@jutenya
|
************************************
Bugün ne yaptın Elfida
Seni sevmeye devam ettim. Ne eksik ne fazla sadece seni sevdim.
Ben de seni sevdim Elfida
Biliyorum Afran.
Sen benim Aşk adımsın Elfida
Ben Elfida değilim ki; ben...
Sus! sus Elfida! Adını dilime sen yasakladın.
O yüzden mi diline Elfida kalbine Zeynep oldum.
Elfida adın Zeynep olmasaydı da ben yine seni severdim. İstanbul değil de başka bir şehirde başka kimlikler de kaşılaşsaydıkta ben yine seni severdim. Sen Hristiyan ben müslüman olsaydıkta yine seni severdim.
Ülken de mülteci olsam yine sever miydin Afran?
Kalbim de mülteciydin. Yerleşimci oldun. Şimdi de oranın sahibisin Elfida!
Peki sana niye Zeynep olamadım.
Sen birtek bana öyleydin Elfida
Bilmiyorum Afran
Neyi bilmiyorsun Elfida
Bu kadar sevmek ve sevilmek
Sen bir sahirdin Elfida , senden önce sanki ben bir ahraz. Seni görünce Efsunlandım. Tüm renkler sen tüm hisler sen. Kalbimde birtek sen.
Senden sonra ben de ahraz oldum Afran. Sanki dünya dönmeyi unuttu. Çevremde ki tüm insanlar siyah gibi, tek beyazım sen... Ve sen gelmiyorsun.
Gelmeme izin vermiyorsun ki Elfida
Gelme Afran!
Gelme Afran!
Gelme Afran... (Gel Afran lütfen gel)
************************************
Ne yapacaklarını düşünen iki adam. İkisi düşünürken Sis elindeki merdiveni duvara da dayadı. Saat baya geçti. Alaylı bir tavırla "dikkatli ol mart kedileri gibi geziniyorsun Zorlu Kendal hiç acımadan seni kıçından vurur" Dedi.
Rojawan merdivene tırmanmaya başlarken "hiç bir halt yiyemez" dedi ve tırmanya başladı. Merdiven kısa olduğu için ellerini pencere parvazına uzatıp bedenini yukarı çekti ve aralık olan pencereden sessizce içeri girdi.
Oda karanlıktı. Telefonunu cebinden çıkarıp ışığıyla etrafına bakındı. Tahmin ettiği gibi Hilal odada yoktu.
Karanlıkta flaş ışığıyla göründüğü kadar etrafına bakıp yatağa ilerledi. Bakışları etrafta gezinirken komidinin üzerinde gördüğü çerçeve ile elini oraya uzattı.
Tabi uzatması duyduğu çığlık ve sırtına aldığı darbe aynı andaydı. Elinde ki telefon yere düşerken arkasını dönüp ona vuranı kolundan tutarak kendisine çekmesi çok hızlı olmuştu. Genç kız kendisini beklenmedik bir anda adamın kolları arasında bulduğunda debelenmeye başladı. Rojawan panikle onu durdurmak önce ağzını kapadı. Hilal daha çok endişelenip çırpınıyordu. Onun çırpınmasıyla ikisinin yatağa düşmesi kaçınılmaz sondu.
İkisinin telaşı ve duydukları kapı sesi.
Şimdi ayvayı yemişlerdi... Endişeli bakışlar birbirini bulduğunda ikisi de ne yapacağını bilmiyordu. Hilal'in ıslak saçları yastığa dağıldığın da Rojawan yutkundu. Kullandığı şampuan ve ferah kokusunu solarken buraya neden geldiğini unutmuştu.
Korku ve utanç iki duygu aynı anda! Hilal üstünde kısacık bir bornoz Rojawa'nın altında kıpkırmızı olmuş bir vaziyetteydi. İkincü defa duydukları kapı sesi buna endişede ekledi. Kapı kilitli olmasa yaşadığı rezilliği anlatacak söz bulamayacaktı. Boynunda his etiği nefesle kaskatı kesildi. Parmaklarını tenine bastırıp "hışşşt sakin ol benim Rojawan " diye kulağına fısıldadı. Genç kız biraz rahatlayıp yutkunurken "şimdi elimi çekeceğim ve sen bağırmayacaksın" dedi. Hilal tenine değen nefes ve onun üstünde olan bedenle söylenenleri algılamakta zorluk yaşasa da kafasını yukarı aşağı salladı.
Rojawan elini çektiğin de karanlıkta birbirine değen gözler karmaşa yaşıyordu.
Kapı bir daha çalınıp Zorlu beyin "Hilal kızım iyi misin bu kapı niye kilitli " Diyen sesiyle kendisine geldi. Boğazını temizleyip "bir şey yok iyiyim baba " Diye yüksek bir tonda konuştu.
Aldığı "o zaman niye çığlık attın" Cevapla sinirli bir şekilde Rojawan'a, bakıp " Duştan çıktığım da oda karanlıktı pencerenin havalanan perdeleri ile ürküp çığlık attım baba" dedi.
Rojawan öyle mi der gibi baktığında Hilal titeelini uzatıp yatağın üzerinde olan abajuru yakıp odanın loş bir ışıkla aydınlattı. İkisinin bakışları birbirindeydi.
"Pencereyi kapat sıkı giyin hava soğuk" Diyen Zorlu beyin sesi duyulsa da ikisi de tam anlamda ne söylediğini anlamadılar.
Hilal'in kalbi çok hızlı atıyordu. Genç kız ilk defa bir erkekle bu kadar yakındı.
Kuruyan dudaklarını ıslatıp bakışlarını Rojawan'ın gözlerinden çekmeden "tamam baba iyi geceler" Dedi. Uzaklaşan adım seslerinden Zorlu beyin gittiğini anladılar.
Rojawan gözlerini onun gözlerinden alamazken Hilal olduğu anı sorguladı. Dudakları şeytani bir şekilde kenara kıvrılırken kafasını yana eğdi ve elini kaldırıp işaret ve orta parmağının tersiyle adamın yüzünü okşayıp fısıltı halinde " Yerin güzel galiba " Dedi.
Rojawan anlamaz şekilde kaşlarını çattığın da Hilal dişlerini sıkıp "bilmem kaç kilo adamsın altında ezildim. Yerin güzel ve sen kalkmayı düşünmüyorsun herhalde" Diye isyan etti.
Rojawan ikisinin olduğu pozisyona baktığın da ne demek istediğini anlayıp sırıtır bir şekilde "niye kalkayayım hem ikimiz için prova olur. Nasıl olsa her gece altımda olacaksın" Dedi.
Hilal renkten renge girerken Rojawan eğlenir bir edayla "şimdiden ezildim diye isyan edersen seninle işim var" Diye devam etti.
