Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm

@jutenya

Kaç yıl oldu Afran

 

Ne kaç yıl oldu Elfida

 

Ayrılalı kaç yıl oldu Afran

 

Biz hiç ayrılmadık ki Elfida, sadece birbirimizden uzağız lakin kalplerimiz hep bir.

 

Birbirimizi görmeyeli kaç yıl oldu Afran. Kaç kış, kaç yaz oldu. Kaç defa üşüdün kaç defa ısındın.

 

Seni görmeyeli sanki yüz bin yıl geçmiş gibi Elfida... Sen orada kalmışsın da ben yüz bin yıl yaş almışım gibi... Sen o zaman dilimin de ben farklı bir zaman dilimin de lakin hala sana aşık seni seviyorum... Üç yüz bin yıl geçsede bu böyle devam edecek! Belki milyon yıl! Hangi mevsimdeyiz inanki bilmiyorum. Kaç kış geçti hava soğuk muydu (?) bilmiyorum. Ya da bir yaz mevsimi yaz gecesi çok mu sıcaktı. Gece karanlık mıydı (?) yoksa gündüz olan aydınlıkmıydı (?) bilmiyorum. Soğuk olan mevsim sıcak olan mevsim hangisi farkında değilim. Yüz binlerce yıl geçmiş ve ben sadece yaşıyor gibiyim. Biliyorum sen bıraktığım yerdesin. Ben de kayıplarda, kokun aynıdır. Gülüşün tebessümün. Bazen hala aynı parfümü kullanıyormusun diye merak ediyorum. Kokun Elfida! Kokunu o adam soluyacak ve bağımlısı olacak diye ödüm kopuyor... Sahi eskisi gibi kokuyorsun değil mi?

 

Üç defa yaz oldu Afran

Üç kış... Üç yıl bir ay 13 gün. Toplam da 1138 gün. Kokum aynımı bilmiyorum kokunu özlediğim için kendimin farkında değilim. Seni özlüyorum bıraktığın gibi değilim. Bazen aklımı yitirmekten korkuyorum...tabi beni korkutan aklımı yitirmek değil. Aklımı yitirirken seni unutmak.

 

Korkma Elfida aklımı yitirip unutanbilseydim ben yüzbin yıldır unuturdum.

 

Beni unutmadın değil mi Afran?

 

Kokun bile burnum da içime çektiğim nefeste, seni nasıl unutayım Elfida; hem kendimi unutsam bile seni unutmam Elfida

 

Ben kendimi unuttum Afran.

 

Beni unuttun mu Elfida

 

Sen hep aynı yerdesin Afran. Aklım yönünü bile şaşırmadan sana geliyor.

 

Seni hep seviyorum Elfida

 

Seni hep seviyorum Afran.

 

************************************

Zeynep olduğu ortama dehşete kapılmış gibi bakıyordu. Böyle bir saçmalık olamazdı. Çevresinde ki insanlar akli melekelerini kaybetmiş olmalıydılar. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Çenesini kaldırıp bakışlarını Zahter hanım da sabitledi. Malum şuanda muhatap olacağı tek kişi oydu.

 

"Benim hayatım adıma kimse karar veremez ve ben hiçbir kadının ahına ortak olamam" diye gür bir sesle konuştu. Değil konakta insanlara gerekirse bir ses sistemi gökyüzüne takar bas bas bağırırdı. Bir kadın için verilen hükmü diğer bir kadın kabul etmemeliydi. Bu düzene çomak sokması gerekiliyordu ve Zeynep çomak sokmak için ayaktaydı.

 

Güçlü ve asi bir kızdı. Bugüne kadar ailesine saygı da kusur göstermemişti. Lakin bu gün , çevresindeki herkes haddini aşıyordu.

 

Zahter hanım yılların iz bıraktığı kırışıklı yüzüyle "kimse seni kuma alalım demiyor. İlyas karısını boşadı. Sana da allı şallı bir düğün yapıp konağa hanım yapacağız. Sen ise densiz densiz konuşuyorsun" şiveli sesi ile konuştu.

 

Zeynep'in tahammül sınırı kalmadı. Nasıl böyle yobaz bir zihniyet olur diye kara kara düşünceler zihnin de yer aldı. Bunlar ailem dediği insanlardı. Gerçi bugüne kadar Feride'de ailem demişti ve bugün olan ortadaydı.

 

Dolu dolu olan gözlerini etrafında gezdirdi. Amcası babası abisi kimse yabancısı değildi. Karşısında durduğu herkes birinci derece kan bağı olan insanlardı. Fakat bugün gerekirse tüm kan bağları kopacaktı.

 

"Feride'nin yıkılan yuvası üzerine yuvamı kurmamı bekliyorsunuz"

 

"Bu seni ilgilendirmez. O gitti! Sen karım olacaksın. " Bunu söyleyen ağzı yüzü dağılmış İlyas'tı.

 

Zeynep pis bir şeye bakar gibi ona bakıp tiksinerek "kim diyor bunu" Söylendi lakin sözleri tükürür gibi ağzından çıkıyordu.

 

"Baban olarak ben söylüyorum"

 

"Zeynep olarak kabul etmiyorum" Kızın dememişti. Bu saatten sonra baba kız ilişkilerinin olacağını düşünmüyordu.

