Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@jutenya

Merhaba aşk turşucuklarım ez hatım.

 

Özledim ulen sdsdsdsds

 

Şurayı 👉🏻 Jutenya_ tıklayarak bizi takibe almayı unutmayın.

 

İnstagram hesabım jutenya 82

 

Twitter hesabım jutenya_

 

Neyse: benim hayal evrenimin yıldız tozları çok seviliyorsunuz.

 

Keyifli okumalar.

 

************************************

 

"Bir gün eline bir papatya alıp beni hep sevdi diyeceksin Elfida"

 

"Bizim papatya falımız seviyor sevmiyor diye başlamadı ki Afran."

 

"Nasıl başladı. "

 

"Afran Zeynep'i çok sevdi.

Zeynep Afran için öldü. "

 

"Sen ölme Elfida; sen ölme diye ben papatya sevmeyi bıraktım. "

 

"Papatyalar bize küskün Afran. "

 

"Ben papatya sevmiyorum Elfida"

 

"Onlar da bizi sevmedi Afran. Hem kökünden söküp yapraklarını yolan birisini kim niye sevsin. "

 

"Sen sevmedin mi Elfida"

 

"Ben onları sevmeyi bıraktım. "

 

"Papatyalara mı küstün (?) yoksa sevmelere mi(?) "

 

"Sevgiye inanmıyorum Afran

 

-Sevgi papatya falı gibiydi.

 

-Bugün seviyorsun

 

-Yarın sevmiyorsun. "

 

"Peki aşk Elfida"

 

"O daimi Afran! Aşk kalıcı bir defa aşık oluyorsun ve bir daha kimseye aşık olmuyorsun. "

 

"Ebedi ve daimi... "

 

************************************

 

Afran son olarak onu Defrulzafaran manastırına götürdü.

 

Zeynep içeri girerken gözlerini gezdirip "ben daha önce buraya gelmiştim" dedi. Dışarı da kar yağıyordu ve buraya gelmeleri ona biraz anlamsız gelmişti.

 

Afran elini bırakmadan "biliyorum ama sana bir itirafta bulunmam gerekiyor" dedi. Uzun denilecek bir süre sevdiği kızın gözlerine bakıp "Zeynep ben Süryaniyim yani Hristiyanım " dedi.

 

Zeynep'in çatılan kaşları yüz ifadesi adamın yüreğini hoplattı...

 

Bazı korkular gün yüzüne çıkıyor ve beklenmedik sonuçlar doğurtuyordu.

 

Afran'ın içini korku sararken sevdiği kızın vereceği tepkiyi nefes almadan bekliyordu.

 

Zeynep kuruyan dudaklarını ıslatıp sesli bir nefes aldıktan sonra "bunu benden neden sakladın" dedi ve bir adım geri gitti.

 

Afran bir an korktuklarının başına gelmesinden soğuk soğuk terler ata ata irkildi. Zeynep'e doğru bir adım atıp " Zeynep bak istersen din" dedi ama devamını getiremeden Zeynep kahkaha atıp sımsıkı ona sarıldı. Genç adam kısa bir anlığına şaşkınlık yaşasa da kolları sevdiğini sarıp sarmalayarak "Zeynep seni çok seviyorum" dedi lakin sesinde öyle bir tın'ı vard ki yaşadığı acıyı korkuyu yansıtıyordu.

 

Zeynep gülümseyerek "bende seni çok seviyorum Afran ve senin neye inandığın beni ilgilendirmiyor" dedi.

 

Afran'ın gözlerinde ki endişe yerini şaşkınlığa bırakırken Zeynep elini kaldırıp onun boynunda olan zincire geçirdi ve çekti. Afran'ın giydiği boğazlı kazaktan dışa çıkan haç ile gülümseyip "gömlek giydiğinde yakana dikkat etmiyorsun" dedi ve Afran'ın gözlerine bakarak "evinde oturma odanda çarmağa gerilmiş İsa ve yatak odanda ki komidinde haçlı küpen vardı" dedi.

 

Afran onun bu kadar dikkatli olmasına şaşırırken Zeynep elini onun yanağına koyarak "şaşırırken veya bir şey söyleyeceğin zaman tanrım diyorsun. Biz müslümanlar tanrı değil Allah deriz" dedi.

 

Afran sevdiği kızın onu yanlış anlamasından korkarken Zeynep onun kör gibi yanan yüreğine bir tas su dökmüş gibiydi.

 

Defrulzafaran Manastırı'nı elele gezdiler. Afran onun elini shaplenir bir şekilde tutup bırakmıyordu. Genç kız mutluydu.

 

Onlar akşama kadar gezerken diğer tarafta geçirdiği geceyi kara kara düşünen bir Kadir vardı. Artık vazgeçtim diyordu. Vazgeçtim dile kolaydı lakin o dille kalbe söz geçirmek zordu.

 

Velhasıl kelam konu gönül işi olunca idâre etmek zordu.

 

Suskun bir şekilde dik duruşu ile geldiği handa çevreyi izliyordu. Kıştı elbet kar yağar ayazı onu vuracaktı. Bitmeyen acımı vardı. Her acının bitişi her yaranın da merhemi olacaktı.

 

O bu düşolacaktinden sıyıran şey ise açılan kapıydı. Bakışları içeri girdiğinde asistanı Rojin elindeki dosyayla içeri girip gülümseyerek "Kadir bey kapıyı kaç kere çalmama rağmen duymadınız" bakışları ile elinde tuttuğu dosyaları göstererek "bunları imzalamanız gerekiyor" dedi ve dosyaları masaya bıraktı.

 

Kadir burun kemerini sıkıp "dalmışım duymadım" dedi.

 

Rojin onunla gözgöze geldiğinde dudaklarını birbirine büzüp "insan balık değil... Sesleri duymayacak kadar derin dalıyorsa vardır bir nedeni" dedi ve kafasını yana eğip "bu aralar çok dalgınsınız" dedi.

 

Kadir masaya yaklaşıp dosyalara göz atarken " boşver Rojin bazen fark etmeden düşünceler de boğulur insan" dedi ve cebinden kalemini çıkarıp dosyayı imzalamaya başladı.