Adam arsızdı. Hilal laf altında kalacağına taşın altında kalıp ezilirim diyecek tam zıt biriydi.
Tek kaşını kaldırıp "ya ben üstte olmayı istersem" Dedi.
Tabi aynı karekterlerde olduğunu anlaması uzun sürmedi çünkü Rojawan bir elini bırakıp onu belinden tutarak yan dönüp üstüne çekti. Saçları hala ıslaktı. Saçlarından damlayan su yüzünde su yol alırken sanki normal bir şeymiş gibi "hay hay benim için alt üst hiç fark etmez. Sen yeterki iste ben her pozisyona uyarım" diye konuştu. Genç kız morarıp kızarırken o baya eğleniyordu.
"Sen ne kadar edepsiz arsız bir adamsın. Böyle konuşmaya hiç utanmıyorsun değil mi? " Deyip boşta kalan eliyle onun göğsüne vurmaya başladı.
Rojawan elbette ki o küçük vuruşlardan etkilenecek biri değildi. Onun havadaki elini tutup gözlerine bakıp dudaklarını bileğine bastırdı. Boğuk bir sesle "önce Antalya'da ki yazlıkta sen üstte olursun ben altta" Dedi ve onun avçunu açıp bu sefer dudağını oraya bastırdı. Ve yine aynı edayla "Uludağ'da ki kışlıkta ven üstte olurum. Hava soğuk seni ısıtırım" Dedi. Hilal'in iri açılan gözleri kıpkırmızı olmuş hali adamı daha da eğlendiriyordu.
Tutuğu elin parmaklarını tektek öpüp " Hazar gölündekin de bir ben bir sen sırayla alt üst " dedi lakin Hilal devamını getirmesine izin vermeden "sus Allah'ın belası " Deyip çığlık attı.
Onun daha fazla ses çıkarmaması için başını göğsüne bastırdı. Hilal onun göğsünü yumruklamaya çalışırken duyulan kapı sesiyle kaskatı kesildi.
Zorlu beyin "sarı civcivim iyimisin? " diyen sesiyle Rojawan gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Dudaklarını duyduğu sesle göğsüne sinen Hilal'in kulaklarına yaklaştırıp "babana iyi olduğunu söyle, yoksa bizim alt üst muhabbetimizden onunda haberi olacak " dedi.
Hilal başını kaldırıp öfkeli bakışlarla "iyiyim babacığım bir böcek odama girmişti, onu görünce ürktüm"
Kaşları çatılan taraf bu sefer Rojawan'dı. Genç adam dişlerini sıkarken Zorlu beyin "yarın hatırlat odanı zehirlesinler sarı civciv" diye üzgün çıkan sesi duyuldu.
Hilal sırıtıp "merak etme babacığım ben onun ezip pencereden attım" Deyip babasını cevapladı.
Böcek olarak kast ettiği şey Rojawan'dı ve bunun farkındaydı. Sinirlendirmek için böyle konuştuğunu biliyordu. Alt dudağını ıslatıp ciddi bir tavırla "yavrum hangi ayağınla ezdin o böceği, 36 numaran olan minik ayağınla mı? " Dedi.
Hilal gözlerini iriçe açıp şaşkınlıkla "sen benim ayak numara mı nerden biliyorsun" Dedi.
Rojawan gür erkeksi bir kahkaha attığında Hilal telaşlı bir şekilde elini onun ağzına kapattı. Dişlerini sıkarak "ne yapıyorsun ya babam gelip ikimizi gördükten sonra vurmasını mı? "
Rojawan onun elini dudaklarından çekip "küçücük bir şeysin. Kırk numara giyecek halin yok ya" dediğin de Hilal gözlerini kısıp " Ben küçük değilim sen kocamansın deve" diye onu cevaplayıp göğsüne yumruğunu geçirdi. Saçları ıslaktı ve hareket ettikçe saçlarında kalan şu onun yüzüne damlıyordu.
Rojawan bir elini kaldırıp uzun kemikli parmaklarını onun saçlarından geçirdi. Bu hareketi Hilal'i saşırtırken keyifli bir tınıyla " Yerinden memnunmusun? " dedi.
Hilal anlamayan bakışlarla ona baktığında bakışlarıyla üstünü gösterip "yerini hiç yadırgamadın memnunmusun diyorum" Diye konuşmasını devam ettirdi. Sesinde ki hınzırlık fark edilmeyecek gibi değildi.
Hilal kollarından destek alıp kalkmaya çalıştı. Rojawan onu kollarından tutup doğruldu.
Genç kız rahat bir nefes alayım derken olduğu yeri görünce "bilerek yapıyorsun" Deyip kafasını onun boynuna gömdü.
Rojawan halinden memnundu sonuçta lafın aktında kalmamıştı. Onu kucağından bornozun açılmamasına dikkat edecek bir şekilde yatağa koyup üstünü örttü ve o da yataktan kalkıp banyoya ilerledi. Kısa süre sonra elinde havlu ve saç kurutma makinesiyle yatağa oturup Hilal'e bakarak "şimdi söyle yer elması sen benimle dalga mı geçiyorsun. O listede olanlar ne demek" dedi ve saç kurutma makinesini komodine bıraktı ve Hilal'i omuzlarından döndürüp elinde ki havluyla onun saçında ki suyu almaya başladı
Hilal şaşkındı. Bu Rojawan gibi birinden beklediği bir şey değildi. Başını biraz çevirip şaşkın bakışlarıyla "sen başlattın yoksa aklımda liste gibi bir şey yoktu" Sesin bir mahcup gibiydi. Malum listeyi baya abartmıştı.
"Ben yazlık kışlık bilmem ne tatili yazmadım Hilal" adamın sesi sonralara doğru kızgın gibiydi. Lakin yine de Hilal'in saçlarını kurutmaya devam ediyordu.
Hilal kafasını eğip " Sen ağasın ne var yani bir yazlık istedim ise abartmadın mı? "
"Sadece yazlık mı? "
"Tamam kışlıkta"
"Kışlıkta"
"Hazar gölünü severim. O yüzden yazdım"
"Peki Van oranın nesini seviyorsun? "
"Van Gölü'nü"
"Anladım. Peki Sapanca oranın bilmem ne doğa olayı"
"Orada ki bungalov evlerine bayıldım. Normal de her sene giderim"
Rojawan içinden ya sabır çeksede bunu dışarı vermedi. Malum küçük yer elması onun cimri bünyesine zarardı.
Elinde ki havluyla sanki gündelik her gün yaptığı bir olaymış gibi önünde duran kızın saçlarını kuruturken " Peki yılda iki defa yurtdışı iki defa yurt içi tatili" diye merak ettiği soruyu sordu.
