Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@jutenya

Merhaba ben geldim.

 

Zeynep final olduktan bir ay sonra kitapad ve her yerden kalkacak ve bir daha geri yüklenmeyecek.

 

Yazarken çok zorlanıyorum. Psikolojik olarak kötü olduğum bir dönem ve daha çok etkileniyorum.

 

Bu arada herkes kitap Kadir'le bitsin diyor lakin kimse Zeynep'in acısını görmüyor. Zeynep sâdece aşk acısı çeken biri değil. Ailesini bir nevi kaybetti. El bebek gül bebek yetişen bir kız birden heba edildi. Biraz onun tarafından bakın lütfen. Kitabın ana karekter ne Afran ne Kadir. Kitap Zeynep.

 

************************************

 

"Fısılda Elfida"

 

"Neden fısıldayayım ki Afran"

 

"Seni seviyorum diye fısılda Elfida... Ayakta durmak için buna ihtiyaçım

var. "

 

"Ben bu kadar bağırıp çığlık atarken ve çığlıklarıma bu kadar sağır varken sen fısıltı mı duyamayacaksın ki, "

 

"Sen fısıltı hâlinde ismimi ansan ben fizan da olsam duyarım seni Elfida"

 

"O zaman seni seviyorum"

 

"Kulaklarım bayram etti Elfida. "

 

************************************

 

O böyle hayıflanırken sokakta ki gölgeyi fark edip daha dikkatli bakmaya başladı. Gördüğü adamla gülümsedi.

 

Afran'dı.

 

Karanlık dünyasına gün doğmuş gibiydi. Elini uzatıp nefesiyle buğulanan cama 'Zeynep Afran'ı seviyor " Yazdı.

 

Karanlık sokakta ayın aydınlığın da Afran'ın dudakları kenara kıvrıldı. Sırtını taş duvara dayayıp işaret parmağıyla duvara yazı yazar gibi "Afran Zeynep'i çok seviyor " Yazdı.

 

Zeynep gözlerinde ki yaşlara rağmen gülümsedi. Sevdiği adam karşısındaydı lakin ailesi arasında durmuş ona karşıydı.

 

Açılan kapıyla oraya döndü. Halası Süreya içeri girip yatağa doğru ilerledi. Zeynep'e bakıp bıkın bir şekilde yatağa oturup elini yatağa vurdu.

 

Zeynep'in bakışları sokakta olan Afran'ı bulup yerinden kalktı ve halasının yanına oturdu. Orta yaşlı kadın anacan bir tavırla "sen o çocuğu çok mu seviyorsun" Diye sordu.

 

Zeynep artık saklayacak değildi lakin şöyle bir gerçek vardı ki arada Afran olmasa da İlyas ile evlenmezdi.

 

Genzini temizleyip halasına uzun uzun olanı hislerini anlattı. Yarım saatlik bir konuşmanın sonunda Süreya hanım onun göz yaşlarını silerek " Ben sana yardım edeceğim bu gece konaktan kaç git. Annenin olanlardan haberi yoktu. Öğrenince çıldırdı. Yolda geliyorlar. Seni Mardin çıkışında alacaklar " dedi.

 

Zeynep bu gece çok saf olduğunu ve kanından olan insanlara öğrenmemeye anlayacaktı. Süreya hanım gülümsedi "kimse seni istemediğin bir evliliğe zorlayamaz. Hangi devirdeyiz, abimler ne yaptığını bilmiyorlar "diye Konuşmasına devam etti.

 

Zeynep'i ikna edecek uzun bir konuşmaydı.

 

Kaçacak değildi. Annesi ve abilerinee gidiyordu. Zeynep düşününce mantıklı olanın bu olduğuna karar verip hazırlanmaya başladı.

 

Gidecek ve bir daha bu şehre dönmeyecekti. İnsan oğlu niyet ederdi ya kader gülerdi. Bu da öyle bir şeydi.