 

Rojin eliyle onun imzalaması gereken yerleri gösterirken " peki ya yüzmeyi biliyor ve boğulmayacağından eminse" diye meraklı bir şekilde konuştu.

 

Kadir ona bakmadan ciddi bir tavırla " Rojawan'a çok takılıyorsun uzak durmak gerekiyordur derim" dedi.

 

Rojin kahkaha atıp "bu kadar belli oluyor mu ya? Dediğinde, Kadir yüzünü buluşturarak " ondaki kabileyet sürü psikolojisi kurmak gibi bir şey. Konuşmaya başlarken onu ikna edeceğine emin bir giriş yapıyorsun. Daha sonra onun senin konuştuğa ikna olduğunu düşünüyorsun" diye devam etti.

 

Rojin meraklı bir tınıyla "peki daha sonra" deyip cevabı bekledi.

 

İmzaladığı dosyayı kapatıp " daha sonra nasıl oluyorsa onunla aynı düşünce aynı fikirde birleşiyorsun" dedi.

 

Rojin anladığını belirtir bir şekilde kafa sallayıp odadan çıkmadan "o zaman Rojawan'dan uzak durayım" dedi.

 

Kadir onu onayladığında arkasını döndü ve kapıyı açıp dışarı çıktı. O gittikten birkaç dakika sonra Rojawan ıslık çalarak içeri girdi. Kadir tek kaşını kaldırıp meraklı bir tınıyla "bakıyorum keyfin yerine de" dedi.

 

Rojawan önünde ki koltuğa oturdu arkasına yaslanarak " evet ve keyfimin kimsenin bozmasına izin veremem " deyip ayak ayak üstüne attı.

 

Kadir onun bu halini anlayamıyordu. Normalde isyan edip sinirli olması gerekirken onda durum tam tersiydi. Genzini temizleyip " berdelle evlendiğin için bir halay çekmediğin kaldı. Bu halin gerçek mi yoksa bizemi oynuyorsun" dedi.

 

Rojawan ona bakıp " oğlum size oynasam ne olacak. Dertlerinizden bana sıra gelmiyorki?" dedi ve kısa bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra " Hilal tam bir çatlak bende pek normal sayılmadığım için iki deli yağımız da kavrulmaya çalışıyoruz " dedi.

 

Kadir yüzünü asmasıyla " bilirsin beni evlilik düşünen biri değildim. Aile baskısından sıkılmıştım " dedi. Bakışları bir ara boşluğa düşer gibi olsa da kendisini erken topladı.

 

"Hilal'de zaten daha çok genç " diye devam etti.

 

O konuşurken içeriye arkadaşları Harran girdi. Kapıyı çalma gereği bile duymadan ilerleyip Rojawan'ın karşsına oturdu. Rojawan gibi ayak ayak üstüne attı ve cebinden sigarasını çıkarıp yaktı. Ciğerlerine aldığı dumanı bıraktıktan sonra Kadir'e bakıp içli ve dertli bir tınıyla "Nefla'yı ikna edemedim" dedi.

 

Kadir ve Rojawan ona anlamaz bakışlarla bakarken içli bir nefes alıp "bende ki şansı sikeyim" dedi ve sigarasını tekrar dudaklarına götürdü. Rojawan'a dönüp "ulan ben senin yerinde olsam gider kız kardeşimi öper başıma koyarım" dedi. Sesi isyan doluydu.

 

Rojawan dişlerini sıkarak "lan manyak gerzek gerzek konuşup ağzını burnunu bana kırdırtma" diye tısladı.

 

Harran elinde ki sigarayı söndürüp "Nefla'ya Cangül'ün abisine kaçmasını teklif ettim red etti" diye üzgün bir tınıyla konuştu.

 

Kadir onu anlamadığını belirten bir tınıyla " ulan Nefla niye kaçıyor " diye merak ettiği konuyu dile getirdi.

 

Rojawan'da aynı şekilde tepki verdiğinde Harran cebinden çıkardığı sigara paketini dudaklarına götürüp bir dal sigarayı alıp yaktı. İçine aldığı nefesi bırakakırken "Nefla zaten evde benim başıma kalır. Onunla evlenecek kadar aptal birini bulacağını düşünmüyorum. Bari Cangül'ün abisine kaçsın dedim. Onu da o kabul etmedi" dedi ve dizine vurup "bir taşta iki kuş vuracaktım" diye hayıflandı.

 

Kadir ne diyeceğini bilmez bir şekilde ağzını açıp kapatırken Rojawan ona sen adam olmazsın bakışları atıyordu.

 

Harran gözlerini kısıp "milletin kardeşi gider abisini berdele bilmem neye sürükler benimki yok ben kariyer yapacağım bilmem neler. Evde kaldığında o yüksek kariyerinle oturur pineklersin" diye söylendi.

 

Kadir daha fazla dayanamayıp "ulan gej, Nefla haklı. Kızlar önce kendi mesleğini eline almalılar. Akşam olduğunda bir erkeğin getireceği ekmeği değilde kendi kazandıkları ekmeği yiyip kimseye minnet etmeden yaşamalılar" Dedi ve masada ki kalemi alıp ona fırlattı.

 

Dün gece onun için kötü geçmişti ama arkadaşları sağ olsun ona düşünecek zaman bırakmıyorlardı.

 

Aralarında konuşup birbirlerine takılarak handan çıktılar. Akşama hepsi beraber Rojawan'ın evine geçeceklerdi. Arabalarına binip yola çıktıklarında sessizdiler. İki araba arka arkaya sancaktar konağının önünde park ettiklerin de beraber inip içeri girdiler.

 

İçeri girmeleri ile Zeynep'in Mevsim diyen sesi aynı anda duyuldu. Genç adamın adımları yerine çakılmış gibi durdu. Hani bitmişti. Sesin bir tınısıyla kalbine olan neydi. Bakışları Zeynep'i bulduğunda genç elinde ki sepeti bırakıp onlara doğru ilerleyip gülümseyerek "hoş geldiniz bizde sizi bekliyorduk " Dedi. Tekil değil çoğul konuşmuş Kadir ile göz göze gelmemeye dikkat etmişti.