Hilal omzunu silkeleyip "ben teyzemle sürekli geziyorum" dedi.
"Senin okulun falan yok mu? "
"Açıktan okuyorum"
"Neden?"
"Öyle gerekiyor" Hilal devamın da konuşmak istemediği için onun elini tutup "listeyi sen yazdın diye diğerlerini ekledim. Yapmak veya almak zorunda değilsin" dedi ve ondan biraz uzaklaşıp "şimdi gitsen iyi olacak, birilerinin seni görmesi iyi olmaz" dedi.
Rojawan oldukları duruma bakınca onun haklı olduğuna kanaat getirip yataktan kalktı. Üstünü düzeltip "yarın düğün alış verişi yapılacak ondan sonra konuşacağız" dedi ve pencereye ilerledi. Bakışları aşağıyı bulunduğun da yüzünü buruşturdu. Malum çıktığı gibi inecekti. Pencere parvazına oturup ayaklarını sarkıttığın da duyulan gök gürültüsü ve kesilen elektirikler Hilal korkuyla "ne oldu " diye söylendi.
Rojawan omzunun üstünden başını çevirip "yağmur yapacak galiba ve elektrikler kesildi" Diye onu yanıtladı.
Hilal titreyen sesiyle "geççç ge-lirr-mii" dedi lakin korkusu sesine yansımıştı.
Rojawan duyduğu sesle inip inmemek arasında kararsızlık yaşarken Hilal'in tekrardan bu sefer "telefonunun ışığını açsana" diyen sesiyle pencereden geri çekilip "telefon yanımda değil gelirken arabada bıraktım" dedi ve karanlık odada gördüğü kadarıyla etrafa bakınıp " Senin telefon nerede" Diye sordu. Hilal'in korktuğunu anlaması zor değildi.
Gök tekrar gürlediğin de Hilal korkuyla "şarjı bitti" dedi.
Esen rüzgar perdeleri havalandırırken Hilal endişeli bir tınıyla " pencereyi kapat üşüyorum " dedi.
Rojawan onun üşümediğini korktuğunun bilinçin de pencereyi kapatıp " Mum veya ışıldak gibi bir şey yok mu? " dedi. Oda'da sadece ikisinin nefes alış verişleri duyulurken dışarı da yağmur yapmaya başlamıştı ve duyulan sesler Hilal'i daha da endişelendiriyordu.
"Mutfakta olması gerekiyor"
"Korkma şimdi gidip getiririm"
"Gitme birileri seni görürür"
Rojawan ellerini beline koyup kısa bir süre düşünüp "karanlıkta elektriğin gelmesini bekleyebilir misin? " Dedi.
Hilal korkuyla etrafına bakınıp "ben gidip mutfağa bakacağım" dedi ve yataktan kalktı.
Hilal'in hareketlenmesi ile Rojawan sinirli bir şekilde " Üstünde ki bornoz ile odadan çıkmayı aklından bile geçirme" Diye onu uyardı.
Hilal bornozla olduğunu unutmuştu. Karanlıktan korkardı gök gürültüsünden daha çok korkardı. Ona geçmişi hatırlatır o kara günü tekrar tekrar hatırlatırdı. Gök tekrar gürlediğin de yerinde kaskatı kesildi. Ellerini kullaklarına götürüp sesleri ve gözleri önüne gelen anıları def etmek istiyordu.
Ama öyle insanın istemesi ile olmuyordu. Rojawan karanlık odada ayakta hareksesiz bir şekilde duran kızla bir şeylerin ters gittiğini anladı.
"Hilal " dediğin de karşıdan ses çıkmadığı anda bundan emin oldu. Adımları genç kıza doğru ilerlediğin de ne olduğunu anlamıyordu. Onu kolundan tutup çevirdiği anda kızın korkulu bir şekilde ona bakışları "yapma " demesi ve titremeye başlaması ile bir şeylerin ters gittiğine emin oldu.
Hilal'in titreyen gözleri ve gözlerinden dökülen yaşlar. Genç kız geçmişten sıyrılamazken ne olduğu anda değildi. * * * Öbür günün sabahın da herkes yoğun bir güne uyanmıştı. Zeynep gece boyunca gördüğü kabuslar yüzünden erkenden uyandı. Elini yüzünü yıkayıp temel ihtiyaçlarını giderdikten sonra üstünü giyindi. Telefonunu eline alıp, her zamanki gibi ondan önce mesaj gönderen sevgilisine cevap yazdı ve aşağı indi. İçinde bilmediği bir sıkıntı vardı.
Babaannesi ve diğer aile üyelerinin sesi oturma odasında geliyordu. Büyük bir nefes alıp Adımlarını oraya yönlendirirken günün ne gerireceğinden habersizdi. Kapıyı açıp küçük adımlarla içeri girdi. Tahmin ettiği gibi herkes içerdeydi. Gülümseyerek "günaydın" Deyip bakışlarını etrafta gezdirdi ve adımlarını babasına yönlendirdi.
Babası Halit beyin yanına oturduğun da amcası Hasan ve Zahter hanımın bakışları ondaydı.
İlyas ve Feride beraber içeri girdiklerinde Zahter hanım torununa bakıp güçlü bir tınıyla "Zeynep git bak kahvaltı daha hazır değil mi? " dedi.
Zeynep şaşkınca kafasını kaldırıp Zahter hanıma baktı. Bu onun görevi değildi kaldı ki burada olsa bile misafir sayılırdı. Babasına dönüp baktığın da onunda sessiz kalışı onu bir şeylere mecbur bıraktı. Konak'ta olanlar hoşuna gitmiyordu. Babaannesine bakıp "Yade ben Mevsim'ler le gelin alışverişine gideceğim. Hazırlanmam gerekir Feride yengem baksın" Dedi ve ayağa kalktı. Zaten gece boyunca kötü rüyalar görmüş daha onların etkisinden çıkmamış iken bir de dün gece duydukları. Geride yengesini severdi ve kocasıyla ayrılmasını istemiyordu.
Feride gülümseyerek "olur canım sen git hazırlan ben ilgilenirim" Demesiyle Zeynep teşekkür edip kimseye bakmadan odadan çıktı. Olduğu konakta kendisini ilk defa bir yabancı gibi görüyordu. Babasının kendi ailesinin yanında ondan uzak duruşu, baba kız ilişkilerini havada bırakıyordu.
Özellikle Zahter hanımın yanında sanki ondan uzak kalmasını ister gibi hareket etmesi nedensizce onu üzüyordu.