 

Zeynep küçük bir çantaya sığdırmaya çalıştığı birkaç eşyası ve cüzdanı belirli bir parasıyla boynu büküktü. Koşa koşa geldiği şehirden koşa koşa gitmek vardı.

 

Pencereye doğru ilerlediğin de duvara yaslanmış Afran ile gülümsedi. Seviyordu. Varı veya yoku yoktu. İşte Afran'a olan aşkı vardı.

 

Elini kaldırıp buğulu olan cama "Afran" Yazdı.

 

Sokak lambasının aydınlattığı taş sokakta Afran'da elini kaldırıp "Zeynep" Yazdı.

 

Zeynep, Afran'ı Afran'da Zeynep'i seviyordu. Ne az ne de çok. İkisi birbirini seviyordu.

 

Bskışları birbirine kenetlenmiş gibi parmakları aynı anda hareket edip biri buğulu cama diğeri ise taş duvara yazıyordu. Kalpleri taşlaşmış insanlara aşklarını kabul ettirmeye çalışıyorlardı.

 

Saat sabaha yakın bir vakite geldiğin de Zeynep uyumamak için kendisiyle mücadele ediyordu. Bakışları Afran'daydı. Afran'ın da onda. Genç adam son gelişmeleri bilmediği için camda ki sevdasını izliyordu. Telefonu açılmayınca buraya gelmişti lakin Zeynep'i gördükten sonra o bile aklından uçup gitmişti.

 

Beklediği kapı sesiyle oraya döndü. Çantasını sırtına takıp kapıya ilerledi. Kapıyı açtığın da gördüğü halasıyla burukça gülümsedi. Bu konaktan ailesinden bu şekilde gitmek beklediği bir şey değildi.

 

Süreya hanım eliyle sus işareti yaptı ve sessiz bir şekilde yürümeye başladı. Zeynep de aynı şekilde onu takip ediyordu. Konağın kapısına geldiklerinde Süreya hanım etrafına bakıp kapıyı açtı ve eliyle Zeynep'e gel işareti yapıp dışarı çıktı. Zeynep'te sessizce onu takip edip arkasından çıktı.

 

Dışarı da gördüğü araba ve onu bekleyen adamı gördüğün de halası Süreya hanıma döndü. Orta yaşlı kadın gayr-i ihtiyar bir tavırla " Git ve bir daha dönme kimsenin hayatın adına karar vermesine izin verme" Dedi.

 

Zeynep kafasını olumlu anlam da salladığın da elini genç kızın sırtına koyup "korkma babanlara durumu ben anlatırım. Kemal abin seni bekliyor. Zafer seni ona götürecek" Dedi.

 

Zeynep bu halde gitmeyi hiç hayal etmemişti. Belki bu yüzden ağır geliyordu bu gidiş.

 

Arabaya binmeden önce bakışları Afran'ı buldu. Sanki muhtaçmışta ihtiyaçı olan tamamlamış gibiydi.

 

Afran gülümsedi ve kollarını açtı. Zeynep halasına döndüğünde Süreya hanım gözlerini kapatıp açtıktan sonra "git vedalaş " Dedi. Zeynep bunu bekliyormuş gibi Afran'a doğru koştu. Genç adam son gelişmelerden habersiz sevdiğini sarıp sarmaladı. Dudaklarını sevdiği kızın saçlarına bastırdı.

 

Süreya hanım vedalaş demişti. Zeynep aradaki sözcüğe takılmadan sarıldı sevdiğine. Geri çekilip sevdiği adamın gözlerine bakarak "ben İstanbul'a dönüyorum" dedi.

 

Onlar sarılmış haldeyken Süreya hanım omzunun üstünde dönüp yeğeniyle göz göze geldi ve göz kırptı. Her şey tam da planladığı gibi ilerliyordu.