 

Rojawan "hoş bulduk " Dediğin de bakışları yanında olan arkadaşındaydı. Elini Kadir'in omzuna koyup kaşlarıyla içeriyi gösterdi. Genç adam onu onaylar bir şekilde kafasını sallayıp içeriye ilerlediğinde Zeynep'te mutfağa girdi.

 

Kısa bir süre sonra üç aile akşam yemeği için bir aradaydı.

 

Kadir içeri girdiğinde Zahter hanım, Hewlin ve Benaz hanım Züleyha hanım dört yaşlı çınar yanyana oturmuşlardı. Üç erkek arka arkaya yürüyüp dört çınarın elini öptüler. Dört kadında halinden memnundu. Cesur beyin bakışları oğlundaydı Zeynep elinde ki tencere ile içeri girdiğinde Zahter hanım torununa bakıp şiveli sesiyle "keçe ara hele abin Baran gelmeyecek mi? dedi.

 

Zeynep tencereyi yere indirip doğruluğun da babaannesine bakıp "aradım yade Baran abim siz yiyin ben sizi almaya gelirim dedi" dedi.

 

Yaşlı kadın anladığını belirtir bir şekilde dudaklarını büzüp bakışlarıyla Kadir'in yanını göstererek " o hal otur yemeğini ye Baran geldiğin de beklemesin " Dedi.

 

Zeynep itiraz edecekti lakin Hewlin hanım eliyle sus demesiyle küçük adımlarla Kadir'in yanına oturdu. Kalabalık oldukları için yer sofrası hazırlanmıştı. Üç ailenin de kadim bir dostluğu olduğu için bir arada yemek yiyorlardı. Yoksa erkekler ayrı kadınlar ayrı yiyeceklerdi.

 

Yemekler servis edilip yemeğe başlandığında Zeynep başını eğip sessizce yemek yemeye başladı. Lakin yediği yemek sanki boğazına diziliyor yutkunamıyor gibiydi.

 

Onunla aynı durumda olan biri daha vardı. Yanı başında oturuyordu. Daha dün ettiği yeminler varken sevdiği şimdi yanıbaşında suskunca yemek yiyordu. Daha doğrusu yiyor gibi yapıyordu.

 

Zeynep ağzındakini çiğniyordu lakin lokma küçüleceği yerde büyüyor gibiydi. Dün gece Afran ile yakalandığı vaziyet hoş değildi ve şimdi yanında oturan adamdan utanıyordu.

 

Sevmek ayıp değildi lakin olduğu topraklarda en büyük günahtı.

 

Kadir önünde olan ayran bardağını ona uzatarak fısıldayarak "yemeğini ye sen kötü bir şey yapmadın. Sevmek insanın elinde olan bir eylem değil" Dedi.

 

Zeynep duydukları ile kısa bir süre Kadir'in gözlerine bakıp gülümsedi ve ayranı alıp içti. Uzatılan ayrandan mı yoksa Kadir'in söyledikleri mi bilinmez içini bir ferahlık sardı ve rahat bir nefes alıp yemeğini yemeye başladı.

 

Kader derlerdi ya kimin kaderinde sevdiğini teselli etmek vardı. Bazen bıçak değil bıçak sırtı olan durumlar insanın canını acıtırdı.

 

Ona da eyvallah dersin.

 

Adı sevdaya her şeyi eyvallahtı.

 

Kadir ve Zeynep onlarda olan gözlerin farkında olmadan yemeklerini yediler.

 

Adam artık yanında olanın bir başkasını sevdiğini biliyordu ya boğazı kesilen kurbanlık gibi son anlarını yaşar gibi can çekişiyordu. Sevdasının son düğümü yoktu çözülsün. İçinden bunada 'eyvallah' Dedi. Bilmem kaçıncı eyvallahıydı!

 

Yedi yemekten bakışlarını kaldırıp sofraya baktığında kendisi ve Zeynep'te olan bakışları fark etti. Şimdi de gösterdiği duyguları için pişmandı.

 

Çevresinde ki çoğu kişi duygularını biliyordu. Bu iyi bir şey değildi. Yarın öbür gün Zeynep ben Afran'ı seviyorum diyecekti. Herkes onun için üzülecekti. Buna bir çözüm bulması gerekiyordu.

 

Dört yaşlı kadın onları dikkatlice izliyordu. Hewlin hanım genç kıza bakarken içi gidiyordu. Daha birkaç saat önce Benaz hanım torununun duygularını anlatıp vakti geldiğinde gelip aileye açılacaklarını söylemişti. Söylemişti lakin o da torunumun gönlü bir başkasında diyememişti. Zahter hanımın ona destek çıkması olacak bir evlilikte onay vereceği gerçeği de kaçınılmaz sonu gösterir gibiydi.

 

Yemekten kalkıp sofradan toplandıktan sonra önce çay servisi yapılmaya başladı.

 

Zeynep ve Mevsim ellerinde çay tepsileri ile içeri girip dağıtıyorlardı. Konuşulan konu Rojawan'ın evliliğiydi ve genç adam bu konudan hiç memnun değildi.

 

Züleyha hanım torununa bakıp " Allı şallı bir düğün yapacağız. Gerekirse kırk gün kırk gece davul çaldırtalım" Dedi.

 

Herkes kendince onaylarken Rojawan yüzünü buruşturup " Onca masrafa ne gerek var. Gider alır kızı geliriz " Dedi. Kadir ve Harran ona ters ters baksa da Rojawan omuz silkeleyip evlenen benim bakışları ile karşılık verdi.

 

Cesur beyin kaşları çatılırken kimse onu onaylamıyordu. Tabi bu Rojawan'ın umrunda değildi. Onlar aralarında düğün konusunu konuşurken çalışanlardan biri içeri girip Cesur beyin önünde durdu "efendim Zorlu Kendal sizinle konuşmak istiyor" Dedi.