Kendi odasına girdiği gibi komidinde ki telefonunu alıp annesini aradı. Şimdi sanki ona sığınınca içinde ki acı geçecekmiş gibiydi. Telefon da duyduğu ses yüzünü gülümsetirken annesinin huzur veren sesiyle biraz rahatladı.
Bu sefer dönecek uzun bir süre Mardin'e dönmeyecekti. Babasının gel demesine bundan sonra bahaneler bulmaya karar verdi.
Kaderdi ya kul plan kurar Allah yazardı.
Uzun bir süre annesiyle konuştu. Kapıya gelip yemeğe çağıranlara kahvaltıyı Mevsim'le beraber yapacağını söyleyip geri çevirdi. Üstünü giyinirken döndüğün de eşyalarını toplamayı aklına not aldı. İçinde bilinmeyen bir bilinmezlik ve endişe vardı.
Odasından dışarı çıktığın da büyük bir nefes aldı. Merdivenleri inerken yengesi Feride için üzülüyordu. Asıl üzülmesi gereken kendisiydi.
Çantasını kontrol edip oturma odasında girdiğin de ev ahalisi daha yeni kahvaltıdan kalkıyordu. Bakışları önce babasını daha sonra yanın da oturan babaannesini bulduğun da ilk defa ailem dediği insanları tanımadığını anlamıştı. Sesli bir nefes alıp "yade ben hazırım Mevsim'ler birazdan gelir. Akşama siz mi gelirsiniz yoksa ben konağa mı döneyim? " dedi. Soru sormuştu lakin amaçı akşam geldiği İstanbul'a dönmekti. Çınar abisine mesaj atıp uçak bileti almasını istemişti.
Halit bey sorunun muhatabı kendisi olmamasına kaşlarını çatarken Zahter hanım yüzünü buruşturup " Bekar kızsın. Ara Mevsim'i boşuna gelmesin seni İlyas bırakacak döndüğün de İlyas alacak " dedi.
Zeynep'in kafasın da taşlar yerine oturuyor gibiydi lakin bunu ailem dediği insanlara yakıştırmıyordu. Bakışları önce babasını buldu. Dün gece konuşulan konuyla ilgisi olmaması için, içinde milyon dua vardı. Babasının ailesi karşısında ki her zaman sessizliğiyle kırgınlığı büyüdü.
Amcası Hasan ile göz göze geldiğin de yutkundu. Bakışların da ilk defa farklı bir şeyler vardı. Arkasını döndüğün de Baran abisi ve yengesi Meryem içeri giriyordu. Kimse ona hiçbir şey dikte edemezdi. Çenesini kaldırıp kendinden emin bir duruş ile " Baran abi yetişkin bir kızım Mevsim'lerle gitmem doğru değil diyorlar. İlyas abimle de gitmem doğru değil. Beni sen bırakır mısın? " dedi. Abi kelimesinin üstüne bastıra bastıra söylemişti. İlyas abisiydi hiçbir şekilde başka bir şey olamazdı.
Baran'ın kaşları çatılırken keskin bir tınıyla "saçmalama" Demesi içine biraz şu serpti, lakin bu uzun sürmedi çünkü devamın da "o senin amcanın oğlu en doğru olan bu " diye devam etmişti
Zeynep fevri davranıp ortalığı velveleye getirmek istemiyordu. Zaten eğer konu kendisi ise kıyamet kopsa kabul etmeyecekti. Kafasını yana doğru eğdiğin de İlyas ayağa kalkıp "yürü Zeynep, bana sorsan senin orada bir işin yok ama yade ben dün söz verdim diyor" Devam etti ve kapıya yöneldi.
Zeynep olan biteni red ediyordu. Zira düşündükleri kafa yedirtecek şeylerdi. Bakışlarını babasına çevirip yüksek bir sesle " Doğru söylüyorsun İlyas abi, by konuda sana soran olmadı. Oda da abim ve babam varken senin fikir belirtme gibi bir hakkın yok. Abim ve babam dururken senin beni alışverişe bırakman gibi bir saçmalıkta yok. Sözünü geçirecek birini arıyorsan o kişi ben değilim. Karın yukarı da, git karına ve kız kardeşine nereye gidip gitmeyeceği hakkında fikir belirt" Dedi. Öyle bir konuştu ki İlyas artık onun bir şeylerden şüphelendiğini anlamıştı. Gerçi onun için bir sorun yoktu lakin daha karısı konaktayken bu konuşulacak konu değildi.
Baran öfkeyle "hadsizlik yapma " Diye gürlediğinde genç kız abisinden İran'da. Yüzünü buruşturup "hadsizlik yapmıyorum. Eğer rahatsız oluyorsan , kardeşimi ben bırakırım diyeceksin. Evli barklı adam işi gücü vardır. Gitsin karısıyla ilgilensin" dedi. Yaptığı ima konuşması fikri ve düşüncesini gösteriyordu.
Hasan kardeşine bakıp "Halit kızına bir şey söyle" Dediğin de babası yerinden fırlamıştı. Lakin Zahter hanımın bileğine dolanan eli, diğer oğluna olan bakışları onu durdurdu.
Baran öfkeyle kız kardeşine bakarken Meryem onu kolundan tutup yanlış bir şey yapmaması için onu tutuyordu.
Suskunluk vardı lakin olan öfke odada farklı bir enerji yayıyordu.
Zeynep içinden hala yanlış anladım diye dua ederken. Zahter hanım anacan bir tavırla " Kızım İlyas zaten karısıyla ilgileniyor " Dedi. Zahter hanım yaşını başını almış biriydi. Zeynep ona göre yeni yetme bir kızdı. Elbet kendi sözü geçecekti. Genç kızın gözlerine bakıp samimi bir tınıyla "dün gece Benaz seni benden Kadir'e istedi. Ben de senin ona abi gözüyle baktığını ve bu işin olmayacağını söyledim. O eve seni güvenle gönderiyorum fakat ben seni o evin bir kızı gibi gönderirken onların bu yaptığını kabul edemem. Sinirlerim bozuldu. Bundan sonra Kadir'in olduğu yerde bulunmanı istemiyorum" dedi.
Zeynep'in kaşları çatıldı. Biraz önce düşündükleri için utandı. Afran söyledikleri kafasında yankılanırken duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. İçini tarif edilmez bir korku sardı. Biraz önce tüm aileyi karşısına almayı göze alan geçn kız gitmiş gibiydi. Titreyen sesiyle " Yadem belki Yade Benaz, Kadir abime danışmadan konuşmuştur" diye düşen takati ile konuştu. Yaşadığı saçmalığı düşünüyordu. Biraz önce ailesi için olmadık kötü düşüncelere kapılmıştı. Bu olabilir miydi?