 

Baran'ın "Zeynep haddini bil" Diyen sesi yankılandığın da Zeynep hiç düşünmeden "asıl siz haddinizi bilin. Hepiniz kafayı yemişsiniz" dedi.

 

Zahter hanım arkasına yaslanıp elinde tuttuğu 99'luk tespihini çekerek " İlyas okuluna karışmayacak. Konağı çevirmen de biz sana yardımcı oluruz" dedi.

 

Zeynep sanki bir lütuf gibi ona sunulan şeylerle kahkaha atmak üzereydi. Burnundan soluyarak "İlyas kim ki benim okulum hakkın da karar veriyor. Siz ne hakla üstümde bu kadar hükmetmeye çalışıyorsunuz.

 

İlyas'a bakıp " Ben kimsenin yuvasının üstüne yuva kurmam. Feride yengem düne kadar evliliğini yarına olan hayallerini bana anlatıyordu. Şimdi de kalkıp sanki gündelik normal bir olaymış gibi dün yengem dediğim kadının kocası ile evlenmemi bekliyorsunuz" dedi ve sesli bir nefes alıp "siz aklınızı yitirmişsiniz" diye sözlerini bitirdi.

 

Artık konuşmak istemiyordu. Bir adım attı yukarı çıkmak istedi lakin bu konak artık onun evi değildi. Daha diğer abileri ve annesi olayı bilmiyordu. Onların vereceği tepkiden bile korkar olmuştu. Attığı adımı geri aldığın da Zahter hanım hiç tereddüt etmeden "dün yengen dediği kadının hocasıydı, yarın senin kocan olacak. Feride ile aran da kan bağı yok. İlyas'ta senin kuzenin" diyen sesi genç kızın kulakların da yankı yaptı.

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp "ne olursa olsun bir kadının yıkılan yuvasının üstüne kurulmayacağım" Kimseyi dinleyecek hali yoktu. Neyin hesabını verdiğinin bilin Çin'de değildi. İçinde sadece isyan etmek vardı. Karşısında olsn aile üyelerini ciddiye alacak hali yoktu. Diğerleri yade torun çekişmesini izlerken müdahale etmiyordu lakin herkesin sinirleri laçka olmuş durumdaydı.

 

Zahter hanım elindeki tespihi sıkarak "sen olmasan başka biri gelecek. Biz sadece el kızı değil bizim kızımız olsun istiyoruz" dedi. Ses tonu birkaç desibel düşmüş gibiydi. Şimdi Zeynep'i ikna etme çabasına girmişti.

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp "kötü kadının bahanesidir. Ben gelmesem bir başkası gelecek. Ben kabul etmiyorum. Kabul edenin kendi karektersizliğidir" dedi. Sesi kendinden taviz vermeyen cinstendi.

 

Arkasını dönüp konaktan çıkmak için hareket ettiğin de Baran hızlıca ilerleyip onu kolundan tuttu. Zeynep tutulan kolu tenine batan parmaklar ile gözlerini yumdu. Abisinin eşi Meryem ile gözgöze geldiğinde endişeli gözleri samimiyet barındırmıyordu. Ya da Zeynep artık onların samimiyetine inanmıyordu. Hasan amcası ve babası burnundan soluyordu. İlyas Kadir'den yediği dayaktan sonra geri adım atmak istemiş fakat herkes ona sırt çıktığın da vazgeçmişti.

 

Bakışlarını kolunu tutan abisine çevirip "bırak " Dediğin de o ise "nereye " Dedi. Zeynep abisinin yüzüne dikkatli baktığında abisinin dudağının kenarının patladığını ve gözünün altında ki morluğu fark etti. Bakışlarını abisinden çekerken tek düşündüğü şey ona sorulan soruydu.

 

Nereye!

 

Konakta ki herkesin merak ettiği soru buydu.

 

Gerekirse cehennemin dibine gidecekti. Lakin onların saçmalığına boyun eğmeyecekti.

 

Kafasını yana eğip çok bekletmeden "İstanbul'a dönüp bu saçmalığa son veriyorum" diye bağırdı.

 

İstanbul'a gitmek.

 

Halit bey birkaç adım ona yaklaşıp "annen ve abilerin düğün için gelecekler. Oraya dönmen için bir neden yok" dedi fakat Zeynep duyduğu her kelime ile beyninden vurulmuş gibiydi. Ne demek düğün, ne demek geliyorlar. Bu kadar kolay mı gözden çıkarılmıştı. Hele annesi ve diğer abileri... Bunun doğruluğuna inanmıyordu. Kafasını olumsuzca sallayıp "annem bu kadar kolay beni gözden çıkarmaz " Diye isyan etti. Sesinde ilk defa bir yitiklik vardı. Aile bireylerini yitiriyordu öyle kolay mıydı?

 

İnsanoğlu cehhennemi kıyameti tatmamış bir varlıktı. Zeynep sanki bir rüyadan kabusa geçmiş gibi bir vaziyetteydi.

 

Abisinin kolunu sıkıp onu çekiştirmesi ile olduğu kabus devam ediyordu. Genç kız şaşkınlıkla abisine bakarken merdivenleri çıktığını fark etti. Yanından geçtiği İlyas keyifliydi. Adımlarını durdurup dudaklarını büzdü ve ona sırıtarak bakan İlyas'ın suratına tükürdü.

