Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@jutenya

 

Papatya mevsimi gelmiş Elfida ben hala seni seviyorum.

 

Papatya hangi mevsim de hangi toprakta yeşerir Afran.

 

Senin olduğun her mevsim papatya mevsimi Elfida... Bastığın her toprakta papatya açar ama açmayacağın toprakta yeşermeni istiyorlar Elfida... Sen yapamazsın! Köklerin bu toprağa ait değil heba olacaksın.

 

Heba oldum Afran ama hala seni seviyorum.

 

Ben de hep seni seviyorum. Ne kadar olduğunu bilmiyorum ama seviyorum Elfida, herkeste seni arayacak kadar. Kimsede seni bulamayacak kadar çok seviyorum.

 

O zaman çok yaşa Afran.

 

Bana çok yaşa deme Elfida, sen'siz lik çok zor ve ben sen'siz yaşıyorum.

 

Ben'sizlik nasıl bir duygu bilmiyorum. Çokta kıymetli bir şey değilim ama sen'sizlik nasıl bir duygu çok iyi biliyorum. Ölümün varlığını biliyorum lakin sen'siz yaşayıp sen'siz ölmek istemiyorum.

 

Sen'siz yaşayacağım Elfida, sensiz şehirlerde nefes alacağım. Sonra senin olmadığın bir evim olacak... Ne kadar saçma bir şey değil mi? Sen'siz bir yapıya ev diyeceğim. Benim evim de yuvam da sensin. Daha sonra Sen'siz çocuk... Lanet olsun düşüncesi bile dehşet verici bir şekilde korkutucu Elfida... Ben yapamıyorum... Sen'siz hayal bile kuramıyorum Elfida... Benim hayallerim bile sensin.

 

(Afran sensiz çocuklarımız olacak diyememişti. Zeynep'te bunun bilinçindeydi)

 

Keşke aynı gökyüzüne bakıp aynı hayali kurabilsek Afran. Ve gerçek hayat yerine kurduğumuz hayaller de kalsak, ben orada daha mutlu olacakmışım gibi Afran.

 

Kendi ailemizi seçememek bizim günahımız değil Elfida ama kendimizi için hayal kurmak bizim elimizde. Lakin ben sen olmadan hayal kuramıyorum.

 

Uyuya bilsek hayal kurabiliriz Afran.

 

Ben sen'siz uyumayı çoktan bıraktım Elfida.

 

Uykusuzluk çok kötü bir şey Afran.

 

Sen'sizlik kadar kötü değil Elfida.

 

Vazgeç ve uyu Afran.

 

Ben sen bana Zeynep deme dediğin için vazgeçtim. Ama Elfida'mı bırakamıyorum.

 

Biliyorum şimdi gözlerin uyku akıyor ama keşke şimdi sen yanımda olsaydın diye bakıyorsundur Afran.

 

Gözlerim seni görse başımı dizine koysam tüm acılarım geçecek gibi Elfida

 

Hayal mi kuracağız Afran.

 

Fısıltımı duyuyor musun Elfida

 

Hangi fısıltı Afran

 

Seni sevdiğimi kuşlara anlatıyorum Elfida, belki fısıltılarını duyarsın diye, okulda ki gibi kulaktan kulağa ama ben kuşlara kuşlar sana.

 

Bilmiyorum ki ben uçan bir kuş gördüğüm de acaba senin de üstünden geçmiş mi diye düşünüp seviniyorum

 

Elfida sence de kuşlar gökyüzüne mi mahkum. Benim sana olduğum gibi.

 

Ben de sana mahkumum Afran. Bıraktığın yerde ve seninle

 

Ben de elimi tutmadığın yerdeyim Elfida, ne bir adım öne gidebiliyorum, ne de bir adım arkada... Elimi uzattıp tutmadığın haldeyim. Sen'sizim işte neresi olduğu hiç önemli değil. Elim hala hava da, öyle bir yer öyle bir hal ki sanki güneş ve ay yanyana, ne batı'yorlar ne de doğu'yorlar. Ben'imle sen'in gibi... Ben elimi uzatıyorum ve sen tutamıyorsun.

 

Afran ben o eli tutmayı çok istedim.

 

Biliyorum Elfida

 

Üzgünüm Afran

 

Bugün kaçıncı gün Elfida.

 

Ne kaçıncı gün Afran

 

Tanrılara küstüğümüz kaçıncı gün Elfida

 

Ben bir Allah'a inanıyorum Afran ve ona küskün değilim.

 

Ben ise senin inandığın Allah'a kendi tanrıma küskünüm... Ben tanrılara küskünüm Elfida, bizi niye ayırdılar.

 

Kader Afran.

 

Bir kader niye bu kadar acı verici şekilde can acıtır Elfida.

 

Bilmiyorum ama benim de canım çok acıyor.

 

Neyse boşver. Biliyor musun Elfida, kimse benim sen'i sevdiğim gibi sevmeyecek ve kimseyi sen gibi sevmeyeceğim.

 

Bana herkes sen'i niye sevdiğimi soruyolar Afran... Öyle alelacele basit bir varlıktan bahseder gibi... Onlar da haklı milyon insan var ve sen teksin. Misal gülerken kalkan kaşların... Biliyorum yaşlanınca iz bırakıp çizgi olacaklar; sonra kızarken kaşlarını çatışın. Muazzam bir kanyonun sonsuz uzantısı gibi ikiye bölünecekler. Ben parmaklarımı uzatıp düzeltmek isteyeceğim. Biliyorum onlar içimde ki bu istekten bir haberler. Dudağının tam son bulduğu yerde küçücük bir benin oraya öpebilmek için dünyanın en derin kanyonun atlamayı bile göze alabileceğimi bilmiyorlar. Sonra gözlerini kısınca sağ gözün de üç sol gözün de iki çizgi oluşuyor. Sağ gözün de olanlar biraz daha derince, tabi onlar bu muazzam görüntüyü nereden bilsinler değil mi? Ben'im sen olan kalbim ve senin kalbimde ki yerin... bilmiyorlar ki nerden bilsinler Afran

 

Ve biz bu kadar çok birbirimizi severken birbirimizi unutmamızı istiyorlar Elfida, gelsinler bunu bir zahmet aklıma anlatsınlar. Aklım Elfida; Aklım sen diye atan kalbim ve hükmedemiyor.

 

Ziyan olduk Afran.

 

Bak etrafa yine yoksun Elfida, yine karanlık yine Zemheri. Lakin kafamın içi günlük gülistanlık orada sen varsın. Senin adının geçtiği tek yer bile bayram alanı gibi oluyor Elfida. Ve sen ziyan olduk diyorsun. Hislerimiz Elfida; hislerimiz ziyan olmaz.

 

Seni tüm hislerim ile seviyorum Afran.

 

Biliyorum Elfida... Biliyor musun Elfida bana duygusuz ve hissiz oldun diyorlar. Ben bütün hislerimi iki tanrının önünde diz çöküp sen'in için ağladığım gece de bıraktım. İki tanrı sen'i benden aldı lakin sana olan duygularım yerli yerinde... Hissetmemek ve sen'i sevmek Elfida nasıl bir saçmalık, zihnim benliğim karma karışık. Fakat hangi duyguyu yaşasam ortaya sen çıkıyorsun. Kafam karma karışık ama yine sen varsın.

 

Boşver Afran. Beni sevdiğini fısılda.

 

Tamam Elfida. O zaman hissettiklerimiz biz de kalsın Elfida yoksa ziyan olacağız.

 

Biz ziyan olduk ama hislerimiz yerli yerinde Afran.

 

************************************

 

Aydınlanmayan gecelerin gündüzleri vardı. Güneş herkese ışık saçmıyor yönünü aydınlatmıyordu. Kimisinin karanan hayatlarına ışık saçan güneş fayda etmiyordu.

 

Zeynep artık doğacak günün ona ışık saçacağına inanmıyordu. Kadir ise aşık olduğu kızı ilk defa böyle görüyordu. Karşısın da duran kızın gerçekliğini sorguluyordu.

 

Kadir'in duygularından bir haber olan genç adamın evliliği dostları için kabul ettiğiydi. Kadir ise sevdiği kız yaşasın diye boyun eğendi. Elbette ki sevdiği kıza olan duygular da vardı.

 

Zeynep dışarı çıktığın da tüm bakışlar ona döndü. Arkasından hırıltılı bir nefes alıp çıkan Kadir vardı. Zeynep herkesi yok sayıp "nikâh ne zaman kıyılacak " Dedi ve gelecek cevabı beklemeye başladı. Ona göre ölüme gidiyordu ve kalan zaman anlamsızdı.

 

Bazı ruhların sessiz çığlıkları vardı. Zeynep'in ruhu çığlık ata ata ölümüne gidiyordu. Onu bu ölüme iten sevdikleriydi. Ruh canhıraş bir ölümle bedeni terk etmek istiyordu lakin beden nefes alıp bu sancılı ölümü can çekişe çekişe yaşamak için debeleşiyordu.

 

Kadir yanın da olması onun için hiçbir şey fayda etmiyordu. Bu saatten sonra kiminle evlendiği hiç önemli değildi.

 

Behnaz hanım genç kıza bakıp "imam yukarı da sizi bekliyor " Dedi.

 

Zeynep anladığını belirtir bir şekilde kafasını sallayıp merdivenlere yöneldi.

 

Afran Hristiyandı çevresinde ki herkes onlara karşıydı. Hepsi dinlerini sorgulamıştı. Afran'ın inandığı İsa onlarda peygamberdi. Peki o zaman yanlış olan neydi. Önemli olan din ve ibadet miydi?

 

Ya insan; insan olmak nerdeydi. Daha doğrusu önemli olan ne olmaktı. Kâbil ve Habil olmak mıydı? Yoksa Kâbil ve Habil'in kime inandığı mıydı?

 

Zeynep Kâbil gibi kardeşleri tarafından kurban edilendi. Günahı elbet ömrü boyunca Habil gibi kardeş katili olan abilerinin boynunaydı.

 

Ona muazzam bir ölüm sunmuşlardı. Toprağa gömülmeden bir ceset gibi toprak üstünde yaşamak. Ölü ruhu ve yaşayan bir beden. Bu Habil'in işlediği cinayetten daha günahkar bir günah değil miydi?

 

Habil en azından öldürdüğü kardeşi Kabil'i gömmüştü. Peki Zeynep'in kardeşleri niye onu gömmüyordu. Neden sonu mutlak olan ölüm ile ödüllendirmiyorlardı. Maksat insan'lık ise onların yaptığı ne idi. Zeynep attığı her adımda kardeşi ile ölüme giden Kâbil gibiydi. Yanın da abisi Baran vardı. Onun Habil'i Baran'dı. Onun kaderin de ilk günah Baran'ın dı. Abisi onu dinlemeyi bir defa bile denememişti. O abisi askere gidecek diye günlerce ağlayın kız çocuğuydu. Abisi o gitmek için onun uyumasını beklemişti ya bugün de ölmesini.

 

Gerçi dün ölsün demişti.

 

Zeynep bugün ölüyordu. Ailesini ölmeyen bedeninin yanına ölü ruhuyla beraber gömeçekti. Buna hiçbir din karşı çıkamazdı. Zira sevdiği adamla evlenmesine dinleri bahane gösterilmişti.

 

Kadir ile yanyana girdikleri odada etrafına bakındı. Buraya gelmeden önce abdest alıp her şeyi kabul ederek gelmişti. Onun için çıkmaz sokak yoktu tek çıkış yolu vardı. Yanında ki adamdı ve ileri de tek çıkış yolu belliydi. Mutlak sonu uzatma evresiydi.