"Bilmiyorum o kadarını konuşmadım lakin madem o ailenin gözü sende, bundan sonra o konağa gidip gelmeyeceksin" Diye taviz vermeyen bir şekilde konuştu. Sesi öyle emr-i vaki gibi değil de ben söylersem olacak der gibiydi.
Zeynep anladığını belirtir bir şekilde kafasını salladı. İçinden 'ailen belki de bu yüzden kızgın' diyen sesi dinleyip arkasını döndü. Hem dün gece yarım kalan konuşmasını İlyas ile yaparım diye düşünüp ilerledi.
O'na göre öyle bir düşünce varsa bile oluru yoktu.
(Şarkıyı dinleyerek okuyun)
İlyas onu takip edip merdivenleri inmeye başladığın da Feride avluda sedirde oturmuş türkü mırıldıyordu. Aşağı inen Zeynep ve İlyas'ı gördüğün de sesini yükseltip "Ağir kêtyê dıllêmın
Ateş düştü yüreğime
Xew nakêwê çavêmın
Uyku girmez gözlerime
Ağir kêtyê dıllêmın
Ateş düştü yüreğime
Xew nakêwê çavêmın
Uyku girmez gözlerime" diye acılı bir şekilde söylendi. Zeynep duyduğu sesle kaskatı kesildi. Konunun kendisi olmaması için içi biraz ferahlasa da Feride yengesi için içi parçalanıyordu. Arkasını dönüp İlyas ile gözgöze geldiğin de bakışları ile türkü okuyan yengesini gösterip ne yaptığını anlamasını istedi.
Feride bakışlarını ikiliden çekmeden "Çımma tıjmın dur kêti
Neden benden uzağa düştün
Bêjê ronya çavêmin
Söyle gözümün nuru
Çımma tıjmın dur kêti
Neden benden uzağa düştün
Bêjê ronya çavêmin
Söyle gözümün nuru" Diye içi yana yakıla devam etti. Sanki bir veda bir ah gibiydi. Kabul ediyordu lakin içinde kırgın ve seven bir kadın vardı. Kocasının dirayet siz oluşuna ağıt yakıyordu. Dün kocası ne demişti baba olmak istiyorum. Baba olmak. Peki o! Suskunluğu vardı. Binlerce ah yanyana tutsa yine içi soğumazdı. Bu kocasına son ağıdı son söz söyleyişiydi.
Zeynep babaannesinin söylediklerine ikna olsa da bir kadına yapılam bu zülmü reva görmüyordu. Parmaklarını merdiven trabzanlarına geçirip gözlerini yumdu. Feride hala içli içli türküsünü okuyordu. Birazdan konaktan üç kişi çıkacaktı. Birinin dönüşü olmayacak yuvam dediği yeri sonsuza kadar terkedecekti.
İlyas sessizce karısını dinledi. Adım atmadı. Kararını vermişti. İki kadına fikrini soran yoktu. Kadına niye sorulmazdı. Dilleri lal miydi? Lal iseydiler Feride'nin okuduğu neydi. Hangi acının telafuzu bu kadar içten dökülürdü. Feride türkü değil ağıt yakıyordu.
Ağir kêtyê dıllêmın
Ateş düştü yüreğime "diyordu ateş düşmüştü yüreğine hem de öyle böyle bir ateş değildi. Yandı kavruldu.
Zeynep daha fazla dayanamayıp arkasını dönüp öfkeyle " Tolstoy diyor ki : kalbin yetmiyorsa sevemeyeceğin insanı yorma. Cesaretin yoksa yürüyemeceğin yola çıkma " dedi ve bakışlarıyla Feride'yi gösterip "onu yarı yolda bırakıyorsun. Yarın öbür gün onunla yol yürümek isteyen olur pişman olursun" dedi ve adımlarını Feride'ye yönlendirdi. Önünde durduğu kadının yanında diz çöküp türkü okurken mani olmadığı göz yaşlarını sildi. Henüz o göz yaşlarına sebep olanın kendisi olduğunu bilmiyordu.
Ellerini avuçlarının içine alarak " Abla benden sana bir kardeş tavsiyesi değmeyecek insan için göz yaşı dökme, bugün kötü olan belki yarının için güzeldir "dedi ve Feride'nin gözlerine baktı.
Acı vardı ya, canhıraş bir şeydi. Boğazım da düğüm düğüm cam kırıkları, milim milim batıyor ve kanatıyor gibiydi. Sancılı bir doğum değil sancılı bir ölüm vardı. Seven sevdiğini gömecekti. Bu nasıl bir tevekkül nasıl bir bağnazlıktı.
Feride merdivenden inen İlyas'a hala kocası olan adama bakıp "haklısın Zeynep" Dedi. Devamın da daha çok şey söyleyecekti lakin karaktersiz kocası "Zeynep hadi gidelim benim işim var " Dedi.
Kadının içinde bir şeyler koptu. Onun bu halde oluşu adam için bir şey fayda etmiyordu.
Zeynep'in içinde ise öfke patlamasına sebep oldu. Tuttuğu elleri bırakıp yüzünü sıvazladı ve öfkeyle ayağa fırlayıp İlyas'ın gözlerine bakarak " Ya sen nasıl bir adamsın. Karın ne halde görmüyor musun? Onu bu halde bırakıp gitmeyi mi düşünüyorsun? " Diye bağırdı. Sesi taş konağın avlusunda yankılanırken. İlyas'ın elleri yumruk oldu. Dişlerini sıkarak " Sana lan! Belki aramızda birbirimizi sorgulayacak bir neden kalmamıştır. Belki artık birbirimizin tesellisini istemiyoruz" dedi. Bu sefer bağıran taraf oydu.
Zeynep çenesini kaldırıp " Peki o belkiler bu kadını isterken evlenirken var mıydı? Ya da onun senin saçma belkilerine değilde adam gibi bir duruş sergileyerek karına sahip çıkmanı anlaman için hangi belkilerde anlaman gerekiyor " Dedi. Onun da sesi net ve öfkeli ydi.
Feride'nin takadi tükenmişti. Kendini o kadar değersiz hissediyordu ki söz söyleceyecek hali bile yoktu.
"Kes sesini"
"Niye doğruları söyleyen yok ben söyleyince zoruna mı gitti İlyas abi"
"Karı koca arasına girilmez. Bunu sana anlatan olmadı mı? "
Zeynep eliyle Feride'yi gösterip " Sen bu kadının kocası olmayı hak etmiyorsun. Senin gibi adamlar hiçbir kadının kocası olmamalı" Dedi. Belki çok şey söyleyecekti lakin yanağın da hissetiği acı savrulan yüzü avluda duyulan bir tokat sesi. Omzunda ki çanta kayıp yere düştü.
Güçlü olan ezmeye çalışırdı.