 

Sevdiği adamın gözlerine bakıp "sen burada mı çok kalacaksın yoksa dönecek misin? " Dedi

 

Afran sevdiği kızın gözlerine bakarak elini zatıp gayri ihtiyar bir tınıyla "gidelim buradan " dedi. Ses tonu yorgun argın olsa da umut eder gibiydi. İçinde bilmediği kötü bir his vardı. Sanki kötü bir şey olacaktı ve sevdiği ellerinden kayıp gidecekti. İstanbul'a değil gel gidelim diyordu. Çünkü bu saatten sonra Zeynep'in ailesinin sakin kalacağını düşünmüyordu.

 

Zeynep kaşlarını çatıp anlamayan bakışlarla "nereye" diye sanki anlamsız bir soruyu dile getirmiş gibi konuştuğun da genç adam çenesini kaldırıp "aşkımızın suç sayılmadığı diyarlar vardır Zeynep! Oraya gidelim" dedi. Aşkalarının suç sayılmadığı topraklar. Oysa oldukları coğrafya da Aşk en büyük günah en büyük suçtu.

 

Zeynep kafasını sallayıp " Aşkımız suç değil, onlarda hatalarını anlayacak " Diye umut eden bir tonda konuştu.

 

O konuşsa ne olacaktı. Karşıların da insan sıfatına girmiş şeytanlar vardı.

 

Afran tınısında acıyı barındıran bir tınıyla "Zeynep sanki ellerimden kayıp gidecek misin gibi bir his var içimde lütfen gel beraber gidelim" diye onu ikna etmeye çalıştı.

 

Adamın sesi nefesi içinde alev almamış bir harı barındırıyor gibiydi. Genç kızın tenini delip geçen nefesleri gitme diyordu.

 

Gitme! Bu kadar basitti.

 

Süreya hanım araya girip "Zeynep hadi git. Şimdi birileri uyanır ve seni görürlerse kötü olur" Diye telaşlı ve endişeli bir şekilde konuştu.

 

Zeynep ona minnetle bakıp "haklısın hala" Dedi ve Afran'ın elini bırakmadan arabaya ilerledi.

 

Süreya hanım halinden gayet memnundu. Zeynep'e arabanın yanında durduğun da Afran bere ve atkısını çıkarıp sevdiğine taktı.

 

Arabanın kapısını açıp onun girmesini beklerken sevdiği kızın elini bırakmıyordu. Kapıyı kapatmadan "Zeynep gel gidelim. Seninle olacağım günün akşsmı ölüm olacaksa gelsin ölüm. Sensiz zaten ölürüm" Diye onu ikna etmeye çalıştı.

 

Genç kız kafasını eğdiğin de Afran cevabın ne olduğunu biliyordu. Lakin sevdiğini tek başına bırakmayı da doğru bulmuyordu. Genç kız aramanın kapısı çekip kapattığın da elini kaldırıp titreyen parmaklarının ucuyla hareket eden arabanın camına "Zeynep Afran'ı seviyor." yazıp gözü yaşlı içinde sokakta kalan Afran'a baktı.

 

Zeynep Afran'ı seviyordu lakin Afran'ın elinden bir şey gelmiyordu.

 

Afran elini kaldırıp işaret parmağıyla göğsüne Zeynep yazdı ve parmağını öptü.

 

Araba uzaklaştıkça Afran'ın içini bilinmez bir his sardıarada olan kilometreler değildi. Önünde durduğu konak halkıydı.

 

 

Araba uzaklaştıkça içini ayrı bir hüzün sardı. Annesi de sevmezdi bu şehri. Artık o da sevmiyordu. Ailesinin bugün yaptıkları ona unutmayacağı bir anı olarak kalacaktı.

 

Zeynep kurtulduğunu sanarken mahkûmiyete gittiğini bilmiyordu. O şehirden uzaklaşırken gecenin bitmesini bekleyen bir adam vardı. Biraz önce yıllardır kardeşim dediği adamla kavga etmişti.

 

Sevdiği kızın onu sevmediğini kabul ediyor ve ona eyvallah diyordu.