 

Hoca'nın yanında diz çöktüğünde Kadir'de yanına oturdu. Ellerini dizlerine koyduğun da sevdiği adamla inşa ettiği cenneti çöküş yaşıyordu.

 

Aşıktı.

 

Afran'a aşıktı.

 

Kalk sevdiğinle ölüme gideceksin deseler hiç tereddüt etmeden kalkıp gidecek kadar aşıktı. Lakin uzattığı eli tutamamıştı. Babası ve abileri kafalarına silah dayamıştı. Onu kendi ölümleri ile tehdit etmişlerdi. Sevdiklerinin ölümünü kabul etmeyen genç kız bugün kendi ve Afran'ın ölüm emrine imza atıyor gibiydi. Olduğu odadan çıktıktan sonra ne o eski Zeynep olacaktı ne de bunu öğrenen Afran.

 

Hoca'nın sorduğu sorulara kısa ve net cevaplar vermeye çalıştı. Baba adı sorulurken babam yok demeyi çok istedi ve cevap vermedi. Başkası onun yerine cevap verdi. Kim olduğunu bilmiyordu. Belki annesi belki de abisi artık sesleri bile ayırt etmeyi bıraktı. Bakışları pencereye takıldı. Kapıdan çıkıp gidemiyordu. Bir kuş olup o pencereden uçmayı hayal etti.

 

Kanatları olsaydı. Kanat çırpıp buradan gitmeyi Afran'a uçmayı dilerdi.

 

Biliyordu imkansızdı.

 

Yanında Kadir vardı. Ona da kızgındı. Evliliği ne diye kabul etmişti ki? Hiçbir kuvvet İlyas ile evliliğe onu ikna edemezdi. Kadir ile de edemezdi ya annesinin sözleri kulakların da hala yankı yapıyordu.

 

Abileri için kurban edilen bir kız çocuğuydu.

 

Eskiden misafir geldiği evde abi dediği adama eş oluyordu. Var mıydı bundan ötesi.

 

Kim suçluydu. Kabahat kimindi.

 

Suskun du Zeynep. Sesinde ki tınılar sevdikleri tarafından alınmıştı. Bundan sonra vallahi toplanamaz dı.

 

Zeynep bu düşünceler içindeyken küçük bir serçe kuşu cama geldi. Mevsim kıştı tüylerinin kabarmasından anlaşıldığı gibi üşüyor du. Zeynep kocaman konakta olduğu oda da üşüyor du. Durumları çok farklıydı. Küçük serçe üşüdüğü için üşüyen taraftı. Zeynep ise kimsesiz kaldığı içindi.

 

Elin de alınmış bir sevda vardı. Yarım bırakılıyordu. Onu yarım bırakanların ah etti. Sevdikleri olmasına rağmen ah etti. Yüzleri gülmem eliydi. Mutlu oldukları kısacık anda bile kendisinden aldıkları ile vicdan azabı çekmeliydiler.

 

Kadir sevdiği kızın durgun halinin farkındaydı. Hiç böyle hayal etmemişti. Gerçi böyle bir hayali de yoktu lakin bu da ağırdı. Bir yanı bencil bir şekilde sevdiğin kız karın olacak derken. Diğer yanı başkasını sevdiğini biliyorsun diyordu.

 

Zeynep Afran'ı seviyordu. Gözlerin de ki aşkı yıkımı Zeynep'i hiç tanımayan biri bile fark edebilirken o nasıl anlamasındı.

 

Lakin şöyle bir gerçek vardı ki imamın karşısından kalktıkları anda ikisi için de her şey değişecekti. İnkar edilmeyen bir gerçek vardı ki Zeynep onun karısı olacaktı.

 

Kaçınılmaz bir gerçek rüku bulurken ikisi de canhıraş bir gerçeklik ile yüzleşecekti. Zeynep Afran'ı seviyor lakin Kadir'in karısı olmuştu olacaktı. Birgün herkes bir başkasının sevdiği ile evlenir gerçekliği rüku ediyordu. Zeynep yaşadığı an için bir sanrı olmasını diledi.

 

Lakin bir sanrı değildi. İliklerine kadar yaşadığı bir gerçeklik vardı. Suskunluğu sevdiği adamı geri de bırakınışaydı.

 

Hocanın "mehir olarak ne istiyorsun kızım " Sorusuyla bakışlarını hocaya çevirdi. İstemediği bir nikahta abi dediği adamla evleniyordu. Ne isteyebilirdi ki?

 

İçli bir nefes alıp "hocam benim değerim sevdiklerimin gözün de bir pul kadar yok. Ben mehir verilecek kadar değerli değilim" Dedi.

 

Baran ve annesi Selvi hanım yerinde sarsıldı. Baran yutkundu. Onun uğruna dünyaları feda et deseler gözünü kırpmadan feda edecek kadar değerliydi. Eli yumruk oldu. Ne olmuştu da kız kardeşini bu hale sokmuştu. Kendisini bu kadar değersiz hissettirecek kadar mı onlardan vazgeçmişti. Ya da onlar vazgeçmişti.

 

Pişmanlık organının ilk düğümü boynuna atıldı. Aldığı nefes az gelmeye başladı. Oysa bu daha başlangıç idi. Bundan sonra aldığı her nefeste vicdan muhasebesi yapacak hiçbir zaman tam olmayacaktı.

 

İlk temel bugün sarsılıyordu. Zeynep'te ise çoktan yıkılmıştı ve yeniden inşası yoktu.

 

Bazı yaraların dermanı yoktur. Zehir gibi yayılır ruha panzehir aramak ne fayda artık yarayı açan bile derman olamaz. Zeynep o anı yaşayan taraftı. Söyledikleri Kadir'e dert olacak türdendi. Hırıltılı bir nefes aldı. Yüzünü sıvazladı.

 

Değerim yok demek ne demekti.

 

Gönlünde ki değeri bilse böyle konuşur muydu? Ulan iste dünyayı ayaklarına sermeyen namert olsun demek vardı. Plasente vurulmuş dili suskunluğa daha fazla dayanamayıp "malımın yarısı ve talak hakkı. Zeynep istediği an özgür kalacak" Dedi.

 

Bir pul demişti.

 

Bir pula kendini layık görmek ne demekti.

 

Zeynep gözlerini yumdu. Parmakları giydiği elbisenin eteklerini sıktı. Gözlerini açıp bakışları Kadir'i bulduğun da dudakları kenara kıvrıldı.

 

Kadir dudaklarda ki o bu senin sahte oluşunu anlayacak kadar onu iyi tanıyordu. Bakışları buz gibiydi. Yeşillerini sanki zemheri bir kış vurmuş gibi soğuktu.

 

Kadir o bakışlar da üşüdü.

 

Zeynep'in gözü kimseyi görmedi topkı onu görmeyenler gibi... Parmakları ile dizin de ritim tutarak "bir pul ve talak hakkı o zaman" Diye düzeltme yaptı. Mala mülke tamah edecek biri değildi. Kadir bunun bilinçindeydi. Dudakları kenara kıvrılan taraf bu sefer Kadir'di. İnatçıydı sevdiği hem de keçi inadı olanlardandı.

 

Zeynep'e dönüp "bu konu da ısrar etmen gereksiz. Soyadımı alacak kadın malım ve mülkümün sahibi de demektir" Dedi.

 

Zeynep gözlerini yumup ikisinin duyacağı tonda "soyadın ve malın mülkün sevdiğin kadına kalsın" Dedi.

 

Kadir sevdiğim kadın sensin diyecekti. Tüm suskunlukları gibi sustu.

 

Nasıl olsa yıllar içinde öğrenecek diye cevaplamadı.

 

Hoca elinde ki kağıda bir şeyler yazarken, Zeynep'in bakışları pencerede ki serçeye takıldı. Minik gagasını cama vururken tüm tasası yiyecek bir şey bulmak gibiydi. Zeynep'te kuş olup tüm tasasının karnını doyurmak olmasını diledi.

 

Hoca Zeynep'e ettin mi? Diye sorduğun da Zeynep "bir pul ve talak hakkı karlığın da ettim" Diye cevapladı.

 

Kadir dişlerini sıkarken hocanın bakışları ondaydı. Gözlerini yumup onayladığın da hoca devam etti. Zeynep mehir olarak bir pul ve talak hakkı almıştı. Kadir söylediğin de talak hakkı istemek gibi bir düşüncesi yoktu. Boşanma olmayacağının bilincindeydi. Hoca "ettin mi? " Diye sorduğun da "ettim" Demişti. Kimi neye kabul etmişti. Ya da yürekten kabul edilmeyen dilde kabul dese kabul edilir miydi?

 

Rızasız nikahın Allah katında kabulü var mıydı?

 

O "ettim" derken minik serçe kuşu minik gagasını cama vurdu. Zeynep bir an o kuşun Afran olmasını diledi lakin ne kuş Afran'dı ne de yanında nikahına evet dediği adam.

 

Zeynep son defa "ettim" dediğin de minik serçe son defa gagasını cama vurup kanatlarını açarak uçtu. Zeynep elini uzatıp onunla uçmak istedi lakin kanatları en sevdikleri tarafından kırıldığı için uçumadı.

 

İdam mahkumu gibi yerine mıhlandı.

 

Kadir'in son defa "aldım" Demesiyle nikahları son buldu. Hoca ellerini açıp ikisi için dua ederken şahit ve diğerleri de ellerini açtı. Zeynep'in bakışları uçan minik kuşun ardından onları bulduğun da o da ellerini açtı.

 

Yüce Allah'tan sabır ve dayanma gücü için en içten bir şekilde dua ediyordu. Sâdece o değil Afran'da dayanmalıydı. Belki Afran Allah'a inanmıyordu lakin sevdiği kız onun için dayanma gücü istiyor bunun için dua ediyordu.

 

Kendi nikahın da sevdiği adam için dua etmek. Var mıydı bunun günahı. Peki cezası ne olmalıydı. Zeynep yaptığı hangi günahın karşılığı olarak yaşadığı anı yaşıyordu. İsyan etmemesi sabır göstermesi gerekiyordu. Lakin kalbin de öyle bir ağrı vardı ki çıksa acısına çığlık atsa hiçbir dil acısını telaffuz edemezdi. Hiçbir kulak duymaya dayanamazdı.

 

Hoca "Allah utandırmasın" Dediğin de her şey bitmişti. O artık sevdiği adama haramdı. Gerçi farklı dinlere mensup oldukları için zaten haram sayılmışlardı.

 

Zeynep boynu bükük yetim çocuklar gibi ayağa kalktı. Bu saatten sonra o da bir nevi yetim sayılıyordı.

 

Yetim küçük bir kız çocuğu.

 

Cahiliye dönemin de çölde diri diri gömülen kız çocukları gibiydi. O da ailesi tarafından diri diri üstü kapatılmayan bir mezara konulmuştu.

 

Günahı Afran'ı sevmekti.

 

Kadir hocayı kapıdan uğurlarken Selvi hanım kızının önünde durup yüzünü iki eli arasına aldı. Zeynep'in göz yaşlarını sildiğin de genç kız ağladığını anladı. Farkında bile değildi.

 

Selvi hanım buruk bir eda ve hüzünlü bir tınıyla "Afran ile olmanız imkansızdı. O Hristiyan sen müslüman. Baştan bilseydim asla izin vermezdim. Hatanın neresinden dönsen kardır. Kadir senin için en iyi olan kocanı sevmeye bak, alış" Diye konuşmaya başladığın da Zeynep yüzünde ki elleri itip ona iğrenen bakışlarla baktı. Annesinden değil söylediklerinden iğrenmişti.