 

Cesur bey ayağa kalkıp "buyursun gelsin" dediğin de telaşlanmıştı. Berdel kararında ters bir şey olması kızının ölüm emri demekti.

 

Zorlu ağa kendinden emin bir şekilde ilerlelediğin de Rojawan ve diğerleri de ayağa kalktı. Orta yaşlı adam önce dünürünün elini sıktı. Daha sonra dört yaşlı kadını selamladı. Rojawan ve diğerleri ile el şıkıştıktan sonra Cesur beyin yanına oturdu. Hal hatır faslı konuşmaya başladığın da şehir dışında olan Kadir'in babası Beran ağa ve Zeynep'in babası Halit bey içeri girdiler.

 

Zeynep gördüğü babasıyla hemen ayağa kalkıp ona sarıldı. Orta yaşlı adam da kızıyla hasret giderirken onların arkasından amcası Hasan Botan oğulları ve abisi Baran'da geldiler.

 

Babasının güven veren kolunun altına sığınır gibi sarılmıştı. Amcası ve Beran beye "hoş geldiniz" dedikten sonra babasından ayrılmadan ilerleyip onun kolunun altından çıkmadan oturdu. Bakışlarını kaldırdığı anda olan bakışlarla yutkundu. Kuzeni İlyas bakışlarını ondan çekmeden ona bakıyordu.

 

Halit bey kızını sarmalayıp "xâtunâmı tû beriya mı kir"

 

(sen beni mi özledin prensesim)

 

"Ere mın beriya te kır bavı mı"

 

(Evet ben seni özledim benim babam)

 

Halit bey kızının anlını öpüp başını kaldırdı. Zahter hanım ona kaşlarını çatmış bakıyordu. Annesi onun toplum içinde kızına olan davranışlarını doğru bulmuyordu. Halit bey kızının üstünde olan kolunu çekip "kızım sen git kızlara yardım et" Dedi.

 

Halit bey yaşı ne olursa olsun örf ve adetlerine bağlı biriydi. Öyle her yerde çocuk sevilmez diye onlara küçüklükte aşılanmış bir şeydi. Önce büyüğe saygı derlerdi.

 

Zahter hanım halinden memnun bir şekilde arkasına yaslandı. Zeynep'te babasının yanından kalkıp mutfağa geçti.

 

Zorlu bey ve Cesur bey kısa bir sohbet ederken Rojawan'ın gözleri ikisindeydi. Gece gece neyin ziyareti olduğunu bilse de babasının tepkisini çok merak ediyordu.

 

Kadir ise mümkün mertebe Zeynep'e bakmamaya çalışıyordu.

 

Benaz hanım ahretliği Zahter'e Zeynep için ileride olan planını söylerken Züleyha hanım onu destekliyor. Hewlin hanımın sinirleri gittikçe bozuluyordu.

 

Onlar bu haldeyken Zorlu ağaya cebinden çıkardığı zarfı Cesur ağaya uzatıp "bilirsiniz sözden önce erkek tarafına liste verilir biz bunu vermeyi unutmuşuz" Dedi.

 

Cesur bey anlamadığı bir şekilde kaşlarını çatsada ona uzatılan kağıdı aldı. Zorlu ağa gitmek için ayağa kalkıp "bunların Hilal'in düğün istekleri şartları okuyun ona göre düğün tarihi alalım" Dedi.

 

Cesur bey onu onayıp oturması için ısrar etti lakin Zorlu ağanın işim var bir dahaki sefere yanıtıyla onu uğurlamak zorunda kaldı. Tabi Rojawan'da onlara eşlik etmişti.

 

Baba oğul Zorlu ağayı uğurlayıp tekrar içeri girdiklerin de Rojawan babasının yanına oturup meraklı bir şekilde " Kıymetli dünürün ne için gelmiş baba" Dedi.

 

Herkes onlara bakarken Cesur ağa ona verilen zarfı gösterip "liste " Dedi.

 

Harran meraklı bir şekilde yerinden kalkıp Cesur Ağanın elindeki zarfı alıp açtı. İçinden çıkardığı kağıdı okudukça kaşları çatıldı dudakları kenara kırvrıldı. Listeyi okumayı bitirdikten sonra odada erkeksi gür bir kahkaha duyuldu.

 

Herkes ona şaşkınca bakarken o dizlerinin üstüne çöküp gülerek "Rojawan senin ki, seni direkt öbür tarafa göndermek niyetinde"

 

Genç adam kaşlarını çatarken Harran kahkaha atarak " Dostum sen listeyi okuduktan sonra kalp krizi geçirirsin" Dedi ve gülmeye devam etti.

 

Kadir gülen Harran'ın elinden listeyi aldığı gibi omuzları hareket etmeye başladı. O da gülüyordu.

 

Ellerinde kahve tepsileri ile içeri giren Zeynep ve Mevsim dizleri üstünde çökmüş gülen Harran ile anlamayan bakışlarla ikisine baktı.

 

Rojawan içeriği bildiği için rolünü iyi oynayan bir oyuncu edasıyla Kadir'in elinde ki kağıdı alıp okumaya başladı. Okuduğu satırlarla kaşları çatıldı ve yerinde hareket etmeye başladı. Eli boynuna gidip sıkıntı ile okşayıp "zalımın kızı bu nasıl liste lan" diye gürledi.

 

Tüm bakışlar ondayken Harran dayanamayıp kahkaha atarak yere yayıldı.

 

Cesur bey oğlunun elinde ki alınıp okumaya başladığın da önce okuduklarının gerçekliğini sorgular gibi kağıdı üç dört defa evirip çevirdi. Rojawan sıkıntılı haliyle babasına bakıyordu. Şuanda tek umudu babasıydı.

 

Cesur bey ağzında geveleyerek birkaç söz söyledikten sonra "Muğla'da yazlık" Dedi. Rojawan boş bir çuval gibi kalktığı yere yığıldı. Harran kahkaha attı.

 

Kadir'in omuzları sarsılırken Cesur bey "Hazar Gölü'nde Payiz'lik villa" Dedi.

