genç kızda geleceğinin ona getirilerinden korkarak düşünceler içinde boğuluyordu.

 

Sabahın erken saatlerinde iki konakta koşuşturma başladı.

 

Rojawan kahvaltıya bile inmedi. Malum ailesinde ki çatlaklar takımı onu gördüğükleri yerde abim damat oluyor sıra bize geliyor naraları ile çifte telli oynuyorlardı.

 

Akşam üzeri olurken herkes hazırlanıp kız evine gidecekti. Rojawan giydiği gri takım elbise oldukça özenmiş bir şekilde aşağı indi.

 

Ailesi onu gördüğünde şaşkın olsada o kimseyi umursamadan gidip önce dedesi Haşim beyin sonra da onun ikinci eşi olan Züleyha hanımın elini öptü.

 

Anne babasının yanında durduğun da "ikinizi çok mutlu gördüm bence çok keyiflenmeyin belki o küçük kız çocuğu evlenmekten vazgeçer" dedi.

 

Cesur bey oğluna bakıp "sen vazgeçemediğine göre o da vazgeçmez" diye yanıtlayıp etrafına bakıntıktan sonra keyifli bir tonda "hadi herkes arabalara binsin" dedi.

 

Konakta ki herkes lüks arabalara binerken Rojawan elinde ki anahtarı sallayarak babasının yanından geçip onun bakışları arasında toros arabasına bindi.

 

Cesur bey yüzünü sıvazlarken eşi Fulya hanım elini omzuna koyup "kızacağını bildiği halde yapıyor" dedi.

 

Cesur beyde bunun farkındaydı. Burun kemerini sıkıp "bir de Hilâl için çocuk diyor. Önce kendisine baksın" dedi.

 

Arabalar arka arkaya Sancaktar konağından çıkarken bir bini takip ederek Kendal konağına İlerlediler.

 

Genç adam Kendal konağına yaklaştıkça kaşları çatılıyordu. Arabasını park ettiğinde onu takip eden arabalar da park edildi.

 

Rojawan indiği gibi sonradan gelenler ve ondan önce park etmiş arabaları dikkatlice süzdü ve yüzünü asıp fısıldayarak "benamusların hepsi bu günü bekliyormuş" dedi ve cebinden tespihi çıkarıp salayarak babasına doğru ilerledi zira karşı tarafı kızı verdiğine kendi ailesini de böyle bir şeye kalkıştıkları için pişman edecekti.

 

Babası Cesur Ağa'nın yanında durduğunda Benaz Hanım ve Hewlin hanım beraber arabadan indiğin de Rojawan'ın şaşkınlığı büyüdü.

 

Onlardan sonra Zeynep ve babaannesi Zahter hanım inip ona doğru geldi. Kadir gördüğü kızla seslice yutkundu. Giydiği yeşil yöresel kıyafeti üstüne bıraktığı uzun saçları ve yeşil gözleri. Saçında ki altın toka elinde şahmaranı. Zeynep otantik şeyleri kendi yöresine ait şeylere ilgi duyar takmayı severdi. Ayrı bir havası vardı. Bakan bir bakardı.

 

Zahter hanımla ilerlerken birçok göz ona dönmüştü.

 

Önünde durup "Kadir abi Mevsim gelmedi mi? " sorusuyla kendisine geldi. Genç kıza olan hayranlığını bir köşeye bırakıp "o erken geldi içeri de " dedi.

 

Zeynep gülümseyip "tamam ben gidip onu bulayım " dedi ve yanından geçip konaktan içeri girdi. Kadir arkasından bakıp önüne döndüğün de Zahter hanımla gözgöze geldi.

 

Yaşlı kadın onun kolunu sıvazlayıp "yakışırsınız " dedi ve o da yanından geçti.

 

Yakışırsınız!

 

Adamı cesaretlendiren bir sözdü. Zahter ve Benaz eski arkadaştı. Elbette birbirinden haberdardılar. İkisi de torunlarının beraber bir gelecekleri olsun istiyordu.

 

Bahoz ağa ve Azad'da geldiğin de Rojawan keyifsiz bir tınıyla "maşallah kız isteme değil şampiyonlar ligi, ulan sırf inadıma gelmediniz ise ben de Rojawan değilim " diye isyan etti.

 

Benaz Hanım elini dudaklarına götürüp gür bir sesle zılgıt çalarak konaktan içeri girdi. Bu sonunda muradımıza erdik senden kurtulduk demekti.

 

Rojawan içeri giren yaşlı kadınla "hain " dedi ve Hewlin hanıma döndü.

 

Madem onlar ona takılıyordu o da yapılanın altında kalmazdı. Hewlin hanımın koluna girip "Hewlin sultan hoş gelmişsen. Hazır geldin bak Bahoz ağa burada bir alıcı gözüyle bakta çifte düğün yapalım" dedi.

 

Yaşlı kadın adımlarını durdurup onun kolundan güç alarak diğer elindeki pastonu kaldırdı ve kafasını indirdi.