 

"Afran Hristiyan ama siz müslümansınız. Anne gerçekten merak ediyorum. Bu yaptıklarınız müslümanlığın neresinde, ya da siz hesap gününü hiç düşünmüyorsunuz" Dedi. Sesinde artık hayal kırıklığının yerini nefret yer almıştı.

 

Affetmeyeceği bir ailesi vardı.

 

Anne babaya isyan edilmezdi lakin bu yapılanlar artık isyanın ötesindeydi. Baran abisinin ona olan bakışlarını fark ettiğin de oda da ki herkesin duyacağı bir tonda "Afran'ın dini Hristiyandı ama sizin vicdanlarınız gavur" Dedi ve adımlarını Kadir'e yöneldi.

 

Baran kardeşinin söylediği ile beyninden vurulmuşa döndü.

 

Zeynep'in ise ailem diyeceği insanlar yoktu. Baran ve diğerlerinin hisleri onu çokta ilgilendirdiği söylenemezdi.

 

En azından bundan sonra onun için yoktular.

 

Çıkmak için adım attığında Baran onu kolundan tutup "seninle konuşmak istiyorum" Dedi ve Kadir'e baktı. Bizi yalnız bırak demek istiyordu.

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp elini Kadir'in koluna attı. Kimseyi dinlemek gibi bir niyeti yoktu. Baran'a bakmadan "sen koşulsuz şartsız beni yoksaydıp bir adama verdiğin de konuşma hakkını kaybettin. Bundan sonra konuşabileceğimiz ortam sadece cenaze ortamı olabilir. Orda da musalla da yatan ben isem bilki sana hakkım helal değil. Eğer ben değil sen isen imam hakkınızı helal ediyor musunuz diye sorduğunda bilki ağzımdan çıkan şey hakkım helal değil olacak " Dedi ve Kadir'den destek alarak dışarı çıktı.

 

Ne demişlerdi.

 

Afran Hristiyan olmaz. Ne Afran'a ne de o'na söz hakkı tanınmıştı. Bu saatten sonra kimsenin söz hakkı yoktu.

 

Selvi hanım ve Baran göz göze geldiklerinde üzgündü ler. Onlara göre doğru olandı lakin hangi doğru olduğu çokca konuşulurdu.

 

Kadir onların vicdan muhasebesini izleyecek halde değildi. Zeynep'in bu kadar katılaşması beklediği bir şey değilken şaşkındı.

 

Zeynep yaşadıklarını hazmedemiyordu. Öfkesi çevresinde ki canım kanım dedikleri insanlaraydı. Odadan dışarı çıktığın da soğuk hava vücuduna nüfus ederken üşümüyordu. İçi kan ağlarken bedeni üşümedi.

 

Daha olanları öğrenecek olan Afran ve tepkisi vardı. Telefon ile konuştukların da birbirlerine masumca sözler vermişlerdi. Şimdi ise başka bir adamın karısıydı.

 

Tek gerçek buymuş gibi bir ayaz vurdu bedenini. Üşümeyen bedeni gerçekler ile yüzleştiğin de kollarını bedenine sardı. İhtiyacı olan temiz hava iken soluğu hava onun üşümesine sebep veriyordu. Gözlerini yumup üşüme hissinin geçmesini beklerken omzuna bir ceket kondu. Burnuna dolan kokudan ceketin sahibinin kim olduğunu tahmin etmesi zor değildi. Çünkü soluduğu parfümü o hediye etmişti.

 

Kadir'di... Ve kullandığı parfümü Zeynep hediye etmişti.

 

Zeynep kimsenin onu ısıtmasını istemiyordu. Ona göre herkes suçluydu. İlyas ile evlenmeyi kabul etmese ölüm emri çıkabilirdi ve şuanda ölmeyi yeylerdi.

 

Kafasında ki düşünceler bile hüzünlü iken bundan sonra nasıl gülebilirdi.

 

Selvi hanım ve Baran üzgün gözlerle onu izliyordu. Tıpkı Kadir gibi... Kadir ona doğru bir adım atıp teselli etmek istediğin de duyulan fren sesleri ve ardından kapı sesiyle bakışları alt katı buldu.

 

Asıl hengame şimdi yaşanacaktı.

 

Kapı açılıp dışarıdakiler içeri girdiğin de Selvi hanım ve Baran birbirine baktı. Önde Halit Botan ve kardeşi Hasan Botan vardı. Arkasında Kemal vardı.

 

Halit Botan etrafına bakıp "Zeynep " Diye bağırdığın da genç kız aşağı bakıp "buradayım baba" Diye bağırdı.

 

Halit Botan ve diğerlerinin bakışları üst terası bulduğun da Cesur bey ve Rojawan'da avluya çıktılar.

 

Hepsinin sinirleri gergindi.

 

Halit Botan kızına bakıp "in aşağı eve gidiyoruz " Dedi. Bu sefer biraz daha ılımlı olmaya dikkat etmiş ses tonunu biraz daha düşürmüştü.

 

Herkes bir nevi olacakları tahmin ederken. Diğerlerinim hiçbir şeyden haberi yoktu. Zeynep omzunda sıkı sıkıya tuttuğu ceketle aşağı inmeye başladığın da Kadir'in adımları ona eşlik etti. Selvi hanım ve Baran ikisini takip edip konağın avlusuna indiler.

 

Selvi hanım nikah için bilerek burayı seçmişti. Kocasının önün de durup "Zeynep senin evine değil kocasının evine gidecek" Dedi. Ses tonu yarı alaylı ve küçümseyiciydi.

 

Halit beyin bakışları karısı ve kızı arasında gidip gelirken ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Ne demek senin evin değil kocasının evine gidecekti.

 

Onlar bu haldeyken Zahter hanım elinde bastonu kızı Süreya ile içeri girdi ve hükümvari sesiyle "Selvi" Diye bağırdı.

 

Selvi hanım yüzünde zafer gülümsemesi ile " Hoş geldin Zahter hanım ama geç kaldın. Bu sefer başaramadın " Diye zaferini ilan etti. Ona göre yaptığı Zahter hanıma karşı kazanılmış bir zaferdi.

 

Zeynep bir izleyici gibi sadece bakıyordu. Kendi hayatı üzerinden başkaları karar veriyor. Başkaları konuşuyordu. Hayat onundu lakin söz sahipleri başkalarıydı. Halit bey ve diğerleri ne olduğunu anlamazken. Rojawan duruma göre müdahale etmek için bekliyordu.

 

Baran babaannesinin önün de durdu. Torunu ve gelini ilk defa ona karşı cephe alıyordu. Süreya hanım tahminlerinin doğru olmaması için dua ediyordu. Zahter hanımın buruşulan yüzü ile Baran kıvrılan dudakları ile "Zeynep'i Kadir'e verdim ve biraz önce nikahları kıyıldı" Diye gerçeği söyledi.

 

Halit bey öfkeyle "sen ne diyorsun. Kızımı benden habersiz nasıl verirsin. Benim iznim yok " Diye gürledi. Konakta yankı yapan sesi ürgütücü olsa da kimse de yer edinmedi. Zira artık olan olmuştu.

 

Kadir Zeynep'in elini tutup kendisine çektiğin de tüm gözler onlara döndü.

 

Halit bey ikisine ilerleyip "bu nikaha iznim yok kızım benimle gelecek " Dediğin de Kadir onu kolunun altına alıp "sen bu kızın bu hale gelmesine izin verdiğin de söz hakkını kaybettin. O artık benim karım ve hiçbir yere gitmiyor. Birazdan onu alıp konağıma ait olduğu yere götüreceğim ve buna hiçbiriniz mani olamayacaksınız" Diye itimat vermeyen bir tavırla kendinden emin bir şekilde konuştu.

 

Zeynep ailesinden korkuyordu. Korkusu ölüm değildi. Onlarla gitmek İlyas gibi biriyle evlendirilmekti. Zahter hanım ve diğerlerinin bakışları onlardaydı. Zeynep hepsinden tiksiniyordu.

 

Kadir onu sımsıkı sarmıştı. Lakin artık kimseye güvenmiyordu. Hem ait olduğu yer demişti. Zeynep kimdi ve nereye aitti. Artık kafası almıyordu. Hem o iki tarafa ait olmak istemiyordu. Niye kimse ona da sormuyordu ki? Başını kaldırıp "üzgünüm baba siz kaybettiniz" Diye konuştu.

 

Gerçekler acıydı.

 

Büyük bir kaos vardı. Kadir babası ve amcaları da konağa geldiklerinde ortam da ki huzursuzluk büyüdü. Beran bey sırf annesine karşı durmamak için oğlunun yanın da duruyordu. Zeynep'in evden kaçtığı söylentisi kulaktan kulağa dolanırken. Yüzünün hali bunu doğruluyordu. Onu konağın da gelini olarak görmek istediğinden emin değildi. Bunu istemiyor diye oğlunu Botan ailesinin karşısında yalnız bırakacak değildi.

 

Tartışmalar sürerken Kadir Zeynep'i göğsüne saklamak ister gibi sardı. Botan ailesi kan dökülecek diye çıkışsa da Soyhan ailesi geri adım atmadı. Boran'la aşiret olarak Soydan'lar kadar güçlü değildi.

 

Zeynep duyduğu itham ve tehditler işe ölmek istiyordu. Çektikleri yetmiyormuydu? Zahter hanım nikah düşsün diye elinden geleni yaptı lakin Kadir ve Baran geri adım atmadı. Behnaz hanım da tam destek torunun yanındaydı.

 

Esip gürlediler. Ölüm tehditeri havada uçuştu lakin boştu. Malum ortada kaçma gibi bir durum yoktu.

 

Baran kız kardeşini Kadir'e vermiş Kadir'de nikah kıymıştı.

 

Nikah bu yüzden Kadir'in değil'de Sancaktar konağın da kıyılmış. Onlarca kişi buna şahitti. İlmek ilmek planlanmış bir şey rüku olurken kimseye itiraz payı kalmıyordu. Fakat Botan ailesi işi yokuşa sürmek için elinden geleni yapıyordu.

 

Çıkılmaz bir yola girilmek üzereydi. Beran ve Cesur ağa arayı bulmak için sakin kalıp ılımlı olmaya çalıştılar. En son karar olarak Botan ailesine yüklü bir başlık verilmesi önerildi. Baran buna karşıydı. Zeynep ise ne kadar daha küçük düşeceğini düşünüyordu.

 

Konu Cımhata taşınsa bile çıkacak karar belliydi. Botan ailesi haksızdı.

 

Zahter ve Halit bey ana oğul el mecbur kabul ettiler. Hasan bey öfkeliydi. Zeynep onun gelini olacak kardeşi ile aralarında bağ güçlenecekti. Böylelikle hem malları hem çıkarları ortak olacaktı. Ama bir gerçek vardı ki artık çok geçti. Hasan Botan dostları olan aşiretleri öne sürdü ama aşiretler toplansa bile yapacak bir şey yoktu.

Botan ailesi eli boş konağı terk etti. Kemal babası ile giderken Baran annesi ileydi. Ortam biraz sakinleştiğin de Beran bey öfkeli gözlerle oğluna bakıyordu. Dişlerini sıkarak "Zeynep kızım sen bize bir kahve yap " Dedi. Zeynep'e değil oğluna hesap soracaktı.