 

Rojawan tansiyonu yükselen babaannesi gibi kolunu Kadir'e uzattı. Kadir dudaklarını birbirine bastırıp Rojawan'nın gömleğinin manşetini açtı.

 

Cesur bey oğluna bakıp çattığı kaşları ile " Uludağ'da kışlık bir ev" dedi.

 

Rojawan "bu kız kendini ne sanıyor" Diye acı içinde inledi.

 

Cesur bey gayet keyifli bir tonda " Abant Göl'ün de ilkbaharlık" diye devam etti.

 

Rojawan çenesini kaldırıp "o küçük yer elması evlenince şehir şehir gezecek sanıyor herhal" Dedi. O kadar sinirlenmişti ki aksanı düzgün Türkçesi şiveli olmuştu.

 

Harran ve Kadir gülmelerini ara verip arkadaşlarını sakinleştirmeye çalışıyordu lakin bu öyle pek kolay değildi.

 

Rojawan fenalaşır bir şekilde "hayır Mardin'e kış gelmiyor mu? İlkbaharı yaşamıyormuyuz? "Diye veryansın bir şekilde meramını dile getirdi.

 

Bakışlarını oğlundan çekmeyen adam dudakları kenara kıvrılmış bir şekilde " Yılda iki defa yurtdışı tatili iki defa yurtiçi tatili" deyip dudaklarını birbirine bastırdı.

 

Rojawan "yandım anam diye " Veryansın edip Kadir'in elinde olan bileğini çekip dizine vurdu.

 

O anlar vahlar ederken Cesur ağa oğlunu ciddiye almayan bir tavırla "10 kilo altın" Dedi.

 

Rojawan "o yer elmanın kendi kaç kilo " Diye atıldı.

 

Artık odada ki herkes gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Kadir ve Harran veryansın eden arkadaşlarını sakinleştirmeye çalışıyordular lakin bu imkansız gibi bir şeydi.

 

Onun isyanları Cesur beyin onu tınlamadan listeyi okumasıyla devam ederken. Fulya Hanımın içeri girmesiyle Cesur Ağanın bakışlatı karısını buldu. Orta yaşlı kadın oğlunun haline dayanamamış müdahale etmek mecburiyetin de kalmıştı. Kocasının elinde ki listeyi aldığında gülümseyerek "sen listeyle ilgileneceğim birazdan gelecek olan kız kardeşin ile ne yapacağını düşün" Dedi. Cesur beyin yüzü düşerken Rojawan yerinde doğrulup keyifle şakıyarak "halam mı geliyor" dedi. Biraz önce sinir krizi geçiren o değilmiş gibi gömleğinin manşetini düzelterek "baba kaçan kız senin. Bu evliliğe senin zevkli bir gecenin mahsulü olan kızın yüzünden mecbur kalıyorum. Bu yüzden tüm düğün masrafı senden" Dedi.

 

Cesur ağa kızarıp homurdanırken Fulya hanım ikisinin duyacağı bir tonda " Bu çocuk bunu nerden biliyor. Geceleri yatak odamızı mı dinliyor " Diye merak ettiği konuyu dile getirdi.

 

Ortam kalabalıktı konuştukları konu hiç uygun olmasa da Cesur ağa yüzünü sıvazlayıp "bilmiyorum ama Rojawan'ın patavatsızlığı da olabilir"

 

Fulya hanım gözlerini kısıp "üstkatamı taşınsak" Diye çözüm yolunu bulmaya çalıştı.

 

Yanlarına ne zaman geldiğini anlamadıkları Rojawan başını ikisinin arasına uzatıp " Odayı taşımanıza gerek yok siz odanıza ses yalıtımı yaptırın" Dedi.

 

Cesur ağa oğluna dönüp "duvarlar zaten bir metre taş daha nasıl yalıtım olsun" Diye isyan etti.

 

Fulya hanım kızardı.

 

Herkes kendi aralarında konuşurken bir aile tiyatrosu yaşanıyordu.

 

Rojawan kollarını göğsünün altında çapraz bir şekilde bağlayıp " Taş zemin yankı yapıyordur" dedi.

 

Fulya hanım renkten renge girerken Cesur ağa ciddi ciddi düşünen bir tavırla "mantıklı" Dedi.

 

Fulya hanımın iriçe açılan gözleriyle kocasına bakması aynı andaydı. Orta yaşlı adam omuz silkeleyip " Yalan mı? " Diye isyan etti.

 

Rojawan annesine bakıp "anne sende başım ağrıyor de, bu yaştan sonra çocuk değil torun sevin. Ben kardeş mardeş istemiyorum" Dedi.

 

Tabi Cesur Ağanın hışımla ona dönüp öfkeyle " Sen biZimi dinliyorsun " Diye söylenmesi eş zamanlıydı.

 

Rojawan babasına bakıp "tek ben ben olsam iyi tüm konak dinliyor"

 

Cesur Ağanın çatılan kaşları artık birleşmişti.

 

Onlar bu haldeyken ikiz kardeşler Roni ve Rohat beraber içeri girdiler. Arkasından beklenen hala geliyordu.

 

İkizler herkese selam verip anne babasının yanında durdukların da Rojawan surat asıp "niye böyle geç kaldınız" Dedi. Sesi onları görmekten memnun olmayan bir tını da olsa da hesap soruyordu.

 

Roni arkasından gelen halasını gösterip "Naze halamın bitmeyen işleri abi" Dedi.

 

Naze onlara aldırmadan önce gidip annesi Züleyha hanımın daha sonra da yanında oturan üç ahretliği Hewlin , Benaz ve Zahter hanımın elini öptü. Babasına sarıldıktan sonra Cesur Ağanın yanında durup "beni özlediğini biliyorum" Dedi ve abisine sıkıca sarıldı.

 

Fulya hanım gülümserken Rojawan yüzünü buluşturup "sorma hasretten gözlerimizin önünde uçuyordun. Nereye baksak sen" dedi.

 

Cesur bey kız kardeşinin sayılmasına karşılık verip "sen bu patavatsız itin dediğine bakma abin seni çok özledi"

 

Naze, Rojawan'a dil çıkarıp "bende seni çok özledim ama senin bu patavatsız itini hiç özlemedim" dedi.