 

Zahter hanım ve diğerleri şaşkın bir şekilde ona bakarken İlyas gözlerini yumdu yüzünde ki tükürdüğü silip öfkeyle üstüne yürüdü.

 

Zeynep korkusuz bir şekilde onun yüzüne bakarken Baran kardeşini arkasına çekti kıstığı gözleriyle "İlyas sakın yanlış bir adım atma, daha bugün yaptığının hesabını vermedin. Seninle evlenmesine evet dedim ama bir daha elini kaldırdığını duyarsam o elini kırar bir yerine monte ederim" dedi ve Zeynep'e dönüp "sende uslu dur istemediğim şeyler bana yaptırma" Diye gürledi.

 

Zeynep yerinde irkilirken, Baran onu arkasından sürükleyerek yukarı çıktı. Zeynep'in kaldığı odanın önünde durduklarında genç kız bir umut abisinin gözlerine bakıp yalvarır gibi "abi bak ben İlyas ile evlenmem. Daha yaşım kaç başım kaç bana nasıl kıyarsın" Dedi.

 

Baran odanın kapısını açıp alayvari bir tavırla "İlyas'a hayır diyorsun ama elin Hristiyan'ıyla kenar köşe de buluşuyorsun" dedi.

 

Kız kardeşinin iri açılan gözleriyle tepkisini beklemeden kafasını eğip "ve benim bunu öğrenmeyeceğimi sanıyordun" deyip onu içeri itti.

 

Zeynep odanın içine doğru sendelersek Baran kapıyı kapatıp kilitledi. Genç yeni yeni idrak ettiği şeyler ile kapıya doğru koşup bağırarak "abi bak sandığın gibi değil dinle beni " kapıyı yumruklamaya başladı. Oradan uzaklaşan adım sesleriyle abisinin onu dinlemeyeceğini anlasa da kapıya vurmaya devam etti.

 

Sesine sağır olan herkes gibi abisi de duymamazlıktan geldi.

 

Sevmenin bedeli bu kadar ağır olmamalıydı. Çantasından telefonunu çıkarıp ağlayarak Afran'ı aradı.

 

Karşıdan duyduğu sesle hıçkırdı. Bunu hak etmemişti. Afran'ın duyduğu ağlama sesi yüreğine hançer saplamış gibiydi.

 

"Zeynep'im ne oldu"

 

Zeynep titreyen sesiyle "Afran abimler bizi öğrenmiş" Dedi.

 

Karşı tarafta olan Afran kısa bir süre sessizlik yaşasa da buruk bir sesle "zaten öğreneceklerdi " Dedi. Dedi ya yüreğindeki korkuyu tanrı biliyordu.

 

Zeynep gözünde ki yaşı silip "Afran kavuşmamıza izin vermeyecekler"

 

-Zeynep'im uğruna can feda, izin vermezler diye bir şey yok. Ben sensiz zâten ölürüm"

 

Ölüm öyle kolay değildi. Kimisi köşe bucak ölümden kaçar iken kimisi bir bardak su gibi içmek için her şeyden vazgeçmek isterdi.

 

"Ölme Afran. Ben seni çok seviyorum"

 

- ben de seni çok seviyorum güzelim.

 

Afran sevdiği için güven metiyeleri dizip onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Aşağıda ise farklı bir vaziyet vardı.

 

Baran elini beline koymuş kocaman avlunun ortasında ileri geri gidip geliyordu. Kız kardeşinin Afran'la beraberliğini öğrendiği zaman balta çok öfkelenmişti lakin bugün Kadir'in İlyas ona tokat attı demesiyle deliye dönmüştü. Kadir dövdükten sonra o da İlyas'ı haşat etse de şimdi bir pişmanlık içindeydi. Daha doğrusu biz ne yaptık diyordu.

 

Babası Halit beyle göz göze geldiğinde durdu. İki eliyle yüzünü sıvazlayıp "baba yanlış mı yapıyoruz. Zeynep evlenmek istemiyor. En iyisi alalım kız kardeşimi gidelim" dedi.

 

Zahter hanım torunun söyledikleri ile kan beynine sıçradı. Ses çıkaracak şekilde elini dizine vurup "Baran sen ne dediğini bilmiyorsun. Siz kabul ettiniz diye İlyas boşandı. Şimdi kalkıp olmaz derseniz iki kardeş arasında kan akar" Diye tehtid vari konuştu.

 

Baran içine çıkmaz bir yola girmişti. Oysa daha hiçbir şey olmamıştı. Halit bey'de vefri davrandığının farkındaydı, lakin daha dönüşü yoktu. Hasan bey yeğeni ve kardeşinin sessizliğinden Zahter hanım cevap vermeyen torunuyla ses tonunu biraz düşürüp "o çocuk müslüman bile değil, yarın öbür gün kaçar adınızı kırk hamam bile patlama" dedi. Ilımlı ve üzgün olmaya dikkat etti. Yanında oturan oğlu Hasan'a kaş göz edip onun da konuşmasını istedi.

 

Hasan Botan araya girerek " Zeynep kızım daha genç aldığımız karar onun için en hayırlısı olan" dedi ve Halit beye bakıp "burada gözümüzün önünde olur. Onu bir şeye zorlayacak olan yok. Benden sonra Baran veya İlyas kim ağa olursa diğerine destek olur. Bağları kuvvetli olur kopmazlar" dedi.