 

Zeynep hala Kadir'in kolunun altındaydı. Selvi hanım ve diğerleri büyük bir savaştan çıkmış gibiydiler. Genç kız Kadir'in kolunun altından çıkmak istediğin de Kadir kolunu indirip elini tuttu. Babasına karşı durmak istemiyordu fakat büyük bir tartışma yaşayacakları aşikardı.

 

Beran beye bakıp "ben gelinini alıp konağa dönüyorum. Kahveni kendi konağın da gelinin elinden içersin" Dedi ve konağın kapısına yöneldi. Zeynep onun evliliği bu kadar çabuk kabul etmesinin şokunu yaşıyordu. Konaktan çıkmadan omzunun üstünde babasına dönüp "malum üç gün sonra düğün var ve anca hazırlanırız " Dedi. Konaktan çıkarken elini tuttuğu karısı dahil herkes düğünden o an haberdar oldu. Çok şey konuşulmuştu lakin düğün dile gelmemişti. Zeynep tutulan elinin şaşkınlığını yeni yeni yaşarken biraz önce onun kolunun altında göğsüne sindiğinin farkında değildi.

 

Kadir kendi arabasına doğru ilerlerken diğerleri onu takip etti. Ön kapıyı açıp Zeynep'i oturttuğun da Beran bey sinirli bir şekilde oğlunu izliyordu.

 

Yapacak bir şey yoktu. Sindirmesi zaman alacaktı.

 

Kadir Zeynep'in yanında sürücü koltuğuna geçtiğin de Beran bey de adamlarının açtığı kapı ile kendi arabasına bindi. Behnaz hanım oğlunun yanına geçtiğin de Soydan konağın da büyük bir kavga çıkacağı belliydi.

 

Arabalar arkaya arkaya hareket ederken Kadir yanında ki sevdasının yaşadığı olayların ağırlığındaydı.

 

İmkansız olan sevdası şimdi yanında ve artık karısıydı. Zeynep ve yaşadıkları bir kefeye koyduğun da içi paramparça oluyordu. Lakin bir de sevdiği kızın artık onun karısı olduğu gerçeği. O ölmesin diye bu evliliği kabul etmişti. Ölmesindi ve yanında nefes alsın istiyordu.

 

Bakışları onu takip eden babası ve adamlarının arabasını bulduğun da kaşları çatıldı. Daha konağa gittiğin de onu büyük bir savaş bekliyordu.

 

Diğer tarafta bir Zeynep vardı. İçinde leş bir mezarlık. Sevdikleri güvendikleri birer birer ölürken o sessiz sinema oyuncusu gibi hem izliyor hem oynuyordu. Onu farklı kılan hem oyuncu hem seyirci olmaktı. Annesi onu kandırmıştı. Başta Rojawan'lara misafirliğe gidelim aklın dağılır. Daha sonra bize destek lazım diye onu ikna etmişti. Konağa yaklaştıkları anda abisi Baran'la bir olup onu evlilik için ikna çabaları.

 

Daha sonrasını hatırlamak istemiyordu. Çünkü annesi abilerine sebep olacaksın demişti.

 

Peki ona sebep olanlar kimdi. Abileri değil miydi?

 

Velhasıl kelam annesi onu kandırıp götürdüğü konakta abi dediği adamın karısı olarak çıkmıştı. Sesli bir nefes aldığın da Kadir'in "iyimisin" Diye sorduğu soruyla yüzüne tokat gibi çarpan gerçekle yüzleşti. O artık Kadir'in karısıydı ve Afran daha bunu bilmiyordu.

 

Duyunca kahrolacaktı. Tıpkı Zeynep gibi... Zeynep'te kahrola kahrola Hoca'nın karşısında evet demişti.

 

Morlukların tenin de yer edindiği yüzünü acı için de sıvazlayıp "iyi değilim " Dedi.

 

İyi değildi. Yalan söyleyip iyiyim demiyecekti. Hatta arabanın camını açıp 'ey Merdin ez mırım '( ey Mardin ben ölüyorum) diye çığlık atmasına ramak vardı.

 

"Biliyorum"

Kısa ve net bir cevap. Kadir onun iyi olmadığını elbet biliyordu. Sesini duymak için soruyu soruyordu.

 

"O zaman neden soruyorsun"

 

"İyiyim demeni duymam gerekiyor"

 

"İyi olmadığımı biliyorsun"

 

"İyiyim diyebilirsin"

 

"Yalan söylemek istemiyorum"

 

"Yalan söylediğin anlar da olmuştu"

 

"O zaman gerçekleşeceğini umut ettiğim hayallerim, güven duygusunu hissettiğim bir ailem vardı. Ve ben o zamanlar gerçekten iyiydim"

 

"Yine iyi ve eskisi gibi olacaksın"

 

"Hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağım"

 

"Zeynep şuanda yaşadıkların yüzünden karamsarsın"

 

"Karamsar değilim Kadir abi! Gerçekler ile yüzleşiyor ve bir daha olmayacak şeyler için hayal kurmak istemiyorum" Dedi.

 

Kadir abi demişti. Biraz önce nikahım da evet dediği adama Kadir abi diyordu. Genç adam kalbine yumruk yemiş gibiydi.

 

Zeynep ben artık hayal kurmak istemiyorum diyordu. Oysa Kadir olduğu şehrin her sokağın da onunla ilgili hayal kurmuştu. Her sokakta her köşebaşında... Çıkmaz sokaklarda içinden çıkamadığı sevdasının hayalleri. Şimdi de yürüdüğü sokakların taş duvarları gibi yüreğine bir taş otururdu. Şimdi olduğu gibi. O bir başkasını seviyordu. Bundan sonra evli olsalar bile yürüdüğü hangi sokakta onunla ilgili hayal kurabilirdi ki?

 

Ona hala abi diyen biri ve o nikahlı karısı.

 

Araba sokakları aşıp caddeye çıktıkların da şafak yeni söküyor. Kuşlar uçuyordu. Zeynep'in bakışları uçan kuşlara gitti. Tasassız bir şekil de kanat açıp uçmaları... Zeynep kuş olmak istedi. Yönü Afran olmalıydı. Afran'a doğru kanat çarpıp gitmesi gerekiyordu. Evlendiğini duyduğun da çok canı yanıcak bir Afran vardı.

 

Göğsünü dolduracak kadar aldığı nefesle " Sence kuşlar gökyüzüne uçmayı seviyorlar mı? " Sesi fısıltı halin de çıksa da Kadir duydu. Sesin tonunda ki yorgun bitkinlik kendisini hemen ele veriyordu.

 

Kadir kısa bir süre bakışlarını ona çevirip "seviyor değilde bence gökyüzüne aşıklar. Uçmak özgürlük demek" Diye onu yanıtladı.

 

Kuşlar gökyüzüne aşıktı.

 

Zeynep'te Afran'a!

 

Peki Zeynep niye Kadir'le evliydi. Kuşlar gibi özgür olamadığı için mi? Yoksa Afran'ın farklı bir dine mensup olması mı?

 

Kuşların bir dini var mıydı?

 

Uçakları gökyüzü onları inandıkları yaratıcıya göre ayırıyor muydu? Ya da bu sorgulanıyor muydu. Sorgulanmıyor ise Zeynep ve Afran kuş olup gökyüzüne değil de kendilerine kanat çırpmalıydılar. Birbirine kavuşmak için uçmalı gökyüzün de dans etmeliydiler.

 

Özgür... Mutlu... Aşık!

Konu Afran ise, üç kelime ile kurulacak milyon cümle. Zeynep sevdiği adam için milyon cümle kurabilirdi.

 

Peki Kadir! Kadir için! Kadir abi... Kadir veya başka hangi kelime ve cümleye sığdırabilirdi onu.

 

Kuş olmalı ve Afran'a uçmalıydı ama gökyüzüne değil Afran'a aşık.

 

Onun için hayali bir güzeldi. Bakışları tekrar kuşları bulduğunda "sence kuşlar uçarken aşık oldukları gökyüzünün canını acıtıyorlar mı? " Diye ikinci sorusunu sordu. Zeynep uçamadığı için sevdiği adamın canını çok yakacaktı. Aslında kendisini soruyordu. Kadir'e evet dediği için Afran'ın canı yanacak mıydı?

 

Kadir yürürüdüğü sokaklarda hayalini kurduğu kızı şimdi yanında karısı olarak götürüyordu. Zeynep'in sorusunu anlamadığı için kaşlarını çatıp "Hangi kuşlar Zeynep " Dedi.

 

Zeynep elini kaldırıp ön camdan göründüğü kadarıyla "Serçeler çok küçük onların kanat çırpmasından bir şey olmaz. Hem güvercinler daha büyük ve özgürlüğü temsil eder gibiler. Uçarken sanki özgürlüğe aşık gibi. Misal bulutlar gökyüzünün bir parçası ve uçarken aşık oldukları gökyüzünün bir parçası ya sence gökyüzüne zarar vermezler mi? "Diye sorusunu genişletti.

 

Kadir anlamasa da "Güvercinler uçarken aşık oldukları gökyüzünü incitmez Zeynep"

 

Zeynep omuzlarını indirip " Peki ya gökyüzüne uçacağım diye kanat çırpınışları bulutların canını acıtıyorsa, ya yağmur aslında onların göz yaşı ise... Hani sevdiğinden zarar görünce ağlamak istersin. Belki bu yüzden yağmurlar hep hüznü çağrıştırıyor. Tıpkı ölüm gibi" Dedi. Sanki istediği cevabı alamıyor ve diretiyordu. O Afran'ın canını acıtacaktı. Kuşlar da gökyüzünün.

 

Kadir söylenenleri anlamaya çalışarak "Bazı kuşlar kafes içindir Zeynep. Onlar kimseye zarar vermez. Amaçları özgürlük değil de tasasız bir hayat" Diye konuştu. Zeynep'in soruları da cevapları da onda değildi ve adam bunun farkındaydı.

 

Zeynep dudaklarını birbirine bastırıp "Haklısın bazı kuşlar kafes içindir. Aşık oldukları gökyüzü zarar görmesin diye küçük bir kafese mahkum kalırlar ve gökyüzünün bundan haberi yok'tur. Özgürlğünü sevdikleri için feda eden karşı kuşları ve bunu görmeyen sevdikleri" Arabaları yol alırken konuşmaları gittikçe farklı bir yöne gidiyordu.

 

Aldığı yanıtla kaşları çatıldı. Mahkum olan feda edilen kuş Zeynep'ti ve bunu dile getiriyordu. Soluğu ciğerlerini doldurmadı. İsyan etmek isteyen bir tavırla "Belki senin sandığın gibi değildir Zeynep. Güvercinler değil'de serçeler gökyüzüne aşıktır ve en büyük zararı onlar veriyordur. Hem kafes kuşu da belki aşkından feragat ediyordur. Sevdiği ondan habersiz olsa bile canı yanmasın diye aşık olduğu gökyüzünü değilde bir kafesi seçiyordur olamaz mı? " Dedi. Kendini mahkum eden onu sevmeyen bir kadınla evlenen oydu. Zeynep ölürdü. Bunun bilinçli de kabul etmişti. Sevdiği yaşasında gerekirse nefes olur yaşaması için her şeyi yapardı. Bunun için evliliğe evet demişti ya. Buna da eyvallah dedi.