 

Genç adam neye uğradığını bile anlamadan "ahhh " deyip kafasını tuttu.

 

Yaşlı kadın elini çekip "meymenetsiz seni ancak Hilal paklar" deyip içeri girdi.

 

Yanında duran arkadaşlarıyla "ben evleniyorsam Bahoz ağa da evlensin. Onun yaşı benden daha çok niye bekar kalıyor" dedi

 

Cesur ağa genzini temizleyip "oğlum kimseyi bahane etme, senin kurtuluşun yok. Bekar bekar gezdiğin son dakikalar keyfini çıkar. Malum bekar olarak girdiğin konaktan evli olarak çıkacaksın" dedi.

 

Bugün söz kesildikten sonra dini nikahları da kıyılacaktı. Rojawan isyanlardayı.

 

Sözde kendi aralarında olacak bir merasim olacaktı. Lakin çevresinde ki herkes bugüne şahitlik etmek istedikleri için duyan gelmişti.

 

Herkes içeri girdiğin de Rojawan damat adayı olarak somurtur bir şekil de onun çin ayrılan yere oturdu.

 

Zeynep ve kızlar gelin adayının yanına geçmek yukarı çıkmışlardı.

 

Azad, Kadir, Mirhan, Agâh, Hazar ve Dewran hepsi yanyana oturmuş hepsi Rojawan'a bakıyordu. Sis, Harran ve Seyit Ali'de aralarına katıldıkların da istenmeye başlıyacaktı. Onlar lafa girmeden Hilal içeri girip büyüklerden başlayarak ellerini öpüp hoş geldiniz demeye başladı.

 

Rojawan'ın önünde durduğun de genç kız nefes kesecek kadar güzeldi. Uzun pudra elbisesi sade makyajı omuzlarına dökülen sarı saçlarıyla çok güzeldi.

 

Rojawan gördüğü kıza dikkatlice bakarken Hilal eğilip elini tutup dudaklarına götürdü ve başına koydu.

 

Genç adam neye uğradığını şaşırmış bir şekil de hızlıca elini çekti. Sanki ateşe değmiş gibi teni yanıyordu.

 

O "sen ne yapıyorsun " diye çıkışırken Hilal gayet keyifli bir şekil de yanına oturup "hiç ne yapayım belki sana öğretmediler ama bana saygıyı öğrettiler. Ben de bana öğretileni yapıyorum" dedi.

 

Rojawan şaşkın bir şekilde "saygı gösterdiğin için mi elimi öptün" diyerek şaşkınlığını dile getirdi.

 

Odada ki büyükler kendi aralarında konuşuyordu lakin gençler ikisini izliyordu.

 

Hilal omzunu sirkeleyip "senin gibi yaşlı amcaların eli öpülmez mi? "

 

Bakışlarını ona çevirip "hay Allah o bayramlardaydı değil mi? "

 

Rojawan gözlerini kısıp "sen bana yaşlı mı demek istiyorsun"

 

"Sen bana çoluk çocuk dediğine göre"

 

Rojawan ne diyeceğini bilmez bir şekilde "ben " dedi lakin Hilal'in onu dinleme gibi bir niyeti yoktu.

 

Keskin bir tınıyla "bu çocukta İhtar Heyet-i meclis üyesi birisiyle evlenmek istemiyor ama sırf babasının hatrına susuyor. Bence sende kendini nimetten miş gibi görüp burun kıvırma, malum bu yaşına gelmiş daha evlenememişsin" dedi. Konuşurken bilerek şive kullanıp onu delirtmek istiyordu.

 

Rojawan genç kızın çekinmeden düşündüklerini dile getirmesini deli çıkacaktı. Dişlerinin arasında ikisinin duyacağı bir ton da "sen bana evde kaldın mı demek istiyorsun" dedi. Bakışları ateş saçar gibiydi.

 

Hilal keyifli bir tonda "haşa ağam evde kaldınız demek gibi bir gaflette bulunmadım. Fakat galiba siz bunun farkındasınız. Malûm berdel olmasa Mardin'de sizinle evlenmek isteyecek bir kızın olduğnu düşünmüyorum " dedi ve önüne döndü.

 

Rojawan sinirli bir şekilde önüne döndü. Bakışları ona sırıtarak bakan dostlarıyla kesiştiğin de kafasını eğdi.

 

Yapma etme dünyasıydı. Onlara o kadar takılırken o hepsinden önce evleniyordu.

 

Dedesi Haşim bey "Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Hilal'i oglumuz Rojawan'a iştiyoruz "dediklerin de Zorlu bey dolu dolu gözlerle " hayırlı olsun deyip Hilal'e döndü.

 

Hilal tamam der gibi kafasını sallayıp ayağa kalktı. Gidip kahveleri yapacaktı. Eteklerini tutup sallana sallana yürürken genç adam arkasından bakıyordu. Giydiği topuklular yüzünden boyu biraz uzun gösterse de hala kısaydı.

 

Hilal gittikten sonra Sis yanına oturup "evlenmem deyip duruyordun. Şimdi de gözlerini alamıyorsun" diye söze girdi.