Haksız olan kelimeler ile baş edemeyince eylemi şiddete dökerdi. Bu da o anlardan biriydi.
Zeynep yüzünde hissetiği acıyla neye uğradığını şaşırdı.
Avluda bir de "lan sen ne yaptığını sanıyorsun" Diyen gürleyen ses yankılandı. Daha sonra yere düşen İlyas'ın bedeni.
Zeynep dünyadan soyutlanmış gibiydi.
"Seni öldürürüm " Diye gürleyip öfke kusan Kadir.
Ev ahalisi yukarıdan aşağı inerken, Zeynep düştüğü durumu sorguluyordu. Feride yerde yatan kocasına daha doğrusu yitik olan evliliğine bakıyordu. Evlikleri sanki bir uçurumun tepesinden yuvarlanıp paramparça olmuştu.
Baran ve diğerleri "dur " Deyip İlyas'ı Kadir'in elinden almaya çalışırken kimse başarılı olamıyordu.
Zeynep'in eli önce yanağına daha sonra İlyâs'ı döven Kadir'e gitti. Onu kolundan tutup zar zor çıkan sesiyle "bırak değmez " Dedi. Baran ve diğerleri ne yapsalarda onu durduramazken Zeynep tek kelimeyle onu durdurmuştu.
Kadir'in bakışları Zeynep'i bulduğun da genç kız Feride'ye dönüp " Abla böyle bir adam için üzülmene bile değmez. Emin ol bu adamın kaybı sana acı değil mutluluk getirir" dedi.
İlyas yerde inlerken sanki pis bir şeye bakar gibi yüzünü buruşturup yere düşen çantasını alıp konağın çıkışına yöneldi. Şimdi kimseyi görmek istemiyordu.
Dışarı çıktığın da Kadir'in arabasını gördüğü gibi oraya yönlendi ve arka kapıyı açıp içeri oturdu. Mevsim dağılmış arkadaşına bakarken Kadir'in öfkeli sesi konağın dışın da yankılanıyordu.
Kadir sözü Botan ailesinden daha geçen biriydi. Kaldı ki Zeynep'e olan duyguları artık ailenin birçok bireyi tarafından biliniyordu. Evet benim için bu dava bitmiştir demişti fakat Zeynep'e yapılanı sineye çekecek değildi.
Konu gönül ya ferman deselerdi dinlemezdi. Kadir'de uçun da müebbet olsa bile sevdiğine zarar verilmesine izin vermeyecek biriydi. Tabi devran bu dönerdi ya gün gelecek en büyük zararı o verecekti.
Elini kaldırıp işaret parmağını ona bakan Botan ailesine sallayarak " Bu iş burada bitmedi buradaki herkes bunun hesabını verecek " dedi ve arkasını döndüğün de Feride ile göz göze geldi. Onda bir tiksindi bir nefret dolu bakıştı belki beklediği lakin gördüğü bomboş bakışlar onu şaşırttı.
Konaktan çıktığın da gözleri ilk ne halde olduğunu bilmediği Zeynep'i aradı. Mevsim camı açıp "abi Zeynep burada" dediğin de adımları arabayı buldu ve sürücü koltuğuna oturup arabayı sürdü.
Bakışları dikiz aynada ki Zeynep'i bulduğunda burnundan soluyordu. O daha sevmeye bile kıyamazken o it ona kıymıştı. Zeynep sanki kötü bir şey yapmış gibi kafasını eğdi. Oysa utanacak bir şey yapmamıştı ki! Genç adam kızı gördüğü en kötü an bu olduğunu sanıyordu. Lakin değildi. Daha kızın dağıldığı anı görmemişti. Mevsim'le göz göze gelirken genç kızda olana anlam veremiyordu.
Konaktan yeteri kadar uzaklaştığına kanaat getirdiğin de arabayı yolun kenarına çekip arkasını döndü. Zeynep kafasını eğmiş sessizce inci tanelerini döküyordu.
Kadir o anda 'ey yar dökme incilerini, ben her zerrene bu kadar muhtaç iken sen nasıl ziyan edersin. Kim sana nasıl kıydı sen böyle heba oldun ' diyen söylenmek istedi lakin dili sevdasına laldi.
Elini uzatıp iki parmağı ile Zeynep'in çenesini kandırdığın da gördüğü görüntü ile yüreğine yumruk yemiş gibi oldu.
Kalbinde sinsile bir deprem vardı. Sevdası ağlıyordu. Daha kaç defa kahrolacak kaç defa kalbi bu kadar sıkışacaktı.
Eli Zeynep'in yüzüne doğru hareket ettiğin de genç kız sanki bir kabustan uyanır gibi endişeyle "Kadir abi elin kanamış " Diye söylendi. Sesi o kadar narin ve naiftiki notası olmayan bir melodi gibiydi.
Onun için endişelenmişti ya buna da vesellem. Şükür tahakkuku getirirdi. Zeynep, Kadir'in sevda tahakkukuydu.
Eyvallah'tı!
Sevdasına... Aşkına... Acısına... Ondan gelecek her şeye Eyvallah'tı!
Zeynep endişeli bir şekilde çantasını alıp içinde aranmaya başladı. O an sanki tek endişesi buymuş gibiydi. Sanki tek derdi Kadir'in soyulan eli gibiydi.
Buna şükür dedi Kadir.
Genç kız sanki kaybetmiş bir şeyi bulmuş gibi sevinçle "elini silelim. Olmadı pansuman yapalım. İlk yardım çantası nerede" Dedi.
Elinde küçük bir ıslak mendil. Adamın iri elini küçük avçuyla avuçlayarak soyulan yerleri siliyordu.
Kadir onun küçük ellerini tutup "Zeynep iyimisin? " Dedi.
İyiymidi?
Genç kız içinde artık tutamadığı acısını engel olamadığı göz yaşlarıyla başını Kadir'in göğsüne gömdü. Adamın sevda yükü vardı lakin bu daha ağırdı. Sevdiği kız küçük bir çocuğu gibi göğsüne sinmişti.Şimdiye kadar hiçbir kuvvet onun belini bükememişti lakin şimdi kuvvetli durmak için kendisini zor tutuyordu. Direyat kelimesi neydi ise karşılığı onda yoktu.
Zeynep onun göğsünde ağladı ağladı ağladı. Mevsim abisi ve arkadaşına bakarken üzgündü. Elini güven vermek amaçıyla Zeynep'in sırtına koyup sakinleştirmeye çalıştı.
Kaç dakika kaç saniye geçti bilinmez Zeynep sakinleşti. Kadir'in eli saçlarında gezinirken güven duyduğu adamla ona yakıştırma yapanlara kızgındı. Kendisini toparladıktan bedenini doğrultup Kadir'den uzaklaştı.