 

"Koskocaman gökyüzü Kadir abi. Küçücük serçenin aşkını ne yapsın. Hem küçücük serçe gökyüzüne nasıl zarar versin. Kafeste ki kuşta aşkından habersiz biri için niye mahkum kalıyor. Gökyüzü aşkını bilmiyorsa onun yaptığı ile niye canı yansın" Zeynep'in çıkışı biraz sertti. Ne yani aşık olup mahkum olan kendisi değil miydi? Özğürlüğünden vazgeçisi sevdiği adam ve ailesi ölmesin diyeydi. Daha ne yapabilirdi.

 

Kadir direksiyonda ki elini çekip yüzünü sıvazladı. Babasının arabası arkasındaydı. Gözlerini yoldan almadan "Belki serçe güvercine kızgındır. Onun yüzünden gökyüzü aşkını görmüyordur. Belki serçe daha çok seviyordur lakin güvercinin güzelliği yüzünden gökyüzü güvercini göremiyordur ve kızgındır. Bu yüzden uçarken kanatları ile canı yansın istiyordur. Hem bazen susmak gerekmez mi? Aşk fedakarlık değil midir? Aşkından haberi olunca canı yanacağına kendi aşkına mahkum bir hayat ile devam eder.Onun için ha kafes ha gökyüzü sevdiğine mahkum lal bir dil" Dedi. Adam yeter seni ben sevdim sen görmedin diyecek kıvamdaydı.

 

Zeynep'in dudakları kenara kıvrıldı ve buruk bir şekilde gülümsedi. Güvercin güzel serçe çirkin de ne demekti. Güzel sevdiğinin bakışlarında güzeldi. Saçlarını kulağının arkasına verdiğin de yara bere için de olan yüzü daha da ortaya çıktı. Kadir'in yüreği kavruldu. Genç kız bu yangından habersiz buruk gülümsemesiyle "gönül sevdikten sonra güzel çirkin diye ayrım yapmaz ki? Hem seven sevdiğinin canının acımasını niye istesin. Onun yanan canıyla kendi canı daha yanmaz mı? Aşkından habersiz ise haberi olmayan onu ne eylesin. Evet aşk fedakarlıktır ama tek taraflı bir duygu bence aşk değildir" Dedi. Ses tonuntonuna kaybettiği merhameti yansıdı.

 

"Peki ya sevenin sevdiği ondan habersiz ise ve o bunu hiçbir zaman söyleyemiyorsa"

 

"Sevdiğini söylesin. Korkak birini kim sever. Gitsin anası danası sevsin onu... Korkak birini ya anası sever ya da onun gibi korkak biri. Sevgi cesaret işidir Kadir abi. Kaybedeceğini bilsen bile sevdiğini söyleyeceksin. Susup için de dert olacağına söyler aleme dert edersin" Dedi. Oysa Zeynep söylediği ile çelişiyordu. O da ailesine ben Afran'ı seviyorum giyememiştir ve Kadir bunu biliyordu. Arabada hala ona abi demekte diretiyordu. Buna rağmen "Ya kaybetmekten korkuyorsa"dedi. Biliyordu aldığı cevap kafasına sıkmakla eş değerdi.

 

"Sussa da kaybedecek" Zeynep kendinden emin konuştu. Kadir ise sözlerle kalbine kurşun yedi.

 

Sussa da kaybedecek. Kadir susarak kaybedendi. Eyvah eyvah bir gönül yarası. Ne merhemi. Ne de dermanı vardı. Yanında ki çare idi lakin ona çare olmaya niyeti yoktu.

 

Arabalar arka arkaya Soydan konağının önünde park ettiğin de Kadir kendisinden emin bir şekilde arabasından indi ve arabanın etrafında dönüp Zeynep'in kapısını açtı.

 

Zeynep mahçuptu. Geldiği konağa misafir olarak gelirdi

Çocukluğundan bu böyleydi.

Şimdi ise gelini olarak girecekti ve devamını biliyordu. Kadir elini uzatıp "hadi in"dediğin de küçük elini adamın avçuna bıraktı.

 

Ailesi arabalardan indiğin de Kadir sevdiği kızla kendinden emin bir şekilde yürümeye başladı. Zeynep başını kuma gömmek ister gibi eğdi. Genç adam dişlerini sıkıp " Kaldır başını Zeynep! Sen utunılacak bir şey yapmadın ve benim yanımda olduğun süreçe kafanı eğme " Dedi.

 

Zeynep başını kaldırdığın da onunla göz gözeydi. Genç adam bu hayali bir tek onunla yaşamak isterken genç kızın sevdiği o değildi.

 

Genç adamın hayali Zeynep'ti ya başkası ile olması imkânsızdı. O Zeynep'ti adamın imkansızı yürek sızı.

 

Behnaz hanım ve Mevsim ellerini dudaklarına götürüp gür uzun bir zılgıt çaldı. Bu hareket iki üç defa üst üste tekrar ederken. Konağın çalışanları kapıya yığıldı. Kadir sevdiği kızla içeri girdi. Zeynep utangaç bakışlarla etrafına baktı. Düştüğü durumdan birkez daha nefret etti. Bugünler de kendisinden vazgeçmişti. Tıpkı ailesinin ondan vazgeçisi gibi.

 

Kadir etrafına bakınıp babası ile gözgöze geldiğin de onu zor yüzleşme nin beklediğini biliyordu. Kız kardeşi Mevsim'e dönüp "Mevsim yengeni odaya çıkar dinlensin" Dedi. Bilerek Zeynep değil de yengen demişti. Buna alışması gerekiyordu. Toplum için de yanlışlıkla bile abi demesi onu zor duruma sokardı.

 

Mevsim kafasını olumlu anlam da sallayıp gülümseyerek "hadi Zeynep daha erken. Biraz uyuyup kendine gelirsin " Dedi ve Zeynep'in koluna girip onu merdivenlere yöneltti. Genç kız ilk defa o merdivenleri çıkmak istemiyordu. Hatta arkasına dönüp çıkıp gidebilirdi.

 

Kadir giden sevdasının arkasından bakıp gözlerini yumdu. Sevdiği kız karısı olarak konaktaydı. Gözlerini açıp babasına baktığın da onun gösterdiği oda'ya ilerledi. Konuşması gerekiyordu. Konuşurdu!

 

*

*

*

Onlar bu karmaşa içindeyken. Hastanelik olan bir İlyas vardı. İlyas aldığı darbeler yüzünden hastane odasında inliyordu. Acılar bedenini esir ederken yatağın yanında ki düğmeye bastı. Hemşirenin gelip bir ağrı keşici yapması gerekiyordu. Yoksa katlanılacak gibi değildi.

 

Feride sabah erken uzandı. Bugün hastane kontollü vardı. Üstünü giyerken annesinin sözleri kullakların da yankılanıyordu. Artık dul kadınsın giyimine kuşamına dikkat et.

 

Ne yani boşanınca ölü taklidi mi yapması gerekiyordu. Hem boşanan ilk kadın o'muydu? Son olmayacağı gibi. Boşanan kadınların ne yapmalıydı. Fotosentez yaşam tipiyle hayatına devam etmeleri mi gerekiyordu. En yakınları baskı yaparken elalemin elli alem gibi söz hakkı olması normal değil miydi?

 

Ya da insan neden elalem neder diye kendini kısar. Hayatına ona göre yön verir.

 

Feride güçlü biriydi. Sorgulayan yapısı vardı. Kendisini toparlarken yaşadıklarını sorguluyordu.

Hak etmiş miydi?

 

Hayır!

 

Peki yaşadıklarına sebep olan nedenler. Kocası... Sevdiği adamın elalem neder baskısı değil miydi? Altı yıllık bir evlilik iki yıllık bir nişanlılık süreci bir kalem de silinip atılmış mıydı?

 

Eli istemsiz bir şekilde karnına gitti. Orada olacak bir canı ilk defa istemiyor ve olmasından korkuyordu. Bunca bekleyişten sonra orada bir bebek olmamalıydı.

 

Üstünü giyip evden çıktığın da onu bekleyen taksiye bindi. Araba hastaneye doğru yol alıp giderken onu geçmişi ve ona ne getireceğini tahmin etmediği geleceğini düşünüyordu.

 

Zeynep evlenmişti. Feride bunu öğrenmiş lakin daha İlyas'ın durumundan habersizdi.

 

Araba hastane önünde durduğun da ücreti ödeyip arabadan indi. Attığı birkaç adımla gördüğü adamlar ile kaşları çatıldı. Adımları gördüğü süliete doğru iken onu neyin beklediğini bilmiyordu. Daha doğrusu ne öğreneceğini. Önün de durduğu adamla kısa bir konuşma yaptıktan sonra hastanenin içine yürümeye başladı.

 

Önce gidip muayene olması gerekiyordu lakin adımlarının yönü farklı yöne döndü. Asansöre binip üst kata çıktıktan sonra kendinden emin bir şekilde yürüdü.

 

Feride altı yıllını İlyas'a vermişti. Yıkık dökük değildi. Bazen insan giderken kendisiyle her şeyi götürür. İlyas onunla olan duygularla beraber ondan gitmişti.

 

Safderun bir aşkla sevmişti. Lakin aşkına layık olmayan biriydi. Kalbinden elbet azad edilirdi. Lalettayin bir adama gönül vermişti ve diyeti ağırdı. Koridor da onu gören adamlar şaşkınlık yaşarken kimsenin onu burada beklemediği açık ve netti. İlyas'ın bulunduğu odayı bulduğun da önün de bekleyen adamlar başta içeri girmesini istemeseler de Feride'yi çok sever ve sayarlardı. Kenara çekildiklerin de Feride'nin dudakları kenara kıvrıldı. Önün de durduğu kapıya kısa bir süre bakıp kapının kolunu indirdi.

 

İçeri girdiğinde hastane odasında topuklu ayakkabılarının çıkardığı tok ses ve İlyas'ın acı için de inleyişleri duyuluyordu.

 

"Hemşire hanım ağrım çok bir ağrı kesici yap " Diyen ses. Feride duyduğu sesten iğrendi.

 

İlyas'ın yattığı yatağın yanın da durduğun da yapmacık bir tınıyla "o ağrılara deva olacak ilaç yok be İlyas" Dedi. Sesi yarı alayvari bir tınıda ve küstahçaydı.

 

İlyas irileşmiş gözlerle ona baktığın da Feride şeytani bir gülüşle "ne oldu beni beklemiyordun değil mi? " Dedi.

 

İlyas karşısında gördüğü kadının Feride olup olmadığını sorgularken genç kadın yatağın kenarına oturup "haklısın beklediğin Zeynep'ti değil mi? " Diye devam etti. Bazı kadınlar acılardan güçlenirdi. Asıl onları yenmek zordu.

 

Belli bir yerden sonra umursamaz bir tavra börünür karşısındakini hiç yokmuş gibi görmezden gelirlerdi. Halbu ki insan sevdiği insana duyduğu aşkın kurbanı oluyordu. Yapmaz dediğin ne varsa yapılır. Aşkın gözünü kör eder doğruluğunu bildiğin halde acaba der affetmek için bahane üretirsin. Halbuki bu sen değilsindir. Sen affettikçe o arsızlaşır. Her affediş bir pişmanlıktı. Onun değil senin pişmanlığın. Tekrarı olur ve sen affetmeye mecbur kalırsın. Çünkü bir kez affeden tekrar ve tekrar affetmeye mecburdur.

 

Feride sevdiği adamın hatalarını affeden kadınlardandı.

 

Şimdi pişmandı.

 

İlyas dikkatli bakıyor karısını ne hale çevirdiğini çözmeye çalışıyordu. Dinen boşanmış olsalarda aralarında daha resmi nikahları vardı.