 

Eyvallah'tı! Sevdasına da, sevilmemesine de eyvallahtı! Cebinden paket sigarasını çıkarıp dudaklarına götürdü. Nikotin zehirdi ya Zeynep kadar zararlı değildi. Baran daha gitmemiş arabasın da oturuyordu. Saatler onu ikna etmeye Zeynep'e kıymamsı için konuşmaya çalışıyordu.

 

O'da 'sen Zeynep'i sevdiğin için böyle konuşuyorsun. Kız kardeşimi İlyâs'a vermemesem bile seninle de evlenmemesi için elimden geleni yapacağım demişti. Yıllardır utanıp o aileye açılmamıştı. Şimdi ise Zeynep bir başkasını sevdikten sonra ne önemi vardı.

 

Rojawan'a bakıp "sol yanım Rojawan, bu saatten sonra orayı öyle bir terbiye ederim ki, adını andığı kefen giydirir yakarım. Orada öyle bir yok ederim ki özlüyor dediğim anda, faili meçhul cinayetlerin katili gibi katlederim. Gaddarım ya, bu saatten sonra en çok yüreğime gaddarım. O papatya severdi. Gider fesleğen severim. Bahçesine papatya ekmekti hayali, ben kendi bahçeme akşam sefası eker, akşam yaydığı kokuda kokusunu unuturum. Fesleğen koklarım. Sonra gider kokusunu unutturum. "Dedi. Lakin unutmak ne mümkündü.

 

Rojawan gülümsedi. Kadir'in balkonunda ki Fesleğen Zeynep'in ektiğiydi. Konağın avlusunda bir tek akşam sefaları vardı. Onları da Zeynep ekmişti. Unuturum diyordu ya, unuturum dedikleri bile Zeynep'ti.

 

Unutmak bile dile yanlış telafuzdu.

 

Kadir göğsünü dolduracak kadar büyük bir nefes alıp "bizim hikayemiz boş bir deftere yazılmamış bir öyküsüydü. Yazarı yazmaya niyetli değildi ki boş kaldı. Belki biz hiç olmaması gereken insanlarız. Hem ben onu o'da bir başkasını seviyor" dedi işte bu kadar basitti.

 

Fısıltı olan sesiyle "Tu derde dile mine " (Sen benim kalbimin derdisin)

 

Sigarasından bir nefes alıp "Tu évin u jiyana mine" (Sen hayatımın aşkısın"

 

"Dáwiyé évine té tuné yé"

 

Rojawan dostuna üzülerek baktı. Biraz önce Baran ile kavga etmişti. Yılların dostluğu bitiyordu. Elini Kadir'in sırtına koyup onu teselli etmek istediğin de Baran arabadsn çıkıp öfkeyle kapıyı çarptı.

 

Kadir ve Rojawan ikisi ona döndüğün de öfkeyle "Zeynep kaçmış" Diye bağırdı ve arabanın tekerleğin tekmeledi.

 

Zeynep kaçmış.

 

Nasıl giderdi. Bu kadar çok mu sevmişti Afran'ı.

 

Baran yüzü kızarmış bir şekilde "o adama kaçmış onunla beraber şehri terk ediyor" Dedi.

 

Kadir Zeynep bunu yapmaz derken Baran onun yapmaz dediğini delen bir bağırtı ile "hepimizi ezip geçmeye çalışıyor" Dedi ve dizlerinin üstüne çöküp "yakalanırsa öldürecekler" Dedi.

 

Ses tonu bu sefer perişan olmuş gibiydi.

 

*

*

*

 

Zeynep gözü yaşlı baktı çevresine, o yanlış bir şey yapmamıştı.

 

Sadece sevmişti!

 

Ve şimdi sevdiği için. En sevdikleri tarafından yargılanıyordu. Daha doğrusu ne olduğunu bilmiyordu. Hırpalanmıştı ve hırplamaya devam ediyorlardı.

 

Zeynep kimdi. Ona bunu yapanlar kimlerdi. Kaç yanlış yapmıştı da doğrularınu elinden alıyorlardı.