 

İlyas sessizdi. Böyle olacağını hiç düşünmemişti. Hele Feride'yi gönderdikten sonra şımarık bir kızın onun istememesini sindiremiyordu. Ne olursa olsun Zeynep'i alacaktı.

 

Zahter hanıma baktığın da yaşlı kadın ona güven verir gibi gülümsedi. Hem Zeynep'in hayırı onun otoritesinin sallanmasıydı.

 

Kadir ve Baran bu yüzden çok büyük kavga etmişlerdi ve dostlukları zedelenmişti. Çocukluk arkadaşı adamlar şimdi kanlı bıçaklı gibiydi.

 

Baran yüzünü sıvazlayıp öfkeyle konaktan çıktı. Daha Çınar ve annesi durumdan haberdar değildi. Büyük ihtimalle Kemal'de kabul etmeyecek diye düşünüyordu. Gerçi babası evet dedikten sonra kime söz söylemek düşerdi ki.

 

Saatler sonra hava kararmış Zeynep Afran'ın onu teselli etmesiyle uykuya dalmıştı. Baran'ın eşi Meryem elinde krem renkli işlemeli bir elbise ile odanın kilidini açıp içeri girdiğin de yatakta kıvrılmış genç kıza üzülerek baktı. Ona göre kader ve yapacak bir şey yoktu. İnsanın fıtratı aynı değildi. Kimisi çıkar ilişkisini, kimisi vicdanını önde tutardı. Karı kocanın önceliği çıkarlarıydı.

 

Meryem'de Zahter hanımla aynı düşünceler içindeydi.

 

Üzülüyordu ama bir şeyde yapmıyordu. Yatağın yanında durup elinde ki elbiseyi tekli koltuğun üzerine bırakıp "Zeynep uyan " Dedi.

 

Zeynep zaten ağlıya ağlıya uyumuştu. Duyduğu çıtırtı da bile gözleri hemen açılıyordu.

 

Gözlerini açıp yatakta doğruldu. Yengesiyle göz göze geldiğin de soğuk bir tınıyla "ne oldu yenge " dedi. Artık kimseyi görmek istemiyordu. Çünkü karşısındakiler ailesi değil de yedi yabancı insanlar gibiydi. Ya da Zeynep ailem dediği insanları yeni yeni tanıyordu.

 

Meryem yanına oturup elini avçunun içine alarak yüzünde samimi bir tavırla "üzme kendini onlar bir anlık öfkeyle ne yaptıklarını bilmiyorlar" dedi ve bir elini Zeynep'in yanağına koyup "Baran şimdiden pişman oldu. Aşağıda kavga edip konağı terk etti"

 

Zeynep'in küçük küçük umutlar serpildi. Hem babası kıyamazdı ona, bunu kendine kabul ettirmek isterdi gibi yengesine bakıp "ne oldu vazgeçtiler değil mi? " diye umutla konuştu.

 

Meryem yüzünde tebessümle "sen tek kızlarısın tabi kıyamazlar" dedi.

 

Zeynep yataktan fırlayıp gülümseyerek "biliyordum onlar kıyamazlar bana, kızdıkları için fevri davrandılar ve pişman oldular değil mi? " Dedi. Meryem'den aldığı her cevap onun için nimet gibiydi.

 

Meryem kafasını sallayıp " Abin ve babanı bilmiyorsun. Yade'de destekleyince ne yaptıkları yanlışın farkına varamadılar" diye onu inandırmaya çalıştı.

 

Zeynep tekrar yatağa oturup "Feride yengeden haberin var mı? Durumu nasıl. İlyâs abi böyle bir şeye nasıl kalkıştı, nasıl kabul etti aklım almıyor" dedi.

 

Meryem üzgün gözlerle "onlar boşandı. İkisi için belki en hayırlısı budur"

 

Zeynep omuzlarını indirip " İlyas abi ona, abi dememi hak etmiyor. Abi diyorum ama o hiçbir sıfata layık değil. Kaç yıllık karısı hemen nasıl gözden çıkardı " diyerek düşüncelerini dile getirdi.

 

Meryem sesli bir nefes alarak "bilmiyorum erkek milletine güven olmuyor" dedi ve elini havada sallayıp " Meva yengeyle Süreyya halan beraber dönüyorlarmış. Akşama misafirde gelir. İstersen hiçbir şey yokmuş gibi giyin ve aşağı ın kimse olanlardan haberdar olmadan İstanbul'a gideriz ve bu konu burada kapanır "dedi.

 

Yengesinin konuşmasıyla kafasını eğip " Annemler ve abimler nasıl kabul eder. Beni hiç mi düşünmüyorlar. Hepsine o kadar kırgınım ki? "dedi ve yatağa uzanıp " Ailemde ki herkes bana yabancıymış. Ben hiçbirini tanımıyormuşum" Diye göz yaşı dökmeye başladı.

 

Meryem elini uzatıp onun gür uzun saçlarında gezdirerek "Selvi annem ve diğerleri bilmiyor. Babamlar seni ikna etmek için öyle söylediler" Dedi.