 

Feride alamadığı cevapla " Zeynep evlenmiş mecbur yeni birini arayacaksın " Dedi.

 

İlyas onun sağlıklı hareket edemediğini düşünürken Feride aklı selim hareket ettiğinden emindi.

 

Zeynep'in evlendiğini bilmiyordu ama Kadir ve diğerlerinden yediği dayaktan sonra zaten tekrar düşünecekti.

 

Feride alamadığı yanıtlar için kızgındı. Onunla boşanırken düşünmeyen adam şimdi cevap veremiyordu.

 

Sesli bir nefes alıp "sen zalim acımasız gaddar egoist bir adamsın. Bana seni seviyorum diyordun ama beni mutlu etmek için hiçbir şey yaptığın yoktu. Evet sırtım pak karnım toktu ama sırtımı dayanacağım dağ değildin. Sevdiğim kadındın derken bile benim için hiç riske girmedin. Açımdan nemalandın. Sözde eksiğimi yüzüme vurup beni aciz gördün. Ve kendimi de aciz görmemi sağladın. Şimdi arkama dönüp baktığım da arkamda kalan sevdiğim adam değil de bir hiçlik" Dedi. Ses tonu sakin ve donuktu. İlyas onu böyle görmeye alışık olmadığı için tepki vermedi. Bir de Zeynep'in evlenmiş olmasının şaşkınlığı.

 

Adamın suskunluğu kadının sinirini bozerken sakin kalmak için içinde büyük bir mücadele vardı. Konuşması sanki bir duvara çarpıp ona dönüyordu. Gerçi yıllardır böyleydi. Anlaşılmayan sevildiğini sanan kadınlar. Feride onlardan biriydi.

 

Yanında ki aadamdan cevap alamadıkça sinirleri bozuluyordu. En azından bir açıklamayı hak ettiğini düşünüyordu. Gerçi susan birine yapacak bir şey yoktu.

 

İlyas gözlerini kısıp Feride'ye baktı. Birbirlerine verilmiş yılları olunca kırgın kızgın olsalarda yine de bir bağ var gibiydi. Susmak için nedenleri yoktu lakin konuşup kendini savunacak söz de bulamıyordu.

 

Susmak bazen kendini savunamamaktı.

 

Genzini temizleyip sadece " Üzgünüm " Diyebildi.

 

Üzgünüm.

 

Yaşatıklarından sonra üzgünüm demek.

 

Papatya falına bakıldıktan sonra papatyaya üzgünüm demek neye fayda ederdi. Yaprakları yolunurken canı çok yanmıştır ve asla eskisi gibi olmayacağının bilinçindedir.

 

Tıpkı Feride ve Feride gibi kadınlar.

 

Feride içli bir nefes alıp histerikli bir tınıyla "ben de üzgünüm " Dedi ve bakışlarını İlyas'ın gözlerine çevirip "sana verdiğim yıllar ve hiç ettiğim zaman için " Dedi. Ayağa kalktığın da güçlü ve kendinden emin bir kadın vardı.

 

İlyas ilk defa pişmanlık duygusunu tattı ve ilk defa pişmandı. Hızlıca elini kaldırıp Feride'nin bileğinden tuttu. Ona dönen bakışlar ile "gitme pişmanım" Dedi. Sözler dilinden bir anda dökülmüş hisleri kendini belli etmişti.

 

Feride'nin kaşları çatılırken o gurursuzca "yeniden başlarız geç değil " Diye devam etti.

 

Yeniden başlamak.

 

Geç kalmamak.

 

Feride yaşadıkları için bile geç kaldığını düşünürken İlyas'ın geç değil deyişleri. Bakışları bileğini tutan ele gittiğin de öfkeyle " İlyas ben o eşiği geçtikten sonra, arkamda kalan yön kıble olsa dönüp secde etmem. Bu saatten sonra sen kıble olsan ben rüku etmem ya var git yoluna. Cennet olsan yönüm cehhennem olacak. Sen kalkmış geç değilsin diyorsun" Dedi ve bileğinde ki eli itip " Helâlin olmayan bir eli tutarken iki defa düşün. Belki tuttuğun bir başkasına helaldir" Dedi adımlarını kapıya yöneltti.

 

İlyas'ın "lan sen ne diyorsun" Diye kükrer gibi bağırması ve devamın da "geri dön " Diye bağırmasını umursamadı. Onu delirtmek için öyle konuşmuştu. İlyas ne demişti baba olmak istiyorum. O da bundan sonra mutlu olmak istiyordu.

 

Ama gerçekten mutlu.

 

İnsan bir sandalyeye çıkıp lambayı değiştirip gecesini aydınlatabilir. Astığı ipi boynuna geçirip hayatını da sonlandıra bilir. Önemli olan niyettir. Yaşamaya niyetin varsa bir adımda sandalyeye çıkılır. Niyetin yoksa bir adımda sandalye inilir. Tek sıkıntı birin de elinde yaşamanı aydınlatan lamba diğerin de hayatını karartıracak bir halat.

 

İlyas onun için boynuna geçirilen bir halattı ve ondan gidiş hayatını aydınlatacaktı. Feride elin de mesleği olan biriydi. Ailesine bağımlı kalmayacaktı. Kimsenin kirli zihniyeti ile hayatına müdahale edip elalem ne der diye yaşamayacaktı. Sırtında ki yük onaydı. Elalem değil elli alem gelse yükünü hafifletemezdi.

 

Kapıdan çıktığın da dışarı da bekleyen adamlar ona döndü. Hanımlarını sever sayarlardı. Kimse böyle olsun istemezdi.

 

İlyas'ın "gitme " Diye bağırması yüzünde küçük bir tebessüme neden oldu.

 

Elbette ki gidecekti.

 

Ne demişti; bundan sonra kıble olsan dönmem. Dönmeyecekti!

Adamlar geçmesi için yol açtığın da çıktığı kapıyı çekip kapattı ve giydiği ayakkabıların çıkardığı tok sesle koridorda yürüdü. Koridor bitip köşeyi döndüğün de eli karnına gitti ve yüzünde ki tebessüm büyüdü. Affederse kendine olan saygısı bitecekti.

 

İnsan ne heves ve umutla evet dediği evliliğin de hayal kırıklığı ile yoluna devam edecekti. Evlenirken ne hayaller kurmuştu. Küçüçük bir eşyasını büyük hevesler ile alıp yerleştirmişti. Şimdi büyük hevesler ile aldıklarını görmeye bile tahammülü yoktu.

 

Wcliliğin de küçüçük anılara küçüçük mutluluklara tutunduğunu unutmayacaktı. Çocuğu olsun diye ellerini semaya açıp hıçkırarak sessizce ağladığı geceleri vardı. Şimdi anlıyordu o duâ'larda bile tek başınaydı.

 

Eli karnına gitti. Bazı duaları ederken insan dikkatli olmalıydı. Neyin şer neyin hâyr olduğunu yaratan Rabbi bilirdi. Gayb Allah'ın dı. İnsan oğlu hayal ettiği kaderi değil yazılanı yaşardı. İsyan etmek kula yakışmazdı. Çok sevdiğiniz her şeyi paylaşıp hayat arkadaşım dediğiniz insanın adını anmak istemediğiniz vakitler de gelirdi. Belli bir aradan sonra sesini unutur çıkmaz bir sokakta bile denk gelmek istemezsiniz.

 

Malum ateş söner ama yaktığı yerde iz bırakırdı.

 

Feride o izleri silmek için elinden geleni yapacak güçlü bir kadındı.

 

*

*

*

*

 

Gece zifiri kaderler korkutucu değildi. Kötü insanlar karanlıktan daha korkutucuydu. Zeynep girdiği odadan hiç çıkmamak için uyumayı seçti. Odaya gelenler onun uyuduğunu gördüklerin de geri gitmişlerdi.

 

Zeynep uyumuyordu. Gözlerini yumsa Afran geliyordu. Oda da olmadığını biliyordu lakin aklından çıkarmak imkansızdı.

 

Zeynep kimdi. Zeynep neydi ve ne olmak istiyordu.

 

Zeynep kalbi Afran'ın olan bir canlıydı.

 

Ne olmak istiyordu.

 

Afran'a Zeynep!

 

Ne güzel olurdu. Afran'ın Zeynep'i; ama artık başka bir adamın nikahındaydı.

 

Abi dediği Kadir'in.

 

Abi dediği bir adama kadın olamazdı. Aynı evin için de hizmetçi arkadaş dost her şey olabilirdi ama kadın olamazdı. Ölürdü Zeynep! Sılar kururdu.

 

Ruhen solmak bedenen ölmek.

 

Her şey olabilirdi ama Kadir'in Zeynep'i olamazdı. Aklı benliği bunu red ediyordu. Sen ona abi diyorsun diye çığlık atan zihni. Bunu kendine yapma diyen kalbi.

 

Bir tek Afran.

 

Zeynep'in Zeynep olmak istediği tek adam.

 

Afran'a Zeynep olsa o anda o zaman da kalsa, zaman dursa hiç akmasa Afran'ın Zeynep'i.

 

Havanın kararması kapının üst üste çalınması ile uyku numarasının arkasına saklanamayacağını anladı. Ayaklarını yataktan sarkıtıp ayağa kalktı.

 

Yitik ve bitikti.

 

Kapıyı açtığın da ona gülümseyerek bakan Mevsim ile dudakları kenara kıvrıldı. İçin de kocaman bir yangın vardı. Bu saatten sonra sönmesi imkansız lakin dışı güllük gülistanlık olmalı öyle davranmalıydı.

 

"Zeynep yemek hazır herkes seni sofraya bekliyor" Dedi. Ses tonu samimi ve içtendi.

 

Zeynep buruktu. Dudaklarını birbirine bastırıp "tamam canım bekle beni elimi yüzümü yıkayıp geliyorum" Dedi. Mevsim onu anlayışla onayladığın da kapıyı kapatıp banyoya ilerledi. İçeri girdiğin de soğuk suyu yüzüne çarptı. Aynada ki görüntüsünü gördüğün de önce bir irkildi. Gördüğü suret kendisin miydi?

 

Yüzün de renk değişmeye başlayan morluklar vardı. Ailesinden bir fiske yememiş iken şimdi yaşadıkları gördüğü görüntü onu dehşete düşürüyordu.

 

El bebek gül bebek büyüyen Zeynep, tek hatasında yaşayan ölüye döndü. Gerçi hata değildi. Birini sevmek ailesi tarafından infaz emrinin verilmesine sebepti.

 

Sevmek için hata demek sevdiğine ihanetti.

 

Çok güzel bir adamı sevmiş uğrunda gerekirse ölüme yürüyecek kadar cesareti vardı.

 

Yüzünü kurulayıp aynada kendine kısa bir süre baktı. Bu o değildi. Baba evinden annesinin elbisesiyle çıkıp gelmişti. Daha doğrusu kandırılıp getirilmiş amaçlarını öğrendikten sonra suskun bir kadere lal olup kaderini kabullendi. Üstünde ki elbiseye baktığın da yüzünü buruşturdu. Banyodan çıktığında kapıyı açıp onu bekleyen Mevsim'e baktı. Mahcup bir edayla "Mevsim gelirken yanıma kıyafet almadım bana giyebileceğim bir şeyler getirebilir misin? " Dedi. Bazen bir giydiğini bir daha gitmezdi. Kat kat kıyafetleri dolaplara sığmazdı. Şimdi ise bir kat kıyafeti yoktu.