Kadir'in göğsü bomboş bir harabeye döndü. Yerin burası istersen kal demek isterdi fakat olmazdı. Olamazdı!
Olmadı da!
Zeynep gözünde ki yaşları silip iç çekerek "Kadir abi beni bu akşam Havalimanı'na bıraka bilir misin? " dedi.
Genç adamın kaşları çatılırken "sen bana önce ne olduğunu anlat, sonra gerekirse ben seni kendi elimle evine bırakırım" dedi.
Zeynep sabah yaşananları bir bir anlattı. Kadir Benaz sultanın dediklerini yapmaya çalışmasına mı yoksa İlyas itinin niyetine ailenin buna sessiz kalışına mı öfkeleneceğini bilemedi. Mevsim arada genç kızı sakinleştirmeye çalışıp teselli ediyordu.
Boğazını temizleyip "Benaz sultan seni evin kızı gibi görüyor. Büyük ihtimalle de bunun için saçmalamış için ferah olsun Zeynep. Ben sağ olduğum süreçe kimse öyle bir şeyin sözünü edemez" dedi. Ses tonunu kesin ve netti. Çizgisini çizmiş kendini belli etmişti.
Zeynep arkasına yaslanırken Kadir kardeşi ve sevdasını Sancaktar konağına bırakıp annesine emanet ettikten sonra İlyas ve Baran'a gereken dersi vermek için arabasını döndüğü yola sabtırdı.
İlyas elinden öyle kolay kurtulamazdı. Sakin biriydi fakat öfkesiyle önünde duranı yakardı. * * * Kendal konağında durum farklıydı. Rojawan korkan Hilal'i bırakıp eve dönememişti.
Sabahın erken saatlerin de göğsünde ki hafif ağırlıkla uyandı. Gece gelmeyen elektrik genç kızın ürkek korkulu hali. En son uyuya kalmıştı.
Başını kaldırıp bir kedi gibi göğsüne sinen Hilal'e baktığın da kafası karman çormandı. Genç kız ona göre daha küçücüktü. Berdel ile elinden alınacaklar çok fazlaydı. Dün gece ben açıktan okuyorum diyişi içini biraz rahatlasa da hala aynı düşünceler deydi.
Hilal küçük Rojawan büyüktü. Onun için yaş farkı önemliydi. Kendisi on yıl önceki kendisiyle karşılaştırma yaparken bile ne kadar değişim yaşadığını düşünüyordu. Aynı fikir ve düşünceler de değildi. Birkaç yıl içinde insanın ağız tadı bile değişirken, Hilal'in pişman olmasından korkuyordu.
Elini kaldırıp yüzüne dağılan sarı saçları kenara verirken Hilal bundan rahatsız olduğunu gösterir bir şekilde kafasını onun boynuna gömdü. Adam için yaşadığı anlar ızdırap gibiydi. Kalkıp gitmesi gerekirdi.
Hilal'in üstünde olan bedenini yana kaydırıp yavaşca yataktan kakltı. Genç kızın üstünü örttükten sonra pencereye ilerledi. Geldiği gibi gitmesi gerekiyordu lakin pencereden bakınca gidişinin çok kolay olmadığını anlaması zor olmadı. Çünkü ibne arkadaşları merdiveni almışlardı. Telefonu yanında olmadığı için onları arayamıyordu. Büyük ihtimalle onların da bunun farkında olduğunun bilinçindeydi.
Bedenini aşağı sarkıtıp dikkatli bir şekilde aşağı indi. Üstünü silkeleyip arabasına ilerlerken onu zor ve eğlenceli günler beklediğinin bilinçindeydi.
1985 model Toros arabasının yanında durduğun da içinde uyuyan ikiliyi gördüğün de somurtarak camı tıklattı.
Sis ve Harran duydukları camtıklatması ile uyuşuk bir şekilde Rojawan ile göz göze geldiklerinde somurtan taraf bu sefer o ikiliydi. Açtıkları kapı ile isyan ederek "evlenmeye bu kadar meraklı isen bizi neden uğraştırıyorsun" dediler.
Rojawan ikisine cevap vermeden sürücü koltuğuna geçti. Sis ve Harran tutulan bedenlerini hareket ettirmeye çalışırken Rojawan ikiliyi takmıyordu.
Sis ağzının içinde geveleyerek "nişanlısının koynunda uyuklasın olan bana ve Harran'a olsun diye söylendi. Rojawan'ın ikisini takmayan davrı insan delirten gibiydi.
Saatler sonra Rojawan eve dönmüş. Duş almış ve hazırlamış bir şekilde konaktan çıktı. O 85 model arabasına binerken diğerleri lüks arabalarla onları takip ediyordu.
Serdıl hanımın ısrarı ile Zeynep elini yüzünü yıkayıp Robin'in odasında olan kıyafetleri giyip aşağı inmişti
Saatler sonra düğün alışverişi yapmak için AVM'den içeri girdiler. Onlar yürürken Hilal durgun ve somurtuyordu. Önde annesi Funda hanım ve Serdıl hanım ilerlerken Mevsim'de Zeynep'i neşelendirmeye çalışıyordu. Bir de halası Naze vardı. Ona her baktığın da yüzünü somurtuyordu. Kulağında kullaklık konuştuğu için şimdilik onları rahat bırakıyordu.
Onlar yürümeye devam ederken Rojawan Hilal'i kolundan tutup bakışları ile önünde durduğu mağazayı gösterip " Bence gelinliği ve bindallıyı buradan alabilirsin" Dedi.
Hilal gördüğü yerle kızarıp öfkeyle "çocuk reyonu bana büyük geliyor. Biz direkt bebek reyonuna bakalım" Dedi.
Rojawan onunla göz göze gelmek için kafasını eğmek mecburiyetinde kalıyordu. Hilal'in gözlerine bakıp "o reyon için daha erken ama söz birkaç ay içinde seni oraya bir daha getiririm" Dedi ve bakışları ile karnını gösterip "hem o zaman tek canlı değil, iki canlı olacaksın" dedi. Hilal'in iri açılan gözleri ile kısa bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra "hatta üç canlı veya dört beş canlı da olabilirsin" Dedi. Hilal kızarıp bozarırken ayak uçun da yükselip eliyle onun ağzını kapatıp tıslar gibi "utanmıyorsun değil mi? " Diye tısladı.
Rojawan ağzında olan eller ile gülmemek için kendisini zor tutarken kaşlarını kaldırıp indirip hayır mesajını verdi.
Hilal onlardan uzaklaşanlara bakıp "beni utandırmak hoşuna gidiyor değil mi? " Diye isyan etti.