 

Hayatının birkaç gün içinde, tepe taklak oluşunu. Bir yabancı gibi izledi. Ona hiçbir söz hakkı tanınmıyordu. Zaten sonra yaptıklarını da eline yüzüne bulaştırtı. Hem o çetrefilli işlere gelemezdi. Sadece çevresinde ki insanlara inanmıştı.

 

Şimdi anlıyordu. Coğrafya kaderdi. Değiştirilemezdi!

  

 

Daha Mardin'den çıkmadan yakalanmıştı. Onu götürecek olan abisi. Bir umut öğrenirse seni vermez diyen abi.

 

Arabalar önce önüne geçmiş daha sonra yolunu kesmişlerdi. Arabanın içinde tek olduğunu gördüklerün de ise "sevgilin nerede " Deyip onu arabadan çıkarmışlardı. Zeynep daha ne olduğunu anlamadan abisi tarafından kolundan sürüklenerek buraya getirildi. Hiç acımadan onu konağın ortasına, yere fırlattılar...

 

Bugün etrafında ki herkes ona yabancıydı. Babası, annesi abileri sözde en sevdikleri. En çok sevenleri.

 

Babasının hızlı adımlarla ona doğru gelişini gördü. Onun kahramanı...Bir an gülümsedi...Biliyordu şimdi kıyameti koparacaktı. Babasıydı onun, kıyamazdı ki. Abisini azarlardı, kızıma nasıl kıyarsın diye kızardı. Babasının gür ve güven veren sesini duymayı bekledi.

 

Babasının saçlarına yapışması ile şaşırdı Zeynep!

 

Gerçek dünyaya döndü! Bunu ona yapan zaten, en sevdikleriydi. Masal kahramanı babası bugün kötü adam olmuştu.

 

Dokunma demek istedi Zeynep. Saçlarımı sırf sen seviyorsun diye uzattım. Okşarken bile kıyamazdın. Şimdi neden yoluyorsun diye bas, bas bağırmak istedi.

 

Kelimeleri tek, tek yuttu Zeynep.

 

Adı Halit'ti babasının. Adeletinden asla şaşmayan. Şimdi en büyük adeletsizliği kendisineydi.

 

Halit bey saçlarından tutup kaldırdı Zeynep'i.

 

Saçlarından tutulup kaldırılan Zeynep. Yüzüne yediği tokatla yeniden savruldu. Savrulduğu yerden kafasını kaldırıp, yüzüne düşen saçları kulağının arkasına verdi. Görsün istedi kıydığı kızını. Bu sefer aynı şekilde ona doğru gelen, Kemal abisini gördü. Burukça gülümsedi Zeynep.

 

Onun için dünyayı yıkanlar. Bugün onu yerle bir etmişlerdi.

 

Abisinin yüzüne indirdiği tokatlar. Ruhuna iz bırakıyordu.

 

Sözde Zeynep'ti o, ailesinin göz bebeği babasının kıymetlisi şimdi onlar tarafından yerler de sürünen.

 

"Yeter artık öldüreceksiniz." Diye gürleyen sesi duydu. Zaten ölmüştü, ruhu yara bere içindeydi. Onu en çok yaralayan ise, bunu yapan ailesiyken, durun diyen başkasıydı. Bu saatten sonra varsın bedeni ölsündü.

 

"Ölsün" dedi, Baran abisi. Ölsün! Ne kadar da basit çıkmıştı bu kelime ağzından. Ölsün! Bunu söyleyen abisi, bir zamanlar sırf okulda birisi tarafından itilip düştüğü için, gelip okul da küçücük çocukla bir zamanlar, kavga edendi.

 

Şimdi de ölsün diyordu. Basit bir kelime, o kadar da basit çıkmıştı ağzından.

 

Tek kelimeyle içi kavruldu Zeynep'in. Her harfi iz bıraktı zihnin de...

 

Bunca şeyden sonra, ölse ne olacaktı.

 

Varsın ölsün Zeynep!