 

Mevsim arkadaşının ne yaşadığını anlıyordu. Ona sımsıkı sarılıp nasıl dayanıyorsun demek istiyordu lakin bunun genç kızın acısını daha da değeceğini bildiği için onu kendine haline bırakmak ona göre en iyisiydi. Kafasını olumlu anlam da sallayıp arkasını dönüp gitti.

 

Zeynep omzunu kapıya dayayıp onu beklemeye başladı. Dakikalar sonra elin de kıyafetler ile dönen arkadaşına minnetle bakıp kıyafetleri aldı ve üstünü değiştirmeye başladı.

 

Mevsim arkadaşını beklerken babaannesinin ona seslenmesi ile aşağı indi.

 

Bazen duyulmaması gereken şeyler vardı. İnsanlığın iyiliği için bilinmeyen gerekenler. Zeynep yaşadığı günde ne yaşamaması gerekiyorsa yaşayacaktı ve yaşıyordu.

Üstünü giyip dışarı çıktığın da Mevsim gitmişti.

 

Olduğu konağa yabancı değildi. Gözlerini yumup kendine telkinler vererek sağlıklı düşünmeye çalıştı. Gözlerini açıp yürümeye başladığın da geleceğin ona ne getireceğini düşünüyordu. Daha doğrusu bundan sonra ne olacaktı. Taş konağın geniş koridorlarında yürürken zihnin de korkunç düşünceler vardı.

 

Kadir ile evliydi. Bunu kabullenmesi sindirmesin kolay değildi. Kadir iyi biriydi ama bir abi bir arkadaş olarak iyi biriydi. Güven duyuyordu lakin bundan öteye gitmeyecek duygulardı. Bir kadın bir erkek olarak aynı evi daha ötesi aynı odayı paylaşacaktı. Ona da kızgındı niye evliliği kabul etmişti ki!

 

Aşağı inip oturma odasına ilerlerken duyduğu sesler ile kaşları çatıldı. Sesler Kadir'in çalışma odasından geliyordu. Birilerini duymak gibi bir adeti yoktu. Kendi adını duyduğun da adımları durdu. Olduğu konağa aşina değildi. Konağa misafir gelir aylarca kalırdı. Ailenin bir parçası gibiydi. Tabi böyle bir durumda olmak istediği en son şey bile değilken mecbur kaldığı hayatı yaşayacaktı.

 

İsmi ikinci defa zikredildiğin de meraklanmaya başladı ve adamlarının yönünü değiştirdi. Gideceği yer belliydi.

 

Kadir'in çalışma odası. Sessizce ilerleyip pencere önün de durduğun da sesler daha anlışır oldu. Kadir ve babası Beran bey tartışıyordu.

 

Duydukları genç kızda zelzele etkisi yarattı. Nefesi kesildi. Elini duvara dayayıp destek almaya çalışırken konuşmaları duymamayı yeyledi.

 

Duymamılıydı.

 

Ayakta durmak için mücadele verirken düştüğü durum yüzünden ailesinden nefret etti. Onu buna mecbur bırakan ailesi... Bu saatten sonra ne yapabilirdi ki? Kendisi gibi Kadir'i de zor durumda bırakmamış mıydı?

 

Yaşadıklarını nasıl sindirecekti hiçbir şey olmamış gibi devam edebilir miydi? Duyduğu ayak sesleri elbisesinin eteklerini toplayıp arkasını döndü ve hızlı adımlarla koridoru geçti. Elini ağzına götürüp nereye gideceğini düşündü. Nereye gidebilirdi ki ailesi yuvasını yıkıp onu zemheri de bırakmamış mıydı? Geldiği odaya hatırladığın da oraya doğru koştu. Deve kuşu misali kafasını hatta bedenini toprağa gömebilirdi. Ne olacaktı bir Zeynep olmasa.

 

Odaya girip kapıyı kilitledikten sonra bedenini boş bir çuval gibi yatağa bıraktı. Elinde ağlamaktan başka bir şey gelmeyecek kadar acizdi.

 

Hangi günahın diyeti bu kadar ağırdı ve bedel ödüyordu.

 

Bir Afran vardı. Çok sevmişti. Sevginin diyeti niye bu kadar ağırdı. Hem sevdiği nerdeydi. Gerçi bu saatten sonra yasaktı.

 

Diline hayallerine her şeye yasak kılaçaktı.

 

Çarşafı sıkıp dişlerine götürdüğün de sesi duyulmasın diye hıçkırarak ağlıyordu. Sesi boğuktu.

 

Aradan geçen zaman ağlamasını durdurmaya yeterli değildi. Göz yaşları ardı ardına siçim siçim dökülüyordu.

 

Ailesine kızgın kırgındı. Hayattın da olan herkese öfkeli ydi.

 

Nefesi kesilip toprağa karışmak istedi. Toprak olmak hiç bu kadar cazip gelmemişti. Hele duyduklarından sonra eli kolu bağlanmıştı. Çalınan kapı ile için de olduğu çıkmazdan sıyrılması gerekiyordu. Yatakta doğrulup göz yaşlarını silip "aç değilim uyumak istiyorum" Dedi. Tek umudu kapı arkasında olanın onu anlayıp gitmesiydi. Lakin tekrar duyulan kapı sesiyle bu istediğinin de olmayacağını anladı.

 

Yüzünü sıvazlayıp "Mevsim yorgunum ve uyumak istiyorum aç değilim yemeyeceğim" Diye tekrar konuştu ve ayağa kalkıp adımlarını banyoya ilerlettiğin de açılan kapıyla bedenini oraya döndürdü. Kadir'in içeri giren bedeni onu şaşırttı. Beklediği Mevsim'di. Onu görmeye onunla yüzleşmeye hazır değildi. Hele babası ile olan konuşmasına kulak misafiri olduktan sonra bu daha da zordu.

 

Kadir sevdiği kızın yüzünü incelerken kaşları çatıldı. Kızarmış burnu kızarmış gözleri onu hemen ele veriyordu. Gözlerini kısıp "sen ağladın mı? " Diye hemen söze girdi.

 

Zeynep anlamsızca "hayır" Dese de Kadir onu çok iyi tanırdı. Ayakta duran sevdiğine ilerleyip elini uzattı. Parmakları ilk defa hırsızlık eder gibi değilde hür ve özgürce tenine dokunuyordu. Gözlerini yeşil harelerden çekmeden "gözlerin ve burnun kızarmış. Belli ki ağlamışsın. Kendini bu kadar heba ettiğin yeter her şey zamanla düzelir" Dedi.

 

Onu heba eden ailesiyken başka birinin kendini heba etme demesi abezdi. Bundan sonra düzelecek bir şey de yoktu. Ne zamanla ne de başka bir şeyle.

 

Yüzüne olan dokunuşla gözlerini yumup "Kadir âb- "dedi ve durdu. Artık Kadir abisi değildi. Bu hitap şekli haksızlıktı. Gözlerini açıp Kader'le gözgöze geldiğin de pes eden bir edayla " Üzgünüm alışacağım Kadir " Dedi.

 

Kadir'de aynı anda "Zeynep " Demişti.

 

Zoraki bir evliliğe adım atan genç kız ne yapacağını hiç bilmiyordu. Olduğu aatmosferden sıyrılmak için bir adım geri gidip "Kadir ben aç değilim. Ailenin beni anlayışla karşılayacağını eminim. Ben bu gece inmesem olmaz mı? " Diye devam etti. Ailen demişti. Oysa bundan sonra onunda ailesiydi. Bazı alışkanlıklar ve gerçeklerin kabullenmesi zor olacaktı.

 

Kadir onu onaylamaz bir şekilde kafasını sallayıp uzattığı eliyle Zeynep'in bileğini tutup "sabah geldiğinden beri uyuyorsun ve hiçbir şey yemedin. Emin ki gelmeden önce de yemedin küçük hanım" Dedi ve onu kapıya doğru çekiştirdi.

Eskiden de bazen onu azarlamak bazen de kızdırmak için küçük hanım derdi.

 

Zeynep isyan eden bir tınıyla "küçük değilim" Dedi ve duraksayıp "keşke hep arkanızdan ağlayan küçük Zeynep olarak kalsaydım. Akşama gönlümü alacağınız bilinçinde surat asaydım" Dedi.

 

Kadir elini bırakmadan kapıyı açıp dışarı çıktı. Koridorda yürürken "sen benim için hep kıymetli olarak kalacaksın. Küskün olduğun hergün gece uyumadan gönlünü alacağım " Dedi. Zeynep onu takip ederken "beni üzmeyeceğini biliyorum" Diye onu yanıtladı. İkisinin güveni birbirlerine tamdı.

 

Aşağı indiklerin de Behnaz hanım gördüğü görüntüden memnundu ama Beran ağa için bunu söylemek biraz zordu.

 

Onlara dönen bakışlar ile utanarak elini çekmeye çalışan Zeynep, onun bileğini bırakıp elini tutan Kadir. Genç kız durumdan memnun değildi lakin yapabileceği bir şeyde yoktu.

 

Kadir ise sevdiğim kız karım kimseye ezdirmem imajı sergiliyordu çünkü babası başkasına kaçmış kızı istemiyorum demişti. Gönlünün oğlunda olmadığını öğrendikten sonra evliliğe şiddetle karşı olduğunu zaten gösteriyordu.

 

Zeynep yürek sızıydı!

 

Dünyalar bir başkasının o ise onun olsundu. Adamın tek duası buydu. Yemeğe oturdukların da Zeynep başını eğdi. Mevsim arkadaşına üzgün gözlerle baktı zira yaşadıkları kolay atlatılır gibi değildi. Bir de oğlu için dua eden bir anne vardı

Onun ne çektiğini gönül yarasını en iyi o hissediyordu.

 

Beran ağa afiyet olsun dediğin de Zeynep başını kaldırmadı. Yiyecek hali yoktu. Hele Beran ağanın sözleri kulakların da yankılanırken lokmalar boğazına dizilecekti.

 

Kadir tabağın yanında ki kaşığı ona uzatıp onun duyacağı bir tonla "kaldır başını Zeynep sen utanılacak bir şey yapmadın" Dedi. Zeynep başını kaldırıp onunla gözgöze geldiğinde "eğer başını eğer kaçarsan itahamları kabul eder daha kötülerini duymaya mecbur kalıp sağırı oynarsın" Dedi ve kaşığı onun eline bıraktı. Bakışları ile önünde yemeği gösterdi.

 

Zeynep dudaklarını birbirine bastırıp kaşığı aldı. Tabağından aldığını dudaklarına götürdü. Hatır için yemek yenilir miydi? Yenilirken niye boğazın da düğümdü.

 

Yutkundu Zeynep lakin lokmayı yutamadı.

 

Dişleri ile ezdiği yemek değildi kendi eti canı gibiydi.

 

Kadir onu dikkatli bakışlarla izliyor rahat etmesi için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Biliyordu yanındakinin gönlün de olan değildi lakin yürek sızısıydı. Yüreği sızlıyordu.

 

Ne zor bir şeyde olmadığı gönlü gönlünün en güzel yerinde baş köşeye oturtmak.

 

İnsan sevmeliydi. Sevdiğine de kavuşmalı.

 

Kadir sevdiğine kavuşmuştu ammâ velâkin sevdiğinin gönlün de yoktu.

 

Ve sevdiği sevdiğinden ayrılmıştı.

 

Çoğu insan bir başkasının sevdiğiydi ve çoğu yuva başkasının sevdiği ile kuruluyordu.

 

Ayrılık tabiri vardı ya bulanın gönlü kavrulsundu.