 

Zeynep'in gözleri gözünde ki yaşlarla beraber kafasını kaldırıp " Bilmiyordum. Annem ve abilerim kabul etmezlerdi "dedi.

 

Meryem kafasını sallayıp onu onayladığın da ayağa kalkıp " Neyse onlar da yaptıkları hatanın farkında, Süreya hala tek gelmiyormuş. İstersen üstünü giy ve aşağı in. Kimse duymadan bu konu kapansın " dedi.

 

Zeynep kısa bir süre düşündü. Ailesinin yaptığını unutacak değildi. Fakat yengesi de haklıydı. Kimsenin duymaması daha iyiydi. Duyulması demek İlyas'ın üzerinde hak iddia etmesi demekti.

 

Zeynep dudaklarını büzüp "tamam yenge ben üzerimi değiştirip geliyorum" Dedi.

 

Meryem elini onun omzuna koyup "doğru olanı yapıyorsun" Bakışları ile koltukta olan elbiseyi göstererek "onu giy ve hazırlan. Baban elbiseyi Irak'tan getirmiş herkese aranızds bir sorun olmadığını babanın sana kıyamadığını göster. Ben seni aşağıda bekliyorum " dedi ve arkasını dönüp odadan çıktı.

 

Yaşadıkları için üzgün olsa da ailesinin geri adım atmasına sevinmişti. Telefonunu eline alıp son gelişmeleri Afran'a yazıp gönderdi. Kısa bir süre elbiseye bakıp yengesine hak verdi. Üstünü giyerken Afran aramış kısa bir süre olanları anlatıp telefonunu şarja takıp aşağı indi.

 

Oturma odasına girdiğin de Hasan amcasının eşi Meva hanım ve halası Süreya hanım daha yeni gelmiş ayaktaydılar. Babası Halit bey ve Hasan amcası da yan yana oturuyordu. Bakışları kızını bulduğun da gözleri içine açıldı. Zeynep kırgın olan gözlerini çekip göz teması kurmamaya dikkat etti.

 

Zahter hanım gördüğü torunu ve üstünde gördüğü elbiseyle yüzünde memnun bir ifadeyle "Zeynep gel bak kimler gelmiş" Dedi.

 

Zeynep yüzünü asıp cevap vermek istemiyordu lakin Meryem yengesinin dedikleri ona mantıklı geldiği için susacaktı. Zahter hanıma cevap vermeden gülümseyip halasına dönerek "hoş geldin hala" dedi ve halasına sarıldı. Aldığı karşılık ile buruk bir şekilde gülümsedi. Zira artık herkesi sorgular olmuştu.

 

Süreye halası "hoş buldum " deyip geri çekildiğin de amcasının eşi Meva hanım onu kendine çekip sımsıkı sarıldı. Zeynep ilk defa böyle bir hareketle karşılaştığı için şaşkındı. Orta yaşlı kadın geri çekilip samimi bir tınıyla " Uzun zamandır görmeyince özlemişim "dedi. Halit beyin bakışları ve kızındaydı. Üstünde gördüğü elbise onu şaşırtığı için bakışlarını alamıyordu.

 

Zeynep'te tebessüm edip " Bende özlemişim, geldiğin de yoktum görmeden giderim diye üzülüyordum" diye onu yanıtladı. Genç kız artık kimsenin samimiyetine güvenmediği için gideceğini belirterek söylemişti. İçlerinde öyle bir umut vardıysa bile bitirmek istiyordu.

 

Olmayacak dua'ya amin diyecek kimseye katlanamıyordu.

 

Meva hanım tebessüm ederek " Bende bunun için erken döndüm " dedi.

 

Zeynep'in bugün şaşkınlığı gittikçe büyüyecek gibiydi.

 

Şaşkınlığı geçmeden oda'ya giren kuzenleri ile kaşları çatıldı. İki kuzeni de üniversite okuyordu.

 

Melike ve Gülbin keyifli bir şekilde "Zeynep" Dediler ona sarıldılar. Zeynep çatılmış kaşlarıyla ikisine bakıp "sizde mi döndünüz" dedi. Onları görmek beklediği bir şey değilken ikisinin ona sarılması onu daha da şaşırttı.

 

Melike ve Gülbin Zahter hanıma baktıklarında yaşlı kadının çatılan kaşlarını gördüler. Anneleri uyarmıştı. Melike Zeynep'e bakıp "finaller bitti" Dedi. Gülbin onu onaylayarak "annem de döneceğim diyince beraber dönelim dedik" diye devam etti.

 

"İyi yapmışsınız" deyip onların yönlendirmesi ile koltuğa oturdu. İki kızda sağ sol olmak üzere etrafına oturup sohbet etmeye başladı. Zeynep iki kızın ona olan farklı tavrında şaşkınlık içindeydi. Belki bana yapılan yanlışın farkındalar diye içinden geçirip sohbetlerine dahil oldu. Yemekler yiyildi. Sohbet edilmeye başladığın da Zahter hanım torunlarına bakarak "hadi güzel torunlarım gidin de bize güzel bir kahve yapın da ellerinizden kahve içelim" Dedi. Söyledikleri üç kızda olsada bakışları Zeynep'teydi.