Rojawan ağzına kapanan eli tuttu ve "evet " Dedi yürümeye başladı. Bugün düğün aliş verişi yapılacaktı. Mobilyalar yatak örtüleri derken Hilal en pahalısını beğeniyor. Rojawan isyan bayrağını çekiyordu.
Hele yatak alırken duyduğu fiyatla mağaza çalışanına "ben bu parayı verirsem ben yere uzanayım yatak üzerim de uyusun" Diye isyan edişleri.
Kuyumcuya girdiklerinde koltuğa oturup tansiyonunu ölçürtmüştü. Hilal onu görmezden gelip takıları seçmeye devam etti.
Zeynep arada Afran ile mesajlaşıyor eve dökneceğini söyledi.
Diğer alışverişler devam ederken Naze gelip "yeğen bu kız hepimizin intikamını alacak. Seni iflas bayrağını çekerken de göreceğiz " Dedi ve kahkaha attı.
Rojawan renkten renge girerken, tüm alışverişin ödemesini o yapıyordu. Fulya ve Serdıl hanım dikkatli bir şekilde ikisini gözlemliyordu.
Sıra iç çamaşır mağazasına geldiğinde Rojawan Hilal'i utandırayım derken tam tersi Rojawan renkten renge girdi. Çünkü Hilal elinde tuttuğu gecelik leri veya iç çamaşırını deneyeceğim deyip onu delirtiyordu.
Naze Zeynep ve Mevsim üçlüsü onların atışmasını daha fazla şahit olmamak için kitap almaya karar verdiler. Zeynep sabah yaşadıkları için yanına bir şey almamıştı. Üstünde ki kıyafetleri arkdaşının dolabından almıştı alışverişe fakat atkı ve Eldivenlerini almayı unutmuştu. Onlar D&R magazasında kitaplar arasında gezinirken küçük bir çocuk elinde atkı ve eldivenleri ona uzatıp "Afran seni çok seviyor ve ellerinin üşümeni istemiyor" Dedi?
Zeynep gülümsedi ve başını kaldırdı. Meraklı bakışları sevdiğini ararken onu bulamanın verdiği üzüntü ile Mevsim ve Naze'ye döndü. Afran sevdiğinin her anını düşünürdü. Alışveriş Merkez'ine girdikleri anda bunu fark edip bulduğu ilk fırsatta ona bere ve eldiven gönderdi.
Hilal ve Rojawan atışa atışa kavga ede ede alışveriş yaparken. Serdıl ve Fulya hanım artık isyan ediyordu. Zeynep ve diğerleri onlardan sıkıldıkları için D&R mağazasında geziniyordular.
Zeynep onlardan biraz uzaklaştığı anda Rojawan onu kolundan tuttu ve boş bir yere çekip sarıldı. Adamın en ihtiyaç duyduğu şey buymuş gibi ona sımsıkı sarıldı. Kısa bir süre öyle kaldıktan Afran ondan uzalaşıp bakışlarını onda gezdirdi. Zeynep bunun farkında "iyiyim sadece babaannem ile tartıştım " Dedi ve kafasını yana eğerek "korkma iyiyim sadece küçük bir atışma" Dedi.
Afran dudaklarını onun alnına bastırıp "telefonda sesin çok kötü geliyordu. Buraya gelinceye kadar ömrümden ömür gitti" Deyip isyan etti.
Zeynep gülümseyip "iyiyim ya, küçük bir tartışma" Dedi.
Afran bakışlarımı ondan çekmeden bir kitap seçti ve çekti. Canan Tan'ın Yüreğim Seni Çok sevdi kitabıydı. Kapağını açıp "Dünyada 8 milyar insan var ve ben sadece senin beni sevmeni istiyorum. " Yazdı ve arka kapağının boşluğuna "yüreğim seni çok seviyor Zeynep. Sadece sen ol istiyor" Yazıp kitabı Zeynep'e uzattı. Onu zor durumda bırakmamak için dudaklarını anlamına bastırıp oradan uzalaştı.
Sevdiğini zor durumda bırakmak istemiyordu.
Zeynep onun arkasından uzun bir süre bakarak duraksadı. Sanki olacakları hisediyor gibiydi. Kimse biri gitti diye yarım kalmazdı. Giden zaten senin yarındı. Zeynep ve Afran daha bunun bilinçinde değildi. Parmaklarını Afran'ın ona verdiği kitapta gezdirip "sadece yüreğim değil her hücrem seni çok seviyor" Dedi ve arkasını dönüp kızlara doğru ilerledi.
Her aşk vuslata erseydi bu aş nameleri fısıldayan türküler niçin bu kadar içli olacaktı. Şiir, gazeller kime ne diye yazılacaktı. Düşünsenize Leyla'sı olmayan bir Mecnun'u ya da dağı delmeyen bir Ferhat'ı... Tarih kavuşan aşkı değil kara sevda olan imkansız aşkı yazar. Mem'u Zin adı sonsuza kadar var olurken o devirde sevip kavuşan herkesin ismi tarihte silindi.
Kimi aşklar ömürlüktü ve bir kere yaşanırdı. Hilal ve Rojawan kah kavga ederken kah tartışırken düğün alışverişini tamamladı.
Eve dönecekleri vakit Hâlit bey kızını arayıp nerede olduğunu öğrendi.
Zeynep daha babasının gaddar yanını görmeyendi. Koşulsuz güvendi. Kızına eve döneceğiz dediğin de gülümsemiş arabaya binmişti. Dakikalar sonra araba Botan konağının önünde durduğun da babasına döndüğün de orta yaşlı adam onu elinden tutup arabadan indirdi. Genç kız içinde olan endişe ile içeri girdi.
Zahter hanım avluda kurulu olduğu sedirde içeri giren torununa bakıp "başkalarının düğün alışverişini yapacağına kendi düğününe hazırlan " Dedi.
Zeynep anlamayan bakışlarla ona baktığın da merdivenlerden inen Hasan amcası elini uzatıp " Öp elimi önceden amcandım artık baban olacağım" Dedi.
Dedi lakin Zeynep için dünya dönmeyi unuttu. Öyle bir şey oldu ki sanki güneş batıdan doğup kıyametin habercisi gibiydi. Gerçi onun kıyameti yeni başlıyordu.
Zahter hanım şaşkınlıkla bakan torununa bakarak "İlyas boşandı. Konağa yabancı birimi hanım olsun. Hem sen konağa gelin geldiğin de abilerin ve kuzenlerin koymazlar" Dedi.
İlyas yüzü gözü dağılmış bir şekilde babasının arkasından indiğinde Zeynep artık olanların farkındaydı.
Sırf Zeynep ilyas ile evlensin diye yapılmıştı. |
0% |