 

Yansın diri, diri kavrulsun. Bir mezarı bile olmasın. Nasılsa bugün sevenleri ölmüştü. O da yok olsa olurdu.

 

Bunları düşününce sevdiği geldi aklına, Afran'ı.

 

Artık imkansızı... Yürek sızısı!

 

"Niye ölsün Baran saçmalama, şuanda ne yaptığınızı bilmiyorsunuz." Dedi yine aynı ses. Sahi bu ses kimindi. Abi gibi sevdiği adam Kadir abisinin sesiydi. Bir an çıkaramadığını düşündü.

 

Kolundan tutulup kaldırılması ile irkildi. Yine dayak yiyip savrulacağını sandı ve hızlaca ellerini kendisine siper etti.

 

" Şşşşııttt benim" diyen sesi duydu. Bugün bu sesi ne kadarda çok sever olmuştu.

 

Parmaklarının saçlarını yüzünden kenara verilişini hissetti. Çevresinden o kadar iğreniyordu ki. Gözlerini açıp kimseyi görmek istemiyordu.

 

Aynı güzel ses tekrar " şşşşııttt ağlama" dedi ve "Bunu onların yanına bırakmayacağım" diye ekledi. Sahi Zeynep ağlıyor muydu? Niye ağladığını hissetmiyordu.

 

Zeynep küçük bedenin de oluşan hasarları da hissetmiyordu. Ama ruhundakiler o kadar derindi ki içi viraneye dönmüştü.

 

Yüreğin de zelzele vardı bugün Zeynep'in. Paramparça yıkık dökük.

 

" Anne birine söyle kolonya getirsin." Diye bağırıyordu, yüzüne su serperken Kadir abisi. Yabancı olsa bile abisi...

 

Sonra silah sesleri duyuldu. Sesli vurulan konak kapısı. Açın diye bağırıyordu birisi...

 

Zeynep aynı sesi tekrar duyunca hızlıca açtı gözlerini. Şuanda dünyanın en güzel sesiydi. En ihtiyaç duyduğu sesti. Afran'ı!

 

Afran Karadağ...

 

Konak kapısının şiddetli bir şekil de açılması ile içeri girdi Afran'ı.

 

Tek suçu bu adamı sevmekti.

 

Bilmeden. Tanımadan sevmişti.

 

Ne vardı yani; farklı dinlerde olsalar.

 

İnsan farklı renkler de çiçeği bile severken, farklı dinler de olanlar birbirini sevemez miydi?

 

Ne vardı yani belki Siyah, beyaza aşıktı. Yani olamaz mıydı?

 

Her renge hakim, rengi olmayanlar. Siyah ve beyaz. Müslüman ve Süryani. İnandıkları tanrılar mı onları dışlayacaktı. Biri İsa'ya, biri Allah'a inanıyordu.

 

Onları yaratanın vardır bir bildiği demi? Hem kader demiyorlar mı? Kader insanın gösterdiği gayreti sevmez miydi?

 

Bir Zeynep bir de Afran o kadar basit. Neden bu kadar dert olmuşlardı. Neden bu kadar imkansız!

 

Bir Siyah bir beyaz.

 

Zeynep'in ailesine göre siyah Afran'dı.

 

Afran'ın ailesine göre siyah Zeynep'ti.

 

Zeynep ve Afran'a göre ikisini tarif edebilecek tek kelime aşktı. Öyle bir renk bir inanç değil... Bir duygu his adı aşk olan... Belki de sevda; kara sevda!

 

Siyah veya beyaz değil sadece Aşk.

 

Zeynep sevmişti.

 

Allah var o da onu sevmişti. Senin için ölür, gerekirse öldürürüm demişti.

 

Kıyamamıştı Zeynep. O yüzden tek başına kaçmaya kalkışmıştı.

 

Abileri, babası silah namlularını Afran'a çevirdi hızlıca, Zeynep nefesinin kesildiğini hissetti. Ona bir şey olacak ödü koptu. Onsuz bir yaşam istemiyordu. Gerekirse ölecekti. Lakin onunla ölecekti. Ölüm bile onsuz olmamalıydı.