 

Gülbin ve Melike gülümseyerek ayağa kalktılar. Zeynep'i de kolundan tutup ayağa kaldırdalar. Gülbin neşeli bir şekilde " Yadem kahve istiyor. O da farklı hepimizi bir arada görmesi için özel birgün olması gerekiyor. Yoksa zor görüyor. Madem bu gece torunlarının elinden kahve içmek istiyor, bizde yapalım değil mi Zeynep " diye şakıdı.

 

Zeynep çatılmış kaşları ile "bugün özel birgün'mü? " Dediğin de kahkaha atıp "canım özel birgün olmadan bir araya gelemiyoruz demek istedim" dedi. Melike'de onu onayladığın da üçü beraber odadan çıktı.

 

Onlar mutfağa giderken Süreya hanım yerinden kalkıp annesinin yanına oturdu. Bakışlarını annesine çevirip "anne Zeynep ikna olmadı değil mi bilerek yaptın" Dedi.

 

Zahter hanımın yılların kırıştırdığı dudakları kenara kıvrıldı keyifli bir sesle "ben bir şey olacak dedim ise olacak Süreya sen bunu anlamadın mı? "

 

"Anne ne bileyim Halit abim kızının üstüne titriyor. Ben o istemezse kızı vermez diyordum"

 

"Selvi'nin babası da kızına düşkündü ama bak Halit'le evli, sende Rıza ile mutlusun. Ben olmasaydım ikinizde mutsuz olacaktınız"

 

"Anne sen olmasaydın ikimiz de sevdiğimiz insanlarla evlenemezdik. Eskiden ikisinin ahı gelip bizi bulacak diye çok korkardım"

 

"Kader kızım, ikinizin kaderi birdir. Ben sadece araçı oldum"

 

"Anne ikisini ayırdın. Birini kendine damat diğerini gelin yaptın"

 

"Sizde halinizden memnunsunuz Süreya, konuşturma beni"

 

"Anne bazen Selvi ve Rıza'yı düşünüyorum. Acaba onlar da memnun mu? İkisi de aileleri ile görüşmüyor. Mecbur kalmadıkça bu topraklara ayak basmıyorlar. Bazen diyorum acaba Rıza'nın bana olan duyguları veya Selvi'nin abime olan dıyguları gerçek mi? "

 

"Sen kocanın dilinden dökülünene bak Süreya, kalbinde olanı Allah bilsin ama insan yıllarca nelerden vazgeçer neleri sever. Kocan da seni seviyordur. Kafanı takıp bununla huzurunu bozma" dedi. Oysa o kimin kimin huzurunu bozmuştu. Süreya hanım ona hak verip ayağa kalktığın da İlya yanın da bir adamla içeri girdi.

 

Hasan bey kardeşine bakıp keyifli bir sesle "Eee kaderde kardeş olmakta dünür olmakta varmış " dedi ve gür bir sesle güldü.

 

Halit bey hala kararsızdı. Kızı elbiseyi giymişti ve onun şaşkınlığını atlatamıyordu. Daha karısı öğrendiğin de ne yapacağını bilmiyordu. Selvi kızının istemediği bir evlilik yapmasına izin verecek biri değildi. Oldu bittiye gelirse susar kabul eder dıyordu lakin ne olacağını bilmiyordu.

 

Meva hanım şakır gibi "Zeynep zaten evin kızı değişecek bir şey yok"dedi. Sesi keyifliydi. Giden kadının asemesi bile geçmiyordu. Bir veride vardı sanki hiç varolmamış gibi. Kimse onun yokluğunu sorgulamıyordu. İlyas keyifliydi. Kürpe taze bir kız alacaktı. Meva hanım bahanesi kuçağına alacağı torundu. Oysa Feride de konağa geldiğin de sende bu evin bir kızısın demişti. Kızım demişti lakin onun yerine başka birini koymak çok kolay geliyordu. Et tırnaktan ayrılmazdı ya kimse kendi tırnağına bağlı olmayan etin acısını hissetmiyordu.

 

Feride'nin gittiği yerde göz yaşı vardı. Feride yaşadıklarını daha sindirememiş kabul edemiyordu. Birkaç gün içinde olan olmuştu ve bir kabus gibi geliyordu. Önce kuma demişlerdi. Feride hayır diyince boşanma... Feride'nin ailesi kumayı neden kabul etmedin diye çıkışırken kimse o ne düşür dememişti.

 

Zeynep olan bitenden bir haber bir garip Zeynep! Bu gece bildiği tüm doğruları veda etmenin acısını yaşayacaktı.

 

Hasan bey yerinde gerinip " Halit bey kızımız Zeynep'i Allah'ın emr-i Peygamber-in kavliyle oğlunuz İlyas'ın istiyorum " Dedi elini kardeşinin dizine vurup " Adet yerini bulsun değil mi Halit" Diye devam etti. Konuşurken kızımız ve oğlunuz diye hitap etmiş oğlan bizim kız bizim moduna girmişti. Tüm aile keyifliydi ve keyifle onları dinliyordu.

 

Kız kimindi. Anne baba dünyaya getirdikleri evlat üzerinde neden bu kadar hak iddia eder neden hayatlarına müdahale ederdi.

 

Üstünde giydiği krem rengi elbise elinde kahve tepsisi ile Zeynep girdi.