 

Rojawan umursamaz bir tavırla "ben de beni özle diye can çekişiyordum. Keşke halam beni özlese diye diye ölüp ölüp diriliyordum"

 

"Evleniyormuşsun yeğen kim bu şansız kız"

 

"Sende evde kaldın ha hala"

 

"Berdel olmasaydı asla evlenmeyeceğin gerçeği"

 

"Berdelle bile evlenmeyeceğin gerçeği"

 

Naze ve Rojawan aynı anda surat asıp küçük çocuklar gibi yüzlerini çevirdiler. Ortam kalabalıklaştığı için kadınlar ayrı bir odaya geçtiler.

 

Gece yarısına doğru evlere dağılmaya vaktiydi. Kadir annesi Serdıl hanımı dışarı çağırıp gitmeleri gerektiğini söylediğin de annesi oğluna bakıp " Yarın Hilal'le gelin alış verişine çıkılacak ben Fulya'ya yardım edeceğim. Sen Mevsim ve Zeynep'i al bizde kalsınlar yarın zaten beraber alış verişe çıkılacak "dedi.

 

Kadir duyduğu isimle karnına yumruk yemiş gibi oldu. Aklından çıkarsa kalbi red ediyor. Kalbimden çıkarayım dese aklı red ediyordu.

 

Zeynep ve Mevsim beraber konuşarak dışarı çıktıkların da genç kız yüzünde ki tebessümle "Mevsim yarın beraber gidelim " Dedi. Kadir'i karşısında gördüğünde şaşırsa da belli etmemeye çalışarak etrafına bakındı. Abisi Baran'ı göremeyince Kadir'e bakıp " Kadir abi Baran abime söylede beni eve bıraksın " dedi. Ses tonu onunla gitmek istemediğini dışa vuruyordu ve Kadir bunun farkındaydı.

 

Kadir burun kemerini sıkıp "annem senin bizde kalacağını söyledi. Baran'ı ara seni o bırakacak ise ben Mevsim'le dönerim" diye onu cevapladı. Israr yoktu. Bundan sonra böyleydi.

 

Zeynep kafasını sallayıp çantasından telefonunu çıkardı ve kayıtlı olan abisini aradı. Birkaç çalıştan sonra karşıdan duyduğu sesle " Abi geç oldu beni eve bırakır mısın? " Deyip meramını dile getirdi. Karşıdan aldığı cevapla yüzünde sahte bir tebessümle "tamam abi iyi geceler" Deyip telefonu kapattı.

 

Mahcup bskışları Kadir'i bulduğun da omuzlarını indirip " Serdıl teyze sizinle gelmemi ve bu gece sizde kalmamı istemiş"

 

"Annem söyledi. Haberin vardı"

 

Zeynep saçlarını karıştırıp "Sizde başka gece kalırım. Sana zahmet olmazsa beni eve bıraksan" Dedi. Sesin de gece onlarda kalmak istemeyen bir ses tonu. Afran'a söz vermişti bundan sonra dikkatli davranacaktı.

 

Kadir nedenini anlayacak olgunlukta bir adamdı. Israr etmeden "sen bilirsin" Dedi ve arkasını dönüp kapıya yöneldi.

 

Konak kapısından çıktığın da Zeynep ve Mevsim onu takip ediyorlardı. O sürücü koltuğuna geçtiğin de Mevsim abisinin yanına Zeynep ise arkaya geçti. Araba hareket ederken üçü de düşünceliydi. Zeynep Afran'ı, Kadir be yapacağını. Mevsim ise yanında oturan abisini düşünüyordu.

 

Farklı düşünceler. Farklı insanlar.

 

Yol akıp giderken Zeynep arada telefonuna düşen bildirim yüzünden gülümsüyor. Uzun narin parmakları hareket edip gelen mesaja cevap yazıyordu. Kadir sessizce izleyip hakkı olmadan sinirleniyordu. Mevsim ortamda ki sessizliği dağıtmak isteyerek elini radyoya attı. Birkaç kanal arasında Zeynep'in "bu olsun" omzunun üstünde arkasına dönüp genç kızla göz göze geldi. Elini çekip arkasına yaslandığın da Mavi Gri/ben sende yandım söylüyordu.

 

Ben sende yandım.

 

Arabada ki kişi farklı duygularla yanıyordu.

 

Zeynep Afran'a olan aşkına... Kadir'de Zeynep'e olan karşılıksız aşkı için yanıyordu.

 

(Şarkıyı dinleyerek okuyun)

 

Ben de yıkıldım yalnızlıkta

Ben de kırıldım paramparça

Bu yolun sonu yok, biliyorum

Üzülsek de, kırılsak da, darılsak,

 

Zeynep sevdiği adama gidecek yolun çetin olduğunun bilinçin de yürüyordu. Sonunun ne olduğınu bilmeden seviyordu.

 

Kadir artık bir sonunun olmadığının bilinçin de seviyordu. And içmiş yeminler etmişti lakin içinde ki Zeynep'e olan aşkı söküp atamıyordu.

 

Akif Alkan'ın "sen de kabul et, ikimiz de seviyoruz" Dediği yerde Kadir'de kabul ediyordu.

 

Zeynep Afran'ı!

 

Kadir'de Zeynep'i seviyordu.

 

İkisi de seviyordu. Lakin birinin aşkı karşılıksızdı.

 

Kadir arka koltukta oturan kızı o aşkından habersiz bir şekilde seviyordu. Dengeler farklıydı. Zeynep'in Afran'a olan aşkı karşılıklı Kadir'in ki ise bihaber biyıkıntı gibiydi.

 

Suskunluk vardı arabada, izin verilse arabada kitle ebedi bir yolculuk bile kabulüydü.

 

Akif Alkan gurubuyla beraber şarkının devamını söylerken Kadir'i bir efkar bastı.

 

Zeynep'in yüzünde bir tebessüm.

 

Zeynep'in yüzünde ki tebessüm adamı dipsiz kuyulara düşürüyordu ya eyvallah'tı. Biliyordu yüzünde ki tebessümün sebebi Afran'dı.