 

Afran hızlıca ona doğru gelmek istese de adamları ve ailesi izin vermedi.

 

Genç adam elindeki silahın namlusunu Kemal Botan'a çevirdi. Madem onlar sevdiği kıza kıymışlardı o da seve, seve onlara kıyardı.

 

"Afran Karadağ senin burada görmek ne güzel. Acaba ziyaretini neye borçluyuz."

 

Afran kafasını sağa yatırdı. Kemal'in gözlerine baktı. Zeynep'e yaptıklarını fazlasıyla ödeyecekti. Ama önce Zeynep'i buradan çıkarması lazımdı.

 

"Duydum sevdiğime zulüm yapılıyormuş. Ben de bana ait olanı alıp. Sizi yaptığınız da boğmaya geldim."

 

Konaktaki herkes hayretler içerisinde bakıyordu Afran Karadağ'a böyle bir şey yapmak cesaret değil. Deli işiydi.

 

Zeynep yavaş hareketlerle ayağa kalktı. Burukça gülümsedi.

 

Afran Zeynep'in hareketlerini dikkatle izliyordu. Konakta herkesi öldürmemek için kendisini zor tutuyordu. Elindeki silahın namlusunu Kemal'den çekip kollarını açtı.

 

Ona göre Zeynep'in yeri artık bu kollardı.

 

Zeynep bir iki adım atmıştı ki. Baran abisi kollarından çekip sımsıkı sardı. Bu kollar bir zamanlar cennet gibiydi. Sarar kollardı, şimdi hiç anlamıyordu. Neydi bu düşmanlık kinleri sırf sevdi diyey miydi?

 

"Zeynep gelemez, burada sana ait kimse yok. Başının daha fazla dert açılmasını istemiyorsan. Arkana bakmadan çıkıp git."

 

Afran Karadağ yapacağı şeyleri not alıyordu. Nasılsa zamanı geldiğin de yapacağını biliyordu. Şimdi önceliği Zeynep'ti. Sevdiğini alıp çıkacaktı bu konaktan. Sonra olacaklarla pek ilgilenmiyordu.

 

" Kemal bırakta bunu Zeynep'e soralım. O ne derse öyle olsun." Nasılsa Zeynep onu seçecekti.

 

Kaderin onlara oynadığı oyundan habersiz. İlk andan çıkmaza gireceklerdi. İlk adım da kaderleri onları yarı yolda bırakacaktı.

 

Coğrafya kaderdi. Onlar da kaderlerinden kaçamayacaklardı. Çabaları boşuna, çırpınışları çabasız olacaktı.

 

Zeynep ona doğru attığı ilk adım da, pişman olacaktı. Olmuştu da...

 

Halit Botan elindeki silahı anlına dayamış kızına bakıyordu.

 

Yutkundu Zeynep, kahretti kendisine varlığına yaşadıklarına, gözlerinde ki yaşlar sicim, sicim akıyordu.

 

Gözlerinin önündeki görüntü. Yaşadıklarından bile ağırdı. Babası elindeki silahı kafasına dayatmış ona bakıyordu.

 

"Zeynep tek bir adım daha atarsan. Andım olsun sıkarım kafama. Sen kızımsın katilin olamam. Ama andım olsun kıyarım canıma."

 

Zeynep attığı adımı geri çekti. Gözleri yaşlı bir şekilde Afran'a baktı.

 

Afran'da Zeynep'e elindeki silahı indirdi.

 

Zeynep'in attığı ilk adım da Halit Botan'ın dediğini yapacağını biliyordu. Yine de içinde ki umut bitmesin istiyordu.

 

Gerçi Zeynep'in seçimi belliydi.

 

Kahretsin ki Afran, Zeynep'in seçimini biliyordu. Sevgisinden de emindi. Sevdiğini arafta bırakmak haksızlıktı.

Loading...
0%