 

Halit beyin bakışları kızına gitti. Üstünde ki elbiseye annesi Zahter hanım ben kabul ettirir o elbiseyi de kızına giydiririm demişti. Düşüncelerine son verip elini üst üste kardeşinin dizine vurup " Hayır'lı olsun " dedi.

 

Zeynep kahveleri dağıtırken 'hayır'lı olsun' sözlerini duyup duraksadı. Kalan kahveleri dağıtmadan doğrulup babası ile göz göze geldi. Karşısın da ki bakışlar babasının değildi. Daha sonra yengesine baktı. Ne oluyor diyor gibiydi. Meryem ona bakıp elini kaldırdı ve dudaklarına götürüp uzun bir zılgıt çekti.

 

Zeynep'in kafasında ki taşlar yerine oturmaya başladı. Gözlerini yumdu. Bu kadarı olmazdı. Olamazdı! Bedenine kurşun ye'se bu kadar canı yanmazdı ya kurşun yemek istedi.

 

Gözlerini açtığında ayağa kalkıp sırıtarak ona doğru gelen İlyas'ın gördü. Bir insanın kıyameti illaki ölünce olmazdı. Zeynep sırtından vuruldu. Ailem dediği insanlar birer birer hançeri sırtına geçirmişti.

 

İlyas yanında durduğun da duruşunu dikkeltirdi. Uzun boylu geniş omuzlu yakışıklı denilebilecek biriydi. Lakin karekteri yoktu.

 

Karekter çirkiniydi.

 

Zeynep'e bakıp herkesin duyacağı bir sesle "aynı evin içinde yanyana nikahsız durmamız doğru olmaz. Hoca burada isteme olduysa nikah kıyılsın" Dedi. Zeynep elinde ki tepsiyi sıkıyordu.

 

Halit bey ikisine bakıp "ben kızım yerine vekalet veriyorum, kıyın nikâhı" dedi.

 

Zeynep yaşadıklarını daha sindiremeden babasının söyledikleri ile beyninden vurulmuşa döndü. Elindeki tepsiyi öfkeyle yere çaldı. Kahve fincanları kırılıp içindeki kahve çevresine savrulurken kahve üstüne sıçramasın diye geri kaçtı. Zeynep ise "sen kimin adına vekalet veriyorsun Halit bey" diye bağırdı.

 

Baba değil Halit bey demişti.

 

Halit bey ayağa kalkıp "kızım adına" dedi.

 

Zeynep elini göğsünün altında bağlayıp " Hangi kızın Halit bey, daha bugün boşanmış kardeşinin oğluna peşkeş çekmeye çalıştığın kızın mı? "

 

Halit bey öfkelenirken İlyas "sen ne diyorsun" diye bağırdı.

 

Zeynep yanında gürleyen adama dönüp " Ne diyorum biliyormusun? " Dedi ve elini kaldırıp işaret parmağıyla önce onu gösterip "bu dünyada bir sen " Dedi ve sonra kendisini gösterip " Bir de ben kalsam olmaz diyorum" Diye bağırdı.

 

İlyas'ın öfkelenmesini umursamadan " Kıyamet kopsa yerle gök birleşse yine olmaz"

 

Ellerini iki yana açıp " Ben çocuğu olmuyor diye hiç düşünmeden karısını boşamış ona abi gözüyle bakan amcakızına göz dikmiş bir şerefsiz ile evlenmem. Öleceğimi bilsem daha dün yenge dediğim kadının kocasının koynuna girmem" Diye bağırdı. Sesi tüm odada yankılanırken ilyas elini kaldırdı. Fakat bu sefer o el yüzüne inmeden Zeynep bileğinden tutup havada yakaladı. Ateş saçan bakışlar ile "İlyas efendi sen bana tokat atacak konumda değilsin. İlki şaşkınlığıma denk geldi ikincisin de o eli kırarım " Dedi ve itip kendinden uzaklaştırdı. Sakin biriydi lakin yeri geldi mi cazgırlığa vurur hakkını sonuna kadar savunurdu.

 

Zahter hanım koltuktan destek alarak ayağa kalkıp "hadsiz İlyas'a hayır deyip o gâvuru mu istiyorsun" Diye tükürür gibi bağırdı.

 

Zeynep eskiden saygı duyduğu kadına bakıp " Onun dini Hristiyan lakin sizlerin vicdanı gâvur " Diye bağırdı.

 

Son söylediği sözler ortamda sessizliği neden olurken Halit bey yanında ki hocaya dönüp " Hocam bizim mezhebimiz de öncelik velinin izni değil mi? Ben izin veriyorum kızımın nikahını kıyın " Dedi.

 

Zeynep bakışlarını odada ki yabancıya çevirip " Hocam benim iznim yoktur. Ben reşitim. Hiçbir kuvvet beni o adamla evlendiremez. Bunu kabul edecek veya destek verecek kim olursa olsun hakkım haramdır. Babam da dahil yarın mahşer yerinde hepsinden şikayetçi olacağım. Siz evet derseniz iki cihânda elim yakanız da olacak " Dedi.

 

Orta yaşlı adam gülümseyip güven veren bir sesle " Kızım istemediğin nikaha ben desem Allah o nikahı kabul etmez " Dedi ve ayağa kalktı. Halit beye dönüp "kızına kulak ver günahına girme, Rabb'imiz her günahı affeder lakin kul hakkını affetmez. Kızının hakkına giriyorsun" dedi ve kimsenin vereceği cevabı beklemeden odadan çıktı. Hasan Botan onun arkasından çıkarken polise gitmemesi için uyarıcaktı.