 

Rojawan'ın ona dönmesiyle "dikkatli ol küçük yengemizi sinirlendirme böyleleri yaman olur. Bugün elini öpen yarın seni ele muhtaç eder" deyip gür bir kahkaha attı. Odadakilerin onlara dönmesiyle dudaklarını birbirine bastırıp "elini neden neden öptü " diye asıl merak ettiği soruyu sordu.

 

Rojawan'ın onların eline koz verme gibi bir niyeti yoktu. Duruşunu dikleştirip "onlar da adet böyleymiş. İsteme de gelin damadın elini öpüp saygısını kocasına gösteriyor" dedi.

 

Sis tek kaşını kaldırıp "kocası " dedi ve onun cevap vermesine fırsat vermeden "bakıyorum da evlilik fikri kabul edilmiş " dedi.

 

Rojawan ona ölümcül bakışlar atarken Sis eğlenir bir tavırla "neyse artık yakamızdan düşersin diye unut ediyorum"deyip yanından kalktı.

 

Kadir arkadaşlarıyla sohbet ederken çalınan telefonuyla cebinden telefonunu çıkarıp gelen aramayı yanıtlamak için ayağa kalkıp dışarı çıktı.

 

Konuşarak konakta adımlarken nereye gittiğini bilmiyordu. O iş konuşması yaparken duyduğu sesle duraksadı.

 

Gelen ses Zeynep'tendi.

 

Kadir duyduklarıyla nefesinin kesildiğini sandı. Elinde telefon vardı lakin karşısında olanın ne dediğini anlamıyordu.

 

Bakışları duyduklarını doğrulamak ister gibi mutfağa duydu. Evet Zeynep'ti biraz önce ona çok yakıştırdığı elbiseyleydi ve heyecanlı heyecanlı sevdiği gençi anlatıyordu.

 

" çok yakışıklı " değil mi? Diye etrafında ki kızlara soru yöneltti.

 

Hilal onun uzattığı telefon ekranına bakıp "çok yakışıyorsunuz" diye fikrini beyan etti.

 

Mevsim'in bakmak istemez hali yüz ifadesi belliydi.

 

Kız kardeşi onun için üzülüyordu ve bu bariz bir şekilde belliydi.

 

Daha sonra diğer kızlar gülüştü. Baran'ın eşi "abilerin duymasın" diye kıkırdadı.

 

Zeynep "seviyorum" diye şakıdı. Daha sonra "üniversite biter bitmez evleneceğiz" diye devam etmesiyle nefesi kesildi. Gücü kuvveti kesilirken elinde ki telefon kayıp yere düştü.

 

Yere düşen telefonla kendisine geldiğin de içerdekiler hala gülüşüyordu.

 

Hızlıca eğilip telefonunu aldı lakin ayağa kalktığında pencere önünde bulunan saksıya çarpıp yere düşürdü. Telefon sesini duymayankar düşen saksı sesini duymuştu.

 

Mevsimin dışarı çıkıp "abi " demesi onun arkasından çıkan bir Zeynep!

 

Korkulu gözlerle ona bakıyordu.

 

Kendisine ilk defa böyle bakıyordu lakin ilk olmayacaktı... Kadir arkasını dönüp gitmek istediğin de Zeynep onu kolundan tutup "dur Kadir abi konuşmamız gerek" dedi.

 

Kim neyi konuşacaktı.

 

Genç adamın kalbi sıkıştı.

 

Ne yani şimdi de sevdiğinin ağzından sevdiği adamımı dinleyecekti. Bu kadarını hangi yürek kaldırırdı.

 

Kolunu çekip ona dönmeden "daha dün gece bunun için abinle kavga ettin" dedi.

 

Zeynep elini çekti lakin eli öylece havada kaldı.

 

İnsanı en çok önce en sevdikleri sonra en güvendikleri kırardı. Zeynep bunu genç yaşında onlara en ihtiyaç duyduğu anda öğrendi.

 

İkisinin gözünde hayal kırıklığı vardı.

 

Zeynep ilk defa Kadir abisiyle tartıştı. Kadir gönlündekinden ilk defa vazgeçmek istiyordu.

 

Biri sevdam dediği kızın bir başkasını sevdiğini öğrenmiş diğeri de abi dediği adamın sözleriyle.

 

Aşk bu yakardı.

 

***********************************

 

 

İnsan toprağa gömülmeden ne zaman ölür biliyor musun Elfida

 

Ne zaman Afran

 

Yere göğe sığmayıp ruhen öldüğünde

 

Boşver Elfida bir yere göğe zaten sığamıyoruz. Biliyor musun bugün olduğun sokağına geldim.

 

Ama bana gelmedin

 

Ayaklarım sana doğru yürüyüp bedenim gelmese de, Aklım ve kalbim sende Elfida

 

Benden seni çıkarınca hiçbir şey kalmadı Afran.

 

Ben hep seninleyim Elfida... Kalbindeyim kalbimdesin.

 

Loading...
0%