 

Zeynep zoraki bir şekilde yemek yiyor gibi görünüp sofradan kalkmayı iple çekiyordu.

 

Kadir onun boğazına dizili lokmaların farkında Beran ağa oğlunu ve gelinini izliyordu. Başkasında gönlü olan gelini. Zeynep'i severdi ama bunu sindirmesi zordu. Elinde ki kaşığı tabağına bırakıp otoriter bir ses tonuyla "olan gelişmeler orta da yakın bir zaman da düğün yapmamız gerekir" Dedi.

 

Milyon tane iğne aynı anda genç kızın kalbine battı. Düğün olacaktı. Zeynep gelinlik giyecekti. Onun cenazesi kalkarken herkes halay çekecek eğlenecek tipi. Selası davul olacaktı.

 

Ölüyordu Zeynep.

 

En güzel elbiselerini giyip ölüsünün üzerinde toy yapacaklardı.

 

Zeynep itiraz etmedi. Benaz hanım oğlunu destekler anlam da konuştu. Kadir kabul etti. Zeynep sessizdi. Olanları kabul ederken olduğu gibi konuşmadı bir tepki vermedi.

 

Zeynep yüreğin de bir ateş vardı. Kimseyi yakmayan bir tek ona özel. Nefes alsa harlanacak gibi.

 

Beran ağan Kadir ve Zeynep'e bakıp tepkilerini gözlemliyordu. Özellikle Zeynep'in vereceği tepki önemliydi.

 

Zeynep yargısız infaz da idam mahkumu gibi olanları bekledi.

 

Beran bey genzini temizleyip "yaşananlar duyulmadan düğün yapılacak. Hiçbir masraftan kaçınılmadam şanımıza yakışır bir düğün olacak. Oğlum buna layık" Dedi ve masadan kalktı.

 

Zeynep değil oğlum demişti. Yani Zeynep'i layık görmüyordu. Ya da Zeynep o şekilde düşünüyordu.

 

Kadir elini yumruk yapıp " Zeynep her şeyin en güzeline layık tabiki düğünü dillere destan olacak " Dedi ve Zeynep'e bakıp hayranlık barındıran bir tınıyla "Mardin böyle güzel gelin görmedi. Görmeyecekte " Diye konuşmasını sonlandırdı.

 

Benaz hanım yerin de gerim gerim gerinip gururlu bir edayla " Zeynep kızım soyumuza layık bir gelin. Güzelliği dillere destan düğünü de öyle olacak " Diye Kadir'i destekler bir şekilde konuştu.

 

Zeynep zoraki bir tebessümle karşılık verip ayağa kalktı. Sofra da olan boş tapakları toplarken amaçı oradan uzaklaşmaktı. Mevsim de yardım etmeye başlayıp beraber mutfağa geçtiler. Boş tabaklar duralanıp makineye yerleştirilirken çaylar hazırlanmaya başlandı.

 

Mevsim ve Zeynep normalde yanyana geldiklerinde gülüşleri ile ortama neşe saçarlardı lakin şimdi ikisinden ses çıkmıyordu.

 

İkisi çalışanlata yardım edip hazır olan çay tepsilerini aldılar. Beraber odaya girdiklerin de gördüğü suretle neye uğradığını şaşırdı. Adımları taş kesildi. Elinde ki tepsi titredi. Düşürmemek için verdiği mücadeleyi kazandı. Mevsim'in ona olan üzgün bakışlarını görmek istemiyordu. Kadir'e baktığın da onunda sinirli olduğunu anladı. Sessizce ilerleyip çayları servis etti.

 

Babası annesi ve abisi Baran'dı. Bugün onun ölüm fetvasını veren celladları. Onun gözünde onu doğuran anne baba veya aynı rahim de can bulduğu kardeş değilde celladları idiler. Hoş geldiniz demedi. Taş duvarlardan nasıl ki ses çıkmaz o şekilde sustu.

 

Gerçi konuşulanları dinlediği pek söylenemezdi. Lakin konu düğündü ve Zeynep'in çeyizi getirilmişti.

 

Halit bey babacan bir tavırla eski dostu Beran beye kızını kendi konağından gelin çıkarmak istediğini anlatıyordu.

 

Beran beyin yüzünde memnun bir ifade vardı. Selvi hanımın bakışları kızındaydı. Baran'da pişmanlık denizin de kulaç atıyor lakin çıkamıyordu. Kız kardeşinin morluklar içinde ki yüzü bir yabancıya bakar gibi olan bakışları vardı. Bir yabancı bir yabancıya bakar gibi.

 

Abi kardeş değil.

 

İki yabancı.

 

Beran ağa dostunun ayağına dostane bir şekilde vurup "oldu bir şeyler. Telafi etmek elimiz de Zeynep kızımı telli duvaklı gelin olarak evinden alacağım dünür" Diye keyifle konuştu.

 

Halit beyde keyiflendi. Çayını yudumlarken "benim bir kızım var. Midyat'ta ki konağı ve elli dönüm araziyi düğün hediyesi olarak vereceğim. Annesi çeyizini getirdi. Bugün indirsinler yarın kızımla beraber keyiflerine göre gelir dizerler" Dedi. Malum Botan aşiretinin kızıydı elbet dişe dokunur çeyizi olacaktı.

 

Kadir'in bakışları sevdiği kızdaydı. Kimin ne düşündüğü değil de onun ne düşündüğü önemliydi.

 

Zeynep hayretler içinde ailesini dinliyordu. Daha yüzünde ki izler geçmemişti. Ailesi sanki normalmiş gibi konuşuyor hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyordu.

 

Benaz hanım elini dizine koyup "Âkıl taca zerîné seré hémû kesî nînâ" (Akıl altın taçtır herkesin başına konulmaz) dedi ve yüzünde ki mutlu ifadeyle "ikiniz de görmüş geçirmiş adamlarsınız. Orta yolu kolayca buldunuz" Dedi.

 

Halit bey başını sallayarak onu onaylayıp ayağa kalktı. Üstünü sirkeler gibi yapıp " Bir kızım var tüm hevesleri çıksın isterim. Elimden ne gelirse yapacağım. Kızım boynu bükük koca evine girmeyecek. Allı şallı bir Botan kızı olarak gelin olacak " Dedi.

 

Zeynep gülümsedi. Artık ailesinin hiçbir vaadine veya söylediklerine inanmıyordu.

 

Selvi hanım kızına dönüp " Kızım istersen gelen çeyizini şimdilik bir yere yerleştirelim düğün alış verişinde n sonra sen istediğin gibi dizersin" Dedi.

 

Zeynep bu nasıl bir yüzsüzlük nasıl bir saçmalık diyecekti sustu. Ailesini öfkesini kusmaya değer bile bulmuyordu. Ailem bile demek gelmiyordu. Bu saatten sonra ailesi olarak görür müydü? Muammaydı!

 

Selvi hanım da ayağa kalktığında Zeynep ayaklandı. Yanında duran Mevsim'in kulağına eğilerek fısıltı halinde ondan bir şeyler istedi. Annesine döndüğün de orta yaşlı kadın elinde ki çantayı ona uzatıp "kartların nüfus cüzdanın her şeyin içinde " Dedi ve ona uzattı. Zeynep çantasını eline alıp önüne döndü. Babası Hâlit bey dışarı çıktığın da o da sessiz adımlarla onu takip edip arkasından çıktı. Arka arkaya avluya indiklerin de adamlar kutuları avluya yığıyorlardı.

 

Zeynep umursamadı. Selvi hanım dünürüne kızı için yaptıklarını ve yapacaklarını sıralıyordı.

 

Zeynep duyduğu her şeyi kulak ardı etti. Baran kız kardeşinin yanında durup "yaptığımız her şeyi telafi edeceğiz" Dedi.

 

Zeynep dudaklarını büzüp kafasını sallayarak " Ben de " Diye abisini cevapladı. İki aile dünür olmanın heyecanını yaşıyor gibi bir duruş sergiliyordu. Halit bey kızını bı gece geri götürüp normal şartlarda bir düğünle tekrar evlendirmenin derdindeydi. Malum Zeynep evin tek kızıydı. Kadir kimseyi dinlemiyor Zeynep'i izliyordu.

 

Mevsim aşağı inip elimde ki elbiseyi ona uzattı. Genç kız bir elinde çanta bir elinde giydiği elbise ile Kadir'e doğru ilerleyip " Çakmağın var mı? " Dedi. Kadir kaşlarını çatsa da cebinden çakmağı çıkarıp ona uzattı. Genç eline aldığı çakmak ve elbiseyle gelen çeyize ilerledi. Elibeseyi çeyiz kolilerinin üstüne atıp arkasını döndü. Avluda olan şark odasına girip kısa bir süre sonra elinde gaz lambasıyla geri döndü. Süs olarak konulsalar da Mevsim'le odayı temizledikleri birgün içinde gaz yağı olduğunu öğrenmişti.

 

Ona bakan gözleri umursamadan gaz lambasının çam bölümünden gövdesinden ayırıp içindeki gaz yağını elbise ve kolilere döktü. Baran'ın Zeynep diye ona atılması Selvi hanımın "yapma kızım " Diyen sesi birbirine karıştı.

 

Genç baba evinden çıktığı elbisenin eteğini tutup çakmağı yaktığın da elbise alev aldı ve kısa bir süre sonra karton kolilere sıçradı.

 

Mevsim çığlık atarken Zeynep annesinin ona verdiği çantayı yere döküp içinde bulunan kredi kartı ve hesap kartlarını yanan ateşe attı.

 

Ailesi de onu hiç düşünmeden yakmıştı. Ateşe çok yakındı ve ateşin kolileri yakmasını keyiflei izliyordu. Kadir onu kendisine çekip ateşten uzaklaştırdığın da Zeynep ona bakıp " Beni o konağa geri gönderir o konaktan tekrar gelin almaya çalışırsan seni asla affetmem. Benim ailem öldü evim de artık burası ben bu evde gelin olacağım" Dedi. Biliyordu düğüne itiraz etse Kadir'i zor durum da bırakacaktı. Düğüne karşı çıkmayacaktı lakin baba evine dönüp oradan tekrar gelin olmayacaktı.

 

Ailesi onu yakmıştı.

 

Zeynep ailesine dönmedi. Bakmadı.

 

Konak çalışanları ateşi söndürmeye çalışırken Kadir onu onaylayıp kolunun altına aldı ve merdivenlere ilerledi.

 

Ailesi arkasındaydı ama arkasında durup zırt çıkmak için değildi. Arkasında kalıp bir daha görmemek içindi.

 

Hewlin hanım yaşananları duyduktan sonra nefesi Mardin'de alsada torununa yetişememiş tipi. Konağa girip yukarı çıkan ikiliyi gördüğün de fısıltı halinde " Ağir girtî dîlé Zeynep, kes nızanî kes fahm nıkânî" Dedi.

(Zeynep'in yüreğine ateş düştü. Kimse bilmiyor kimse onu anlamıyor)

 

Zeynep merdivenleri çıkarken üzgün bir tonda "bundan sonra herkes kendi Hira'sın da sabır göstersin. " Dedi.

 

Aşağı da avluda gelen çeyiz alev alev yanarken o ailesini ve onlardan gelecek hiçbir şey istemediğini gösterdi.

 

Botan ve Soydan aileleri şaşkındı.

 

*

*

*

Diğer tarafta bir Afran vardı. Kilitli bir odada sevdiğine gitmek için kapı yumruklayan.

 

Loading...
0%