 

Zeynep bakışlarını ailem dediği insanların üzerinde gezdirip " Yazık gerçekten yazık "dedi ve arkasını döndü. Artık onlarla aynı ortamda kalmayacaktı.

 

Odadan çıktığın da başta ne yapacağını düşündü. Bu konakta kalması için bir neden yoktu. Adımları yukarı değil aşağıyı bulduğun da ailem dediği insanları geride bırakacaktı. Bu saatten sonra kimse ona istemediği bir şey yaptıramazdı.

 

Adımları konağın kapısın da durduğun da kapıda ki adamlar kapıyı kapattı. Zeynep onlara bakıp sinirli haliyle "açın kapıyı "diye bağırdı.

 

Adamlar onun arkasına baktığın da genç arkasını döndü ve üst katta olan amcasını fark edip elbisesinin eteklerini toplayıp yukarı çıktı. Biliyordu onlar istemediği süreçe konaktan çıkamazdı. Amcasının yanından geçtiğin de " Ben bugün dağ gibi babam ve amcamı kaybettim. Yasım birkaç gün sürer varsın konakta kilitli kalayım. Ama andım olsun konaktan çıktıktan sonra Mardin'e bir daha adımı mı basmam" Dedi.

 

Hasan bey bu sahneyi bir yerden daha tanıyordu. Tabi onları izleyen biri daha vardı ve o da aynı şeyi hatırlıyordu. Zeynep yukarı çıktığın da birileri geçmişe dalmıştı.

 

Zeynep odasına girmeden "Zulüm zulümdür. Kime yapıldığının ne önemi vardı. İster kurdun ağaça yaptığı ister insanın insana yaptığı " Diye bağırıp "sizin bu yaptığınız bana zulümdür. Siz Nemrut olsanız ben İbrahim gibi yanacağımı bilsem aşkım için direneceğim" dedi ve içeri girdi.

 

Hasan bey öfkeyle elinde ki tespihi çekip iplerini kopardı ve tespihin boncukları üst kattan düşüp alt katta avluya döküldü.

 

Zeynep kabul etmemiş onlar da emellerine ulaşamamıştı.

 

Zeynep odasına girdiğinde de hızlıca telefonuna doğru koştu fakat telefonu bıraktığı yerde değildi. Elleri saçlarına gitti. Yolmak istiyordu. Bir gün de hayatı alt üst olmuştu.

 

Pencere önünde oturup ağlamaya başladı. O kabul etmediği süreçe kimse bir şey yapamazdı. Annesi ve diğer abileri olanlardan habersizdi. Kadir'e de kızgındı. Ona durumu anlattığı halde be halde olduğunu sormamıştı.

 

O böyle hayıflanırken sokakta ki gölgeyi fark edip daha dikkatli bakmaya başladı. Gördüğü adamla gülümsedi.

 

Afran'dı.

 

Karanlık dünyasına gün doğmuş gibiydi. Elini uzatıp nefesiyle buğulanan cama 'Zeynep Afran'ı seviyor " Yazdı.

 

Karanlık sokakta ayın aydınlığın da Afran'ın dudakları kenara kıvrıldı. Sırtını taş duvara dayayıp işaret parmağıyla duvara yazı yazar gibi "Afran Zeynep'i çok seviyor " Yazdı.

 

Zeynep gözlerinde ki yaşlara rağmen gülümsedi. Sevdiği adam karşısındaydı lakin ailesi arasında durmuş ona karşıydı.

 

Açılan kapıyla oraya döndü. Halası Süreya içeri girip yatağa doğru ilerledi. Zeynep'e bakıp bıkın bir şekilde yatağa oturup elini yatağa vurdu.

 

Zeynep'in bakışları sokakta olan Afran'ı bulup yerinden kalktı ve halasının yanına oturdu. Orta yaşlı kadın anacan bir tavırla "sen o çocuğu çok mu seviyorsun" Diye sordu.

 

Zeynep artık saklayacak değildi lakin şöyle bir gerçek vardı ki arada Afran olmasa da İlyas ile evlenmezdi.

 

Genzini temizleyip halasına uzun uzun olanı hislerini anlattı. Yarım saatlik bir konuşmanın sonunda Süreya hanım onun göz yaşlarını silerek " Ben sana yardım edeceğim bu gece konaktan kaç git. Annenin olanlardan haberi yoktu. Öğrenince çıldırdı. Yolda geliyorlar. Seni Mardin çıkışında alacaklar " dedi.

 

Zeynep bu gece çok saf olduğunu ve kanından olan insanlara öğrenmemeye anlayacaktı. Süreya hanım gülümsedi "kimse seni istemediğin bir evliliğe zorlayamaz. Hangi devirdeyiz, abimler ne yaptığını bilmiyorlar "diye Konuşmasına devam etti.

 

Zeynep'i ikna edecek uzun bir konuşmaydı.

 

Kaçacak değildi. Annesi ve abilerine gidiyordu.

 

Tabio öyle sanıyordu. Başına geleceklerden habersiz son defa inandı. Bir daha hiç kimseye inanmayacağına and içecekti.

 

Loading...
0%