 

Şarkının sözleri 'Sanki bi' uçuruma yalınayak yürüyoruz

Yine de bi' yerlerde arıyoruz

Ruhumuzu, ufkumuzu, sevgimizi

Yine de bi' yerlerde buluyoruz

Geçmişe dair unutulmayan ne varsa' diye devam ediyordu. Sözler ikisi için farklı manalar yüklüydü.

 

Zeynep için Aşk!

 

Kadir için ayrılık keder!

 

Kadir Zeynep'i severken yolun sonunun bir uçurum olduğunu bilmiyordu. O uçurum uçun da yaşamaya mecbur kaldığını, uçurumun dibin de aşkından dökülen kırıntılara baktığını bilmiyordu. Geçmişte olan umudu tükenmişti. Lakin yinede dönüp baksa arka koltukta oturan kızı sevmeye devam edecekti.

 

Zeynep ise gerekirse sevdiği adama yalın ayak yürümeyi göze almıştı. Ailesine açılıp sevdiğini dile getirecekti. Kul niyet eder lakin kader yol çizer.

 

Kadir'in dudakları kenara kıvrıldı. Dudaklarını hareket ettirip "Ben sende yandım, sende söndüm" Şarkı sözlerine fısıltı halinde eşlik etti. Zeynep'le yanmış ama onda sönmeyeceğini biliyordu. Çünkü sevdiği bir başkasını seviyordu.

 

Akif Alkan onun çaresizliğine tercüme olmak ister gibi "Çıkar yol bulamadım bu sensizliğe " dedi. Kadir eşlik etti. Zira Kadir'in çaresizliğine bulunacak bir çare yoktu.

 

Zeynep ön koltukta abi dediği adamın düştüğü girdaptan habersiz sözlere eşlik etti. İkisi için anlamlar farklıydı. Sözler farklı duygulara hitap ediyordu.

 

"Geceler doldu içime, cevap veremedim

Sadece gözyaşlarım kaldı sayfalarda" Burayı birbirinden habersiz mırıldılar. Zeynep sonsuz bir birliktelik diledi. Kadir ise malum olan geleceğinin bilinçin de içinde kan ağladı.

 

O nakarat birkaç defa tekrar etti. İkisi de mırıldandı. Zeynep neşeliydi. Yarın sevdiği ile buluşacaktı. Kadir ise kederli.

 

Oysa birini ebedi bir keder saracaktı. Dinlediği şarkı o zaman anlam bulacaktı.

 

Araba Botan konağının önünde durduğunda Zeynep "teşekkür "edip arabadan indi. Mevsim'e el salladı ve arkasını dönüp konak kapısına ilerledi. Kapıdan girmeden telefonuna bildirim gelmiş o cevaplarken Kadir dudakları arasında homurdanarak arabayı çalıştırdı.

 

Biri umutsuz bir şekilde arabasını evine sürerken diğeri mutlu bir şekilde yatağına girdi.

 

Yarın ne getirir bilinmezdi.

 

Bazen umutsuzluk sonsuz bir ümide gebe doğum yapardı.

 

Mutluluk daim değildi. Tanıdığın herkes seni yanıltır. Zeynep yakınlarının gerçek yüzünü göreceği bir uykuya uyanacak. O uyku ve uyanıklık Kadir'in umutsuzluğuna derman olacaktı.

*

*

*

 

Diğer tarafta burnundan soluyan bir Rojawan vardı. Küçük yer elması onu oyuna getirmişti.

 

Zorlu beyin konağının arkasında Hilal'in odasına bakarken Harran ve Sis onun ne yapacağını merak ediyorlardı. Rojawan arkasını dönüp "o yer elması boyuna bakmadan bana oyun oynadı" dedi. Ses tonu ne kadar sinirli olduğunu belirtir bir türdendi.

 

Harran hatırladıkları ile gür erkeksi bir kahkahayı patlatırken Sis eliyle onun ağzını kapatıp onun duyulmamasını sağladı.

 

Rojawan kaşlarını çatıp " Sen evlendiğin de ben de sana götümle güleceğim " Dedi ve yine arkasını dönüp ikinci katta açık olan pencereye baktı.

 

Dudaklarını büzüp "uyumadan önce odayı havalandırmak istemiş ama hava soğuk üşütecek. Zaten küçücük" Dedi. Evlenmem diyen adamın sahiplenerek konuşması Sis ve Harran'ı şaşırtı.

 

Ne yapacaklarını düşünen iki adam. İkisi düşünürken Sis elindeki merdiveni duvara da dayadı. Saat baya geçti. Alayları bir tavırla "dikkatli ol mart kedileri gibi geçiniyorsun Zorlu Kendal hiç acımadan seni kıçından vurur" Dedi.

 

Rojawan merdivene tırmanırken "hiç bir halt yiyemez" Dedi ve aralık olan pencereden içeri girdi.

 

Oda karanlıktı. Telefonunu cebinden çıkarıp ışığıyla etrafına bakındı. Tahmin ettiği gibi Hilal odada yoktu.

 

Karanlıkta flaş ışığıyla göründüğü kadar etrafına bakıp yatağa ilerledi. Bskışları etrafta gezinirken komidinin üzerinde gördüğü çerçeve ile elini oraya uzattı.

 

Tabi uzatması dıyduğu çığlık ve sırtına aldığı darbe aynı andaydı. Elinde ki telefon yere düşerken arkasını dönüp ona vuranı kolundan tutarak kendisine çekmesi çok hızlı olmuştu. Genç kız kendisini beklenmedik bir anda adamın kolları arasında bulduğunda debelenmeye başladı. Rojawan panikle onu durdurmak önce ağzını kapadı. Hilal daha çok endişelenip çırpınıyordu. Onun çırpınmasıyla ikisinin yatağa düşmesi kaçınılmaz sondu.

 

İkisinin telaşı ve duydukları kapı sesi.

 

Şimdi ayvayı yemişlerdi... Endişeli bakışlar birbirini bulduğunda ikisi de ne yapacağını bilmiyordu.

 

Korku ve utanç iki duygu aynı anda!

*

*

*

Bir de gece sabaha karışmak üzereyken boğazının kuruluğu ile uykusundan uyanan bir Zeynep vardı.

 

O uykudan uyandığını sanırken hayatındaki her şeyin alt üst olacağından habersiz yataktan kalkıp odadan çıktı. Hava soğuk olduğu için üstüne sabahlık geçirmişti lakin bu bile ısınması için yeterli değildi. Sıcak yataktan çıkmanın da faydası vardı. Ellerini birbirine sürte sürte merdivenleri iniyordu. Basamakların bitiminde duyduğu seslerle irkilse de adımları oraya döndü.

 

Babaannesi Zahter Hanım'ın "iyi düşün ben yabancı birinin bu konağa hanımağa olmasını istemiyorum" Diyen hükümvari sesi duyuluyordu.

 

Hasan amcasının "annem haklı" sesiyle merakı daha da arttı.

 

Arkasından hemen Baran abisinin " ilyas evli" Diyen sesi. Konu niye İlyas abisiydi neler oluyordu. Zeynep ne olduğunu çözmeye çalışıyordu.

 

Zahter Hanım'ın "çocukları olmuyor. Boşanır! Kızımızı kuma yapacak halimiz yok" diyen ses tekrar duyulduğunda Zeynep'in kaşkarı çatıldı.

 

Baran'ın "yadem doğru söylüyor. İlyas Feride'yi boşar" Diyen sesi. Ortada dönen konu biraz dikkatli dinlemeye çalıştı. Lakin ne olduğunu bir türlü çözemiyordu. İlyas abisi evliydi.

 

Hasan amcasının "en mantıklı olan bu, İlyas boşanacak" Demesiyle Zeynep üzüldü. Feride yengesinin İlyas abisine olan aşkını biliyordu.

 

İlyas abisi kaç gündür sıkıntılı gibiydi. Şimdi anlıyordu. Kendisine bakıp dalıp gitmesini şimdi anlıyordu. Kötüye yorduğu için kedisine kızdı.

 

O bu düşünceler içindeyken kapı açıldı ve dışarı çıkan bedenle gözgöze geldi. Kaç gündür bu bakışlardan ne kadar da rahatsız oluyordu.

 

İlyas gördüğü kızla kaşlarını çattı. Zeynep'i kolundan tutup sirkeler gibi kendisine çekip sinirli bir tınıyla " Sen bu saatte burada ne yapıyorsun Zeynep! Yoksa bizi mi dinliyorsun" Diye yüzüne tısladı.

 

Zeynep içeri de konuşulan konunun bir bölümüne kulak misafiri olduğu için kızmadı. Adamın derdi kendisinden aşkındı. Çağırsa bağırsa bile kızmazdı. Kendisini toparlayıp " Ben susadım. Şu içmek için mutfağa inerken sesleri duydum. Bakınayım derken sen dışarı çıktın" Diye kendisini açıklamaya çalıştı.

 

İlyas kısa bir süre onun gözlerine bakıp doğruyu söyleyip söylemediğini anlamaya çalıştı. Zeynep'in kolunu bırakıp aldığı bıkkın bir nefesle omzunun üstünden içeriyi gösterip "boşver onları gel beraber mutfağa gidelim" Dedi.

 

Zeynep onu onaylar bir şekilde mutfağa yürüdüğün de İlyas onu gözlemliyordu.

 

Zeynep önde o arkada mutfağa girdiklerinde genç kız aceleci bir şekilde suyunu içip "ben yukarı çıkacağım sen oturacak mısın İlyas abi" Dedi.

 

İlyas cebinden sigarı paketini çıkarıp dudaklarına götürürken " Uykum kaçtı çay demle" Dedi ve sigarasını yaktı.

 

Zeynep emrivaki hareketlerden nefret ederdi. İlyas yaşça ondan çok büyük olduğu için ağzının içinde geveleyip su koyduğu çaydanlığı ocağa koydu.

 

Arkasını dönüp İlyas'ın ona olan bakışlarını gördüğün de rahatsız bir şekilde yerinde hareket etti. Eliyle yüzüne dağılan saçlarını kenara verip " Feride yengem seni çok seviyor. Ondan boşanırsan yıkılır" Diye söze başladu. Amaçı abi dediği kuzeninin yuvasını kurtarmaktı.

 

Tezgaha yaslanıp " Hem herkes anne baba olacak diye bir kaide yok. Doğru olan Rabbim beni bu yansımayla şükür " Deyip çayı demledim.

 

İlyas yüzünü sıvazlarken Zeynep çay tepsini hazırladı...

 

Zeynep iyi niyetiyle arayı bulmaya çalışırken. Konuşulan konunun kendisi olduğunu bilmiyordu. Diğer gecenin akşamında ailesinden beklenmedik hareketle dünyası başına yıkılacaktı.

 

Gece uykudan uyanıp aşağı indiğinde içeri girip hepsine gereken cevabı vermediği için pişman olacaktı.

 

Bu pişmanlık yaşadığı süreçe devam edecekti.

 

Bazı pişmanlıklar vicdana çeltik atardı. Tıpkı o gece o oda da konuşanlar gibi. Zeynep'in gençecik yaşta yaşadıkları onların vicdanında olan çeltikti.

 

Acısı hiçbir zaman geçmeyecekti.

 

************************************

 

"Söylesene Elfida ne hissettin. "

 

"Bilmiyorum Afran; hiçbir şey hissetmeyi çok oldu. "

 

"Ne zamandan beri böylesin Elfida, "

 

"Bilmiyorum Afran. "

 

"Neyi bilmiyorsun Elfida"

 

"Kim olduğumu ve neden bu halde olduğunu bilmiyorum. Üs

tümde bir dinginlik bir boşvermişlik. Sanki böyle bedenimde olmayan bir ruh. Uçsuz buçaksız bir yerde yürüyorum gibi. Her şeyi herkesi arkam da bırakmışım ve sana geliyorum gibi. "

 

"Peki ben neredeyim Elfida"

 

"Bilmiyorum Afran "

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%